Sessiz Yeni Bir Dünya: ‘Flow’, Bir Kedinin Yolculuğu

 Sessiz Yeni Bir Dünya: ‘Flow’, Bir Kedinin Yolculuğu

Gints Zilbalodis’in 2025 Golden Globes ödülleriyle birlikte, Sevilla Festivali, European Film Awards, Los Angeles Film Critics Association ve Boston Society of Film Critics ödüllerini de kazanan, Cannes Film Festivali’nde Un Certain Regard bölümüne seçilen ve son olarak da Cesar, Bafta, Critics Choice Awards ve Oscar ödüllerinde animasyon ve yabancı dilde film dallarında adaylıkları olan Flow, Bir Kedinin Yolculuğu, doğa, hayvan ve yaşam döngüsü üzerine içten ve sıcak ama esasen çok etkileyici, çarpıcı ve hayran bırakan bir anlatım sunuyor. 

Flow, çok büyük bir sel ile evini ve alışık olduğu ortamını kaybettikten sonra hayatta kalmaya çalışan bir kedinin macerasına odaklanıyor. Bu hikâyede filmin en özel ve kendine has özelliği sadece hayvan seslerini ve doğadaki farklı sesleri kullanarak hayvan karakterlerin iletişimini ve hikâyesini biz izleyicilerine, “konuşmadan, sözsüz” aktarması. Kedi başta olmak üzere tüm hayvan karakterler için gerçek hayvan seslerinin kullanılmış olması bu özel iletişimi daha da etkili yapan ilk özellik diyebiliriz. Diğer özelliğiyse, tüm hayvanların kendilerine has, onları tanımlayan doğal özellikleriyle sunulmuş olması ki, bu iki özellik bir araya geldiğinde çok gerçek ve biz insanların dünyasından farklı görünmeyen bir resim ortaya çıkarıyor. Kediyle birlikte, arkadaş canlısı bir labrador retriever ve onun dört tane, farklı ırklardan olan arkadaşları, bir tane lemur, bir tane sekreter (kâtip) kuşu ve bir de kapibara, her biri dünyanın farklı coğrafi bölgelerini temsil edercesine bu hayvanlar, hep beraber ortak bir kurtuluş yolculuğunda bir araya geliyorlar. Hayatta kalmakla kaybolup gitmek arasında incecik bir çizgide geçen bu yolculukta bu hayvanları en doğal ve gerçek halleriyle izliyoruz. Örneğin labrador, filmin ilk dakikalarında kediyle karşılaştıkları sahneden itibaren onunla ve diğer tüm hayvanlarla arkadaş olmaya çalışan, oyuncu, sevimli, akıllı bir köpek. Kapibara en tehlikeli yağmur anlarında bile uykusundan ve rahatından ödün vermeyen grubun “chill” arkadaşı, lemur mutfak eşyalarından, kavanozlara ve kaşıklara ama özelliklere de aynalara hayran ve onları toplayan bir istifçi. Kediyse, tam bir kedi ruhuyla, kendi alanına fazlasıyla bağlı, rahatsız edilmek istemeyen, kolay kolay arkadaşlık ataklarına yanıt vermeyen, ilk karşılaştığı her hayvan ya da nesneye hırlayarak ve pati atarak kendini korumaya çalışan, özgür ruhlu, biraz da ürkek bir karakter. Sekreter kuşuysa en zor zamanlarında bu gruba liderlik edip yolda ilerlemelerine yardımcı olan, kendi sürüsü dışındaki hayvanlara da yakınlık gösteren bir kuş. 

Flow

Flow, yemyeşil çimenler, rengârenk çiçekler ve kuş cıvıltılarının olduğu, her şeyin çok sakin göründüğü bir ormanda başlasa da, doğanın bu huzurlu ortamı devasa büyüklükte kara parçalarının paramparça olduğu ve her şeyin sular altında kaldığı çok büyük ve korkunç bir selin her şeyi alabora etmesiyle bozuluyor. Nuh tufanını hatırlatan bu sel, ağaçlar, çimenler ve tek tük hayatta kalabilmiş olan hayvanları ya akıntısına alıp götürüyor ya da yaşam alanlarını tarumar edip geçiyor. Bir başka önemli detaysa, ortamda hiç insan olmamakla beraber, sanki bir zamanlar varmış hissini gösteren detaylar. Örneğin kedinin kaldığı ev ve yattığı yatak buraların bir zamanlar insan yaşamında kullanıldığını gösteren mekânlar, dahası bir çalışma masası ve üzerindeki bazı kedi çizimleri bu ormana bir zamanlar insanların da yaşadığı “post-apocalyptic-kıyamet sonrası” denebilecek bir hava yüklüyor. Kedinin dolaştığı yerlerde ve büyük akıntıların denize dönüştüğü bölgelerde sular altında kaldığı görülen büyük kedi heykelleri bu imayı güçlendirirken, gözümüze başka çarpan bir heykel bu dünyaya farklı bir anlam da katıyor. Bu heykel yüzünün yarısına kadar sulara gömülmüş bir insan heykeli ama elini göğe doğru, sanki bir şey istermişçesine kaldırmış ve henüz sulara gömülmemiş olan o el son bir çaresizlikle elini imdat ve medet için göklere uzatmış bir görüntü ortaya çıkarıyor. Bu sahneler filmin açılış sahnelerindeki renkli ve eğlenceli olabilecek anlarla sert bir tezat oluştururken, muhtemelen hayatta kalan son canlılar olan bu hayvanların ve henüz tamamen sulara gömülmemiş dünyanın nasıl bir hayat-yok oluş çizgisinde olduğunu ve etraflarında kopan bunca kıyametten hiçbir şey anlayamadan sadece hissederek hayatta kalmaya çalışan bu hayvanların ve böyle bir ortamda kalabilecek tüm canlıların, çaresizliğini vurguluyor.

Kaçmaya ya da etrafındaki en yüksek heykellere tırmanarak kurtulmaya çalışan kedinin evi, ormanda gezdiği yerler yavaş yavaş sular altında kaldıkça, tek yapabildiği çaresizce ve korkan gözlerle her şeyin yok oluşunu izlemek oluyor. Tam da bu sırada şans eseri karşısına çıkan, eski, kırık dökük ve böylesi bir selde Nuh’un gemisini anımsatan bir yelkenliye can havliyle atlıyor ve çoktan orada uyumaya başlayan kapibara ile karşılaşıyor. Sonraki aşamalarda lemur, labrador ve sekreter kuşu da bu kurtuluş aracına atlıyor ve tüm farklılıkları, kendilerine has özellikleriyle hayata tutunmaya çalışıyorlar. Hepsini bu yolculukta birbirleriyle iletişimlerinde miyav, hav ve kendilerine has sesleriyle dinlerken ve korkudan şaşkınlığa geniş bir duygu yelpazesini açıklayabilen bakışlarından aslında ne dediklerini bizim/insan sözcüklerimiz/dilimizle konuşmasalar da anlıyoruz. Örneğin kedi labradora, “senin yüzünden bu haldeyiz” dercesine yelkenlilerine aldıkları ve grup bütünlüğüne pek uyum sağlayamayan köpek arkadaşları için kızıyor ya da lemur aynası akıntılara kapıldığında “neden yaptın, dur da inip alayım” dercesine kuşla kavga ediyor. Filmin asıl gücü de anlatımını ve dilini bu şekilde özgün ve özgür olarak kullanabilmesi ve hayatta tüm canlılar olarak aynı ortak duygularda ve yaşam refleksinde olduğumuzu bize göstererek, birbirimizle anlaşabilmek için doğanın içinde var olan, hepimizin paylaşabileceği çok daha evrensel bir dili bize hatırlatabilmesinde yatıyor.

flow
Flow

Bununla birlikte, Flow‘un çok duygusal bazı sahneleri de var. Örneğin, kuş ve kedinin kısa bir süreliğine paylaştığı ama sonrasında kuşun kediyi aşağıda bırakarak göğe yükseldiği anlar. Sekreter kuşunu filmin ilk sahnelerinde daha küçük bir kuşa yiyecek götürürken, dahası kediye de hem balık götürüp, hem de sulara kapılıp gitmesini önlerken izliyoruz. Kedi akıntılarda kaybolacak haldeyken, yukarıdan yetişip onu kurtardıktan sonra kediyi sürüsündeki, muhtemelen, kendisinden büyük kuşların önünde de savunuyor. Hatta bu yüzden onlardan azar işitip, onlarla kavga bile ediyor ama cezası çok ağır kesiliyor; lider kuş tarafından kanadına zarar verilip, onu aralarından atarak, sürüden dışlayıp uçup gidiyorlar. Kuş bu olaydan sonra kedi ve grubuna dâhil oluyor ve boy avantajını kullanarak en ağır akıntılarda bile gemilerini kontrolde tutarak bir kaptan gibi onları antik bir kentin sulara henüz tamamen gömülmemiş akıntılarına kadar sağ salim getiriyor. Ancak lemurun suya düşen aynası yüzünden kendisiyle tartışması sonucu küsüyor ve ekipten kopuşu bu şekilde başlıyor. Bir anda gemilerinden ve güvenlik alanlarının dışına çıktığını gördüğümüz kuş ve onu takip eden kedi, sanki uzay boşluğunda, rengârenk binlerce yıldız arasında uçar gibi göğe yükselmeye başlıyorlar. Bir noktada kedi, arkadaşından uzaklaştığını ve inmeye başladığını fark ediyor ve kuşu daha da yukarı doğru gözden kaybolurken görüyoruz. Her yer yine tamamen karanlık ve su sesleri dışında sessizliğe bürünüyor ve arkadaşının arkasından kediden yine çaresizlik ve şaşkınlık dolu bir miyav duyuyoruz.

Sonlara doğru bir diğer sahnedeyse, film boyunca ara ara sular altından yüzeye dev ve korkutucu görüntüsüyle çıktığını gördüğümüz, kedinin de akıntıda boğulmadan kurtulmasına şans eseri sebep olan balinanın karaya saplanmış şekilde nefes alıp vermekte zorlandığını izliyoruz. Balinayı fark eden kedi, tıpkı kuşa eşlik edişi gibi, balinanın yanına gidiyor ve tipik kedi kafa sürtme hareketini balinanın yüzüne yaparak mırlamaya başlıyor, belki onu sakinleştirmek, belki yalnız olmadığını hissettirmek ve hatta son bir teşekkür için.

Finaldeyse Flow, yıl boyu mevsimlerle yaşam döngüsünü sürekli tekrarlayan doğaya bir atıf gibi düşünebileceğimiz şekilde bizi açılış sahnelerine geri götürerek kendi döngüsünü yapıyor. Açılışta kediyi nehirdeki aksına bakarken görüyoruz, sonda ise yanında arkadaşları ile evinin olduğu bölgeden çok uzakta ama yeni bir yaşam alanında yine bir nehirdeki yansıyan yüzlerine bakıyorlar. Onları bu büyük tufandan kurtaran gemileri, yine Ağrı Dağı’nın tepesinde kaldığı söylenen Nuh’un gemisini hatırlatırcasına, büyük akıntılarla kopmak üzere olan dev bir dağ parçasının üzerindeki ağaca takılı kalıyor ve gemide mahsur kalan köpekleri ve kapibarayı hep birlikte kurtararak yeni bir hayata, yeni bir yaşam döngüsünün başlangıcına hep beraber merhaba diyorlar. 

Derrida, “The Animal That Therefore I Am” başlıklı yazısında, insan türü dışında kaldığı için büyük bir homojen türmüş gibi görülen “tüm hayvanları” ve insanları homojen bir büyük kategoriye sığdırmak yerine, “heterojenlikten oluşan bir çoğulluğa” vurgu yapar. Flow’un, hepsi birbirinden çok farklı özellikleri ve varoluş şekilleriyle hayvanları, tüm farklılıklarıyla heterojen bir birliktelikte buluşabiliyorlar ve bu buluşmalarıyla bize, konuştuğumuz dil farklı olsa bile aynı ortak duygular ve benzer bir yaşam ve hayatta kalma, varolabilme refleksini paylaştığımızı çok içten, sıcacık ve samimi bir dille hatırlatıyorlar. Bu ortak varoluşumuzda ve dünyamızda, hepimizin “konuşamasak” bile birbirimizi hissederek anlayabileceğimizi ve birbirimizin elinden tutabileceğimizi büyüleyici güzellikteki bu filmle anlatıyorlar. 

Flow, Bir Kedinin Yolculuğu şu ana kadar kazandığı, kazanabileceği ve hatta kazanamadığı tüm ödülleri bile fazlasıyla hak ettiğine inandığım, çok özel bir film ve hayatı, içinde yaşadığımız ve bir parçası olduğumuzu zaman zaman unuttuğumuz doğayı ve dünyamızı bambaşka gözlerle tekrar anlamaya çalışmak için çok güzel bir fırsat sunuyor biz izleyicilerine.

Bu inceleme, Ayşegül Gündoğdu, (Dr. Öğr. Gör. Dokuz Eylül Üniversitesi/Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü) tarafından kaleme alınmıştır.

Kaynak: Derrida, J., & Wills D. (2002). The Animal That Therefore I Am (More to Follow). Critical Inquiry, 28 (2), 369-418

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post