Cast Direktörü Rabia Sultan Düzenli “Benim İşim Yönetmenin Hayallerini Gerçek Kılmak”

 Cast Direktörü Rabia Sultan Düzenli  “Benim İşim Yönetmenin Hayallerini Gerçek Kılmak”

[blockquote size=”third” align=”left” byline=”RÖPORTAJ: Engin İnan |
Fotoğraf: Yusuf Ozan Kopçuk”][/blockquote]Binlerce oyuncu arasından karakteri en iyi canlandırabilecek kişiyi belirliyor. Yönetmenin ve senaristin kurduğu dünyayı gerçeğe yakınlaştırıyor. Peki, cast direktörlüğü nedir, doğru castı oluşturmak için neler yapılır, genç oyuncuların şansı var mı? Tüm bunları izlediğimiz pek çok dizide imzası olan, genç ve başarılı cast direktörü Rabia Sultan Düzenli ile konuştuk.

Cast direktörlüğüne nasıl başladın?

İstanbul Üniversitesi’nde Sinema Televizyon okuyordum. Okul bittikten sonra reklam sektöründe çalışmaya başladım. Çalışmaya başlayınca oyuncularla yönetmenlerin arasındaki ilişkinin kopuk olduğunu gördüm. Ülkede yönetmenlerin, o dönem için söylüyorum, oyuncuları tanımadıklarını, onlarla nasıl iletişim kurulacağını bilmediklerini gördüm. Bu oyuncular kim, onlara nasıl ulaşılır, nasıl iletişim kurulur, nasıl dert anlatılır, istediğinin karşılığı onlarda ne, nasıl vücut bulur, bunu öğrenebilir miyim, tecrübe edebilir miyim diye düşündüm. O zaman için çok önemli bir yerde başladım: Best Casting. Üç ay çay taşıdım sadece. Ama o üç ay boyunca şunu yaptım: Buraya birçok oyuncu geliyor, niye, nereden geliyorlar, bunların membaa ne? Tabii ki biliyorum, devlet tiyatrosu, şehir tiyatrosu, orada oyuncular var ama başka birçok insan var, hiçbirini tanımıyorum. Orada çalışan bir fotoğrafçı, “Rabiacığım al,” diyerek bir liste verdi bana. “O listede 70’e yakın ajans var, hepsinin de siteleri yazıyor, gir bak, oradan geliyor bu oyuncular,” dedi. O üç ay, boş kaldığım süre boyunca, devlet tiyatrosu, şehir tiyatrosu yanında o ajanslarla epey mesai harcadım.

Binlerce insan demek bu herhalde…

Evet. Şu anda ajanslara kayıtlı 5 bin-9 bin arası oyuncu bulunuyor. Sektör gerçeği, bu insanlardan 450 tanesi bir sezon içinde iş yapan.

O kadar az mı?

Sadece dizi için söylüyorum. Ayrıca sinema filmi, tiyatrolar, dublajlar, oyuncu koçluğu yapanlar, reklam filmlerinde oynayanlar… Ama tüm bu alanlarda iş yapabilen en fazla 1000 kişidir diye düşünüyorum.

Dokuzda bir yani…

Çok düşük bir oran. Bir sezonda en az 40, bazen daha fazla, ufak tefek işleri saydığımda 55 işi bulan dizi yapılmış oluyor. Ama yine de potansiyeli olan binlerce oyuncunun çok azından bahsediyoruz.

Peki, cast direktörü nasıl çalışır, en baştan alalım…

Önce senaryo gelir yapım şirketinden, iyi bir yapım şirketiyse senaryoyla beraber proje dosyası, hikâyenin 13 bölümlük gidişatı ve karakter analizleri de gelir. Yapımcıdan düşüncelerimi geliştirmek için 3-5 gün süre isterim. En azından gözümde ilk canlanan oyuncularla ilgili bir sunum hazırlamak için. Çok kalabalık castı olan işler yapıyorum. Normal bir işte 15 ana cast oyuncusu vardır. Ben 25-30 kişinin altında cast yaptığımı hatırlamıyorum. O yüzden düşünmem, arşivimi taramam gerekiyor; belki tüm menajerlere haber vermem, onların bana kimin iş yapmadığını, kimin müsait olduğunu iletmesi gerekiyor.

Sendeki verilerle birleşiyor bu..

Şu an kaç başrol oyuncusu boşta, kimler oynuyor? Kimlerin hangi bütçeyle, ne şartlarda, jenerikte hangi sırada oynadığını bilmek, benim işimin bir kısmı. Bu arada işin en başındayım, en fazla 5 gün var sunum hazırlamama. Özellikle ilk gün hiçbir şey yapmadan duruyorum, çünkü kafamda bir sürü şey beliriyor ve çok dağınık oluyorlar. O yüzden durup iyice netleştirmem gerekiyor. Sonra defterime not alırım, bu karakter için şu kişi, diye. İkinci gün, asistanlarımla birlikte çalışmaya başlarım. Menajerlere brief atalım, hangi oyuncular müsait, bize onları sunsunlar, gözden kaçırdığımız kimse olmasın diye. Bizim bir arşivimiz var ama yeni birileri de olabilir.

Bu aşamada kaç oyuncu geliyor ajanslardan?

Çok fazla. Kösem için söylersem 40-42 karakter için 1200 kişi Türkiye’de çekildi, 1900 kişi de yurtdışında çekildi.

Menajerler bana 1000 tane oyuncunun fotoğrafını gönderdi. 1000 oyuncunun 800’ünü muhtemelen tanıyorumdur. İzlemişimdir, audition çekmişimdir. Bilmediğim 200 oyuncuyu da incelemiş olurum. Sonra ana ve yan karakterlerle ilgili, incelediğim bu oyunculardan alternatif listeler çıkarırım. Ve sunumu hazırlarım.

Sunumda pek çok şey tartışılıyordur herhalde…

Sunumda ne istiyoruz, nerede ortaklaşacağız, cast nasıl olmalı bunları tartışırız. Bazı projeler tipleri kaldırır, tip üzerinden cast yapmak zorundasınız. Bazı projelerse sadece oyunculuk ister. O zaman o oyuncuları o tiplere benzetebilir miyiz, bunun çalışmasını yapmak gerekir. Bunu hayal etmek bana düşüyor aslında. O sunumda ortak bir dil çıkıyor ortaya. Bir dahaki sunum için elinizde çok fazla veri oluyor. Senarist bir şey söylüyor, bir kapı açılıyor; yönetmen bir şey söylüyor, bir kapı daha açılıyor; yapımcı diyor ki benim bu kadar bütçem var, o zaman bazı isimleri elemeye başlıyorsunuz.

Pek çok fikir ve etken devreye giriyor yani…

Evet, bu nedenle yönetmenimizden 3-5 gün daha süre istiyorum. Başrol adaylarını yan yana görüp çekmek lazım, onu organize ediyorum, proje oyunculara gönderiliyor. Okuyup beğeniyorlar ya da beğenmiyorlar, auditiona geliriz ya da gelmeyiz diyorlar. Bazen yönetmenimiz diyor ki ben görüyorum o oyuncuyu o rolde, auditiona gerek yok ama yanındaki oyuncuyla nasıl olacaklar, o enerjiye bakalım, ikili audition alalım. Başroller belli olduğunda projemizin omurgası belli oluyor. Onunla yan yana oynayabilecek diğer oyunculara, yani yan karakterlerin seçmelerine başlıyoruz.

Bütün oyuncular audition veriyor mu?

Çok güzel soru. Ben de buraya gelmek istiyorum. Bugün yurtdışında Jude Law gibi büyük isimler, koltuğunun altında senaryo, auditiona gidiyor. Tabii onlar bizim gibi yapmıyorlar, kâğıttan okuyup audition veriyorlar. Okuma provası gibi oluyor yönetmen, yapımcı, cast direktörü için. Biz onu istemiyoruz, tekst gönderiyoruz. Bazen senaryo göndermeyebiliyoruz, gizlilik taşıdığı için. Bu büyük bir eksiklik tabii, bizim hatamız, gönderemeyebiliyoruz. Sadece audition teksti ve bir karakter analiziyle oyuncunun oradan bir şey çıkarmasını ve yüksek performans göstermesini bekliyoruz. Tabii ki bize göstereceği maksimum performans %60, bunun farkındayım. Ama birçok oyuncu auditiona gelmekle ilgili sanki bu, işinin bir parçası değilmiş gibi davranıyor.

Aslında audition, oyunculuk mesleğinin olmazsa olmazlarından biri…

Kesinlikle. Kostüm provası, okuma provası bunlardan biri. Menajerleri arıyorum, “Projemiz var, audition almak istiyorum oyuncunuzdan, senaryo göndereceğim, yönetmenimiz olacak, ben olacağım,” diyorum. “Aaa, o auditiona gelmiyor. Bilmiyor musun?” diyor. “Ben yanlış kişiyi mi aradım? Sen bir menajersin, ben bir oyuncudan audition talep ediyorum,” diyorum. Menajerin ya da oyuncunun işinin gereğini yapmasını istiyorum aslında.

Auditionlarda sizi çok şaşırtan oyuncular da olmuştur muhakkak

Ezel’de Tuncel Kurtiz ve Haluk Bilginer’in oynadığı karakterlerin gençliklerini oynayacak oyuncular için audition çekiyorduk. İçeri bir oyuncu girdi, Cahit Gök’e benziyor ama değil gibi, o gün iyi değildim, çok koşturuyordum. Cahit, 70’ler kıyafetleriyle, saçına, bıyığına, favorisine kadar yapıp gelmiş. Baktım ona ve “Lütfen bunu bizim için yaptığını söyle,” dedim. “Evet, bir sürü Ses dergisi taradım, baktım, çok heyecanlandım, öyle gelmek istedim,” dedi. İzledik, zaten iyi bir ışığı vardı. Ama enerjisi, kafası, kıyafeti, duruşu her şeyiyle 70’li yıllardaydı. Çok etkilendik ve o aldı rolü, çok da güzel oynadı.

Peki auditonları da bitirdin, sırada ne var?

Yeni bir sunum hazırlıyorum. Sunuma genelde yapımcı, yönetmen, idari yapımcı, bazen senarist dahil oluyor. Sunum yaparken, “Bence bu oyuncu olur, şu nedenlerle olur, onu da denemek lazım, yan yana enerjileri tutar mı bilmiyorum, yönetmenimiz ne düşünür, ben böyle düşündüm,” diye detaylıca anlatıyorum ve yönetmenimiz konuşmaya başlıyor zaten. Senaristimiz diyor ki, “Tamam anlıyorum ama bunu hiç böyle hayal etmedim çünkü…” diyor ve bize başka bir şey açabiliyor. Yapımcı da diyor ki, “Hayır, ben Ortadoğu pazarı için bu ismi buraya koymak zorundayım.” Tüm bu durumlara ve isteklere göre başrollerimiz belli oluyor, bazen biri oluyor, diğeri içimize sinmiyor. Yan karakterleri aramaya devam ederken başrol de arıyoruz. Bazen son gün bile belli oluyor başrol. Karar verilemiyor, kanal işin içine giriyor. Aslında normal bir dizi için ortalama 1,5-2 ay gibi bir sürede güzel, doğru, disiplinli bir cast çalışması yürütülebilir. Kösem gibi tarihi dizilerde 3,5-4 aya ihtiyaç var. Kösem için böyle bir vaktim vardı. Ama maalesef pek çok diziyi, çok daha kısa sürelerde yapmamız isteniyor.

Daha önce bir dizide oynamamış bir isme yapımcıyı ve yönetmeni ikna ettiğiniz oluyor mu?

Sunum hazırlıyorsunuz, mesela bir karakter için 10 kişi var, hepsinden farklı bir renk ve tat çıkabilir diye düşünüyorum. Bir karakter için 5 kişiyi hayal etmişim. Başka bir karakter için diyorum ki, “Birkaç kişi var ama bana bir alan yaratırsanız ben hiç tanımadığımız oyunculara da bakmak istiyorum.” Onlar da tamam diyorlar. Bazen böyle alanlarınız olabiliyor, çok büyük bir oyuncuyla çalışıyorsanız bazı roller için daha açık oluyor yapımcılar. Daha az risk almış oluyorlar çünkü.

Bir cast direktörünün alanı, yapımcı ve yönetmenin size ne kadar güvendiğiyle ilgili. Etkin, yetkin, vizyon sahibi olduğunuzu, başka bir şey hayal edebileceğinizi düşündüğünde size teslim olarak geliyor zaten. Tabii ki fikri var, olmaması mümkün mü? Onun kuracağı bir dünya sonuçta; ama tüm bu işlerle uğraşmak istemiyor doğal olarak, 5 bin oyuncudan bahsediyoruz, 5 bin oyuncuyu hayal edemez ki. Benim işim burada onun hayallerini, onun dünyasını gerçek kılmak. Tabii ki yapımcının bütçesi, istekleri… bizi kısıtlayan şeyler olabiliyor.

İletişim de çok önemli burada, yapımcı, yönetmen, senarist… pek çok kişiyi ikna etmek gerekiyor.

İyi bir cast, pek çok ünlü isimle çalışmak değil, her karakter için doğru castı oluşturabilmek. Yapımcıları, yönetmenleri, hatta kanalları ikna etmek bize düşüyor. İşimizin aslında en önemli, en meşakkatli tarafı bu. Hem tatlı bir yerden onları ikna edeceksiniz hem de inancınızı, tutkunuzu ispat edeceksiniz. İspat etmekten kastım, o oyuncunun size geçirdiği o hissi yönetmene, yapımcıya geçirebilmek. Yönetmenler genelde aynı cast direktörleriyle çalışmayı tercih ederler, çünkü bir süre sonra artık birbirimizin dilinden anlamaya başlarız. Beğenisini, nasıl oyuncularla çalışmak istediğini bilirsiniz… Artık bunlar konuşulmaz da işin pratik kısmına geçilir. Uluç Bayraktar, Cem Karcı, şu anda Çağatay Tosun gibi gerçekten çok güzel yönetmenlerle çalışıyorum. Hepsi, benim de şansım galiba biraz, bana güveniyor. O güveni hissettiğinizde bir alan açılıyor size zaten. O alanla beraber işinizi doğru yapabilmek için sadece zamana ihtiyacınız oluyor ve görüştüğünüz, oyunlarını izlediğiniz, takip ettiğiniz oyuncularla işi hayata geçirmek kalıyor.

 

Aldığın en büyük riskle en gurur duyduğun iş nedir? İlk işiyle parlayan kimlere dokundun?

Bu isimlerden biri Ufuk Bayraktar. Zeki Demirkubuz’la belki on bin kişinin bildiği bir isimdi. Ramiz Dayının gençliği için önümüzdeki sezon cast yapmamız lazım dediler. Ramiz Dayı efsane o dönemde ve onun gençlik hikâyesi olacak. Benim o anda karnıma kramplar giriyor. O cast doğru olmazsa oturttukları sezon hikâyesi çöker. Bir kafede oturuyordum bunları düşünürken, kafamı kaldırdım, Ufuk’u gördüm. O an şimşekler çaktı, “Ufuk, ben sana bir şey teklif edeceğim ama iki ay sonraki iş için,” dedim. “Beni bulaştırma, dizi mizi yapmam ben,” dedi. Zaman geçti, yönetmenime dedim ki biri var, deneyelim mi? Uluç da deneyelim dedi. İki ay geçti, Ufuk’la görüştüm, “Bir rolle geldim sana ama seni kandırmayacağım, bu rol bıçak sırtı. İyi oynarsan çok acayip, ama insanlar seni sevmezse, senin için kötü bir şey olur,” dedim. “Niye yapayım ki böyle bir şey,” dedi. Ramiz Dayının gençliği dediğimde, “Bir düşüneyim,” dedi Ufuk. Onu auditiona ikna ettim, 6 saat çekim yaptık, Ufuk’u izlediğinde herkes “tavır bu işte” düşüncesindeydi.  İlk bölüm yayınlandıktan sonra telefonlarım hiç susmadı ve gurur duyduğum, hâlâ heyecanlandığım bir anı bu. İkincisi, Hande Erçel.

Hande Erçel’de de risk aldın aslında…

Evet. Hande’ye 5 kilo verdirdim 1 haftada auditiona gelmesi için. 4 ay bekletmiştim. Güneşin Kızları işini aylar önce biliyordum. Hande’yle önceden tanışmıştım, menajeri de çok ahlaklı davrandı. “Hande’ye bir şey düşünüyorum ama biraz zamanı var, bekletir misin?” dedim. “Olur, sen öyle diyorsan,” dedi. Böyle şeyler de var bizim işte. Sağ olsun bazı menajerler sana güvenince, iyi bir iş yapacağını hissedince oyuncuları bekletiyor. Çok seviyorum Hande’yi, başarılı buluyorum, daha da güzel olacağını düşünüyorum.

Sokakta ya da mekânda keşfedip oyunculuğa ikna ettiğin?

Şu anda iki kızımız var. Biri Adı Efsane dizisinde başladı: Özgü Kaya. Onu Instagram’da gördüm. Çıkar ya karşınıza, kıza baktım, gözleri, bakışı çok acayipti ve tanışmak istedim. Tanıştım, opera okuyormuş. Oyunculuğa ikna ettim.

Diğer kızımız, Dilan. O da Evlat Kokusu dizisinde oynayacak. İkisine de söylüyorum, ben size gül bahçesi vaat etmiyorum ama gördüğüm enerjiyle eğitimi de katarsak değişir bir şeyler. Çok korktular önce, hoşlarına gitti sonra. Çok sıkı bir program hazırladık 7-8 ay. Okuma, izleme, oyunculuk eğitimi. Son 4 aydır, şirketler o iki kızın peşinde. Şu anda ailelerinden ve kendilerinden çok güzel mesajlar alıyorum. Mutlular, iyiler. 8. ayda ikisi de güzel işlere girdi. Onların çok güzel şeyler yapabileceklerine inanıyorum, disiplin devam ederlerse tabii.

Senin yaptıkların dışında Türkiye’de “çok doğru cast” dediğin örnekler var mı?

Ezgi Baltaş’a hayranım, film castı yapıyor, festivallerde ödülleri toplamış ne kadar film varsa o yapar. En son Abluka filminin castına bayılmıştım. Mine Güler’i de çok beğeniyorum. Onun yaptığı Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin castı, “Oh be, çok güzel ya!” dediğim bir işti. Eskilerden düşündüğüm zaman da Bizimkiler. Böyle gerçek bir cast olamaz. Şu an bana böyle bir dizi gelse öyle gerçek bir cast kurabilir miyim diye soruyorum kendime.

Çok heyecanlandığın, seni zorlayan bir dizi var mı?

Diriliş Ertuğrul’a çok heyecanlanmıştım. Hayatımda iyi ki yaptım dediğim, çok şey öğrendiğim bir cast çalışması. 15 gün tipler, dönem üzerine, tavır, oturuş kalkıştan tutun selam vermeye kadar

ders aldık. Bütün tipler çizili geldi bana. O dönemin tipleri, kadınları, adamları nasıldır, nasıl oturur, nasıl kalkar… Auditiona geldiğinde oyunculara 15 dakika bunu anlatmaya çalışıyordum. Sonra ikili, üçlü oyuncularla audition çalışmaları yaptık. İlk bölüm yayınlandığında bir sürü telefon aldık. Bu arada kimse inanmadı o işin o kadar profesyonel yapılacağına, öyle bir yapım-tasarım, prodüksiyon kurulduğuna. İşin cast direktörüyüm, güvenilir olduğumu söylerler, her işe girmediğimi bildikleri için de menajerler bana güvenir. Ama Diriliş Ertuğrul’u yaparken yalnızlaştım, garip bir süreçti. Anlayabiliyorum çekindikleri şeyleri ama işin yapım tasarımı, bakış açısı, o işe harcanan emek ve ilk bölümün senaryosu beni çok heyecanlandırmıştı, iyi ki yaptım dediğim bir iş o. İki yıl çalıştım.

Cast direktörlüğü de Türkiye için yeni bir kavram. Siz kimden destek aldınız?

Harika Uygur bence bizim bu mesleği meslek olarak yapabilme özgürlüğümüzü sağlayan kişidir. Şu anda da çok güzel filmler yapıyor zaten, dizi yapmıyor artık. Cast direktörlüğü iki senedir biraz daha bilinmeye başlandı… Ön jeneriğe bile adı yazılmayan cast direktörü arkadaşlarımız var. Bu konuda konuşuyoruz, çünkü çok fazla sorunumuz var. Yapımcılar, senaristle, yönetmenle, görüntü yönetmeniyle sözleşmeli çalışıyor ama bizimle sözleşmeli çalışmıyor. İstediği zaman bizi gönderebiliyor.

Güvencesiz çalışma koşulları var yani…

Çok garip şeyler geliyor başımıza. Siz bir sunum hazırlayın da ondan sonra bakarız, diyenler var. Anlaşmamışız, ne para konuşmuşuz, ne iş satılmış, ne kanal onaylamış, çalışmaya başlıyorsunuz iş için. 2-3 hafta çalışıyorsunuz, sunumu görüyor ve yok ya, ben başka biriyle yapacağım bu işi diyor.

Sözleşme olmadığı için hukuki olarak hakkınızı da arayamıyorsunuz bu tip durumlarda öyleyse…

Maalesef. İşimizin hukuki bir zemini yok. Bunlarla ilgili bir adım atmak istiyoruz. Sinema-TV Sendikası’ndan arkadaşlarımı biraz eleştiriyorum. Kameramanlar, görüntü yönetmenleri, senaristler çağrılıyor, toplantılar yapılıyor ama cast direktörleriyle ilişki kurulmuyor. Şunu biliyorum: Çalıştığım şirkette o iş devam ettiği sürece o iş benimle yapılmaya devam eder, yine de bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesiyle hareket edemem. Çünkü birçok arkadaşım beni arayıp, hâlâ ön jeneriğe yazılmıyorum, diyor. Bu nasıl bir şeydir? Kurguyu yazarken oraya cast direktörünü yazmıyorsunuz. İlk söylediğim şey bu, ön jenerik. Bunu söylememem bile lazım aslında. Neyse ki TİMS’te söylemiyorum ama çalıştığım bir sürü şirkete bunu belirtmek durumunda kaldım.

Peki, cast direktörleri olarak bir birlik mi oluşturacaksınız?

Evet, bir meslek birliği kurmayı düşünüyoruz. Belli standartlarımız, maddelerimiz olsun. Meslektaşlarımız bu standartların altında, bundan bağımsız çalışmasın istiyoruz.

En önemli adım da sözleşmeli çalışmak gibi görünüyor.

Evet. Sözleşmeler yapımcı taraflı oluyor genelde. Bir arkadaşımız tüm bu anlattığım tempoyla ve detaylı çalışmayla bir işi kuruyor, 4-5 ay çalışıyor, o iş için aldığı paraya inanamazsınız, çok komik… Aslında cast direktörüne verilecek ücret, toplam oyuncu bütçesinin % 10’u olmalı. Bu, umarım bir gün gerçek olacak. Hazırlık için bir ücret alıyorsunuz, sonra bölüm başına devam ediyor ücretlendirme.

Sözleşme yapmalıyız, gelir açısından en azından 13 bölümü garantilemeliyiz.

Cast direktörleri olarak, aynı yaş grubunda 6-7 kişiyiz, herkes işini en iyi şekilde yapmaya çalışıyor, çok eksiğimiz var, işin sorunlarından kaynaklı aslında, haklı olduğumuz yerler var, bilen biliyor. Bazen yönetmenler bile farkına varmıyor. O kadar sıkıntı çekerken yaratıcılık olmuyor. Oyuna gidebilmek için para kazanmamız lazım mesela, ben haftada iki oyun izliyorum. Sinemaya gideceksiniz, workshoplar alacaksınız, oyuncularla bir araya geleceksiniz, onları tanıyacaksınız. Sonuçta işimize para harcamak zorundayız.

Cast direktörlüğü yapıp sonra menajerlik ajansı açan da çok insan var.

Çok fazla. Bunun sebebini de söyleyeyim, yapımcılara da söylüyorum bunu, cast direktörleri, menajerlerden çok az kazanıyor ve güvenceleri yok. Sektörün gerçeği bu. Çok iyi cast direktörleri var, çok iyi olacağını düşündüğüm, bu işe mesai harcayan meslektaşlarım var. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz ama hepimizin yorulduğu, mesleğimizin karşılığını tam olarak alamadığımız anlar var. Biz de görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, senarist gibi aslında o işin çok önemli bir parçasını kaplıyoruz. Biz, hayal edilen o dünyanın vücut bulmasını sağlayan kişileriz. Emeğimizin karşılığını alabilmemiz gerekiyor.

Sen izliyor musun bir şeyler?

Hep izlerim. Günde 4 saat uyuyorum. Gece izliyorum genelde. Son dönemde en son çok etkilendiğim dizi Narcos’tu. Night of var bir de. Sherlock’u takip ediyorum.

Cast direktörü olarak baktığında en beğendiğin yabancı dizi ne?

Game of Thrones, House of Cards… çok iyi castlar.

Genç oyuncular için nasıl yol haritası önerirsin?

Önce kendilerine dürüst olmaları gerekiyor. Ben 50 yaşında da sahneye çıkacağım, bu işi meslek olarak yapacağım demek başka; ben ünlü olacağım, para kazanacağım demek başka bir şey. Kimseyi yargılamıyorum, hedefiniz, ünlü olmaksa ünlü olmak; ama bunun da kriterleri var. Bir menajer ya da bir ajansla çalışmalılar. Zor oluyor ama onları ikna etmenin yolları var. Kendinizi tanıtmanız lazım. Oyun oyna, video çek. O kişinin senin için doğru kişi olduğuna inanıyorsan, ısrar et, izlet. Emek vermeden hemen olsun istiyorlar, sıkıntı burada. İşin zorluklarını anlatıyorsunuz, dönüp diyor ki peki şimdi ben niye olmuyorum? Zorluktan kastım, yapman gereken şeyler. Okudun mu, hayır. Tiyatroya gittin mi, hayır. Çalışıyor musun evde 3-5 saat, hayır. E, ne yapıyorsun? Auditiona gidiyorum. Gitsen ne olur, o halde! Sen hazır değilsin, açık değilsin. Ben şimdi haftada iki oyun izlemeyeyim, ajanslara, menajerlere bakmayayım, böyle durayım. Bir iş gelse donup kalırım, yapamam ki bir şey. Kim vardı, diye sorarım. Kim vardı s0rusunun cevabı, bende olmalı zaten.

[button url=”dukkan.mylosyayingrubu.com/episode” size=”xlarge”]Bu Röportaj İlk Kez Episode Dergi’nin 2.Sayısında Yayımlanmıştır[/button]

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir