Antonio Banderas: Hayatımı Sanki Çoktan Ölmüşüm Gibi Yaşamak İstemiyorum
[highlight]Bağımsız Almodóvar filmlerinden Hollywood’un sevilen Latin âşığına… Antonio Banderas’ın başarısı, kendi sözleriyle biraz da kariyer yapma hırsına kapılmamasıyla bağlantılı olabilir. National Geografic’in Genius (Dahi) serisinin ikincisinde Pablo Picasso’yu canlandıran İspanyol aktör, dahi İspanyol ressamın kadınları horlayan davranışları için standart dışı açıklamalarıyla dikkat çekiyor. Tepki çekmesi de muhtemel… Genius: Picasso, geçirdiği kalp krizinden sonra ilk işi ve ilk televizyon projesi. Kendini zorlamış biraz. Başka türlü yapamayacağını söylüyor Banderas: “Yaptığım şey bu, bu benim hayatım. Hayatımı çoktan ölmüşüm gibi geçirmek istemiyorum. Sadece yaşayacağım, ölürsem de ölürüm.”[/highlight]
Peruğu ve protezlerini çıkarıp makyajını sildiğinde 91 yaşındaki halinden sıyrılıyor hemen. Picasso’ya dönüşürken yüzü adeta boş bir tuval gibi oluyor. Saçı ve kaşları tıraşlanıyor. “Çok yorgunum ama yorgun olmak benim doğal halim, hayatımı yorgunluk üzerinden yönetiyorum,” diyor Antonio Banderas.
5 ay süren ve Picasso’nun hayatının geçtiği şehirlerde çekilen proje, yorgunluğuna çare olmamış: “İki çeşit yorgunluk vardır; biri gün sonundaki yorgunluktur. Bir de projenin başından beri süren bir yorgunluk var ki bu, daha uzun sürer. Entelektüel bir yorgunluktur.”
1960 doğumlu Banderas, saçı ve kaşları yokken de hâlâ bir film yıldızı. Düşünceli, küçük bir erkek çocuğuna benzeyen yüzü, sahip olduğu Latin âşık lakabının olgunlaşarak devam etmesini sağlıyor.
Almodóvar sinemasından Hollywood’a uzanan yol
Bir sakatlık yüzünden futbol oynamayı bırakmak zorunda kaldıktan sonra Malaga’da bir tiyatroda sahneye çıkmasıyla başlayan kariyerinde ilk durağı Madrid olmuş Banderas’ın. Sokakta tesadüfen Pedro Almodóvar tarafından keşfedilmiş. İkili, beş film yaptı ve bu projeler, Almodóvar’ı İspanya’nın uluslararası alanda en çok saygı gören yönetmen ve yapımcısı haline getirirken Antonio Banderas’ı da aranan oyuncular arasına soktu. İspanya’da avangard filmlerde oynarken, ABD’de Zorro‘ya hayat vermeden önce Philadelphia gibi önemli filmlerle eğlenceli Desperado, Once Upon a Time in Mexico gibi yapımları bir arada götürebildi. “Kariyer yapma konusunda endişelenmedim ve bir sonraki rolümü seçerken dikkatli olmam gerektiğini hiç düşünmedim,” diyor yıldız oyuncu.
National Geographic’in Genius (Dahi) serisinin yapımcısı Ron Howard, Banderas’ın doğal bir seçim olduğunu söylüyor. Aktör de Picasso gibi Malagalı. “Doğduğum yerden iki blok ötede dünyaya gelmiş,” diyor Antonio Banderas ve ekliyor: “Okula giderken evinin önünden geçerdik ve annem ‘Picassso burada doğmuş’ derdi. Resimlerini ilk gördüğümde 8-9 yaşında olmalıyım, beni resimleriyle ilgili en çok etkileyen etken, farklı stillerde çalışabilme kapasitesi. İyi olan bir sürü sanatçı var, Henri Matisse, Georges Braque, Juan Gris… Ama hiçbirinde farklı stillerde çalışmalar üretip hepsini başarıyla yapabilme yeteneği yoktu.”
Bir dahi, bir baba ve belki de bir vahşi…
Picasso’dan idolü ve ilham kaynağı olarak bahsediyor. Küçük bir çocukken faşist diktatör Franco tarafından yönetilen ülkesinde Picasso itaatsizliğin sembolü olmuştu. “Ben Franco’nun İspanya’sında doğdum. İspanya’da uluslararası kahramanlarımız yoktu, özellikle de Malaga’da ama Picasso’nun rejim tarafından yok sayılması zordu. Komünist Parti üyesi olduğunu saklayabilirlerdi ama onun parlak ışığını saklayamazlardı,” diyor.
Picasso’nun sanat yaşamı yüceltilse de özel hayatı ve özellikle de kadınlara davranış şekli, hep gündemdeydi. Şiddet dolu davranışları genellikle görmezden geliniyordu ama kadınları “Acı çekmek için yaratılan makineler”, “Tanrıçalar veya kapı paspasları” gibi sözlerle tanımlaması, günümüzde hoş karşılanmıyor. Banderas bu konuda “Dürüst olmalıyız ki insanları yapmamış olabilecekleri şeyler için suçlayamayız. Pablo Picasso hakkında farklı kişiler tarafından anlatılan farklı görüşler hakkında bir sürü şey okuyabilirsiniz. Eğer babam hakkında bir film yapsaydım ve kardeşim de aynını yapsaydı, ikisi birbirinden farklı olurdu. O halde hangimizi dikkate almalılar?” diyor.
Rolüne hazırlanırken sanatçının kızı Maya Widmaier-Picasso ile konuşmuş. Kızı, Picasso’nun iyi bir baba olduğundan ama beraber olduğu kadınları aldatmak ve terk etmek gibi günahlarının bulunduğundan bahsetmiş.
Antonio Banderas, fiziksel şiddet konusunda kesin kanıt olmadığını savunuyor. Peki Picasso’nun eski aşkı ve meslektaşı Françoise Gilot’nun belgelenmiş istismar iddiaları ne olacak? “Şöyle bir düşünürsek; Françoise, 21 yaşındaydı, 64 yaşında evli ve ünlü bir erkekle beraberdi. Ayrılıktan sonra bir kitap yayımlayarak sadece kendi ilişkisi hakkında değil, Picasso’nun Dora Maar ve Marie-Therese Walter’la ilgili söylediklerini de içeren birçok gizli bilgiyi gün yüzüne çıkardı. Bu bana biraz şüpheli gelmişti. Kime inanmamız gerekiyor?” diye soruyor Banderas.
100 yaşına yaklaşan Gilot, Picasso’nun kadınlara yönelik saldırgan tutumu hakkında yazan tek kişi değil: Sanatçının eski aşkı Fernande Olivier de anılarında onu kontrolcü ve kıskanç bir erkek olarak tanımladı. Torunu Marina Picasso daha da ileriye giderek, onun kadınlara hayvan gibi davrandığını, onları evcilleştirmeye, büyülemeye ve tabloları tarafından yutulmaya zorladığını, geceler boyunca onların özünü çekip en sonunda onlar kuruduktan sonra bıraktığını yazmıştı.
Banderas, “Pablo Picasso’yu yerden göğe çıkaracak bir eser vermeye çalışmıyoruz. Sadece hayatında yaşananları yansıtıyoruz ve bu hayatta bazen kadınlara gösterdiği gaddarlığı da göreceksiniz,” diyor. Biraz duraksadıktan sonra da sözlerine şöyle devam ediyor: “Ben 1960’da Franco tarafından yönetilen İspanya’da doğdum. Doğduğumda çoktan suçluydum. İspanya’da herkes suçsuzlukları kanıtlanana kadar suçlu kabul ediliyordu. Herkes… Ve ben Franco olmak istemiyorum. Kimseyi suçu kanıtlanana kadar suçlu olarak ilan etmek istemiyorum. Karşıt tarafta savaştığım için bunu yapmak istemiyorum. Biri hakkında görüşümü bildirmeden önce çok dikkatli olmam gerekiyor. Kanıta ihtiyacım var. Françoise’nın kötü bir insan olduğunu söylemiyorum ya da Picasso’nun iyi olduğunu… Sadece olaylara farklı insanların bakış açılarıyla yaklaştığımızda ortaya çok farklı hikâyeler çıkabiliyor. Eğer Picasso’ya sorabilseydik böyle bir olayın hiç gerçekleşmediğini söyleyebilirdi. Neyin doğru ve adil olduğuna karar vermeye çalışırken çok dikkatli olmalıyız.”
Aktör, dizinin Picasso’yu övmeyi amaçlamadığını, sanatçının bütün yönleriyle anlatılacağını yineliyor. Bir dahi, bir baba ve belki de bir vahşi… İzleyicinin Picasso hakkında kendi kararını vereceğini söylüyor.
Geçirdiği kalp krizine dair
Bu Antonio Banderas’ın çok önemsediği bir proje. Sadece konuya olan yakınlığından dolayı değil aynı zamanda televizyonda yapacağı ilk ciddi iş olduğu için. Genius‘ın Albert Einstein’ın hayatını anlatan ilk sezonu, 10 Emmy Ödülü’ne aday gösterilmişti. Serinin bu ikinci kısmı, aynı zamanda Banderas’ın Ocak 2017’de geçirdiği kalp krizinden sonra yer aldığı ilk yapım. Bu konuda şunları söylüyor İspanyol aktör: “Doğrusunu söylemek gerekirse, korkutucu bir şeydi. Ölümü daha önce hiç düşünmemiştim ama bu denli gözünüzün önüne gelince çok gerçekçi oluyor.”
Peki bu yaşadıkları onu değiştirdi mi? Aktörün yanıtı, “Sigarayı bıraktım. Çok fazla spor yapıyorum, doktorlarımın önerdiği ilaçları kullanıyorum. Bazen durup dinlenmem konusunda kendime telkinde bulunuyorum ama daha üzerinden iki gün geçmeden canım sıkılmaya başlıyor. Yaptığım şey bu, bu benim hayatım. Hayatımı çoktan ölmüşüm gibi geçirmek istemiyorum. Sadece yaşayacağım, ölürsem de ölürüm,” oluyor…
The Guardian’dan derlenmiştir…
Çeviri: Sena Özkurt