Dizilerin Stil Kahramanları: Başak Dizer Tatlıtuğ & Deniz Marşan
[blockquote size=”fourth” align=”left” byline=””]Röportaj: Oben Budak*[/blockquote]Yerli dizi sektörüne stil danışmanı kavramını getiren Başak Dizer Tatlıtuğ ve Deniz Marşan ile sektör üzerine konuştuk. Sürekli cool ve şık görmeye alıştığımız ikilinin favori dizisinin Game of Thrones olması beni şaşırttı doğrusu…
Stil danışmanlığı konusundaki başarıları göğe ulaşan Başak Dizer Tatlıtuğ ve Deniz Marşan ikilisiyle ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum. Sanırım Başak’ı Vakko için tasarım yaptığı dönemde tanımıştım, Deniz’le de bir yerlerde dans ederken tanışmış olmamız muhtemel…
Röportaj için sözleştiğimiz kendi mekânları Room + Rumours’a girince direkt ofislerine yöneliyorum. Eski arkadaşız, kafe bölümünde bekleyecek değilim ya. Görevliye geldiğimi bildirmesi için rica ettiğimde, “Sizi kafe bölümüne alalım, ben Başak Hanım’a haber veriyorum,” cümlesini duymaktan kaçamadığımı fark ediyorum. Tam gösterilen yere oturup, “Başak da Kıvanç Tatlıtuğ ile evlenince havalandı, beni kafeye almak ne demek” diye kendi kendime dedikodu yapmaya hazırlanırken Başak uzaktan beliriyor. Beni taş çatlasa iki buçuk dakika beklettiği için özür dileyerek yine her zamanki zarafetini koyuyor ortalığa. Deniz ise tabii ki ortada yok. Biz Başak’la oturup sohbet ederken Deniz yanımıza geliyor. “Arkadaşlarım bende kalıyordu da onların dönüşleriyle uğraşıyordum,” diye espri yapıyor. Her zamanki gibi enerjileri yüksek. İkisi de kaliteli vakit geçirmeyi hayat felsefesi olarak belirlemiş, duruşu olan kadınlardan. Televizyon dünyasına Aşk-ı Memnu ile giriş yapıp, Türk dizi sektörüne “stil danışmanlığı” diye bir kavram getirdikleri için havalı olmaya hakları var. Ama doğuştan havalı insanlar oldukları için iş konusunun onları şımartması pek de mümkün değil.
Türkiye’deki dizi ve film dünyasına bakınca, en güzel dönem hangisiydi sizce?
DM: Film sektörünün en güzel dönemi 70’lerdeki Yeşilçam dönemiymiş. Oyuncuların hepsi iyi görünümlü, kıyafetleri de marka markaymış. Filiz Akın, Türkan Şoray, bakmaya doyamıyorsun…
BDT: Evet, çekim için gerekli olan kıyafetleri kendileri getiriyorlarmış. O zamanlar Türkiye’de marka yok ki; yurtdışı gezilerinden aldıkları kıyafetleri filmlerde de kullanıyorlarmış. Ya da üzerlerine göre dikiliyormuş kostümler. Öyle olunca da çok iyi duruyor.
Sonradan ne olmuş da bu âhenk bozulmuş?
DM: Bizim dönemimize gelince 2000’li yıllarda Bir İstanbul Masalı diye zenginlerin hayatını işleyen, köşklerde geçen bir dizi çekiliyor ama kadın kahvaltıya merserize tüylenmiş kazağıyla iniyor. Karakterler ön plana çıkarılmadan, bu kişi ne giyer diye düşünülmeden çalışılıyormuş o dönemde. Çünkü ellerinde ne sponsor varsa onlardan kıyafet giydiriyorlarmış. Böyle bir şeye el attığımızda fark ettik biz de ne çok eksik olduğunu.
İlk Stil Danışmanlığı Fikri Kerem Çatay’dan
Dizi sektörü daha yeni gelişiyordu aslında, stil danışmanlığı kimin aklına gelsin? O dönem için normal belki de. Sonraki dönemde dizilerde stil danışmanı kullanılması sizinle başladı, sektörü siz yaratmış oldunuz. Peki, kendiniz mi dahil olmak istediniz olaya?
DM: Aslında tesadüfi oldu. İlk Türk filmi çekildiğinden beri kostüm departmanı vardır tabii ki ama bu kadar kapsamlı, nokta atışı işler yapılmıyordu.
BDT: Stil danışmanlığı sektörü yoktu ortada. İlk Ay Yapım başladı bu işe. Biz Deniz’le Kerem Çatay’a “Bize moda programı yapar mısın?” diye gitmiştik. O da “Boş verin moda programını ben size başka bir proje önereyim. Programdan daha iyi olacak, hem de daha çok tanınacaksınız,” dedi.
DM: “Dizilerde stil danışmanlığı yapmaya başlayın, iyi yaparsanız bir seneye herkes size tanır, yepyeni bir sektör başlamış olur,” dedi.
Kerem Çatay ne kadar ileri görüşlüymüş öyle?
DM: Evet, öyleydi ama biz önce fikri saçma bulduk. Sex & City mi çekeceğiz sanki, bize ne yararı olacak ki diye düşündük.
BDT: “Sex & City değil ama Aşk-ı Memnu diye bir dizi, oyuncular da çok size göre aslında,” dedi.
Peki, üşenmediniz mi böyle bir işe? Sürekli kendinize proje yaparken bir anda uzun saatlerinizi alacak bir iş gelmiş?
BDT: Üşenmez olur muyuz? İlk başta zaten oyuncuları saydı, onları bile tanımadık. Ne gerek var, yapılmaz, çok zor bir iş dedik başta. Sonra Kerem çok iddialı konuşunca denemek istedik. Sistemi biliyorduk sonuçta, markalar sponsor olmak istemiyor, kıyafetlerini vermiyordu.
DM: O zamanlar Merter’den toplanıyordu kıyafetler, markalar asla bu işi onaylamıyordu. O sırada Deniz’le Bilsar’da çalıştığımız için oradan bir şeyler alabildik. Ralph Lauren’in Türkiye şubesini, Burberry ailesini tanıyorduk, onlara rica ettik. Onlardan ürün alınca ekranda orijinal tasarımları görenler tarafından hararetle karşılandı tabii. Marka ürünler, tasarım çantalar, gerçek mücevherler kullanmaya başladık.
BDT: Mücevherler korumayla geliyor, çekim sonuna kadar bekliyordu hatta. Dünya paralık mücevherler kullanıldı Aşk-ı Memnu’da. Elif Cığızoğlu, Özgür Masur bu işe daha yeni başlamıştı ve biz de arkadaşımız oldukları için onlardan kıyafet almaya başladık. Yokluktan yarattık ama inanılmaz ilgi çekti. Burberry, Ralph Lauren, Fred Perry oldu derken, ilgi çekince herkes projelerde yer almak istedi, sonra işimiz kolaylaştı. Sadece kıyafet de değil, iPhone yeni çıkmıştı o dönem, hemen diziye eklemiştik. Arabalar da Bently’di.
Türk tasarımcılar için de önemli bir kapı oldu, öyle değil mi? Tam da yerel tasarım sektörünün gelişmeye başladığı bir dönemdi çünkü.
DM: Tasarım kıyafetler, ekranda gören herkesi şaşırttı. Beren o dönem ne giyse olay oluyordu. Mesela bir kere tek omuzlu beyaz bir elbise giymişti… Dizi yayınlandıktan sonra Özgür Masur o kıyafetten o kadar çok sattı ki tek bir kıyafetten kazandığı parayla kendi showroom’unu açtı. Arzu Kaprol elbiseleri de öyle, o ara inanılmaz popülerleşmişti.
Yeni tasarımcıları da sürekli destekleyerek, Türk markalarının oluşmasına yardımcı oldunuz aslında.
BDT: Evet, Türk markaları daha çok tanınmaya başladı. Eskiden marka denilince herkesin aklına gelen yüksek markalar konuşulurken, bunların yanına Türk modacılar da eklendi.
DM: Hâlâ konuşuruz bu konuyu, bizim için Aşk-ı Memnu çok önemli ama genç tasarımcılar için de çok değerli. Beraber büyüdük.
Sonrasında Türk tasarımcıların ürünlerini içeren showroom’unuz Room’u açtınız. Dizi işleri sizin işinizi de destekledi değil mi?
BDT: Türk tasarımcıları bünyemizde olsun, o sinerji devam etsin istedik, evet.
Normalde kreasyonda olmayan ama özel olarak dizi karakterinize dikilen kıyafetler de oluyor mu?
DM: Çok. Bildiğin kostüm yapılıyor. Önceden senaryodan daha erken haberimiz oluyordu, daha rahat hareket edebiliyorduk. Biliyorduk ki üç hafta sonra bir balo sahnesi var, biz de hemen Özgür Masur’dan tuvalet yapmasını istiyorduk.
Artık daha mı hızlı gelişiyor her şey, pek vakit bulunamıyor mu?
DM: Hayır yine yapacağız. FİÇİPİ’de karakterimiz dans ediyor, balerin. Onun da kıyafetlerini özel diktiriyoruz.
Karakterler yıllar sonra efsaneleştiği zaman hep sizin çizdiğiniz imajla akılda kalıyor. O stille anılıyor.
DM: Tabii bir de ödül alıyorlar hatta.
BDT: Biz kimi giydirsek o sene giyim dalında mutlaka ödül alıyor. Medcezir, Fatmagül’ün Suçu Ne oyuncuları hep ödüllendirildi.
DM: Kimi giydirsek en stil oyuncu dalında ödül alıyor ama bize hâlâ ödül yok ya…
BDT: Ama stylist ödülü yok, olsa veriler.
Biraz set hayatına doğru kayalım mı, ne gibi sorunlar çıkıyor oyuncularla? Moda çekimlerinde mankenin söz söylemeye hakkı yoktur, ne verilirse onu giyer ya, dizilerde bu durum nasıl?
BDT: Ben bunu giymem, sevmedim, diyen olabiliyor tabii. Ama o zaman biz de diyoruz ki sen sevmemiş olabilirsin ama bu sen değilsin, karakter. Yine bazen o kadar mutsuz gözüküyorlar ki biz de inatlaşmak istemiyoruz.
DM: Mutsuz olduklarında dizideki oyununa, yürüyüşüne, tavrına yansıyor. Ben o noktada diyorum ki sevmediysen lütfen giyme! Çok insani bir şey bu. Bir kıyafeti çok isteyerek, kendine yakıştığını düşünerek giymek var; bir de zorla giymek var. İstemediği zaman içine kapanıyor. Kıyafeti taşımak diye bir şey var zaten. Bazen dünyanın en güzel kızı, ama kıyafet onu sevmezse olmuyor. Kimi de ne verirsen ver kıyafete bir şey katar. Mesela Nebahat Çehre öyledir, kıyafeti giyer, bambaşka biri olur. Giyinmeyi sevdiği için kıyafete bir şey katıyor.
Peki, yeni bir dizi anlaşması yaptığınız zaman ilk kim anlatıyor işlemeniz gereken karakterleri?
BDT: Senarist ve yönetmen, karakter analizlerini çıkarmış oluyor bize geldiklerinde. Zaten o zamana kadar bitmiş olduğu için en az iki bölüm senaryoyu da okuyoruz. Üzerinde çalıştığımız son iş FİÇİPİ’nin kitabı var neyse ki. Herkes kitabı da okuduğu için karakterlerin uyumunu önceden kestirebiliyoruz. Kostüm toplantısında bu bulguların üzerinden konuşuyoruz. Bu karakter bunları giyer, bunları asla giymez diyerek planlıyoruz.
Styling işi dizide konuya dahil olmaya ne zaman başlıyor? Senaryo ortaya çıktıktan sonra ilk önce yönetmenle buluşuyor tabii. Sonra oyuncular seçiliyor, ardından?
BDT: Oyuncular seçilip, sanat yönetmeni mekân olarak kullanılacak evlerin içini düzenlemeye başladığı dönemde styling ve kostümler konuya dahil oluyor. Aslında diziyi çekmeye başlamadan ortalama 15 gün önce kıyafetler de belirlenmiş oluyor.
DM: Oyuncular belli olduktan sonra stillerini düşünmeye başlıyoruz. Mekânlar ve kıyafetler aynı dönemde belli oluyor.
Onlar senaryo okuma provası yaparken siz de kostümlerin üzerinde mi karar veriyorsunuz?
DM: Aynen öyle. Şu an mesela FİÇİPİ’nin çekimlerine iki hafta kala biz kostüm provalarını yapıyoruz.
BDT: Evet, yarın Deniz kadın oyuncuların sunumunu yapacak, tarzlarını belirleyecek. Ertesi gün ben, erkek oyuncuların kıyafetlerini belirleyeceğim. Çekimden 15-20 gün önce kıyafet provalarını yapmaya çalışıyoruz ki kalan günlerde eksikleri tamamlayabilelim.
“Senaryo Geliyor ve Ertesi Gün Kıyafetler Hazır İsteniyor”
Senaryo okunup kâğıt üzerinde karakterleri tanıdıktan sonra dizide bir sezon boyu kullanılacak stili nasıl belirliyorsunuz?
DM: Kişi kişi mood board hazırlıyoruz. Hangi karakter neyi giyer, neyi giymez diye. Bu tabloyu oluşturunca sıra kostüm toplamaya geliyor. İlk bölümde giyilecek kostümler toplanıp yarın (çekimlere iki hafta kala) toplu halde denenecek mesela. İlk başta tarz oluşturuyoruz, sonra da oyuncunun beden ölçüsüne göre karar verilenleri bulup ona göre deneme yapıyoruz. En zor kısmı karakterin genel hattının belirlenmesi.
Kiminle belirliyorsunuz bu hattı, karakterin tarzının ne kadarını size bırakıyorlar?
DM: Biz bu konuda çok şanslıyız, çalıştığımız isimler profesyonel olunca biz neyi belirlersek orta noktada buluşuyoruz. Son olarak yönetmen ve yapımcı onaylıyor. Oyuncular da çok karışmıyor açıkçası. Çünkü ekrana kendileri olarak değil, karakter olarak çıktıklarının bilincinde oluyorlar. Onların da aklına yatınca o çizgide ilerliyoruz.
Bir bölüm dizi çekimi ne kadar zamanınızı alıyor?
DM: Biz dünyada bir ilkiz bu konuda. Bize senaryo geliyor ve ertesi gün çekim için kıyafetler hazır olsun isteniyor. Dünyada böyle bir sistem yok. 300 sayfa iş çekiliyor ve bunun için sadece 6 gün harcanıyor. Dolayısıyla bize kıyafet toplamak için çok vakit kalmıyor.
BDT: Kostümleri toplamak için bize bir gün veriyorlar. Bugün senaryo gelse, kıyafetleri hazırlamamız için bir günümüz oluyor. Diğer sabah da çekime başlıyorlar hemen.
DM: Çoğu zaman bir tam günümüz olmuyor aslında. Bu akşam telefon açıp, şu kıyafetleri yarın sabah 9.00’a istiyoruz diyebiliyorlar. Neyseki showroom’umuz var, yoksa mağaza mağaza dolaşmaya kalksak yapamayız.
BDT: Bu yüzden Ay Yapım bizimle çalışmayı tercih ediyor. Çünkü çok çabuk çözüm bulabiliyoruz.
Ne kadar da alçakgönüllüsünüz bu arada.
BDT: Hayır, ondan değil, bu durumu çözdük. Moda editörlerinin hemen hepsi deniyor ama uzun vadeli yapamıyorlar. Ki benim iki asistanım var, Deniz’in iki asistanı var, üzerine showroom, biz bile ancak yetişiyoruz.
DM: Tek başına yapmak çok zor, yoksa illaki bu işi bizden daha iyi yapanlar çıkacaktır. Herkes yapsın, herkesi destekliyor, hepsine de ürün veriyoruz.
Kıyafet işi tamam da gerekli aksesuarları nasıl tamamlıyorsunuz? İstanbul’da aksesuar üzerine branşlaşan çok marka yok sanki. Kadın, sahilde kocaman bir şapka takacak olsa nereden bulacaksın şimdi?
BDT: Doğru söylüyorsun ama artık şapka, aksesuar tasarım işlerine yönelenler de çoğaldı. Eldiven tasarımcısı bile var. Çok içinde olduğumuz için bir şekilde ulaşıyoruz o tasarımcılara. Kendi tasarımcılarımız da olduğu için onlara da yaptırabiliyoruz çok sıkıştığımız zaman.
DM: Aksesuar anlamında çok eksiğiz gerçekten. Senaryoya bakıp bir şeyin hayalini kuruyoruz, şöyle bir şey olsa ne güzel olur diyoruz ama yok!
Bizim dizilerde yataktan yeni çıkmış biri yeni uyanmış gibi değil, hasta olan hasta gibi değil. Motor kullanan jön, kaskı bir çıkarıyor altından yapılı saçlar çıkıyor, absürt bir durum değil mi?
DM: Son senelerde biraz daha inandırıcı yapılıyor. Kara Sevda çok gerçekçi ama bu sefer de ne diye eleştiriler geliyor biliyor musun; çok bakımsız, çok çirkin! E kız bunalımda, hep depresyon hali, ne yapsın! Bunun da ortası yok. Biz bir tek Aşk-ı Memnu’da abarttık. Kıyafetleri hazırlarken bu sefer de çok abarttık, diyorduk hatta. Kahvaltıya da topukluyla inilmez yani, farkındayım ama bir şekilde oturduktan sonra normale dönemiyorduk. Abartı başladı, abartı bitti.
BDT: Ama sevmiyorlar işte diğer türlüsünü, saçlar özel, makyaj güzel olmalı. Saça özellikle takıyorlar mesela. Beren’in saçı öyle olmasın, Neslihan’ın saçı şöyle olmasın diye o kadar çok eleştiri geliyor ki.
Saça da mı siz karar veriyorsunuz?
BDT: En başta belirliyoruz tabii. İlk önce söylüyoruz nasıl olacağını ama sette takip edemiyoruz. Bir süre sonra oyuncu-yönetmen ve saç ekibi birlikte karar veriyor.
DM: Biz kıyafetleri hazırlıyoruz, kombinleri yapıyoruz, burada bizimle çalışan ekibimiz de sete gidip düzenlemeleri yapıyor. Sete gidip oyunculara giydirdikleri kostümlerin fotoğraflarını çekip bize gönderiyorlar. Teknolojinin bütün nimetlerinden yararlanarak bir sistem oturttuk.
Nasıl bir sistemden bahsediyoruz?
DM: Şöyle ki; burada kombinleri yapıyoruz, ekibimiz tek tek fotoğrafları çekip not alıyor. Sonra set aşaması var, sette kıyafetler oyunculara denetildikten sonra bir tur daha fotoğrafları çekiliyor ve bize geliyor. Biz de fotoğraflara bakıp yorumluyoruz. Bu olmamış, kemer tak, onu değil uzun küpeyi tak gibi…
BDT: WhatsApp sağ olsun, sürekli kıyafetler dönüyor grupta. Aşk-ı Memnu döneminde böyle bir sistem yoktu, mağaza mağaza dolaşıyorduk. Bir de çok kişi var bizde. 6 başrol oyuncusu giydiriyoruz. Her biri senaryoya göre her bölümde 3-4 kıyafet değiştiriyor. Bu da demektir ki hafta başına 24 kombin yapmak zorundayız. Hepsinin alternatifi olunca sayı 48’e çıkıyor. Çok fazla kostüm dönüyor anlayacağın.
Özellikle set döneminde kıyafetler açısından ne gibi sorunlar çıkabiliyor?
BDT: Rengi uymayabiliyor, beli oturmayabiliyor. Oyuncuyu ne kadar tanısak da omzu oturmayabiliyor. Yönetmen, kadrajda oyuncunun önünde bej rengi bir obje var, bu yüzden bej rengi giymesin diyor ve bizim hazırladığımız kombin harcanabiliyor.
Cesur ve Güzel’de Kıvanç Tatlıtuğ’un Stili Nasıl Oluşturuldu?
Cesur ve Güzel’e gelelim artık.
BDT: Ben sadece Kıvanç’ı giydiriyorum, Deniz’se Tuba’yı giydirmiyor, bu ayrıntıyı verelim de. En sonunda açıklamak zorunda kaldık ama hakkında çok konuşuldu.
Bence de açıklama yapmanız yerinde oldu, çünkü Tuba Büyüküstün korkunç giyiniyor. Vücut hatlarından haberi bile yokmuş gibi davranıyor, çok garip.
BDT: İzliyor musun diziyi?
Evet ama açıkçası senaryoyla ilgilenmek yerine Kıvanç’ı izliyorum. Ne kadar yarı çıplak hasta yatağında yatıyorsa benim için kadar iyi.
BDT: O da bir izleme şekli tabii.
Kıvanç’ın stilini nasıl oluşturdun?
BDT: Senaryoyu beraber okuduk, o zaman kafamda canlanmaya başladı. Kıvanç’ın karakteri Cesur, kendi evini yapan, doğal hayatı seven biri. Bu yüzden toprak tonlarını ağırlıklı tutup, rahat kıyafetler seçtim. Zaten saçı sakalı da ona göre seçtik. Biraz dağınık saçlı, kendini bırakmış gibi ama yine de şık bir adam olmasına karar verdik.
Sürekli açık havada çalıştığı için de sürekli yanık tenli mi gözüküyor?
BDT: Hafif yanık teni Kıvanç istedi ama açık renkli olsa iyi durmazdı. Sürekli doğal hayatta yaşayan bir adamın teni biraz daha bronz olmalı.
Mart’ta yayınlanmaya başlayacak FİÇİPİ’den bahsedelim mi biraz da. Dizinin stilini nasıl oluşturuyorsunuz?
DM: FİÇİPİ çok meşhur olmuş bir kitap serisi. Kitabın dizisi internetin yeni portalı Puhu TV’ye çekiliyor. Biz buradaki 7 ana karakterin stylingini yapıyoruz. Alışılmış dizilerin dışında bir iş, ekranda görmeye alışık olmadığımız rahatlıkta tarzlar deneyeceğiz. Yani Aşk-ı Memnu’nun tam tersi… Burada Duru karakterini canlandıran Serenay Sarıkaya’nın rolü bizim açımızdan çok eğlenceli, çünkü dansçı ve genç bir kız. Biz de burada dans kıyafetlerinde dilediğimiz kadar serbest olabileceğiz. Tabii internette yayınlanması bu konuda avantaj.
BDT: Özge karakteri de Berrak Tüzünataç… Bu karakter de sert, tuttuğunu koparan bir kadın. O da giydirmesi zevkli bir platform sağlıyor bize. Aynı şekilde erkekler de öyle. İnternette yayınlandığı için süresi kısa ve stoklu gidebileceğiz. Bu da bize bol bol hazırlanma vakti verecek.
Bir yandan Kara Sevda da devam ediyor…
DM: Kara Sevda çok güzel. Bir işte ikinci sezon her zaman daha iyi oluyor. İlk sezonda çıkabilecek bütün problemler çıkıyor, herkes her şeye alışıyor. Oturuyor yani. Çok hareketli ve bir dram dizisi olduğu için kıyafetler de ona göre şekillendiriliyor. İster istemez daha normal kıyafetler seçiliyor. Çocuğunun ardından ağlayan bir kadını nasıl giydirebilirsin ki, bu durumdaki bir annenin giyimine dikkat etmesi saçma olur. Neyse ki fıstık gibi bir kızla (Neslihan Atagül) çalışıyoruz. Kızın soğuktan üşüdüğü bir sahne için verdiğimiz boğazlı kazak olay olmuştu mesela. Kız donuyor, ne giysin. Karakterimiz çok üşüyor, sürekli çocuğunun peşinden koşuyor, sıcak bir ortam yok, ben de gerçekçi göstermeye çalışıyorum.
Siz hangi dizilerle büyüdünüz?
DM: Ben MariMar’ı izliyordum. Sonra Atlı Karınca, Beverly Hills 90210, Hayat Ağacı.
BDT: Cesur ve Güzel’i hatırlıyorum. Sonra Yalan Rüzgârı.
Peki Türk dizilerinden?
DM: Bizimkiler çok iyiydi. Sonra Perihan Abla.
BDT: Asmalı Konak da iyiydi. Onu hiç kaçırmıyordum.
Türk dizilerinde komedi olarak çok iş yapılmıyor ya, bu tür dizilerden hayatınızda yer etmiş olanlar var mı?
DM: Benim kesinlikle Ruhsar. Yılmaz Erdoğan’ın Bir Demet Tiyatrosu unutulmaz.
BDT: Avrupa Yakası da çok güldüğüm bir diziydi, gerçi daha yakın tarihten ama.
Hazır kış ve eve kapanma dönemindeyiz, yabancı dizilerle aranız nasıl? Çok dizi izler misiniz?
DM: Ben çok izliyorum. En son Night Of’u sevdim. Westworld, The OA. House of Cards da çok iyiydi.
BDT: Ben hâlâ Game of Thrones’tan sonra kendime göre bir dizi bulamadım. Ama The Young Pope’u sevdim. Peaky Blinders’a başladık en son.
[hr style=”solid”]
[button url=”dukkan.mylosyayingrubu.com” size=”large”]Episode Dergi’nin Tüm Sayıları İçin Tıklayın[/button]
*Bu röportaj, ilk olarak Episode Dergi’nin Şubat-Mart 2017 tarihli 2.sayısında yayımlanmıştır.
Fotoğraflar: Dilan Bozyel