2018’e Bakış: ABD’nin Hegemonyası Kırılırken I Kaya Heyse
[highlight]Çok dizi izledim bu yıl, yine… Hepsini anlatmayacağım, korkmayın! Bazılarını yılların alışkanlığıyla, bazılarını da merakla takip ettim. Aralarında iyiler kadar kötüler de vardı. Bu yıl izlediklerimden bazılarını size kısaca hatırlatmak isterim…[/highlight]
2018’de eski, yeni çok dizi izledim. Dizi izleme platformları çoğaldıkça, Amerikan dizilerinin bu sektördeki hegemonyası da kırılmaya başladı. Almanya’dan İspanya’ya, Meksika’dan Türkiye’ye kadar çok iyi diziler izleme fırsatı bulduk. Hemen bir not ekleyeyim, buraya yazdım diye hepsini çok sevdiğimi sanmayın ama bazıları var ki, zaten yıllardır izliyoruz, temposundan yitirse de, eski çekiciliğini kaybetse de, izlememek olmazdı. O zaman başlayalım…
Atypical
Otizmli bir liseli erkeğin günlük hayatını anlatan komik, dokunaklı ve en önemlisi, gerçekçi bir dizi. Temeline 18 yaşındaki otizmli Sam Gardner’ın ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresiyle ilişkisini oturtan dizinin ilk sezonunun ana hikâyesi, Sam’in kız arkadaş edinme çabasıydı. Hikâye ilerledikçe Sam’e olduğu kadar, ailesine de büyük bir sempati beslemeye başlıyorsunuz ve yaptıkları hataları affediyorsunuz. İlk sezonun en önemli sorunu, başka otizmli karakter olmamasıydı ama Atypical, bunu 2. sezonunda gidermeyi başardı. Otizmin bir hastalık olmadığını etkileyici bir dille anlatan çok güzel bir dizi.
The Walking Dead
9. sezonu izlerken yine “Ne olacak bu Walking Dead‘in hali?” diye düşündüm. Hikâye artık sıktı, karakterlerin bize sunacakları yeni bir şeyleri yok. Baş karakter Rick Grimes öldü mü ölmedi hâlâ belli değil ancak onun diziden çıkması belki bu zombi evrenini yeni bir boyuta taşıyabilir. Dizinin en önemli karakterlerinden Negan’ı hep hapiste izledik (ama son bölümde saçma bir şekilde hapisten kurtuluyor). Umarım yeni yılda yeni Bir Negan-Bizimkiler savaşı izlemeyiz. Çok baydı çünkü.
Fear The Walking Dead
4. sezonu büyük umutlarla izlemeye başlamıştım çünkü bir önceki sezon olağanüstüydü. Yeni sezonun ilk sürprizi, The Walking Dead‘den tanıdığımız Morgan’ın da oyuncu kadrouna dahil olmasıydı. Hikâye güzel başladı ama sonra kurgu biraz karıştı, flashbacklerle dolu bir sezona maruz bırakıldık. Morgan’ın The Walking Dead‘deki “Ben kimseyi öldürmem” duygusallığı burada da devam etti. Yine de timsahlarıyla, biraları ve TOMA’sıyla kendini bana izletmeyi başardı.
Dogs of Berlin
Bu Netflix orijinal yapımıyla 2018’in son günlerinde tanıştık. Mesut Özil’e atfın bariz olduğu bir Türk asıllı Alman futbolcu, Almanya-Türkiye maçından bir gün önce öldürülür. Neo-Nazi kökenleri olan bir polisle Türk asıllı ortağı cinayeti aydınlatmaya çalışır. Arap mafyası, kumar mafyası, Berlin’in arka sokakları, ırkçılık, homofobi… Ne ararsanız var. Gerçeklikten bayağı uzak olsa da kendini izlettirdi. Dizideki maç sahnesiniyse unutabilirsiniz. Doğrudan FIFA 2019 oyunundan sahneler koysalar olurmuş; yapımcılar bayağı tembellik etmiş.
Ozark
Yolsuz muhasebicimiz ve en az onun kadar karanlık eşi, bu yeni sezonda çocuklarını da para aklama operasyonlarına dahil ettiler. Her şeyiyle mükemmel bir dizi. En önemli tarafıysa, kadın karakterlerin ön plana çıkıyor olması. Bu açıdan bakıldığında The Sopranos‘la başabaş gidiyorlar. Bu yıl izlediğim en iyi dizi şüphesiz…
El Chapo
Narcos sayesinde tanıştığım bir dizi. Şu anda New York’ta yargılanan “El Chapo” lakaplı Meksikalı uyuşturucu kaçakçısı Joaquín Guzmán’ın hayatını anlatıyor. Dizinin en çarpıcı yönü, Meksika Devleti’ndeki yolsuzluklar ve devlet görevlilerinin uyuşturucu kaçakçılarıyla nasıl işbirliği yaptığını korkusuzca anlatması. 80’lerden günümüze kadar olayları anlatan diziye gerçek görüntülerin serpiştirilmiş olması, bir belgesel havası da veriyor. İzlemenizi tavsiye ederim.
Narcos: Mexico
Yeni bir ülke, yeni kahramanlar… Narcos: Mexico, 2018’in en iyi dizilerinden biri. Meksika uyuşturucu kartellerinin doğuşunu anlatan dizinin iki kahramanı var: Biri, Diego Luna’nın canlandırdığı Felix Gallardo (kartelleri birleştirip bir şirkete dönüştüren adam), diğeri de Michael Peña’nın oynadığı Kiki Camarena (kartele sızmayı başaran Amerikalı polis). Olaylar gerçek, sonu korkunç. Yeni sezonsa muhtemelen ABD’nin kartellere açtığı savaşa odaklanacak. Narcos evreninin büyümesi ve başka ülkelere de odaklanmasını beklemek yanlış olmaz.
The Sinner
Arıza karakterlerin başrolde olduğu, tuhaf cinayetlerin ele alındığı “Kim yaptı?” tarzı hikâyelerden hoşlananların seveceği bir dizi. Kahramanımız orta yaşını geçmiş dedektif Harry Ambrose’dur. İlk sezon, plajda otururken bir anda genç bir erkeği bıçakla delik deşik eden Cora Tannetti’nin (Jessica Biel) olayını çözmeye çalışır. 2. sezondaysa katil bir çocuktur ama çocuktan daha korkunç şeyler vardır ortaya çıkarılması gereken…
Bodyguard
BBC’nin izlenme rekoru kıran dizisi. Bir derin devlet, bir üst akıl hikâyesi. En güzel tarafıysa, temposu. Hikâye kafa karıştırmıyor, hızlı ilerliyor. Finali çok heyecanlı. Yine bu yıl izlediğim en iyi dizilerden biri.
House of Cards
İyi ki bitti… Kevin Spacey’nin cinsel taciz ve cinsel saldırıyla suçlanmasından sonra, dizinin ne olacağı merak konusu olmuştu. Ben de Frank Underwood’suz final sezonunu izlemeye başlarken neyle karşılacağımdan emin değildim. Sonuç tam bir hayal kırıklığı oldu. Derin devlet olayı abartılıp neredeyse bilimkurgusal bir boyuta çekilmiş öykü. Karakterler abartılı. Eski sezonlardan ucu açık kalmış yan hikâyeler arka arkaya sonuca bağlanıyor. Claire Underwood karakteri, bir karikatüre dönüşmüş. Dediğim gibi; iyi ki bitti…