Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Berlin Ekibi Spoiler Vermedi
Berlin dizisi geçen Cuma izleyiciyle buluşurken Episode yazarlarından Burcu Babal da dizi ekibiyle buluştu. Diziye ve çekim sürecine ilişkin soruları yanıtlayan ekip, bazı soruları pas geçerek spoiler vermekten kaçındı.
La Casa de Papel, Netflix’te 2017 yılının sonlarında yayınlandı, kısa sürede dünya çapında bir fenomene dönüştü. Toplam 5 sezon olarak yayınlanan dizi, halen Netflix’in tüm zamanlarda en çok izlenen yapımlarından biri… Bu (haklı sebeplerle) son derece popüler dizinin kuşkusuz en sevilen karakterlerinden biri, Pedro Alonso’nun canlandırdığı “Berlin” idi. İşte dizinin finali üzerinden yaklaşık üç yıl geçmişken, zekasıyla büyüleyen bu ikonik karakter, La Casa de Papel’in ilk spin-off dizisi olarak izleyiciyle buluşuyor.
Álex Pina ve Esther Martínez Lobato’nun yaratıcısı olduğu sekiz bölümlük dizide, La Casa de Papel dünyasından Itziar Ituño ve Najwa Nimri de Raquel Murillo ve Alicia Sierra olarak geri dönüyor. Neredeyse tamamı Paris’te çekilen heyecan dolu dizi, 29 Aralık’ta Netflix’te başladı.
İşte biz de dizinin ana kadrosundaki bu isimlerle bir araya geldik, diziye ve dizinin çekim sürecine dair sorularımızı yönelttik.
LA CASA DE PAPEL ÖNCESİ BERLİN’İN MEKANI PARİS
La Casa de Papel’deki olayların öncesinde geçen bu dizide altın çağındaki Berlin, en iddialı soygunlarından birini gerçekleştirmek üzere bu sefer Paris’teki bir müzayede evini gözüne kestiriyor. Hedefte 44 milyon dolarlık mücevher var, Berlin’in yanındaysa daha önce birlikte çalıştığı üç çeteden biri: elektronik mühendislik dehası Keila (Michelle Jenner), hayırsever profesör ve sırdaşı Damián (Tristán Ulloa), daima uçlarda yaşayan Cameron (Begoña Vargas), sadık dostu Roi (Julio Peña Fernández) ve aksiyon konusunda durmak bilmeyen Bruce (Joel Sánchez).
Berlin karakteri aslında La Casa de Papel 2. sezonda öldü, sonra dizinin kalanı için geri geldi. Şimdi ise kendi ismindeki bu diziyle yeniden ekranlara geri dönüyor. Peki, La Casa de Papel’de insanların en sevdiği karakterlerden biri olan Berlin rolüne geri dönmeniz için sizi ikna etmek üzere çok çabalamaları gerekti mi?
Pedro Alonso: Bu karakterle başıma gelen şeyler beni her daim şaşırtmaya devam ediyor. Ben aslında Berlin’in yolculuğunun nasıl devam edeceğini en çok merak edenlerden biriyim. Önce durumu belirsiz bir karakterdi, sonra öldü, sonra dizi bitti. Yas sürecimi yaşamam ve bu durumla yüzleşmem gerekti. Daha sonra ise (Berlin) diziye geri döndü, geçmişte olarak ve kendisini flashbacklerde (geriye dönüş sahnelerinde) izledik.
Ve şimdi ise ayın karanlık yüzü bir nevi aydınlanmaya başladı; Paris’e geldim, romantik komedi tarzında bir karakteri canlandırıyorum. Yani açıkçası bu karakterin tüm bu yolculuğu bile bir film olmayı hak ediyor.
Ve bence bir bakıma sete geri döndüğünüzde, siz de ondan bir şeyler geri alıyorsunuz. Bir karakter olarak Berlin’in hâlâ sunabileceği çok şey olduğunu, içinde çok fazla katman barındırdığını düşünüyorum. Ve bunu gerçekleştirebilmek adına da yeni bir ton yakalayabilmemiz benim için sürpriz oldu. Tüm bunlar için yalnızca fazlasıyla minnettar hissediyorum. Hem bunun için hem de bu projeyi işini seven, işine saygı duyan harika profesyonellerle gerçekleştirebildiğimiz için minnettarım. Bu gerçekten çok güzel bir şey…
Julio ve Begoña, projeye nasıl dahil oldunuz? Bu dizide yer almak isteme sebebiniz neydi? Karakter mi, senaryo mu, birlikte çalıştığınız kişiler mi, yoksa başka bir şey mi?
Julio Peña: Benim için bunların hepsinin bir karışımı. Bana bu projede yer alacağımı söylediklerinde gerçekten çok heyecanlandım ve sevindim çünkü La Casa de Papel’in son sezonu için seçmelere katılmıştım ama rolü alamamıştım. O yüzden bu rolü aldığımda çok rahatladım, gerçekten çok, çok güzel bir histi. Ve her departmanı ayrı yetenekli, çok büyük bir ekiple çalışacağımı bildiğim için de çok heyecanlıydım. Örneğin sanat departmanı gerçekten muhteşem, yaptıkları şeyler çılgınca… Ve bu ekipteki herkesle çalışmaktan, böyle bir oyuncu kadrosuyla çalışmaktan gerçekten heyecan duydum. Çocukluğumdan beri film ve dizilerde gördüğüm oyuncularla çalışma fırsatı yakaladım. Her şey çok güzeldi anlayacağınız, harika bir deneyim oldu benim için.
Begoña Vargas: Benim için de, aynı Julio’nun dediği gibi hepsinin bir karışımıydı. Hangi projede yer alacağımı seçerken ana dürtüm her zaman karakter olmuştur. Bu projede de karakter kadar projenin kendisi ve böyle bir yapım şirketiyle çalışmak bir armağan gibiydi.
Örneğin sekizinci bölümün sonunda, farklı ekiplerin iyi yağlanmış bir makine gibi birlikte çalıştığı muhteşem bir sahne var. O sahnede olmak, o sahne içinde yerinizi bulmak hem çok eğlenceliydi hem de oldukça zorluydu…
Berlin dizisinde pek çok Fransızca diyalog var. Bununla nasıl başa çıktınız? Ders mi aldınız, yoksa sette bir koçunuz mu vardı?
Pedro Alonso: Evet, sette bir koçumuz vardı. Aslında Tristán ve Michelle, ikisi de zaten Fransızca konuşabiliyorlar. Benim de kız arkadaşım Fransız, Fransızca biraz anlayabiliyorum ama maalesef pek iyi konuşamıyorum. Duyguları hissettiğiniz ama aslında dilini bilmediğiniz, anlamadığınız bir sahnede bir karakteri canlandırmak gerçekten harika bir deneyimdi.
Julio Peña: Benim Fransızca olarak gerçekten çok az bir sahnem vardı. Sanırım 3 satırdı ve sırf bu üç satırı öğrenmek için 20 dakikalık dersler aldığımı hatırlıyorum. Ama gerçekten çok eğlenceliydi. Fransızca bilmiyorum, Lisede Fransızca dersi almamıştım, Almanca öğrenmiştim. O yüzden Fransızcaya dair hiç fikrim yoktu. Ancak sette çok iyi bir koçumuz vardı. Ve karakterlerimizin sanki gerçekten biliyormuşçasına akıcı şekilde Fransızca konuştuğunu görmek de çok keyifliydi.
‘FRANSIZCA SEKSİ, GÜZEL VE OLDUKÇA MELODİK BİR DİL’
Begoña Vargas: Aslında tüm seri boyunca tam olarak Fransızca üç cümlem var… Ve bu cümleleri öğrenmek çok zordu… Haha, şaka yapıyorum tabi. Fransızca rol yapmak hakikaten oldukça ilginç bir deneyimdi. Ben Lisede Fransızca ders almıştım, sonra üniversitede… Aldığım dersleri anımsamak güzel oldu. Ve bu Fransızlara açık bir çağrı, Fransızca projelerde yer almayı çok isterim, bence seksi, güzel ve oldukça melodik bir dil. Bu yüzden bu dili büyüleyici buluyorum ve Fransızca olarak daha fazla çalışabilmeyi çok isterim.
Michelle Jenner: Benim annem Fransız o yüzden Fransızca biliyorum. Çok akıcı olmasam da Fransızca anlıyorum ve iyi de konuşuyorum. Fransızca bir projede çalışabilmek gerçekten keyif veren bir deneyimdi ama Fransızca çalışma şansını yakalamama gerçekten sevinen asıl kişinin annem olduğunu düşünüyorum.
Tristán Ulloa: Ben Fransa doğumluyum, annem de Fransız. İspanya’dan kaçmak zorunda kalan, Fransa’ya sürgüne giden bir aileden geliyorum. Bu yüzden Fransızca rol yapmayı gerçekten çok sevdim.
Keila and Damien, ikisi de gayet düzgün, saygı duyulan işleri olan insanlar. Sizce böyle iki insanı suç dünyasına iten şey ne olabilir?
Tristán Ulloa: Damien’ın durumunda sanırım onun bir nevi hayırsever olduğunu söyleyebiliriz. Bence soygunlara dahil oluyor çünkü riskli bir durumda bulunmayı, bu seviyedeki adrenalini seviyor. Bence o sadece bunu yapmaktan keyif aldığı için bunu yapıyor, aradığı şey finansal bir kazanım değil. Ve yaptığı şeyde daha iyi olabilmek adına da akademik bilgisini ve yeteneğini kullandığını düşünüyorum.
Michelle Jenner: Keila için, mevzunun kısmen parayla ilgili olduğunu düşünüyorum çünkü üzerinde çalıştığı VR (sanal gerçeklik) projesi için, VR gözlüğü gibi şeyler için paraya ihtiyacı var.
Diğer taraftan Keila çok utangaç birisi, içten içe bu ekibin bir parçası olmak istiyor çünkü bu onun hiç sahip olmadığı türden bir aile gibi onun için. Gerçekten oldukça yalnız bir insan olarak, diğer insanlarla etkileşime girmeye ihtiyacı var ve bu soygun, bu ekip de onun için bunun gerçekleşmesi adına en iyi fırsat…
La Casa De Papel, Netflix’in dünya çapında en popüler dizilerinden biri. Bu evrene katılmadan önce diziyi izlemiş miydiniz, hayranları arasında mıydınız?
Michelle Jenner: Evet, izlemiştim. Ve evet, kesinlikle hayranlardan biriydim.
Joel Sánchez: Evet izlemiştim ve hayranlardan biriydim ben de. Hatta favori karakterim de Berlin’di. Bu da benim için cabası oldu. Berlin dizisinde yer almak gerçekten hepimizin minnettar olduğu, şahane bir deneyim oldu.
Peki Pedro ile setteki dinamiğiniz nasıldı? Çünkü Berlin’den önceki karakterini ve La Casa de Papel dünyasını bilen tek kişi o. O yüzden setteki dinamiğinizi gerçekten merak ettim.
Joel: Pedro’yla çalışmak gerçekten muhteşemdi çünkü kendisi sizi her zaman gülümsetmeyi başarabilen, büyüleyici bir adam. Karakterine gelince, Berlin’e dair La Casa de Papel’den farklı olan yeni şeyler öğrendik. Evet karşınızda aynı isim ve aynı yüz var ama bunun dışındaki her şey farklı çünkü onun yeni yönlerini, hayatının La Casa de Papel öncesi altın çağında yaşadıklarını keşfediyorsunuz.
Berlin ilk sezon pek çok beklenmedik sürprizle dolu. Peki siz senaryoyu okurken, gerçekten çok şaşırdığınız bir an oldu mu? Spoiler vermeden tabi, bize en şaşırdığınız gelişmelerle ilgili bir şey söyleyebilir misiniz?
Julio: Bu hileli bir soru açıkçası, tek bir yanlış kelimeyle spoiler verebiliriz. Kelimelerimizi çok dikkatli seçmeliyiz.
Tristan: Mesele şu ki, bu konuda konuşmak gerçekten zor çünkü dizideki sürprizler spoiler niteliğinde. Size sürprizleri anlatırsam, size hikâyenin gidişine dair spoiler vermis olurum. Ama size şunu söyleyebilirim, dizi boyunca hissettiğimiz mutluluk, sanırım bizler için en güzel sürprizdi.
Kendi karakterinizin en çok hangi yönünü sevdiniz?
Julio: Roy’un Berlin’e olan bağlılığını gerçekten çok seviyorum. Onun bu sadık bir köpeğe benzeyen davranışlarını keşfetmek gerçekten eğlenceliydi ve benim için bir armağandı. Ve dürüst olmak gerekirse, işleri gerçekten profesyonel bir şekilde yapmaya çalışması da çok hoşuma gidiyor, her şeyin tam olarak Belin’in istediği gibi gitmesini istemesi… Bunları keşfetmek gerçekten ilginç bir deneyimdi.
Begoña: Cameron’la ilgili en sevdiğim şey, hayatı yoğun bir şekilde yaşaması oldu. Her şeye kök salıyor, çok cömert ve içten biri ve ben aslında onun bu bakış açısına hayranım. Onun hayata karşı duruşunu, adrenalini sevmesini, hayatı dolu dolu yaşamayı sevmesini seviyorum.
Pedro: Bence Berlin’in çok kendine özgü bir zaman algısı var. Ve bu bir aktör olarak beni ara, sıra işleri hızlandırmak zorunda bırakıyor, buna uyum sağlamam gerekiyor. AyrıcaBerlin’in mizah anlayışını da çok seviyorum. Bence normlara meydan okuyan ve tabulara yıkmayı seven biri o… Ayrıca, eninde sonunda en gerçek ve özgün olana ulaşabilmek adına işleri uç noktalara taşıma konusundaki kararlılığını da seviyorum. Artık Berlin’in ahlak anlayışı hakkında da gelecek sefere konuşuruz.