Forhøret: Yakıcı Bir Huzursuzluk, Yıkıcı Bir İnat

 Forhøret: Yakıcı Bir Huzursuzluk, Yıkıcı Bir İnat

Devrim Toyran’ın bu Forhøret incelemesi Episode’un 21. sayısında yayımlanmıştır.

Yerli dizilerin bölüm sürelerinin uzunluğu emekçilerini sömüren bir anlayışla yoluna devam ediyor. Kaybedilen insanlar, yitirilen zamanlar, çalınan emekler zincirinin kuşattığı bu sektörde hepsi birer ağır işçi. Umuyoruz ki sistemin efendilerine karşı verecekleri mücadeleden vazgeçmezler ve kazanan taraf olurlar. Mesele dizi sürelerinin uzunluğunu bahane edip Türk dizisi izlemeye yanaşmayanları ekran başına toplamaktan çok öte. Meselenin önceliği, çalışma koşullarının insan onuruna yakışır bir şekilde yeniden düzenlenmesi ve yaşam kalitelerinin artırılmasıdır. Düzeltilen koşullar elbette her yapımın nitelik açısından tatmin edici olacağı anlamına gelmez. Fakat öncelik, sektörün sağlıklı nefes almasını sağlamak. Sonra biz izleyici olarak beklentilerimizi seve seve arşa koyarız.

Yazıya bu cepheden giriş yapmamın nedeni, yazının konusu olan Danimarka yapımı Forhøret dizisinin yönetmeni ve aynı zamanda senaristlerinden olan Christoffer Boe ile yapılan bir röportaj. Boe röportajında, bölüm süreleri 22-25 dakika arasında değişen Forhøret’nin her bir bölümünün çekimi için kendilerine sadece bir hafta süre verildiğini, bu kısa sürenin üzerlerinde baskı yarattığını söylüyor. Senaryoda küçük bir değişiklik yapmaya veya herhangi bir hataya yer olmadığını özellikle belirtiyor. Bu cümleleriyle Danimarka dizi sektörünün acımasızlığını adeta gözler önüne seriyor! Muhtemelen Danimarka izleyicisi de dizinin süresinin kısalığından yakınıyordur! Bir İskandinav ülkesine özenmeyi ütopik bulmazsak kazanırız, inanıyorum. 

Bjørn’i canlandıran Ulrich Thomsen müthiş. ‘Counterpart’ ve ‘The Blacklist’ten de tanıdık ancak kendi coğrafyasında ve dilinde daha etkileyici

Forhøret, polis memuru Bjørn’in kayıp bir kıza ait diş kayıtlarını, otopsisi yapılan bir kız ile karşılaştırmak için adli tıbba gelmesiyle başlıyor. İntihar nedeniyle öldüğü belirlenen masadaki kızın, kendi kızı Christina olduğunu anlamasıyla da olayın seyri değişiyor. Kızının intihar etmeyeceğine inancıyla olayı soruşturmaya başlıyor.

Sekiz bölüm süren hikâye boyunca Bjørn, her bölüm kızının hayatına girmiş bir kişiyle konuşuyor. Bu konuşmalar soruşturmayı yüzleşmeye, polis memuru Bjørn’i babaya dönüştürüyor.

Marazlı, arızalı, şiddet eğilimli ve uzlaşması zor bir adam olan Bjørn, hem baba olarak hem de eş olarak üzerine düşeni yerine getirmemekte hiçbir sakınca görmeden, haklılığını öfkesiyle cilalayarak kendi kozasını örmüş ve yıllarca yaşayıp durmuş. Evet, öylece durmuş çoğu zaman. Ta ki ölüm denen acı, kalbine en yakın yere çöreklenene kadar. Giden evladının hesabını sorarken aslında temize çekmeye çalıştığı şey kendi vicdanı gibi gözüküyor. Ama asıl cenge çıktığı meydan kendi hayatı olsa da inadının boynuna öfkeyle asılması takdiri hak ediyor. Yaşarken hikâyesine ilişmeyi beceremediği kızının yokluğuyla adeta bir savaşçıya dönüşmesi, izleyiciyi kendi yaralarından yakalıyor. İşte bu yüzden izleyici, serüven boyunca  Bjørn’in elini bırakmıyor. Christina’nın ölümünün intihar mı yoksa cinayet mi olduğundan emin olmak için sekiz bölüm boyunca Bjørn’e yoldaş oluyor.

Bjørn’i canlandıran Ulrich Thomsen müthiş. Counterpart ve The Blacklist’ten de tanıdık ancak kendi coğrafyasında ve dilinde daha etkileyici.

Forhøret bir baba hikâyesi olarak öne çıkıyor

Forhøret bir baba hikâyesi olarak öne çıkıyor. Anneyi çok fazla tanıyamıyoruz fakat biliyoruz ki bir çocuğun başına gelen tüm olumsuzlukların tek sorumlusu elbette sadece babası olamaz. Bir çocuğu hem anne hem de babanın yetiştirdiğini düşünürsek herkes heybesindeki sorumlulukla yüzleşmek zorunda.

İlgisizlik ve sevgisizlikle yalnızlaştırılan çocuklar, genetik miraslarından devraldıklarıyla yoluna devam ederken çok savunmasız kalıyorlar. Hata yapma eğilimi, yerini suça karışma potansiyeline bırakıyor. Christina işte tam da böyle bir çocuk. Kısacık ömründe hızla kaybettiği masumiyetinin sorumlularını bulmamız konusunda bizden yardım isteyen bir çocuk. 

Sekiz bölümün sonunda Christina ile ilgili meseleyi kapatamadıysak şöyle güzel bir haber vereyim, Forhøret’nin ikinci sezonu da olacak ve 2021’de yayınlanacak. Bu kez başrolde Christina’nın psikolog annesi Susanne’i (Trine Dyrholm) izleyeceğiz. Çocukların masum, ebeveynlerin ise çocuklarıyla ilgili iyi ve kötü her şeyden sorumlu olduğuna inanan bir olarak, önce babayı tanıdığımız hikâyenin ardından ikinci sezon, anneyi izlemek heyecan verici. Christina’nın hikâyesinin kapanmasını istemeyen, onu dinlemeye devam etmek isteyenlerdenim.

Forhøret’nin 2. sezonunda psikolog Susanne’i, hipnoz altındaki bir hastasından şoke edici bir sır öğrenen ve bir suçu önlemek üzere harekete geçen biri olarak izleyeceğiz. Bu durum sonrasında Susanne’nin masumiyetini de sorgulayacak bir duruma geleceğiz. Merakla beklememek mümkün değil.

Forhøret

Her bölüm Christina’nın hayatına dokunmuş bir karakterle yüzleşiyoruz. Geçmişe dair en çok bilgiyi de onlardan alıyoruz. Sadece Christina’yı değil, Bjørn’i de onlar sayesinde tanımaya ve anlamaya başlıyoruz. Bu yüzden hikâye bir soruşturmadan ziyade yüzleşmeye evrilip duruyor

Sekiz bölümün, sekiz ayrı mekânda sekiz ayrı kişiyle çekilmesi izleyicide bir tiyatro oyunu izliyormuş duygusu yaratıyor. Bu tabii ki tesadüf değil çünkü Christoffer Boe ile beraber senaryoyu yazan Jakob Weis aynı zamanda bir tiyatro yazarı. Bölümlerin tek mekânda çekilmesi güçlüğünü doğal gözüken sağlam diyaloglarla desteklemeleri gerektiğine inanan yapımcılar, senarist Jakob Weis ile özellikle çalışmak istemişler. Diyalogların ağırlığıyla kuşatılmamış yalın bir hikâye yaratma konusunda oldukça başarılı olmuşlar. Yaratılan atmosferi sağlam oyunculuklarla besleyerek ayakta tutmayı tercih etmeleri de çok yerinde bir karar olmuş. Oyuncu seçimlerine baktığımızda zaten bunu görmek mümkün. 

Her bölüm Christina’nın hayatına dokunmuş bir karakterle yüzleşiyoruz. Geçmişe dair en çok bilgiyi de onlardan alıyoruz. Sadece Christina’yı değil, Bjørn’i de onlar sayesinde tanımaya ve anlamaya başlıyoruz. Bu yüzden hikâye bir soruşturmadan ziyade yüzleşmeye evrilip duruyor. İzleyiciyi bilgilendirmek için tek bilgi, karakterlerin beyanı olunca anlatılana inanıp inanmamak size kalıyor. Bu açıdan bakıldığında hikâyenin omurgası müthiş bir fikir üzerine kurulmuş.

Dizinin ilk bölüm jeneriğinde bütün oyuncuları görürken, diğer bölüm jeneriklerinde ise o bölümde yer alacak konu ve kişilere ait görüntüleri izliyoruz. Bu yüzden jenerikler bölümün fragmanı gibi tatlı bir heyecan içeriyor. O kısmı atlayamıyorsunuz.

Forhøret bir oturuşta izlenip bitirilmesi gereken dizilerden. Hikâyeye dahil olabilmek için tek reçete bu değil ancak önerilen doz bu.  Zaten bölümlerin süresi ortalama 22 dakika ve sekiz bölüm. Olayın 24 saatte geçtiğini de belirtelim. Kaçırmayın.

Devrim Toyran

1973 doğumlu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Yıllardır hep bir şeyler yazmasına rağmen “Yazmak, benim yaşam biçimim,” cümlesini kuramadı gitti. Mali işler kariyerine son verdikten yıllar sonra senaristlik dersi alıp aklını, fikrini bu sektöre yormaya başladı. Londra'da yaşamasıyla İngiliz dizilerine hayranlığının alakası yoktur…

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir