“Nerede bir etnik ayrımcılık varsa, nerede siyasal bir kriz, nerede bölgesel savaşlar, nerede ekonomik kriz varsa; toplayıcılar oradadır”
Kimi kağıt toplamayı bir sanat olarak görüyor, kimi bu işin onu özgürleştirdiğini düşünüyor. “Benim için gurur verici bir meslek” diyen de var, çevrenin korunmasına yaptığı katkıyla övünen de… GAİN orijinal yapımı ‘Çekçek’, son dönemdeki depo baskınlarıyla bir kez daha gündeme gelen atık kağıt işçilerinin hayatlarını tüm açıklığıyla bize gösteriyor.
‘Çekçek’, bir atık kağıt toplama işçisinin İstanbul’un arka sokaklarında, vatandaşların arasından görünmez gibi süzülmesinin drone ile çekilmiş görüntüleriyle başlıyor. İronik olarak, ekranda ilk görülen işçiden duyduğumuz cümle ise, “Biz yoksulluğun en görünür haliyiz, yoksulluk bize her şeyi yaptırır, bütün hikaye de budur” oluyor.
Dijital platformlarda belgesel türündeki orijinal yapımlar gitgide daha fazla karşımıza çıkıyor olsa da, “Çekçek” ana akım belgesellerden farklı olarak, izleyiciyi cezbedecek magazin değeri yüksek bir skandalı anlatmıyor ama aslında her toplumun yaşadığı en büyük skandalı, yoksulluğu inceliyor. Mezun olduktan sonra işlevsizleşip duvara asılan diplomaları, yıkılan hayallere rağmen hala hayata sadece kendileri için değil, aileleri için de tutunmaları ve en önemlisi de direnişi anlatan belgesel, son dönemdeki depo baskınlarıyla yeniden gündeme gelen atık kağıt işçilerinin hayatını önümüze başarıyla seriyor. Özneler konuşuyor, dertlerini tüm açıklığıyla anlatıyor; ancak yardım dilenmiyor, aksine sınıfının bilincinde bir tavırla, yaptıkları işten gurur duyan ve bu işi yapmayı sürdürebilmek için her şeyi göze alan, bir irade koyan işçilerin, gerçekliklerinin ve güçlerinin tamamıyla farkında olduğunu görüyoruz.
Belgeselde işçilerin yaşadıkları yerleri, çalışabilmek için girdikleri İstanbul’un kirli bölgelerini, karıştırdıkları çöpleri izlerken işçilere acımıyor, aksine iradelerine imrenen bir hisse kapılıyorsunuz. Bir günlerini izlediğimiz, günlük rutinlerini öğrendiğimiz röportajlarda hem kahvaltı sofralarına konuk, hem de bu zor işin ayrıntılarına tanık oluyoruz. Ailelerini geçindirebilmek için çalışan emekçileri izlerken, kağıt toplayıcıların sayısının gitgide arttığını, farklı milletlerden, farklı inançlardan işçilerden dolayı oluşması olası ayrışmaların dolayısıyla çeteleşmenin önüne, politik bilince sahip işçilerin varlığı sayesinde geçildiğini izlemek, aslında pek çokları tarafından ütopik görünebilecek bir dayanışmanın işleyebildiğine dair inancımızı arttırıyor şüphesiz. Bu, günümüz dünyasında, özellikle İstanbul gibi yaşamanın ne kadar zor olduğu aşikar olan bir metropolde, patronsuz çalışan işçilerin pek çoğunun işlerinin ona özgürlük sağladığını söylediğini izlerken, alın teriyle çalışan insanların kendilerinden duydukları gururu görmenin sağaltıcı hissine bürünüyor ve insanlığa, hayatın akışına, hayatımızı nasıl yaşayacağımıza dair farklı alternatiflerin olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz.
‘Çekçek’ için gönül rahatlığıyla son zamanlarda izleyebileceğiniz en öğretici ve aydınlatıcı belgesellerden biri diyebilirim. Bir mağduriyet anlatısı kurmamasıyla ve böylesine dolu bir konuya sahip olmasına rağmen çekimlerde de kolaya kaçmaması ve özellikle isabetli müzik kullanımı belgeseli kesinlikle izlemeye değer kılıyor. Yüzlerini unutmamamız gerektiğini, devletin onların işine engel olacak projelerinin gerçekleşmesi durumunda, çalmayan onuruyla yaşan işçilerin yüzlerini hatırlamalarını buyuruyor, o insanların ileride çalan, gasp yapan insanlar olacağını açıksözlülükle belirtiyor, ki bu da hangi sınıftan insanların suça sürüklendiğini gösteren buz gibi bir gerçeği önümüze seriyor. Türkiye gibi ülkelerin Avrupa’yla kıyaslanmasını gülünç bulan, esasen Mısır, Kolombiya gibi ülkelerle kıyaslanması gerektiğini söyleyen işçi liderinin sözleriyle bu yazıyı tamamlamak belki de en doğrusu:
“Nerede bir etnik ayrımcılık varsa, nerede siyasal bir kriz, nerede bölgesel savaşlar, nerede ekonomik kriz varsa; toplayıcılar oradadır”.