Cem Anıl Kenar ile ‘Ada Masalı’ Üzerine

 Cem Anıl Kenar ile ‘Ada Masalı’ Üzerine

Engin İnan’ın Cem Anıl Kenar ile yaptığı bu röportaj Episode’un Haziran sayısında yayımlanmıştır.

Sen Anlat Karadeniz dizisindeki Yangaz Murat rolüyle oldukça sevilen ve Episode derginin konuğu olan Cem Anıl Kenar, yeni dizisiyle ekranlara dönüyor. Star TV’de yayınlanan Ada Masalı’nda rol alan Cem Anıl Kenar ile buluştuk, üç yıllık süreçteki gelişmeleri, Ada Masalı’nı konuştuk. Keyifli okumalar…

Fotoğraf: Tuba Kavlakoğlu

Seninle yaklaşık 3 yıl önce Yangazlar döneminde konuşmuştuk. O günden bugüne çok şey değişti, hem dünyada hem Türkiye’de. Senin için neler değişti? Neler yaptın bu dönemde?

Öncelikle seninle ve Episode’la tekrar bir arada olmak çok güzel, beni derginizde ağırladığınız için teşekkür ederim. En son konuşmamızın ardından 3 yıl geçtiğine inanmak zor, arayı bu kadar soğutmayalım bir dahaki sefere!

Ben pandemi öncesinde Amerika’da oyunculuk eğitimi aldım. Geçtiğimiz iki yazı orada geçirdim. Uzun süredir Meisner ekolünü öğrenmek istiyordum ve bunun için güzel bir okul bulunca fırsatı kaçırmadım. Okulla ilgili deneyimlerim ayrı bir röportaj konusu olur, o yüzden çok uzatmak istemiyorum… Pandemi sürecinde ise herkes gibi ben de akıl sağlığımı kaybetmemek ve 100 kilo olmamak için uğraştım, ilk kısmı daha zor oldu açıkçası.

Seninle Minimüzikhol’de karşılaşmıştık en son, çok uzak bir geçmiş gibi geliyor bazen bir yerlerde kalabalıkla eğlenmek. En son nerede eğlendiğini hatırlıyor musun? En çok neyi özledin tüm bu pandemi sürecinde?

Anılaar anılaar… (Gülüyor) Korkarım ki pandeminin benden götürdüğü şeylerden biri gece hayatı olabilir. Kendimi artık gece hayatı için yaşlı hissetmeye başladım. Ama müzik festivallerine enerjim bitmez asla. Bu süreçte tiyatroya gitmeyi çok özledim. Avignon Tiyatro Festivali’ne gideceğim en kısa zamanda, kendime bu sözü verdim. Filmekimi’nde Beyoğlu Sineması’na gidip 11.00- 13.00-15.00 seanslarında üst üste üç film seyredip festival seçkisini tamamlamaya çalışmayı özledim. Sanıyorum hepimiz bu süreçte sosyal hayatın ve eğlencenin lüks değil, ihtiyaç olduğunu fark ettik.

Yurtdışında işletme okurken tiyatroya geçmişsin. Nasıl karar verdin oyuncu olmaya? Seni işletmeden tiyatroya savuran ne oldu?

Oyunculuk liseden beri kafamda vardı zaten, işletme okumam biraz zaruri oldu. Yurtdışında işletme okurken seçmeli derslerimi sinema üzerine aldım. Okuldan mezun olduktan sonra bu yolda yürümeye karar verdim.

Ada Masalı projesine nasıl dahil oldun ve seni bu projede cezbeden neydi?

Ada Masalı’nda aslında birçok olumlu faktörün bir araya gelmesiydi beni cezbeden. Öncelikle yönetmenimiz Ali Bilgin’i Ufak Tefek Cinayetler dizisinden beri ilgiyle takip ediyordum ve o zamandan beri onunla çalışmak istiyordum, bu projeyi onun çekeceğini duyunca ve arkasında da Ay Yapım’ın olduğunu öğrenince heyecanlandım. İkinci olarak bu projede, Antagonist karakterle oyuncu olarak kendi sınırlarımı biraz genişletmek istedim. Ve tabii son olarak İzmir! İzmir’e kim hayır diyebilir ki?

“Ada fikri bize her şeyden önce izole ve korunmuş  bir mekânı çağrıştırıyor ama günümüzün sosyoekonomik dinamikleri her çatlaktan kaçınılmaz olarak sızıyor ve korumaya çalıştığımız değerleri test ediyor. Ada Masalı da masalsı bir atmosferde bu aşina olduğumuz çatışmaya kendi penceresinden bakıyor.”

Ada Masalı’nı hiç bilmeyen birine nasıl anlatırsın? Bu iş bize ne anlatıyor, ne vaat ediyor?

Ada fikri bize her şeyden önce izole ve korunmuş  bir mekânı çağrıştırıyor ama günümüzün sosyoekonomik dinamikleri her çatlaktan kaçınılmaz olarak sızıyor ve korumaya çalıştığımız değerleri test ediyor. Ada Masalı da masalsı bir atmosferde bu aşina olduğumuz çatışmaya kendi penceresinden bakıyor. Zorlu bir sınavdan geçtiğimiz, özellikle birçok konuda sınandığımız son 2 yılın üstüne umut etmek istediğimiz bugünlerde hikâyesi ve atmosferiyle insanlara çok iyi geleceğini düşünüyorum dizimizin.

Yine bir şehirdışı işindesin, şikâyetçi misin bundan?

Son üç dizi projemin üçü de şehir dışındaydı. Açıkçası şikâyetçi değilim çünkü göçebe yaşamayı ve yolda olmayı seviyorum. Gençlik döneminde fazlaca Beat kuşağı okumanın yan etkileri olabilir bunlar (Kerouac’a selam olsun:)).  Pandemi döneminde de sırt çantamı alıp 2,5 ay Ege sahillerinde yolda olduğum bir dönem oldu. Ayrıca mesleğimizin artısı bize her projede farklı bir şehirde çalışma imkânı sağlaması. Bu sayede kendi ülkemdeki farklı yaşayış ve ifade biçimlerini tanıma fırsatı buluyorum. Bu da bir oyuncu için bulunmaz bir nimet aslında.

Şehirli insanlar hep bir Ege sahil kasabasına yerleşmeyi hayal eder. Pandemi döneminde bu hayal daha da yaygınlaştı galiba. Sen şehirde olmayı mı seviyorsun yoksa adada ya da kasabada yaşama fikrine sıcak mısın?

Pandemiyle birlikte, “Abi, İstanbul’un tadı tuzu kalmadı artık, Ege’ye yerleşip palmiye yetiştirelim, bohem hayata geçelim,” diyen arkadaşların olmuştur mutlaka.  Metropolde mi yaşamalıyız yoksa taşrada mı? Kariyer mi huzur mu? Para kazanmak bizi sağlığımızdan ediyorsa buna değer mi?

Açıkçası imkânlarım dahilinde fırsat buldukça İstanbul’un dışına kaçanlardanım, son yıllarda Marmaris ve Bodrum’da yaşama fikrine iyiden iyiye alıştırdım kendimi. Ama medya sektöründe çalışanlar olarak handikapımız sektörün İstanbul’da yürümesi. Bu yüzden Ada Masalı’nın İzmir’de çekileceğini duyunca çok heyecanlandım.

Dizi sektörünün geleceğini nasıl görüyorsun? Değişen TV izleme alışkanlıklarıyla dijital platform sayısında da artış oldu. Sence hepsini ayakta tutabilecek potansiyel var mı yerli dizi sektöründe?

Serbest piyasa ekonomisinin sıkı bir avukatı olarak daha çok dijital platformun rekabet getireceğini ve kaliteyi artıracağını düşünüyorum. Yerli dizi sektöründe bu oluşumların hepsini ayakta tutacak güç var. Sektörde çok yetenekli yönetmenler, senaristler, oyuncular var. Fakat bu sektörün daha da ileri gidebilmesi için sansür ve otosansür kavramlarını sürekli gündemde tutmak, sanatı şartsız ve koşulsuz olarak fonlamak ve desteklemek gerektiğine inanıyorum.

Pandemi tüm sahne sanatlarını olumsuz etkiledi ama pandemi geçtikten sonra tiyatroya dönme planın var mı? Seni dizilerin yanı sıra sahnelerde de görebilecek miyiz?

Pandemiden sadece birkaç ay önce iki arkadaşımla beraber bir tiyatro oyunu yapmak için yola çıktık. Elimizde çok güzel metin vardı fakat pandeminin başlamasıyla projemiz yarım kaldı. Pandemiden önceki süreçte bin bir fedakârlıkla zar zor ayakta kalan tiyatro sektörünün pandemi süreciyle onarılması imkânsız zarar aldığını görüyoruz. Daha önce sahne aldığım birçok sahne çoktan kapandı bile. Burada sahte bir optimizm takınıp “Her şey güzel olacak” sloganı atmak istemiyorum. Durum vahim!

Sen Anlat Karadeniz’de sete giderken karaktere hazırlanmak için bir playlistin olduğundan bahsetmiştin. Şimdi de var mı bir playlist? Hangi şarkılar var?

Daha bu sabah sette Sen Anlat Karadeniz playlistini dinledik, atmosfere girmek için değil eğlenmek için elbette. Babam Egeli, annem Trakyalı olduğu için Ege insanına ve atmosferine aşinayım. O yüzden bu sefer Playlist hazırlamadım. Ama istersen seninle paylaşabileceğim bir sirtaki playlistim var. Spotify’da bul beni…

Neler izledin, okudun, dinledin son dönemlerde? Tavsiyelerin var mı?

Sürekli aynı platformları takip etmek tünel etkisi yaratabiliyor. Bu sebeple pandemide Netflix, BluTv gibi platformları seyretmeyi bıraktım. Farklı şeyler deneyimlemek istedim. Okuma listemde birikmiş birçok kitap vardı. Philip K. Dick’in öykü ve romanları sinemaya uyarlandığında seyrediyorum ama kitaplarını okumamıştım mesela. Pandemide bilimkurgu kitapları okuyarak geleceğe dair paranoyamı besledim. Bunun yanı sıra dünya çapında büyük tiyatrolar, oyunlarını internette erişime açtılar.

Shakespeare’s Globe, National Theatre, Schaubühne oyunlarını internette erişime açtı mesela, sahnede seyretmenin yerini tutmaz elbette ama yurtdışında sahnelenen oyunları evimizden seyretme imkânına sahibiz. Dimitris Papaioannou’nun “2” oyunu var, mutlaka seyretmelisiniz. Complicite’nin “The Encounter” oyunu beni çok etkiledi, o da internette var.

Önceki Episode röportajında yüksek lisansı bitirmekten bahsetmiştin, bitirebildin mi? Son olarak, gelecek projelerin neler? Hâlâ 5 yıllık kalkınma planın var mı?

Yüksek lisansımı bitirdim evet, nihayet! (Gülüyor) Hâlâ beş yıllık kalkınma planları yapıyorum ve hâlâ tutturamıyorum. (Gülüyor)

Engin İnan

1979 yılında Bolu'da doğdu. Hayatının yaklaşık 20 yılını Sakarya'da geçirdi. Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünde okudu. İletişim ve organizasyon alanlarında çalıştı. Pek çok etkinlikte ve farklı sektörlerden markaların iletişim çalışmalarında görev aldı. Episode Dergi editörlüğü ile birlikte iletişim danışmanlığı çalışmalarını yürütüyor. Kedi babası.

Related post