Peaky Fookin’ Blinders! I Didem Tekeli

 Peaky Fookin’ Blinders! I Didem Tekeli

[highlight]Peaky Blinders, son dönemin değerli dizilerinden. Anlatılan öykü, 1800’lerin sonuyla 1900’ların başında Birmingham’da gerçekten varlık göstermiş bir çeteden ilham alıyor, I. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla değişen sistemin fırsatlarını kullanıp sosyal statüsünü değiştirmeye, gücüne güç katmaya azmetmiş Shelby ve ailesini takip ediyor. Maalesef, yeni sezonunu 2019’a kadar bekleyeceğiz ama bu, üzerine farklı bir okuma (kalem oynatma da diyebiliriz) yapmamıza engel değil…[/highlight]

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Birmingham’ın erkeklerinden sağ kalanlar memlekete döndü, iş hayatına girmiş kadınlarla yan yana yeni bir hayata başladı. Veya gangster Thomas “Tommy” Shelby’nin (Cillian Murphy) söylediği gibi aslında hiçbiri geri dönemedi.

Peaky Blinders, Birminghamlı Steven Knight tarafından yazıldı, BBC Two’nun dört yıl içinde onlarca ödüle aday gösterilen ve pek çok ödül alan yapımı oldu. Anlatılan öykü, 1800’lerin sonuyla 1900’ların başında Birmingham’da gerçekten varlık göstermiş bir çeteden ilham alıyor, savaştan sonra hızla değişen sistemin fırsatlarını kullanıp sosyal statüsünü değiştirmeye, gücüne güç katmaya azmetmiş Shelby ve ailesini takip ediyor. Zeki, açıkgözlü Tommy, hem şanslı bir adam hem de 3-5 hamle sonrasını hesaplayan sinsi bir oyun kurucu. Bu özelliği, dört sezon boyunca izleyiciyi hop oturup hop kaldırdı, ailesiniyse Amerika’ya dek uzanan servete boğdu. 2013 yılında yayınlanmaya başlayan, geçen yıl 4. sezonunu tamamlayan dizide neler olup bittiğini tek tek anlatmak yerine, gün geçtikçe daha çok izleyiciye ulaşan bu yapımın temel özelliklerine değinmeye çalışalım.

https://www.youtube.com/watch?v=gfMXtI1M5y0&feature=youtu.be

Kısık sesle söylenenler

Kırık, yoksul, hırpalanmış insanların yaşadığı pis, kokuşmuş, çamurlu sokaklarda başlayan dizi, yolsuzluk yapan, şiddet uygulayan bir aileyi anlatıyor ancak öykünün ana eksenine zarar vermemesi için kısık sesle söylenen onlarca başka şey var. Anlattığı dönemde Birleşik Krallık’taki sosyal sınıf ilişkileri, krallığın uluslararası politikaları, politik figür olarak Winston Churchill ve etkisi, kadın erkek eşitliği, liberal bir ülkede komünizmin taraftar toplama çabası, söz edilen konular arasında. Shelby Ailesi’nin çingene olması, uğradıkları ayrımcılık, gittikçe uzaklaştıkları kültürlerine duydukları özlem ve ihtiyaç, anlatının bir başka boyutu. Örneğin Tommy, ritüellere, duaya, iyi ve kötü ruhlara inanan bir adam. İpuçları, olayların yaşandığı dünyayı anlamamıza yardım ediyor ve bize bir bağlam sunuyor. Ayrıca bu bilgi, karakterlerin derinleşmesine, gerçek insanlar olarak karşımıza çıkmasına yarıyor.

Dizinin tek boyutlu olmadığı, katmanlara sahip olduğu açık. Zaman zaman bir metafor olarak, zaman zaman doğrudan, örneğin yarışlarla ilgili karşımıza çıkan at, buna güzel bir örnek. At, İngiliz edebiyatında farklı biçimlerde kullanılan bir metafor. Akil, adil olmaktan tutun, gurur, güç ve statüye dek pek çok şeyi ifade edebiliyor. Tommy’nin Peaky Blinders öyküsünü at üzerinde, kendisini atını koruyacak bir büyüyü yaptırdığı sahneyle açması çarpıcı. Dört yıl boyunca Peaky Blinders‘da o veya bu biçimde at gördük, onların adıyla ilgilendik çünkü karşımızda çok katmanlı bir proje var, ne yaptığını biliyor. Öyküde kullanılan hemen her unsurun bir anlamı, sırası var; gün geliyor taşlar yerine oturuyor…

Her şeyden önce müzik

(Etiketleri sevenlere söylemeli, dizinin müzik listesi alternatif-rock, garage-rock, indie-rock, blues-rock, garage-punk, post-punk, neo-punk dolu.)

Peaky Blinders‘da müzi,k öykülerin anlatıcısı, masalcı olarak karşımıza çıkıyor, anlatının atmosferini belirleyip duyguların tonunu veriyor. Nick Cave and the Bad Seeds’in Red Right Hand adlı şarkısı, dizinin tema müziği. Bu şarkı, açılış sahnesinden itibaren nasıl karakterlerle karşılaşacağımızı bize haber verdi, dört yıl boyunca onlarca cover’la şekilden şekile girdi, birbirinden farklı ruh haline tercüman oldu. Dizinin kritik anları, hep müzik ve ona eşlik eden koreografiyle anlatıldı. Bu, özellikle dövüş sahneleri için böyleydi. Thomas Shelby veya dövüşe meraklı ağabeyi Arthur, kollarını iki yana açıp kabarmış maço erkekler olarak karanlık sokaklarda, koridorlarda belirdiklerinde, arkada bize eşlik eden bir şarkı mutlaka var.

Steven Knight, “Dönem karakteri diye bir şey yoktur,” diyor. İnsan her zaman insandı: Hırsları, arzuları, acıları ve mutluluğu aynı. Bu nedenle, 1920’de başlayan hikâyeyi bugün gösterirken karakterlerle ilişki kurulabilmesi için güncel müzik kullanmaya karar vermiş. İyi ki böyle düşünmüş. Şimdi, diziye kimin dahil olacağı, olayların nasıl gelişeceği kadar kimin sesinin duyulacağı da merak konusu. Dizinin müzik listesinde, TommyandMary gibi ilk defa karşılaşılabilecek grupların yanında Radiohead, Tom Waits, David Bowie, Nick Cave gibi müzik dünyasında çığır açmış sanatçı ve gruplar da bulunuyor.

Dizinin tonunu ortaya koyan mini bir liste hazırladım. Dans etmeden dinlemek pek mümkün değil. Dans etmiyorsanız da kıpırdanacağınız garanti…

https://open.spotify.com/user/didemtekeli/playlist/7DhjGuAMDEAZE0mOfSpSkY

Oyunculuk

Peaky Blinders‘ın yalnız ana değil, yan karakterleri de yıldız oyuncularla hayata geçiyor. Buz gibi gözleriyle etkileyici Cillian Murphy, gerçekte alfa erkek kavramına uzak olduğunu, kavgadan gürültüden hoşlanmadığını, bu nedenle Thomas Shelby karakterini ortaya çıkarırken zorlandığını söylüyor. Ekrandan izleyince bunu söylemek, Cillian’ın Tommy gibi olmadığını düşünmek güç. Tommy’nin ölümden döndüğü 2. sezonun son sahnesi, televizyon tarihine damgasını vurmuş olmalı. Çekim yapılan mekân, görüntü, kurgu, oyunculuk, müzik, hepsi on numara.

Yalnız Murphy değil, Helen McCrory, Paul Anderson, Sam Neill, Tom Hardy, Adrian Brody, Aiden Gillen, Iddo Goldberg; yani aslında tüm ekip, gerçekten şapka çıkartılacak oyunlarıyla karşımızda.

Aksan

Peaky Blinders Birminghamlı, bu şehre Brummie denen ağır bir aksan hâkim. İlk iki sezonda güzelim İrlanda şivesini de duyuyorduk. Oyuncuların hemen hiçbiri, karakterlerin aksanına sahip değil, bu onların en büyük sınavı olsa gerek. Ana dili İngilizce olmayan izleyicinin, oyuncunun ne denli başarılı olduğunu kestirmesi güç. Yine de Birmingham İngilizcesinin kulaklarda günlerce kaldığını söylemeli, kişi kendini ailenin en büyük oğlu Arthur gibi konuşmaya çalışırken bulabiliyor.

Kadınlar

Peaky Blinders deyince akla ilk gelen, kadın karakterler değil. Buna tezat biçimde ekranda hangi kadını görüyorsak hepsi birbirinden güçlü, öyküye öyle veya böyle damgasını vuran kişiler. Üstelik birbirlerinden çok farklılar. Shelby Kardeşler’in anası babası olmuş Polly Elizabeth Gray’in (Helen McCrory) ayrı bir yeri var. Polly, ailenin erkekleri savaştayken Shelby işlerinin tümünü üstlenmiş. Şimdi Thomas, Arthur ve John geri döndü ancak Polly’ye saygıları büyük. Onun sözünü çiğnemeleri güç. Polly, ayrıca Thomas’ın gerçek anlamda destek aldığı tek kişi. O hayatında olmadığı zaman Tommy’nin dengesi yitiyor, boşluğa düşüyor.

Shelby Ailesi’nin tek kız çocuğu Ada (Sophie Rundle), aile erkeklerini dinlemeyip komünist Freddy Thorne (Iddo Goldberg) ile evlenen ve hatta ondan bir çocuk yapan bir başka güçlü kadın. Thomas, pek çok erkeği ezip geçebilir ancak Ada’yı hem çok seviyor hem de onun pek yenip yutulur olmadığının farkında.

Tommy’nin hayatını alt üst eden aşkı Grace (Annabelle Wallis), çingene köklerine herkesten fazla sahip çıkan gelin Esme Shelby (Aimee-Ffion Edwards), sezonlar geçtikçe aile için önemi artan, duygularında ısrarcı kadın, eski seks işçisi şimdi Shelby şirketlerinde sekreter Lizzie Stark (Natasha O’Keeffe), izlemeye değer öbür kadın karakterler.

Ve Moda

Saçlar: Peaky Blinders‘ın gerçek bir çeteden esinlendiğini dile getirmiştik. Bu çetenin nasıl bir imaja sahip olduğuna dair elde az da olsa bilgi var. Buradan hareketle tüm Shelby erkeklerinin saçları uç bir modelde kesiliyor: Yanlar kazınmış veya çok kısa, üstler uzun. Tanıdık mı geldi? Evet bu saç, hem kadında hem erkekte dizi sonrası moda olmuş olabilir! Hoş, oyuncuların hiçbiri bu kesimi önce kabul etmemiş. Ancak sonra ikna olmuşlar, iyi ki olmuşlar.

Ah o kıyafetler: İngiliz centilmeni stili, erkek modasında hâlâ takip edilen bir okul. Peki centilmen olmayan bir İngiliz erkeği, bir gangster nasıl giyinir? Özenle.

Alt kültürler, ifade biçimlerini kıyafetlere de yansıtır. Bu Shelby Ailesi için de geçerli. Yalnız farklı saç kesimine sahip değiller. Her şeyden önce, diziye adını veren kasketleri takıyorlar. Bu kasketler yün veya tweed olabilir. Asıl özellikleri keskin jiletlerin kasketin kıvrımına gizlenerek dikilmiş olması. Kavga sırasında kasketi çıkarıp karşıdakinin yüzünü parçalamak, onu kör etmek, Shelby imzasına eş.

Soğuk Birmingham sokaklarında, Londra’da dolanırken üşümek olmaz. Bu nedenle erkeklerimiz kat kat giyiniyor: Yün, tweed yelek, bol ceket, pilili, paçası geniş, bilekte biten pantolonlar, hepsinin üzerine uzun, bol paltolar. Renkler füme, siyah, lacivert, koyu yeşil. Yuvarlak, bebe yaka beyaz gömleklerse işin olmazsa olmazı…

Yıllar içinde zenginleştikçe, Shelby erkekleri daha iyi giyinirken stillerinden vazgeçmedi. Bu, tüm imajı korumakla bir olmalı. Son sezonda intikam uğruna Amerika’dan kalkıp gelen İtalyan asıllı gangster Luca Changretta (Adrian Brody), Tommy’ye “Senin güzel giyindiğini duymuştum ancak ben senden çok daha güzel giyiniyorum,” diyordu. Eee, İngiliz erkek giyimiyle İtalyan erkek giyimi hâlâ rekabet halinde. 1920’lerde can ciğer kuzu sarması olmaları beklenemezdi.

2019’u beklemek

30 Aralık 2017 günü Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, Peaky Blinders‘ın resmi hesabından bir klip paylaşıp ana dili Flemenkçeyi kullanarak “2018, korkunç derecede sıkıcı bir yıl olacak,” diye tweetledi. Çünkü dizinin bir sonraki sezonu, 2019’da gösterime girecek. Olsun, biliyoruz ki önümüzde en az bir sezon daha var. Arthur Shelby’nin Brummie aksanına özenip söylemek gerekirse, “Sizi sabırsızlıkla bekliyoruz Peaky Fookin’ Blinders!”

Didem Tekeli

Uluslararası İlişkiler okudu, sosyal kalkınma üzerine çalıştı. Türkiye'nin sivil toplum örgütlerinde ve onlar için faaliyet gösteren oluşumlarda görev aldı, hâlâ engelli bireyin insan hakları üzerine kafa yoruyor. Yaratıcı yazarlık ve yazma biçimleri konularını anlamaya çalışıyor, kısa öykü yazıyor. Öykülerinden birkaçı NOTOS Edebiyat Dergisi'nde yayımlandı. Kendi kitabının çıkmasını hayal ededursun, dizileri "Nasıl anlatmış?" sorusuyla izlemeye devam ediyor…

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir