Başka Sinema Ayvalık Film Festivali Günlükleri I İçinde Umut Besleyen Bir Film: “Güvercin”
[highlight]Dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapan Banu Sıvacı’nın ilk uzun metrajlı filmi Güvercin, Sofya Film Festivali’nden En İyi Yönetmen, İstanbul Film Festivali’nden En İyi İlk Film, son olarak da Adana Film Festivali’nden SİYAD En İyi Film Ödülü ile dönmüştü. Yönetmenin Adana’da abisiyle yaşayan, vaktinin büyük bir kısmını da çatıda beslediği güvercinleriyle geçiren toy bir gencin hikâyesine odaklanması, Güvercin’i naif bir anlatıya kavuşturmuş.[/highlight]
İçerisinde bulunduğu toplumun ve dış dünyanın genç bir insan üzerinde oluşturduğu yönlendirici baskılar, bazı zamanlarda kişi tarafından doğal bir döngü olarak kabul edilemeyebilir. Filmin baş kahramanı Yusuf’un güvercin tutkusu ve kendini bu tarz dünyevi baskılardan soyutlama çabaları da abisi tarafından boş işler olarak nitelendirilmektedir zaten. Pek çok kesimde olduğu gibi erkek çalışmalı ve ne olursa olsun eve para getirmelidir ki, ancak bu şekilde erkek ve kabul edilebilir olma sınavını başarıyla geçebilsin.
Bu düşünce yapısı, bireyin sadece iş bulmasıyla da son bulan bir etki değildir aslında. İş sonrası eş, eş sonrası çocuk, hatta daha güçlü bir statü elde etme beklentileri de toplumun insan üzerinde oluşturduğu nedensiz baskılara dönüşmektedir. Ki bu durum, erkek sözkonusu olduğunda askerlik ve maddi güç kavramlarını da beraberinde getirir çoğu kez…
Yusuf ise filmin bütününde dış dünyaya karşı kendi duvarlarını örmeye çalışan bir karakter. Yönetmen, oluşturduğu dünyada karakterin çevresini mümkün mertebe küçük tutmaya özen göstermiş. Festival gösterimi sonrasında yaptığı söyleşide de vurguladığı üzere hâlâ 90’ları yaşamakta olan bir mahallede kendi hayatına saklanmaya çalışan bir gencin bakışına odaklanıyor.
Filmin en önemli artısı, umudu izleyiciye aktarabilmesi
İlk filmi olmasına karşın yazdığı karakteri başarılı kamera yaklaşımları ve dengeli bir kurguyla anlatabilmesi de, kadrajına aktardığı atmosferi umutla harmanlayabiliyor. Bu da filmin belki de en önemli artılarından biri. Keza; hikâyesini çok fazla dramatize etmek yerine mekân, olay ve baş karakterin ruhsal anlamda kendi dünyasına kaçış çabalarına odaklanan yönetmen, kendi sinema dilini ilk filminde aktarmaktan hiç çekinmemiş ve filmin yine kendi içinde özgün bir anlatıya kavuşmasını sağlamış.
Az önce de belirttiğim üzere umut, Güvercin‘i izlerken sürekli peşimizden gelen bir kavrama dönüşüyor. Burada başarılı bir kamera yönetimi, sahnelerle birebir uyum sağlayan müzikler ve özellikle filmin başrol oyuncu Kemal Burak Alper’in yormayan oyunculuğu önem taşıyor. Yönetmeniyle her sahnede paslaşmayı başaran oyuncu, karakteri izleyicisine benimsetmeyi sağlıyor.
Bir ilk filmden ötesi…
Taşranın ve yoksulluğun getirdiği çaresizlik, insanların atmış oldukları sessiz çığlıklar ve en önemlisi de son sekansa dek varlığını hissettiren umut kavramı, Banu Sıvacı’nın ilk filmini izlenebilir kılıyor.
Yormayan kurgusu ve Adana’nın sarı siyah tonlarıyla da arka planını dengeli tutabilen Güvercin, küçük bir insanın dünyasına gayet gerçekçi dokunuşlarla dokunmayı başaran bir film. Her zaman yanı başımızdan geçip giden ve bizlerin kolayca fark edemediği bir insan öyküsü…