İzzet Pinto: Dünyaya Melodram Satıyoruz”

 İzzet Pinto: Dünyaya Melodram Satıyoruz”

[highlight]Bu röportaj ilk olarak, Episode Dergi’nin Aralık 2016-Ocak 2017 tarihli 1.sayısında yayımlanmıştır.[/highlight]

Öncelikle ajansınızı kısaca anlatabilir misiniz?

Global Agency’i 10 yıl önce kurdum. İlk kurduğumda elimde tek bir proje vardı. Gelin-kaynana projesi, adı Gelinim Olur musun? idi. Amacım sadece yurtdışına tüm formatlarını açmaktı. O zamanlar pek fazla yerel içerik olmadığı için tek projeyle başladım. Sonraki sene kâğıt formatlar, kâğıt üzerindeki çekilmemiş fikirleri satmaya çalıştım. İki sene bittiğinde de bir şekilde, aslında tesadüfen diyelim, dizi işine girdim. İlk Binbir Gece’nin temsilciliğini aldım ve dünyaya satmaya başladım. Gerçekten birçok ülkede de Türk dizi furyasını başlatmış oldu. Mesela Ortadoğu’da Gümüş bu işi başlattı ama Ortadoğu haricinde her piyasayı açan Binbir Gece dizisidir.

Mesela Aşk ve Ceza dizisi vardı ATV’de yayınlanan, o da en güçlü dizilerimizden birisidir. 6 yıl önce de Muhteşem Yüzyıl dizisi yayınlanmaya başladı. Şirketimi gerçekten büyüten en önemli dizilerden biri Muhteşem Yüzyıl oldu. Sonrasında Star TV temsilciliğini yürütmeye, Star TV’nin elindeki dizileri satmaya başladık. Son zamanlarda da Paramparça, 1,5 sene önce yayınlanmaya başlanan Kaderimin Yazıldığı Gün, Meryem Uzerli’nin dizisi Gecenin Kraliçesi gibi diziler yurtdışında revaçta. Son fuarda da en çok Anne dizisine ilgi oldu. Onun da bayağı tutacağına inanıyorum yurtdışında.

Yabancı dizilerde tür anlamında ciddi bir çeşitlilik var. Komedi dizilerinden bilimkurguya, polisiyeden fantastik dizilere, dram dizilerine. Türkiye’de henüz böyle bir çeşitlilikten söz edemiyoruz…

Evet. Dünyaya melodram satıyoruz aslında.

Bu değişir mi sizce?

Türk işleri farklı bir tür olarak görülüyor. Mesela Latin Amerika çok dizi üretiyor ama onlarınki Telenovela, pembe dizi. Amerika’nın ürettiği gerçek dramalar, bizimki de melodram oluyor. Yurtdışında çok ciddi piyasası var bunun ve doğru olduğunu düşünüyorum. Değiştirmemize, aksiyona doğru gitmemize gerek yok diye düşünüyorum.

Buradaki tür değişimi de çok hızlı olmayacak bu durumda.

Büyük bir ihtimalle öyle. Yurtdışı gelirleri çok önemli. Buradaki maliyeti çıkartamıyor yapım firmaları, buradaki gelirden. O yüzden yurtdışından satış geliri olması lazım.

Peki, en çok hangi ülkelerde izleniyor yerli diziler?

Ortadoğu’da en fazla Dubai, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan. İran’da yasak fakat Dubai üzerinden yayın yapıyorlar. Bu sayede bütün İranlılar seyredebiliyor ama uydu üzerinden yayınlanıyor. İran’da da çok tutuyor, Farsça yayınlanıyor.

Güney Amerika’ya baktığımızda en çok Şili’de seyrediliyor. Şili’den sonra Peru ve Panama geliyor, ondan sonra Kolombiya ve Arjantin. Balkanlar çok önemli bir pazar. Balkanlarda Romanya çok güçlü. Polonya son zamanlarda yükselen bir pazar. Hırvatistan düşüşe geçmişti, şimdi yükselmeye başladı tekrar. Makedonya ve Kazakistan özellikle çok alıyor.


Dizilerin yurtdışı satışında oyuncu mu, senaryo mu daha çok etkiliyor?

Önce senaryo ama sonra da oyuncu.

“Garanti isim” dediğiniz oyuncular var mı?

Erkek oyuncularda Halit Ergenç, Engin Akyürek, Murat Yıldırım, Burak Özçivit, Kıvanç Tatlıtuğ, Erkan Petekkaya, Kenan İmirzalıoğlu, Okan Yalabık, Çağatay Ulusoy, Özcan Deniz, Tolgahan Sayışman, Engin Öztürk.

Kadın oyuncularda da Bergüzar Korel, Beren Saat, Tuba Büyüküstün, Meryem Uzerli, Cansu Dere, Nurgül Yeşilçay, Hazal Kaya, Fahriye Evcen, Deniz Çakır, Nebahat Çehre, Hatice Şendil, Songül Öden, Serenay Sarıkaya.

Tük dizilerinin bu kadar yükselmesinin nedeni ne sizce?

Hikâyeler, oyuncular, güzel görseller -çoğu dizi İstanbul’da çekiliyor ve çok güzel bir şehir sonuçta- ve iyi senaryo… Bunların hepsini birleştirdiğimizde çok güzel bir sonuç çıkıyor ortaya. Bir de zaten yurtdışı, aile dizisi istiyor. Çünkü onlar da prime-time’da aile dizisi yayınlamak istiyor. Mesela Asya dizileri onlara çok uzak. Latin Amerika dizilerine baktığımızda prodüksiyon kalitesi çok daha düşük, hep abartı güzel insanlar kullanılıyor, artık sahte geliyor onlara. O yüzden bunlara ilgi yok. Amerika’ya baktığınız zaman, onlar da çok kurgu görünüyor, hikâyeler çok uzaklaştı artık gerçek hayattan. Bu nedenle Türk hikâyeleri onlara çok yakın geliyor.

Peki, biz neden Kore dizisi uyarlıyoruz?

Hikâye, senaryo konusunda çok başarılılar. Bir trend oluyor. İyi yapım çıktığı zaman bütün yapımcılar oraya bakmaya başlıyor. Mesela şimdi Japonya’dan Anne çıktı. Herkes şimdi oraya bakacak, orada bir şeyler var mı diye; belki onlar çoğalacak.

Aslında burada çok özgün, iyi senaryolar yazan senaristler var…

Biraz daha garanti iş olsun diye. Anne dizisi, çok bıçak sırtı bir iş. Kanala sunsanız diyebilirler ki; yok, bu iş bizde tutmaz. Ama Japonya’da tutmuş, bu kadar ödül almış, bu kadar reyting almış dediğinizde, ha o zaman dur bir bakalım, diyorlar.

Bir taraftan da dezavantaj değil mi buradaki özgün senaryo yazmak isteyen senaristler açısından?

Evet ama şöyle düşünün; sonuçta yılda 70-80 tane dizi yapılıyor. Bunun 20 tanesi yabancı uyarlama olabilir. Yine de %70-80’i Türk işi.

Netflix, BluTV, puhutv… Üç tane yeni dijital alan açılıyor ve bunlar yerli özgün senaryolarla 45-60 dakikalık diziler çekeceklerini ifade ettiler. Sizce buradaki sektörde ve yurtdışı satışlarında neleri değiştirir bu?

Bu platformlar için üretilecek diziler de bence yurtdışına satılır. Fakat her zaman için televizyona üretilen diziler yurtdışına daha çok uyuyor. Çünkü şöyle bir gerçek var; yurtdışında Türk dizileri günlük yayınlanıyor, 45 dakika olarak, pazartesiden cumaya.

150 dakikayı bölüyorlar.

Evet, 2,5-3 dizi çıkıyor. O yüzden aslında uzun olması ihracatta bir avantaja dönüyor. Diyelim müşterinin yayına girmesi için 40 bölüme ihtiyaç var, 40 bölüm demek uzun 13 bölüm demek. O yüzden burada uzun olunca yurtdışında daha çabuk yayına giriyor çünkü stok birikiyor.

150 dakikayı kestiklerini biliyorum, orada kurgu bozulmuyor mu?

Doğru yerde kesiyorlar. Yani tam 45 dakikada kesilmiyor, bazı bölümleri 47 dakikada, bazı bölümleri 50 dakikada kesiyorlar.

Dizi sektörü nasıl bir ekonomi yaratıyor?

Türkiye’de ne kadarlık bir ekonomi yaratıyor, bir düşüneyim. Türkiye’nin geçen yılsonu reklam geliri 6 küsur milyar TL idi. Bunun yarısı televizyona harcanıyor. Sonuçta 3 milyar liralık bir pazar, bu yurtiçi. İhracat geliri 250-300 milyon dolar arasında.

Dizilerdeki bu başarımız sinema için de global anlamda başarıya dönüşebilir mi?

Keşke. Denedik ama olmadı. Televizyonlarda müsait zaman dilimi yok. Çünkü pazartesiden cumaya zaten dizi yayınlıyorlar. Boş günleri yok. Film de bir kerelik yayın olduğu için tercih etmiyorlar.

Engin İnan

1979 yılında Bolu'da doğdu. Hayatının yaklaşık 20 yılını Sakarya'da geçirdi. Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünde okudu. İletişim ve organizasyon alanlarında çalıştı. Pek çok etkinlikte ve farklı sektörlerden markaların iletişim çalışmalarında görev aldı. Episode Dergi editörlüğü ile birlikte iletişim danışmanlığı çalışmalarını yürütüyor. Kedi babası.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir