Somebody Feed Phil: Lütfen biri şu adamı doyursun!

 Somebody Feed Phil: Lütfen biri şu adamı doyursun!

Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi? İkisi de değil, üzgünüm. Bu programı izledikten sonra kararım net: Çok yiyen bilir. Öncelikle bu bir yemek köşesi değildir ama yemek düşkünüyseniz lütfen dikkat! Size Netflix’in 2018-2020 programı Somebody Feed Phil’den bahsetmek istiyorum.

2019 Emmy adaylığı da bulunan programımızın sunucusu Phil Rosenthal, aynı zamanda senarist ve programın da yapımcıları arasında. Sanmayın ki sadece yemek programcısı. Everybody Loves Raymond’ın yazar ve yaratıcılarından biri, BoJack Horseman’ın Danny Bananas’ı. Müthiş keyifli bir abimiz, inanamazsınız. Bir insan nasıl bu kadar güler yüzlü, dışa dönük, keyifli ve esprili olur anlatamam, izlemeniz lazım. Gerçekten hayatımda gördüğüm nadir yemek yerken yemeği yaşayan biri. Yemek önüne geldikçe ayrı mutlu, bir lokma yiyince ayrı mutlu. Ve sana aşırı gıcığız; dünyaları yedin, tığ gibi dolaşıyorsun ortalıkta! Şaka gibisin Phil Abi. Her bölümün her dakikasında işkence çektirdin bize ama canın sağ olsun.

Program yayın hayatına 2018 yılına başlamış olsa da 2020 yılında da yeni sezon ve bölümleri eklendi. New York’ta Peter Lugar’ın masalsı etleri, Chicago’nun Deep-Dish pizzaları, Mexico City’nin tortilla hikâyesi, Marakeş’in kuyularda pişirilen kuzuları, Bangkok’un sokak yemekleri, Venedik’in domuz pirzolaları ve daha niceleri.

Sunucumuz ve yiyicimiz Phil abi, her bölümde bir şehre gidiyor ve o bölgenin meşhur restoran ve kafelerini gezerek bolca yemek, içki, kahve, tatlı ve çeşit çeşit sohbete doyuyor. Her bölümde kendisine mutlaka o şehrin ünlü bir yemek eleştirmeni ve yazarı eşlik ediyor. Böylece hem şehirle ilgili tarihi bilgiler alıyoruz, hem de ziyaret edilen mutfakların da tarihçesine ulaşıyoruz. Bir nevi gezelim, görelim. Ama itiraf etmeliyim bunca yemek programı arasından sıyrılmasının en önemli yanı samimiyeti. Birçok aile restoranına konup olup Michelin yıldızlı şefleri tanıyıp yeni yeteneklere kucak açıyoruz.

Bu programda yemek sadece çıkış noktası aslında. Asıl konu her yörenin kendisine has elementleriyle oluşan mutfaklar, mutfaklardan çıkan nice hikâyeler, ailelerde nesilden nesile süregelen şefler ve tabii ki güzel yemeğin herkesi mutlu ettiği gerçeği.

Siz seyahate giderken bir yandan müze-konser, bir yandan da yemek araştırması yapmaz mısınız? İtiraf edeyim psikopatça bir liste oluşturur, günlerce çalışır ve her gittiğim yerde lezzet komasına girerim. Bu da beni bir tatilde en mutlu eden şey.

Somebody Feed Phil bu açıdan da çok keyifli çünkü bundan sonra pandemi müsaade eder ve seyahate çıkabilirsek mutlaka Phil abinin önerilerini not edip gideceğim. Hem yeni şefleri keşfetme imkânı bulursunuz, hem de birlikte gezdiğiniz ekibe müthiş bir hava olur. 🙂

Mesela Venedik’te bir masaya oturdu, aman Allahım Venedik’in en ünlü fırıncısı, en ünlü kasabı (sanmayın Nusret), en ünlü Gelatocusu ki ömrümü veririm, sağı solu lezzet desem abartmış olmam! Muhteşem bir manzarada millet Phil abimize anlatıyor, tattırıyor. Cennete düşmüş haberi yok.

Bu arada sadece kendisi değil, izleyen de yepyeni bilgiler keşfediyor. Örneğin taco yerken tacoyu değil, boynunuzu hareket ettirmeniz gerektiğini, Al Capone’un zamanında adamları aç kalıyor diye birini gönderip restoran açtırması ve hâlâ Mosca’s olarak hizmet vermesi, New Orleans’ta oldukça eski ve halk kahramanı Leah Chase ablamızın sırf tatmadan yemeğine acı sos döktü diye Obama’nın eline vurması gibi efsane bilgiler burada.

Phil abi programa o kadar ayrı bir samimiyet ve duygu eklemiş ki gerçekten gezdiği her yerde halkın nasıl yaşadığına, nasıl sıkıntılar çektiğine ve birbirlerine nasıl tutunduklarına değinmeden geçmiyor. Bir yerde kilisede kimsesizlerin yemeğine eşlik edip kilise ayinine katılıyor, diğer tarafta mahallenin çocukları için ücretsiz verilen müzik kursuna katılıp çocuklarla trombon çalmaya çalışıyor. Lizbon’da yine manyaklar gibi yemek yerken bir anda, “İşte bizi birbirimize bağlayan şey yemek,” dedi ve gözler dolu dolu. Diyemedik ki, ohhh be Phil Abi, hayat da sana güzel!

En tatlı tarafı her akşam oteline gittiğinde ailesiyle görüntülü konuşarak gezdiği, gördüğü ve yediği her şeyi paylaşması oldu. Zaman zaman programda kendisine eşlik eden eşi Monica ablamız da çok şekerdi. Çok tatlısın, kalbimizi çaldın Phil abi!

Siz programı izlemeye geçmeden önce Phil abimizin bir sözünü paylaşmak isterim: “Seyahatten farklı biri olarak döneceğim demeyin ama lütfen açık fikirli olun.”
Şimdi, iyi seyirler ve afiyet olsun 🙂

Didem Bonomo

16.05.1984 İzmir doğumlu. Uzunca bir dönem organizasyon şirketi ve otellerin kurumsal satış müdürlüğünü yürüttükten sonra sinema dünyasına CGV Mars Cinema Group ile giriş yaparak, sektörün içinde yer almak ve dinamikleri takip etmek istedim. Sinema Filmlerinin Gala Organizasyonları, dizilerin ön gösterimleri, konsept etkinlikler, müthiş gösterimler, özel projeler ile hem içeriği doya doya yaşama hem de bu içerikleri yaratıcılıklarımızı kullanarak keyifli organizasyonlara dönüştürme şansına sahibim. Sinemada sadece izleyiciyken, şimdi bir de tam kalbinde olmak harika bir duygu.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir