40. İstanbul Film Festivali: After Love (Aşktan Sonra)
40. İstanbul Film Festivali, çevrimiçi olarak başladı. Mayıs ve Haziran aylarında çevrimiçi gösterimlerinin yanı sıra sinema salonları ve açık hava sinemalarında devam edecek seçkideki ilk film gösterimi After Love (Aşktan Sonra) oldu. Yönetmenliğini Aleem Khan‘ın yaptığı film, İngiltere’nin güneyindeki Dover kasabasında yaşayan Mary’nin yasıyla başlıyor.
Kocası aniden hayatını kaybedince ne yapacağını bilemeyen bir kadın Mary. Eşiyle tanıştıktan sonra dinini değiştirip Müslümanlığa geçiyor. Hayatına ve özümsediği kültüre bağlı. Mary eşinden hatıra kalanları elden geçirirken eşinin sadece 34 kilometre ötede, 20 senedir gizli tuttuğu başka bir ailesi olduğunu öğreniyor.
Bu baktımdan konunun aşırı drama kaçabilme potansiyelinden çekindiğimi söyleyebilirim. Fakat yönetmen Aleem Khan, ilk uzun metrajını bu tarz kolaycılıklarla harcamamış. Aksine bizlere Mary’nin ve eşinin gizli ailesinin sahip olduğu kültürel kavramları yansıtmaya çalışmış. Üstelik iki farklı din üzerinden aktarılan öyküde, inanışları, simgeleşmiş kavramlarından çok insanların kendi benlikleri ve tercihlerine değinerek ele almış. Böylece daha gerçekçi olabilmiş.
Karakterin taşıdığı yas gittikçe ağırlaşırken, üstüne bir de yüzleşmek zorunda kaldığı gerçek eklendiğinde anlatım biçimi filmin saf gerçekçiliğe tutunmasını sağlamış.
Yaşadığı acının yasını tutmaya hazırlanan bir kadın ve aniden fark ettiği gerçekler… After Love bu yönden sakin ilerlemeyi tercih ediyor. Daha doğrusu, yerli dizilerden alışık olduğumuz müzikli ve abartılı dram sahneleri yerine, yaşanmışlığı gerçekçi kılmaya çalışmış. Bu duruşuyla yönetmenin yarı yarıya bir etkiye ulaştığını belirteyim. Keza Mary üzerinden ilerleyen çoğu sahne etkili fakat gelişme sonrasında finale ulaşırken aktarılan çatışma sahneleri bağlayıcı görevi üstlenemiyor. Daha doğrusu benimsetilen karakterin tam aksi bir ruh haline bürünüyor zaman zaman. Dolayısıyla kimlik çatışmasının ana kaynağına ulaşımı sekteye uğramış. Yine de, zaman içerisine insanın içinde taşıdığı sırların açığa çıkışının yansıtma biçimi iyi bir tercih. Duru bir kamera kullanımı ve yerinde müzik seçimleri var filmde. Karakterin taşıdığı yas gittikçe ağırlaşırken, üstüne bir de yüzleşmek zorunda kaldığı gerçek eklendiğinde anlatım biçimi filmin saf gerçekçiliğe tutunmasını sağlamış.
Ayrıca ruh halini aşırı karamsar tutmamış olması da yönetmenin iyi kararları arasında. Bu yönüyle. Mary’nin yaşadığı şokun etkisi tazeyken eşinin başka bir ilişkisi olduğunu fark ettiği aşamalar zorlamayla değil, kendiliğinden oluşan bir hüznü yansıtıyor. Özellikle Joanna Scanlan’ın sakin oyunculuğu bu hüznün ve kafa karışıklığının temsilcisi olmuş. Sahneler ilerledikçe karakterdeki kırılma noktaları ve içindeki merhametle çıkagelen kafa karışıklıkları da belli bir çözümde buluşabiliyor. Yönetmenin önümüzdeki yıllar için parlayacak değer olarak gösterilmesi de zaten bu filmiyle göz önüne alındığında iyi bir karakter anlatıcısı olduğunun şimdiden göstergesi.
Genele bakıldığında sıkıcı olmayan, derdini de iyi yansıtan bir film After Love. Fakat izleyicilerin kişisel yorumlarında farklı etkiler oluşturma olasılığı bulunduruyor. Zira, kocasının gizli hayatın keşfe çıkan bir kadının çaresizliği ve beklenmedik çıkışları arasında az da olsa kolaya kaçmalar var. Fakat finale ulaştırılan rahatlama ve kabullenmeyle birlikte çıkagelen özgürlük hissi, anlatılanın kalıcı olmasını sağlayabilmiş.