Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
American Gods: Büyük Savaşa Doğru İlk Sezonu Yarılarken | Furkan Erkan
Eminim siz de gün içinde Youtube’da gezinirken bir videoya tıkladığınızda, ‘’So, what’s the plan? / War!’’ şeklinde başlayan bir tanıtım ile karşılaşıyorsunuzdur. Yani Amazon Prime Video’nun reklamını yapabileceği en sağlam yapımı American Gods’tan bahsediyoruz burada.
Özellikle de çizgi romanlarıyla tanınmış Amerikalı yazar Neil Gaiman’ın çok satan yapıtından uyarlanan aynı adlı dizinin ilerleyen bölümlerde pilot bölümdeki tadı, heyecanı ve ritmi verebildiği pek söylenemez. Fakat şimdiye kadar izlediğimiz ilk 4 bölüm en azından Eski Tanrılar ve Yeni Tanrılar arasında geçecek olan büyük savaşın altyapısını kurup, temelleri için bir zemin hazırlamış durumda.
Heyecanla beklediğimiz bir dizinin (bu dünyanın neresinde olursa olsun) pilot bölümü seyirci için yadsınamayacak bir önem arz eder. Zira bir yandan hikayeyi çok fazla ayrıntılarda kaybolmadan anlatabilirken bir yandan da seyircinin beklediği aksiyonu veya heyecan duygusunu dozuna göre ayarlar pilot bölümler. Ve tabii ki sonraki bölümü izletmeye teşvik edecek, merak duygusunu körükleyecek bazı ufak soru işaretlerini de unutmamak lazım. American Gods da bu konuda rüştünü ispatlamış durumda.
American Gods Konusuna Giriş
American Gods’ın pilot bölümünde ana karakterimiz Shadow Moon’u görüyoruz önce. Dikkat ettiyseniz tanıyoruz demedim. Asıl tanıyacağımız karakter o değil. Bir kumarhane soygunundan dolayı yıllardır hapiste ve şimdi tahliyesine de 3 gün kalmış. Fakat kavuşabilmek için dört gözle beklediği eşi Laura’nın cenaze haberi, Shadow’un erken salınmasını sağlıyor. Cenazeye gideceği uçakta Mr. Wednesday ile karşılaşıyor. Şimdi dizide ilk tanıyacağımız kişi Mr.Wednesday. Mütemadiyen ‘’kader” ve ‘’inanç” kavramlarına dair derin sorgulamalara giren, kendinden emin, özgüveni yüksek ve biraz da gamsız açıkçası. Ve görüyoruz ki kendisi de bir Tanrı aynı zamanda. Eski Tanrılardan… İskandinav mitolojisindeki Odin’in temsili.
Mr. Wednesday, Shadow’a bir iş teklifinde bulunuyor. Kendisinin body-guard’lığını yapmasını istiyor. Tabi daha yeni hapisten çıkmış biri olan Shadow Moon, Mr.Wednesday’deki tekinsizliği fark etmesine karşın Mr. Wednesday onu bir şekilde ikna ediyor. Ve biz de Shadow’un bundan sonraki hayatının eskisi gibi olmayacağının sinyallerini alıyoruz. Ha bu arada Bilquis adlı başka bir Eski tanrı ile daha karşılaşıyoruz. Aşık ettiği adamları kendisine tapmalarını sağlayarak onları içine alıp güç kazanan bir nev-i mitolojik bir femme-fatale. İlerleyen bölümlerde daha çok göreceğiz gibi. Ve Yeni Tanrıların bayrak sallayan ismi Technical Boy. Uyuz olduğu kişiyi tamamen sistemden silebilen bu Tanrı aynı tehlikeli yanını Shadow’a da gösteriyor. Shadow hala sistemde yani hayatta ama Technical Boy’a boyun eğmediği için de adamları tarafından bunun bedelini fena bir şekilde ödüyor.
İkinci bölümde Chicago’dayız. Bu bölüm kimi seyirci için oldukça ağır ve sıkıcı bir tonda ilerleyebilirken kimisi için de (bilhassa sinefiller) sinematografik açıdan görsel bir haz ve altı çizilesi diyaloglarla seyri zevkli hale gelebilir.Başta da belirttiğimiz gibi Shadow ve Mr.Wednesday, Zorya Kardeşler’e yapacakları ziyaret için Chicago’ya gidiyorlar. Sebep? Mr. Wednesday’e ait bir balyoz var orada. Shadow’un ilk görevi de onu oradan almak. Alabilsin ki Mr. Wednesday, yani Odin asıl gücünü bize göstersin. Ama bu o kadar olmayacaktır. Çünkü balyoz başka bir Eski Tanrı olan Czernobog’dadır ve Mr.Wednesday ile de araları biraz limonidir. Geeçmişten kalan bir meselenin çözülmesi gerekmektedir Mr. Wednesday’in tıkandığı noktada da devreye Shadow girecek ardından Shadow, Czernobog ile hayatını ortaya koyduğu riskli bir dama müsabakasına katılacaktır. Bunlar olurken Yeni Tanrımız Media’yı da unutmayalım. Shadow ile olan ilk karşılaşmasında süper markette dev ekran bir TV’de ‘’I Love Lucy’’ adlı bir sitcom’daki Lucy karakterine bürünmüş haliyle deneyimliyoruz. Ancak burada Media, Technical Boy gibi Shadow’u tehdit etmiyor. Bilakis Technical Boy’a boyun eğmeyişinden çok etkilendiğini belirtip ona beraber çalışma teklifinde bulunuyor.
Bölümde başta mağlup olan sonra bir şekilde Czernobog’ui ikna edip oynadıkları rövanş maçında kurnaz zekasıyla müsabakadan galip çıkan Shadow, Mr. Wednesday sayesinde bir şekilde içindeki cevheri keşfediyor: ‘’İnanç’’…
Mr. Wednesday gün içinde Shadow’dan karı düşünmesini istiyor. Böylece konsantre olabileceğini düşünüyor olaylara karşı. Ancak çok ilginçtir Shadow’un hayalinde canlandırdığı kar manzaraları birden gerçek hayata sirayet etmeye başlıyor. Shadow, düşünce gücüyle kar yağdırabiliyor. Bu özel güce ister telekinezi deyin ister içine X Men’den Storm kaçmış deyin ama bu olsa olsa tamamen ‘’inanç’’ üzerine. Öyle ki Mr. Wednesday ve Shadow ile bankada ‘’inanç’’ üzerine tartışırken Mr. Wednesday, insanların kendi günahlarını İsa’nın üzerine yıktığından, ve herkesin ihtiyacına göre yeni İsalar yarattığından dem vuruyor.
Şimdi unutmamak lazım ki Game of Thrones’ta bile özellikle son sezonlarında çok sıkıcı bölümler izledik. Bu sıkıcı bölümler, seyri ne kadar çekilmez olsa da sonraki zevkli bölümleri anlamamızı sağlayacak detaylar barındırır. American Gods’ın geçtiğimiz günlerde yayınlanan 4.bölümü de öyleydi.
Bu bölümde Laura’yı tanıdık. Kendisi bir kumarhanede çalışıyor. Hayatından mutsuz. Evde beslediği kedisine bile ‘’Dummy’’ (Aptal) adını takmış. Sonra bir gün kumarhanede Shadow ile karşılaşıyor. Ancak Shadow nasıl oluyorsa Laura’ya karşı yakayı ele veriyor. Laura onu uyarıyor derken aralarında bir ilişki başlıyor. Evleniyorlar. Bu süreçte Laura’yı biraz daha iyi tanıyoruz. Hayattan mutsuz olduğu gibi bir inancı da kalmamış. Olaylara nihilist yaklaşıyor. Sonra bir gün Shadow’a kumarhaneyi soyabileceklerini, çok güzel bir plan yaptığından bahsediyor. Hakkıdır 7 sene orada çalışmış. Kumarhanenin içini dışını, oradakilerin huyunu suyunu biliyor.
Ancak işler planlandığı gibi gitmiyor ve Shadow hapsi boyluyor. Aradan yıllar geçiyor şimdi tahliyesine 120 saat kalmış, Laura da onun geleceği günü iple çekiyor. Fakat bu sırada Laura en yakın arkadaşı Audrey’nin eşi Robbie ile birlikte olmaya başlıyor. Yalnızlığın ve sarhoşluğun etkisiyle ikisi tek seferliğine cinsel ilişkiye giriyorlar ama ‘’tek seferlik’’ bu deneme her geçen gün ikilinin arasındaki ilişkiyi daha da palazlandırıyor. Bir gün yine ‘’Bu sefer son’’ dedikleri bir münasebeti değerli hale getirmek için bunu seyir halindeyken gerçekleştiriyorlar ve sonrasında kaçınılmaz son. Robbie dikkatini yola veremediği için karşıdan gelen araca toslamış.
Araba pert olmuş, Laura ve Robbie ileride utanç verici bir şekilde defnedilecek şekilde hayatlarını kaybetmiştir. Laura şimdi öteki taraftadır. Anubis’i temsil eden Mr. Jacquel adlı eski bir Tanrı (Ölüm de diyebiliriz) bir terazi getiriyor. Bir kefede tüy bir kefede de kalp olacaktır ama Laura buna izin vermeden kendisi itiraf ediyor zaten. Mr. Jacquel, bunun bedeli olarak Laura’yı karanlığa terk ediyor. Ancak ainden bilinmedik bir güç Laura’yı dünyaya geri döndürüyor ve en yakın arkadaşı Audrey ile buluşuyor. Olanlardan sonra haliyle çok kızgın olsa da Laura ile konuşa konuşa sakinleşiyor Audrey.
Daha sonrasında Laura kendisini, Shadow’a götürmesi için Audrey’den bir ricada daha bulunuyor. Yolda Mr. Jacquel ve ortağı Mr. Ibis ile karşılaşıyorlar. İkisi çok uzun yıllardır bir cenaze evini işletiyormuş. Mr. Jacquel, Laura’nın vücudunu revize ediyor. Kesik olan kolunu sağlamlaştırıyor ve ona ‘’Görevim bitince seni karanlığa göndereceğim’’ diye ayarı da veriyor bir yandan. Revizyon bitince de soluğu 3.bölümün finalinde alıyoruz. Kapı açılıyor ve Shadow, Laura’nın karşısında bir güneş gibi parlıyor.
Sinemaskop Açılışlar, Yan Hikâyeler ve Bazı Örtük Detaylar
Buraya kadar 4 bölümdeki ana hikâyeyi elimden geldiğince özetlemeye çalıştım. Bir de ana hikâye ile bağlantı kurabileceğimiz, mitoloji ve felsefenin iç içe geçtiği, yer yer güncel meselelere de göndermelerde bulunan sinemaskop formatındaki geniş açıdan alınmış açılışlar ve yan hikayeler var her bir bölümde.
İlk bölüm: Açılışta bir grup keşifçi, yaptıkları keşiflerin birinde gemilerinin yelkenlerinin açılmaması üzerine Tanrılarından yardım isterler. Tanrıları da onlardan savaşmasını ister. Başka türlü varolamazlar çünkü. Eski Tanrılar ve Yeni Tanrılar arasındaki savaşın da habercisi bir açılış olarak değerlendirebiliriz. Bir taraftan da ilginç bir yerden bakılmış ‘’Amerika’nın Keşfi’’ hikayesinin mitolojik versiyonu da diyebiliriz. ‘Sen muhteşem detaysın Amerika’ diyebileceğimiz bir sahnemiz daha var. Shadow, rüyasında gözlerinden alevler saçan bir bizon görüyor. Bizon detayı cepte bir ‘’Amerikan simgesi’’ olarak kalıyor böylece.
İkinci bölüm: Anansi, Compe Anansi… Anansi yardım et bize! Anansi bizi duyuyor musun? şeklindeki bir yakarışı görüyoruz açılışta. Ortamda bulunan tüm insanlar siyahi ve Mr. Nancy’i çağırıyor. Mr. Nancy, Sunay Akın tarzı bir hikaye anlatıcısı modunda onlara özellikle Afro Amerikalıların gördüğü zulmü anlatıyor ve sonuca vardığında sarfettiği şu cümle gündemle de epey bağlantı kurmamızı sağlıyor: ‘’Siz özgür olduktan sonra sizi yeniden çalıştıracaklar ve polis tarafından vurulan siz olacaksınız.’’
İlk iki bölümde gördüğümüz piksellerden oluşan vücuduyla Technical Boy ve televizyonlardan seslenen Media’yı düşündüğümüz zaman American Gods’ın bir sistem eleştirisi yaptığınu görmek mümkün. Zira buradaki verilerden yola çıkarsak Yeni Tanrılar olarak adlandırılan grup ya da güruh teknolojinin ta kendisi. Öyle değil mi ama? Hepimiz şu an akıllı telefonların, playstationların ve bu tür cihazların bağımlısı olmuş durumdayız ve onlar da bize giderek hükmediyorlar. Aynen bir Terminatör 2 filmindeki gibi Skynet vari sistem gelecekte hepimizi yok etmeye çalışırsa şaşırmayın bu yüzden.
Üçüncü bölüm: Bu seferki açılışta Mr. Jacquel ile nam-ı diğer Anubis ilk defa karşılaşıyoruz. Yaşlı bir Müslüman kadının canını almaya gelmiştir. Öteki dünyada fani dünyada yapılan iyiliklerin ve kötülüklerin yargılanmasını sağlayan Anubis, burada da terazinin bir kefesine tüy bir kefesine de kadının kalbini koyuyor. Ne tüy kalbe ne de kalp tüy karşısında ağırlığını gösteremediği için kadına dört kapıdan birini seçmesi öneriliyor. Bir zamanların Hugo’su gibi düşünün. Acaba hangisini seçerse aileyi Cadı Sila’dan kurtarırız mantığı… Bu dört kapı farklı dünyalara açılıyor. Kadın rastgele birini seçiyor ve sonra aniden o dünyaya doğru çekiliyor. İyi mi kötü bilemiyoruz.
Açılışın ardından güzel bir kadın teleskopla gökyüzüne bakıyor. Bu kadın Zorya Kardeşler’den biri. Zorya Kardeşler kim? Mr. Wednesday ve Shadow’un balyozu almak için gittikleri Chicago’daki bir evin sahipleri. 2.bölümde uyuduğu söylenerek varlığından bihaber olduğumuz birisiydi ve Shadow’a bizonun giderek küçüldüğünden bahsediyor. İlk bölümde de Shadow rüyasında bir bizon görmüştü hatırlayacak olursanız. Demek ki bu bizonla ilerleyen bölümlerde daha sık rastlaşacağız. Neyse kadın, Shadow’un hiçbir şeye inancı kalmadığı için elinde hiçbir şeyinin kalmadığından dem vuruyor. Daha sonrasında Shadow uyanıyor ve kurnaz planını hatırlayacağınız üzerine Czernobog üzerinde kullanıyor. Belli ki Czernobog’un yaşlandığını anlaması ve aynı hamlelerle oynadığını bu kadın sayesinde fark etmiş oluyor. Bir de bu esrarengiz kadın iki parmağının arasında duracak kadar küçülen Ay’ı Shadow’a veriyor. Bunu da bir not edelim.
Detaylar bununla sınırla değil. Umman’dan Amerika’ya gelmiş bir pazarlamacıyı izliyoruz. Adı Salim. Beklenildiği üzere ürünlerini satamıyor, randevusu olan insanlar tarafından saatlerce bekletiliyor derken taksi şoförü İbrahim bin Irem ile karşılaşması üzerine bir kırılma anı yaşıyor. İkili arasında başlayan sohbet ilişkiye dönüşüyor ve birbirlerinden hoşlanmaya başlıyorlar ve sevişmeye başlıyorlar. İbrahim, Salim’in bedeniyle yeni bir form kazanıyor ve tıpkı Bilquis gibi bir evrim geçiriyor aslında.
Dördüncü bölüm: Sinekler, kargalar ve sinek ilacı… Önce kargalardan başlayalım. Aslında bu birçok eski gerilim filminde kullanılan bir klişedir. Ters giden bir olay olmaya yüz tutsun orada hemen bir karga, akbaba ya da başka bir kuş belirir ve oradan olayları izlemeye koyulur. Burada da öyle oluyor. Laura’nın attığı her adımda muhakkak orada bir karga bitiyor. Afişlerden yola çıkacak olduğumuzda Alfred Hitchcock gibi Mr. Wednesday’in etrafında da kargalar var. Bir tür ulak vazifesi görüyorlar haliyle. Hatta Laura’nın yeniden fani dünyaya dönmesinin bu kargalarla daha doğrusu Mr. Wednesday ile dolaylı yoldan da olsa bir bağlantısı olabilir diye düşünüyorum.
Gelelim sineklere. Laura’nın evinde sürekli bir sinek geziniyor. En son kendi suratına bile sinek ilacını sıkacak kadar sineklerden tiksinen Laura, Anubis’in yanındaki karanlığa gidecek olan kapalı bir kutunun üstünde de sinek ilacını görüyor. Bana öyle geliyor ki Laura karanlığa gönderildiğinde vakit orada bir sürü sinekle cebelleşecek. Büyük ihtimal en büyük fobisi sinekler ki yüzüne bile sıkıyor onu.
Sen Muhteşem Bir Referanssın
Dizinin bazı kesitleri nedendir bilinmez mütemadiyen Ezel’i hatırlatıyor bana. Mr. Wednesday bir Tanrı değil de Ramiz Dayı edasıyla Shadow’a habire nasihatlerde bulunuyor. ‘’Sana yapılan yanlış bana yapılmıştır’’ deyip ona kol kanaat germeleri falan sizce de tuhaf değil mi? Belli ki Kerem Deren ve Pınar Bulut’un Neil Gaiman fanı olma ihtimali yüksek gibi.
Hadi bunu geçtim. Laura’nın Shadow’u kumarhaneyi soymaya ikna edip sonra hapse girenin Shadow olması, üstüne üstlük Laura’nın da rahat durmayıp en yakın arkadaşının eşiyle işi pişirmesi gibi detaylar tanıdık gayet. O zaman bekliyoruz ki Shadow hapisten çıkınca Laura’dan intikam almak (ölü biliyoruz ama Neil Gaiman evreni ya) için estetik ameliyat geçirip Sean olacak, Paul olacak veyahut Luke Cage olacak. Sonra 10 bölüm boyunca kumarhane sahnesi izleyeceğiz. Sağ olun ben almayayım, Casino Royale’i de Mads Mikkelsen’ın nefis Le Chiffre performansına rağmen pek sevememiştim zaten J
Damanın oynandığı sahneler beni direkt Ingmar Bergman başyapıtı ‘’Yedinci Mühür’’e götürdü. Filmi izleyenler bilir. Tanrı’ya karşı olan inancını giderek yitirmekte olan bir şövalye, ‘’Ölüm’’ ile karşılaşır. Şövalye de hayatıyla pazarlık yaparak Ölüm’ü bir satranç müsabakasına davet eder. Shadow ve Czernobog arasındaki dama maçında da buna benzer bir bahis ortaya konulmuştur. Eğer Czernobog kaybederse, inadından vazgeçip Mr. Wednesday’e destek olacaktır. Ama Shadow kaybederse, Czernobog gün doğumunda balyozu kafasına indirip işini bitirecektir.
Bu arada düşününce Mr. Wednesday, şimdilik izlediğim 4 bölüme göre her başı sıkıştığında Shadow’u belanın içine atıyor ve hamleleri ondan bekliyor. Tam bir dama stratejisi aslında. Tek taşın ve yenmeden sen diğer taşları yemek zorundasın. Shadow da bu süreçte kısmen de olsa Technical Boy’u dize getirdi ve Czernobog’a da ağzının payını verdi. Mr. Wednesday’in kafa rahat nasıl olsa bu doğrultuda. Her eve bir Shadow Moon lazım tabi.
Laura’nın bilinmeyen bir güç tarafından dünyaya gönderildiğinden bahsetmiştik. Gönderilir gönderilmez mezarından bir zombi gibi çıkıyor ve Shadow’u Technical Boy’un adamlarından kurtarıyor. Technical Boy’un adamları Shadow’u insafsızca tartakladıktan sonra bir dar ağacında boynuna ipi geçirip ölüme terk ediyorlardı. İşte Laura bunun hıncını bir darbeyle hepsini temizlemek suretiyle alıyor. Ama ne temizleme! Fonda kasvetli bir müzik, çamur renklerin ağırlıkta olduğu bir sinematografi, kanlar fışkırıyor oradan buradan…
Sin City filminin içindeyiz sanki. Hmm burayı Frank Miller mı yazmış acaba? Olabilir çünkü ilerleyen kısımlarda da yüksek ihtimal Burak Aksak’ın yazdığı kara mizahın dibine vurulduğu bir sahne izliyoruz. Ama öylesine bir boşvermişlik hakim ki bir Leyla ile Mecnun bölümü tadında. Laura, bir kolu kesik halde Audrey’nin evinde. Audrey görür görmez çığlığı basıyor tabi. Ama Laura, hiç istifini bozmadan bir yandan da karnını tutarak Audrey’e ‘’Hafız sen iki dakika arkana bakma ben şuraya bir çömdüreyim çıkacağım’’ tarzı bir ricada bulunuyor.
[hr style=”solid”]
Ayrıca bakınız:
İlk Temas | İnfografik : “American Gods” Dizisiyle Tanışıyoruz