Ahmet Mümtaz Taylan: “Hayat Şarkısı’nda 50 Yaşımda Terlik ve Ayakkabıyla Oynamayı Öğrendim”
Episode Dergi’nin Şubat-Mart 2017 tarihli 2.sayısında, Hayat Şarkısı dizisinin yönetmeni Cem Karcı’yı konuk etmiştik. Röportaj için buluştuğumuz kafede Ahmet Mümtaz Taylan’la karşılaşmak gibi bir şansa sahip olmuş, kendisiyle de bir mini kitap uzunluğunda keyifli bir sohbet gerçekleştirmiştik. Bu güzel sohbetin Episode Dergi’de yayımlanan kısmını artık burada da okuyabileceksiniz.
[button url=”https://episodedergi.com/cem-karci-hayat-sarkisi-bende-saf-bir-tutkuya-donustu/” size=”large”]Cem Karcı Röportajı: “Hayat Şarkısı Bende Saf Bir Tutkuya Dönüştü[/button]
[button url=”https://episodedergi.com/hayat-sarkisi-en-komik-dokuz-sahne/” size=”large”]En Eğlenceli 9 Sahnesiyle Bir Güzel Dizi Hayat Şarkısı’na Veda[/button]
Ahmet Mümtaz Taylan: Şimdi bir oyuncu için en büyük eziyet nedir, tahmin et.
-Yönetmenle gerilmektir herhalde…
Ahmet Mümtaz Taylan: Doğru. “Ayağına terlik giy,” diyor. “Ayakkabını çıkar, eve girerken terlik giy.” 18 yıldır dizi çekiyorum. Hiçbir zaman ayakkabı çıkarmazsın. Kimse bakmaz çünkü. Cem Karcı da diyor ki, “Ayakkabılar çıkacak.”
Bu çocuk deli midir, nedir? Burada o lafı söylerken ciddi bir şey oynuyorum, ne ayakkabısı! Hepimiz böyle düşündük. Tabii bende daha “yüksek” oluyor yaşımdan dolayı. Diğer oyuncular da gelip bana söyleniyor özellikle, hani Ahmet abi çıldırırsa terlik giymekten kurtuluruz diye düşünüyorlar. En sonunda şunu anladım -ki üç beş hafta sürdü, benim gibi ortalamanın üzerinde zeki birisi için bile çok uzun sürdü- terlik çıkartmak büyük bir üslup kazandırıyor bize. Müthiş bir iletişim biçimi bu coğrafyada yaşayan insanlarla. Çünkü ayakkabı çıkarıp çıkartmamak bile büyük bir dramaturji ve belirleyici bir şey. Bunu anladığımdan beri terliği de giyiyorum, ayakkabıyı da çıkartıyorum ve dikkat ediyorum.
Bir süre sonra oradan pek çok oyun çıkartmaya başladım. Evet, benden 20 yaş küçük bir yönetmenden, 50 yaşımda terlik ve ayakkabıyla oynamayı öğrendim. Ama işte, mesele bu kadar küçük şeyler.
Hayat Şarkısı’nın en önemli konuşmaları, aile sofrasında oluyor genelde.
Evet, sofra rejisi diye bir şey var artık. En nefret ettiğimiz şey, 11 kişiyle sofraya oturmak. Nedenini söyleyeyim: 10 oyuncu diziliyoruz masaya, araya bir de çocuk alıyoruz, malum evde çocuk çok. 4 sayfa geliyor bazen o sofra sahnesi. Bu, baba olarak başköşede oturduğum için amorsumun çürümesi demek. Benim sırtımdan diğer 10 oyuncunun çekilmesi anlamına geliyor. 11 kişilik bir sahnede 25-30 tekrar oluyor hatasız gidiyorsa. 25-30 defa 4 sayfanın oynanmasından bahsediyoruz. 4 sayfa eşittir altı dakika, bu da sekiz saat çalışma demek. Seyrederken 5-6 dakikada seyrediliyor.
Cem de hiçbir zaman bir oyuncuyu, ikili üçlü resimde görüntüleyeyim demez. Her oyuncunun değerini verecek. Oyuncu da o yüzden güveniyor yönetmene. Kimse kendini kaybolmuş görmez ekranda. Hiçbir oyuncunun öyle bir şikâyeti olduğunu görmedim. 42 bölüm çektik, daha biri de, “Ben oynamıştım ama burada yokum,” demedi. Doğru yerleri kullanır, hakikatlidir ve bu, bir marifetten fazlasıdır. Bu, bir yetenektir.
Kemik bir izleyicisinin olmasının da sırları bunlar herhalde…
Hayat Şarkısı böyle çekiliyor. Istırap çekiyoruz her seferinde. İnsan, kostümünü yırtacak gibi hissediyor çekim biterken. Seyrederken şükrediyoruz, iyi ki böyle çekti, iyi ki böyle bir yemek sahnesi var diye. Anamız ağlıyor ama seyirci seviyor. Çünkü bizim insanımız yemek masasında her türlü meseleyi konuşur. Masada tüm aile olduğu için dozu da her zaman farklı olur. Üç kişi bir salonun köşesinde didişiyorsa bunda bir heyecan yok, her şeyi söyleyebilir. Ama 11 kişi nadir olur masada. Aile baskısı, babayla ilişkiler dahil, bütün meseleler orada konuşulduğunda buradan çok renk çıkıyor. İyi şekilde çekiliyor, iyi oynanıyor. O zaman da her bölümünde yirmi kişinin öldüğü mafya dizisine rağmen o gece, orada durmaya devam ediyorsun.
Haftanın en zor geceleri salı ve çarşamba geceleridir, biliyor musunuz? Hafta sonu herkes sallanarak 3-5 reyting alır. Bu çok önemli dizi, altı üstü 5-5 buçuk reyting alıyor şimdilerde. 8-9’u da görmüştü ama. Neden duruyor biliyor musunuz? Çünkü bu konsept ve bu anlayışla çekilen bir dizinin, ağır dram dizisi
Anne ya da mafya dizisi Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ın olduğu gece ısrarla kemik gibi 5 buçuk 6 alabilmesi, şaşırtıyor herkesi. Kanal, yapım şirketi dahil herkes çok şaşırıyor. Formülü nedir? O sabır, o bakış açısı, terliğini giymek, çıkartmak, annenin babanın yanında ses tonuna dikkat etmek, yemek masalarının sıcaklığı, o sıcaklık içindeki sertlikler, şakalaşmalar…