40. İstanbul Film Festivali: Tufan Olmayacak
40. İstanbul Film Festivali‘nin Genç Ustalar bölümünde gösterime giren Tufan Olmayacak (Tvona Nebus), Ermenistanlı yönetmen Marat Sargsyan’ın ilk kurmaca uzun metrajı.
Film, daha önce başka ülkelerde yaşanan savaşlara danışmanlık yapan ve o savaşların çıkmasında payı olan ünlü bir albayı anlatıyor. Askerlerin içinde bulundukları atmosfere hayaller ve gerçekler eşliğinde yoğunlaşıyor. Daha doğrusu, artık herhangi bir savaşın içinde olmak istemeyen, evinde oturup ailesiyle televizyon izlemenin hayalini kuran yaşlı bir askerin bakış açısı.
Savaş çıksa ve kimsenin haberi olmasa, o savaş yine de var mıdır?
Yönetmen Sargsyan, ilk film deneyiminde bu sorunun yanıtını bulmaya çalışmış. Hayali bir iç savaş atmosferi içinde var olan askerler, esirler ve çevresindeki olup biteni günden güne anlamsız bulan yaşlı bir albay. Her bir detay, filmin genelinde bir bütün oluşturmaya çalışmış. Ancak metafor eksiliğinden mi yoksa anlatımın aşırıya kaçan duruluğundan mıdır bilinmez tam olarak izleyicisini içine alabilen bir film olmayı başaramıyor Tufan Olmayacak.
Özellikle Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği tablosuna yapılan gönderme, filmin bütünlüğünü dengede tutmaya çalışan en önemli unsur oluyor.
Karakterlerin teker teker tanıtıldığı sahnelerde savaşın sıradanlaştırdığı garip düşüncelere denk gelebiliyoruz. Hatta askerlerin içinde bulunduğu ortamı görmezden gelişleri ya da esirlerin ruh hallerinin aktarımı yer yer etkili bir atmosfer oluşturabilmiş. Fakat buna rağmen eksik olan ve tam olarak fark edilemeyen bir durum söz konusu filmin gidişatında.
Aslında esirlerin tutulduğu samanlıktaki sahnelerin başarılı olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği tablosuna yapılan gönderme, filmin bütünlüğünü dengede tutmaya çalışan en önemli unsur oluyor. Bunun dışında savaşın ruhsuz hale getiren insanları aktarım aşamaları da başarılı sayılır ama buna rağmen filmin ulaşabileceği bir nokta karşımıza çıkartılmıyor.
İçinde bulunduğu durumdan artık bıkmış, ne yapacağını kestiremeyen yaşlı bir albay var karşımızda. Karaktere dair çok fazla detay çıkmıyor, lakin buna rağmen bunalmış hisli albayın adımlarıyla birlikte filmin genelini de hakimiyet altında tutuyor. Bu histen kurtulma ya da nefes alma noktası ise aşırı zayıfa kamış. Keza savaşın aktarımında ruhsal ve fiziki açıdan değişik reaksiyonlar gösteren insanlara denk gelinse dahi filmin metaforlar üzerinden aktarılan bölümlerindeki duygusal boşluk senaryodaki esas derdi tam olarak anlatamamış gibi.
Ezcümle; Tufan Olmayacak, iyi bir atmosfer anlatıcısı olmasına rağmen yönetmen Sargsyan’ın senaryosundaki durağanlığı kontrol edemediği bir ilk film. Savaş hakkındaki bilgisizliğin yol açtığı gizli saklı ya da bilinse de görmezden gelinen sonuçlara değinmeye çalışan, kısmen başarılı olsa da durgunluğunun üzerine çıkamayan bir anlatıyla ilerliyor.