“Uyumak Sığınmaktır, İnsan İnsanın Sığınağıdır”: ‘Adsız Aşıklar’

 “Uyumak Sığınmaktır, İnsan İnsanın Sığınağıdır”: ‘Adsız Aşıklar’

Adsız Aşıklar çift taraflı kullanılabilen kumaşlar gibi birbirlerinin yerine kumaşın içi-dışı olarak geçebilecek Hazal ve Cem’in anne-baba/sevgi/güven/yok(sun)luk travmaları arasında sevgi ve aşkla kendi yöntemleriyle mücadele etmeye çalışırken, aynı durumdaki aşk hastalarını aşk hastanesinde kendi metotlarıyla tedavi etme hikayelerini anlatan Başar Başaran’ın senaryosu ve Umur Turagay’ın yönetmenliğiyle Netflix’in çiçeği burnunda yerli dizisi. Dizi bu temasıyla sıcak ve eğlenceli bir hikâyeyi sunarken, sempatik, güncel ve esprili, hatta zaman zaman dark humor da içeren diliyle izleyicisine keyifle geçecek bir izlenme vadediyor. Adsız Aşıklar’ın bu vaadini yerine getirebilmesinde Hazal ve Cem’i hayata geçiren Funda Eryiğit ve Halit Ergenç’in hem oyunculuk güçlerinin hem de ekran karizmalarıyla, birlikte yakaladıkları enerjilerini de özellikle anmak istiyorum.

Adsız Aşıklar
Adsız Aşıklar

Bu hikâyede Hazal Cem’e göre daha rahat, sakin, her şeyi akışında halletmeye alışmış, deli dolu ve aynı anda muzip, hınzır, güzel ve çekici olabilen, Cem ise takıntılı, panik, hastalık hastası ve “ben bilirim”ci aşk doktorları. Ancak birbirlerinden taban tabana zıt karakterlere sahip gibi dursalar da ikisinin güçlü bir ortak bağı var, aileleriyle olan travmaları ve bu travmalarıyla baş etmeye çalışma şekilleri. Cem ilk bakışta hastalarını aşktan kurtarmaya çalışan, aşktan kaçınmaya, çiftlerin kurulu düzeninin bozulmasına uğraşan taraf gibi dursa da, Hazal’ın aşkı önceleyen ve hastaların kendi doğrularıyla aşka yönlenmelerini sağlamaya çalışan yöntemleri yazımın başında bahsettiğim çift taraflı kumaş benzerliğini akla getiriyor. Cem de, Hazal da aşkla baş etmeye çalışır gibi görünürken aslında ironik şekilde aşkı hayatlarına dâhil etmeye çalışan ama bundan korktukları için nasıl yapacaklarını hem bilemeyip hem de yapmaktan korkan karakterler. Her iki karakter de geçmiş travmalarıyla karakterize, sevilmeme/terk edilme korkusu yüzünden içlerinde kalan/kalabilecek boşlukla mücadele etmekten kaçınmakta korkmaktalar. Bu korkuyu ezmek için, kocaman, ürpertici bir boşluğu, zamanında Cem’in durmadan yiyerek doldurmaya çalışırken kendisine ayrı bir travma daha yarattığını öğrenirken, Hazal’ın ilişkilerde kaçak göçek geçmişine dair detayları ablasından duyuyoruz. Hatta Cem’in yemek yeme ve beğenilmeyen şişman Cem travması hala o kadar yüksek ki, dizi boyunca her an karşısına çıkarak kendisine bir türlü huzur vermeyen şişman, komik ve sinsi “doppelganger” Cem’in en sonunda kendisini de yiyerek yok etme korkusuyla da boğuşup duruyor. Dizi bu şekilde Hazal ve Cem’i yavaş yavaş benzer farklılıklarıyla bizlere tanıtırken aşk hastanesindeki hasta vakalarıyla da hem ikisinin hem de günümüz insanının yalnızlaşmasını ve ilişkilerinin çıkmazlarını yumuşak bir tonla ele alıyor. Örneğin yalnız uyuyamayan, sarılacak bir sıcaklık ve insan teması arayanlar için “uyku escort”u olduğunu öğreniyoruz ya da eşinden beklediği duygusal ve fiziksel ilgiyi göremeyen bir kadının kendisinden yaşça genç bir erkeğe ilgisinin ardındaki, eşine, “benimle ilgilenen, beni arzulayan birisi olduğunu ona göstermek isterdim” deme hissini. Bu hastaların “hastalıklarının” tetkik ve tedavileri en acılı-dramatik aşk şarkılarının dinletilerek, gerekli kalp değerlerinin sonuçlarının alınmasıyla başlayan bir dizi yöntemle yapılırken, bizler de Cem ve Hazal’ın korkularına, kırgınlıklarına ve kaçmaya çalıştıklarına dair ufak detayları ve hastalarına seçtikleri yöntemlerin aslında nereden kaynaklandığını anlamaya başlıyoruz. Temelde anne ve babalarıyla olan çocukluk ve gençlik travmaları tüm bunların ortak noktaları oluyor ama dizi bu travmaları, özellikle Cem ve annesinin sahnelerinde, dram ve acı yerine, daha esprili ve komedi içeren bir dille, travmalarla nerdeyse dalga geçerek anlatmayı tercih ederek, daha tatlı ve hafifleten bir anlatım sunuyor. Bu da biz izleyicileri, yormadan ve boğmadan akan bir hikâyenin içine almış alıyor.

Adsız Aşıklar

Adsız Aşıklar’ın ilk sezonunun sonunda, Positano’da bir yemek hayaliyle Cem’in smokinle, Hazal’ın da Vivienne Westwood koleksiyonlarını anımsatan elbisesiyle heyecan dolu dans sahnelerine tanıklık ederken, diğer taraftan, Hazal’ı, zamanı şu an için belirsiz duran muhtemel bir terapi esnasında söylediği “boynundaki kan kokusundan zayıf tarafını görüp kendisini oradan vursa da, tekrar aşık olmak onu üzecek olsa da, tıpkı bisiklete binmek gibi, bisikleti daha iyi öğrenmeye çalışacağını” söylerken dinliyoruz. Aynı anda Cem’i de kapının dibinde yıkılmış halde, doppelganger Cem’in her zamanki alaycı tavrıyla onu izlerken görüyoruz. Kaçmaya çalıştıkları sığınağı aynı zamanda arayan, birbirlerinin vücut ısılarının denk olup olmadığını anlamak için bileklerini birbirinin üstüne koyarak kollarının nerede başladığını fark edip edemeyeceklerini ölçerken bir kez daha başlarına gelebilecek olandan korkuveren Hazal ve Cem’in hikâyesinin son zamanlarda yayına girmesini beklediğim ve böyle bir beklentiyi karşılayan bir hikâye ve uzun süredir izlediğim iyi bir yerli dizi olduğunu düşünüyorum ve hikâyelerinin devamını merakla beklediğimizi eklemek istiyorum.

“Uyumak Sığınmaktır, İnsan İnsanın Sığınağıdır”: Adsız Aşıklar adlı bu yazı, Ayşegül Gündoğdu, (Dr. Öğr. Gör. Dokuz Eylül Üniversitesi/Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü) tarafından kaleme alınmıştır.

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post