Bu Diziye Bu Oyun #2: Line of Duty

 Bu Diziye Bu Oyun #2: Line of Duty

Geçtiğimiz haftalarda bu sayfalarda yeni bir yazı dizisine başlamıştık: Bu Diziye Bu Oyun. İlk bölümde ise Borgen ve House of Cards gibi politik yapımları sevenler için Suzerain oyununu önermiştim. Yazı dizimizin ikinci bölümünde ise Line of Duty dizisini kerteriz alacak ve polis dramalarını sevenlerin kaçırmaması gereken bir oyun serisinden bahsedeceğim: This Is The Police serisi.

Dizi tutkunu olup da Line of Duty‘i bilmeyen herhalde yoktur. 2012’de prömiyerini yapan bu BBC dizisi, o zamandan beri en çok izlenen ve beğenilen televizyon işlerinden oldu. Yolsuzluğa ve suça bulaşmış kirli polisleri yakalamak amacıyla kurulan AC-12 biriminin hikayesini anlatan dizi, şimdilerde altıncı sezonuyla ekranlarda… Geniş ve sezondan sezona bir kısmı değişen bir oyuncu kadrosuna sahip Line of Duty, özellikle gerçekçiliği ve sağlam kurgusuyla insanı avucuna alıyor.

Şunu kabul edelim: Politik gerilimler ya da böyle girift, gizemli, bir şeylerin iç ilişkilerindeki gerilimlere yönelik diziler yapmakta Britanyalılar pek mahir. Biliyorsunuz, politik gerilim dendi mi akla gelen ilk dizi olan House of Cards‘ın orijinali bir Britanya dizisi… Line of Duty de bir bakıma polislerin iç politikasını ele aldığından, politik gerilim türünün inceliklerine ucundan kıyısından ihtiyaç duyuyor. Öte yandan, gizem ve sürükleyicilik de Line of Duty‘nin olmazsa olmaz parçaları. Line of Duty, bunlardan hiç ödün vermiyor. Bu yüzden, kirli polislerin motivasyonlarını, emniyet teşkilatı içindeki yolsuzluğunu ve devletin organlarıyla suç örgütlerinin ilişkisini – en azından televizyonda – Line of Duty kadar bütünlüklü anlatan sanırım olmamıştı. Oyun dünyasında ise…

This Is The Police: Politika, çürüme ve suç

Şimdiye kadar oyun dünyası bize suçluların yerine geçebildiğimiz birçok yapım sundu. Bunların en meşhuru tabii ki Grand Theft Auto serisi… Mafia serisi de onunla yarışır. Ancak emniyet teşkilatından birilerini oynayabildiğimiz çok oyun yok. GTA’nın yapımcısı Rockstar Games‘in L.A. Noire‘sı bu açığı biraz gidermişti ama bu, karakterine şekil verme şansımızın olmadığı bir dedektiflik oyunuydu. Yan görevlerle dolu bir hikâyeyi oynuyorduk ve cazip yanı bir Rockstar açık dünyasında dedektiflik yapabilmemizdi.

Weappy Studio’nun geliştirdiği ve ilk oyunu 2016’da Windows, OS X, Linus işletim sistemleri için çıkan This Is The Police serisi ise bize emniyet teşkilatına dair yepyeni bir hikaye oynama şansı veriyor. Freeburg isimli kurgusal bir şehirde, 1985 yılında geçen oyun, Line of Duty dizisi hangi konulara değiniyorsa ona değiniyor: Emniyet içinde politika, çürüme ve suç.

Oyunda, Freeburg’ün emekliliğine sadece 180 gün kalan polis şefi Jack Boyd’u oynuyoruz. Tıpkı ilk yazıda ele aldığım Suzerain gibi izometrik bir harita üzerinden oynanan oyun strateji ve macera türlerini harmanlıyor. Bize, hikayeye ve karaktere yön verebildiğimiz bir macera sunuyor.

Jack Boyd olarak iki temel işimiz var. Öncelikle, emrimizdeki memurları doğru kullanarak şehirde suçla mücadele etmeliyiz. Mesela bir sokak kavgasına acemi bir memur gönderirken silahlı bir soyguna sekiz – on memur, hatta bir SWAT ekibi göndermeniz gerekebilir. Ayrıca bazen kendileri karar veremeyip sizden karar vermenizi isteyebilirler. Vereceğiniz yanlış bir karar, bir memurun ya da masum birinin hayatına bile mal olabilir. Anlayacağınız, bu oyunda vereceğiniz kararlar, şehrin ve sizin kaderinizi belirleyecek: Memurlarınızın özelliklerini ve deneyimlerini dikkate almazsanız kendinizi bir anda Gotham şehrinde bulabilirsiniz ve ne yazık ki Freeburg’ün Batman’i yok!

This Is The Police, Line of Duty atmosferini, başka bir perspektiften başarıyla kuruyor.

Bu, işin stratejik yönetim tarafıydı. Bir de hikâyenin sizi taşıdığı yol ayrımları ve geliştirmenize sebep olduğu stratejiler var. Belediye başkanlığı için yaşanan rekabet, polis içine de sirayet ediyor örneğin. Bu sırada teşkilat içinde casuslarınız (ispiyoncularınız, daha doğrusu) vasıtasıyla hangi memur nedir, ne değildir öğrenebiliyorsunuz. Farklı politik görüşlere sahip memurları bir arada göreve yollarsanız falan vay halinize!

This Is The Police‘ın Line of Duty‘e en yaklaştığı nokta ise emniyet teşkilatındaki yozlaşma. Buna size de alet olabiliyorsunuz. Mafyaya göz yumarsanız, paralar akıyor. Hikâyeye derinlik katan da bu. Vereceğiniz kararlar, karakterinizi kirli bir polise dönüştürebilir… Bir noktada, bundan kaçarınız da yok. Kendinizi iki mafya grubunun şehre hakim olma savaşının ortasında buluyorsunuz ve vereceğiniz kararlar, iki taraftan birini zafere taşıyor.

Oyunun sonunda, dikkat, burada spoiler var, ikinci oyuna kapı aralanıyor. Hikâye, iki ayrı sona sahip ama Jack Boyd, her halükarda kaçak durumuna düşüyor ve o artık kesinlikle kirli bir polis. İkinci oyunda başka bir şehirde, yine suçlularla emniyet teşkilatının iç içe geçtiği bir hikayede, genç bir şerifin yolu Jack Boyd ile kesişecek…

This Is The Police (ve serisi) özgün grafikleri, başarılı diyalogları ve yolsuzluk, politika, suç, çürüme dolu hikâyesiyle Line of Duty gibi dizileri sevenler için keyifli bir deneyim sunuyor. İşin strateji ve yönetim tarafı çok zorlamasa da hikâye anlatımı sizi hep oyunun içinde tutuyor. Line of Duty’den farklı olarak yolsuzlukla mücadele eden bir birime odaklanmıyor, aksine, istemese bile adım adım suça batan bir polis şefini oynuyoruz. Ancak This Is The Police, Line of Duty atmosferini, başka bir perspektiften başarıyla kuruyor. Bu yüzden, Steam’de fiyatı da gayet uygun olan ve sık sık indirime giren bu oyuna ve devamına bir şans verin derim.

This Is The Police‘in mobil versiyonunun da bulunduğunu ayrıca belirteyim.

Onur Bayrakçeken

1994 yılında İstanbul'da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Annesinin başucunda okuduğu kitaplarla okumayı, ilkokul hocasının teşvikiyle yazmayı sevdi. İflah olmaz bir müzik tutkunu. İki şiir kitabı var (devrilmiş fil hüznü, devingen gömüt), bir de "Prekazi: Vurdu, Gol Oldu!" (Mylos Kitap, 2019) nehir söyleşi kitabını hazırladı.

Related post