Frozen Planet 2 Özel Röportajı: Sacha Thorpe ve Natasha Hussain
Doğa belgeselleri… Kendi adıma her geçen gün daha büyük bir merak ve saygıyla takip ettiğim yapımlar. Evet, yazılı bir senaryoyu takip etmiyorlar. Oyuncuları kontrol etmeleri, yönlendirmeleri çok daha zor, neredeyse imkansız. Ekolojiye ve canlılara zarar vermeden, müdahale etmeden, doğanın en ücra, en saklı köşelerini keşfetmemizi sağlıyorlar. Dünyamızın ne kadar muhteşem bir uyumla çalıştığını ve insanlığın bu uyumu sekteye uğrattığı yerleri gösteriyorlar. Arkasında inanılmaz bir özveri ve şahane bir kafa yapısı var. Ve BBC, doğa belgeselleri konusunda her zaman öncü durumda. 10 sene önce ilkini izlediğimiz Frozen Planet, ikinci seriyle izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor. Donmuş dünyamızı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren Frozen Planet 2, Türkiye’de ilk bölümüyle 30 Ekim Pazar günü 20.00’da BBC Earth kanalında izleyicilerle buluşacak. Biz de belgeselin yapımcısı Sacha Thorpe ve BBC Studios MENA Kıdemli Başkan Yardımcısı Natasha Hussain ile özel bir röportaj için bir araya geldik. Frozen Planet 2’nin yapım sürecini, kullanılan yeni teknolojileri ve belgeselin mesajını konuştuk. Natasha Hussain de Türk izleyicilere dair gözlemlerini, BBC’nin Türkiye’ye yaklaşımını ve Türkiye pazarına dair planlarını anlattı. BBC’nin dijital platformu BBC iPlayer’ın çok yakında ülkemizde yayına açılacağının da müjdesini verdi. Keyifli okumalar…
Evet, Frozen Planet 2… Bu seriye tekrar kavuştuğumuz için çok mutluyum açıkçası. Frozen Planet 1, on yıl önce izleyicilerle buluşmuştu. Şimdi ikincisini izleyeceğiz. Bu iki yapım birbirinden ne kadar farklı, bundan bahsedebilir misiniz biraz?
Sacha: Evet Frozen Planet 1, iki kutbu, yani Kuzey ve Güney Kutbu’nu odağa alıyordu. Mevsim geçişleri doğrultusunda bir yıla yayılan bir hikayeydi. Frozen Planet 2’de kutupları yine ziyaret ediyoruz ancak gezegenin donmuş başka bölgelerini de odağa aldığımız daha büyük bir hikayemiz var. Biliminsanları bu bölgeleri kriyosfer olarak adlandırıyor. Yani suyun donuk halde var olduğu yerlerden bahsediyoruz, gezegenimizin neredeyse beşte birine tekabül ediyor bu. Son derece ilginç yaşam alanları. Donmuş bir çölü, Moğolistan’daki Gobi Çölü’nü ziyaret ediyoruz. Dünyanın en huysuz kedisi yaşıyor orada, Pallas kedisi. Son derece komik bir karakter. Bunun dışında dağları ziyaret ediyoruz, Çin’de devasa pandalarla karşılaşıyoruz. Ekvator’u bile ziyaret ediyoruz, Kenya Dağı’nı. Orada da donmuş bir dünya var. Geceleri donuyor ve gündüzleri çözülüyor. Kendine has zorlukları olan geçişli bir bölge burası. Dolayısıyla çok daha geniş bir hikâye anlatıyoruz.
Bu yapımı farklı kılan şeylerden biri de 11 sene önce çekilen Frozen Planet 1’den bu yana yaşanan teknolojik gelişmeler. Her zaman son teknoloji ürünleri kullanıyoruz. İnanılmaz derecede yüksek çözünürlüklü kameralar… Drone’lar… Bu bölgeleri filme almak konusunda devrim niteliğindeler. Çünkü drone’lardan önce, havadan çekim yapabilmenin tek yolu, devasa bir jiroskopla stabilize edilen kamerayı yerleştirdiğimiz helikopterle hareket etmekti. En yakın yerleşim yerinden yaklaşık 800 km uzaktaysanız bu mümkün bile olmuyordu. Ancak bir drone ile kamerayı havaya kaldırabilir ve inanılmaz manzara çekimleri yapabilirsiniz. Sadece manzaraları değil, davranışları belgeleyebilme konusunda da çok katkı sundu. Sanırım en iyi örneğini Antarktika’da fok balığı avlayan orkaların çekimlerinde görebiliriz. Katil balinalar Frozen Planet 1’de de vardı. Stratejileri, bir buz parçasının altından sürü halinde bir dalga yaratarak buzun üzerinde yer alan fok balığının suya düşmesini sağlamak… Frozen Planet 2 için oraya geri döndük ve aynı orka ailesini çekmeye başladık ama bu sefer drone ile. Her şeyi tamamen yeni bir açıdan görüyorsunuz. Bu şahane davranışı nasıl icra ettiklerini çok daha iyi bir şekilde gözlemliyorsunuz.
Kullandığımız yeniliklerden biri de hareket yakalama teknolojisi. 4K kameraları yerleştiriyoruz ve oraya bırakıyoruz. Bu kameraların lazer ışınları hareketi algılıyor ve kaydetmeye başlıyor. Son derece nadir görülen, gözlemlenebilmesi bir hayli zor olan hayvanları çekebilmemizi sağlıyor bu, çünkü insan faktörünü doğadan çıkarıyoruz. Pandaları bu şekilde çektik, nesli tükenmek üzere olan Sibirya kaplanını da, Amur parsını da… Kameralarımızı üç sene boyunca Rusya’da bırakmıştık bu şahane kareleri yakalayabilmek için. Birkaç ayda bir oraya uğruyor, hafıza kartını yeniliyor ve kamerayı yine öylece bırakıyorduk. Bu yeni teknoloji bize inanılmaz yeni içerikler sağladı yani.
Ve bence iki yapımın bir diğer önemli farkı da verdiğimiz çevresel mesaj. Bu belgesel dizi aracılığıyla iklim krizini ele alış şeklimiz de değişti. İklim değişikliğinin bu ortamları ve hayvanları nasıl etkilediğini çok daha etkili bir şekilde gösterebiliyoruz. Bir örnek vereyim. Buz denizinde doğan yavru Grönland fokları… Görebileceğiniz en şirin hayvanlar. Doğduktan sonra hayatta kalabilmek için, su geçirmez kürklerinin gelişmesi için altı hafta boyunca buzun üzerinde kalmaları gerekiyor. Fakat buz artık çok çabuk kırılıyor. Kuzey Kutbu bölgesinde çok daha fazla fırtına çıkıyor ve onları olması gerekenden çok erken suya atıyor. Bu, iklim değişikliğinin bu hayvanları nasıl etkilediğini gösteren, hayvanların gözünden anlatılan gerçekten görsel bir araç.
Natasha: Şunu eklemeliyim. Kimse bunu BBC’nin Doğa Tarihi birimi kadar iyi yapamıyor. Bristol merkezliler. Doğa Tarihi belgesellerinin yapımında gerçekten altın standardı belirlediler. Değişen dünyamızın hikayelerini anlatıyorlar ve bu kadar önemli ki, bunu dünya çapında milyonlarca insana sunabiliyoruz.
Tüm bunların arkasında inanılmaz bir zihin yapısının olduğu aşikar. Ve teknolojiyle ilgili söyledikleriniz çok doğru. Katil balinalar beni her zaman büyülemiştir, onarla ilgili her şeyi izledim ama onları daha önce hiç böyle görmemiştim. Ve BBC bunu her zaman yapıyor. Doğa yoluyla harika hikayeler anlatıyorsunuz ve bunun BBC için çok önemli olduğu anlaşılıyor. Bu yapımların BBC için öneminden siz de biraz bahsedebilir misiniz?
Natasha: Dünya standartlarında hikaye anlatımı günümüz dünyasında giderek daha önemli hale geliyor. Güvenilir ve özgün hikaye anlatımı kesinlikle çok kritik. Biliyorsunuz, doğa tarihinde öncülük yapıyoruz. Aynı şeyi haberlerde ve senaryolu yapımlarımızda da gerçekleştiriyoruz. Otantik, gerçekçi ve cesur hikaye hikayeler anlatıyoruz. Happy Valley gibi ya da Başrollerinde Sean Bean ve Stephen Graham’in yer aldığı Time gibi… Ve burada, Türkiye’de yaptığımız araştırmalar, Türk izleyicilerin bu özgün, güvenilir hikaye anlatımına gerçekten çok iyi tepki verdiğini ve bu hikayeler için tekrar tekrar BBC’ye geri döndüklerini gösteriyor. Biz de lineer markalı hizmetlerimize yatırım yapmaya devam ediyoruz. Yani BBC Earth, BBC First, CBBC gibi… Pandemi döneminde, hatta karantina sırasında Türksat Kablo TV ile yeni kanallar da sunduk. Kendileriyle süren iş birliğimizi dün daha da güçlendirdik. Yine Tivibu ve Türk Telekom’la da BBC Earth için önümüzdeki yıllardaki ortaklıklarımızı yeniledik. Bu hikayeleri anlatabilmemiz için bu ortaklıklar çok önemli bizim adımıza.
Kesinlikle. Biraz Frozen Planet 2’nin hikaye anlatıcılığında takındığı yaklaşımdan bahsetmek istiyorum. Bu seride komedi tonunu fazlasıyla kullanıyorsunuz. Bir izleyici olarak dizinin ekolojik mesajını daha güçlü kıldı bu ton benim için. Sizin için bilinçli bir seçim miydi bu? Niyetiniz bu etkiyi yaratmak mıydı yani?
Sacha: Evet, aslında yapmak istediğimiz izleyicide birçok duygu uyandırmak. Bu, hayvanlara ve doğaya daha yakın hissetmemizi, onlarla duygusal bir bağ kurmamızı sağlıyor. Mizahın bunun bir parçası olduğunu düşünmenize sevindim çünkü ben de böyle düşünüyorum. Amacımız daha çok empati yaratmak. Değişimi anca bu şekilde sağlayabiliriz.
İşinizin doğasında beni büyüleyen ve aynı zamanda da ürküten bir şey var. Sizin yaptığınızı yapıyor olsaydım sanırım beni en çok zorlayacak şeylerden biri hayatta kalmaya çalışan, bazen birbirlerine yem olan, bazen tamamen talihsizlik sonucu hayatını kaybeden ya da iklim krizinin sonuçlarıyla mücadele edemeyen bu canlıları görmek olurdu. Tehlikede olan bir hayvan görseniz bile müdahale etmemeniz gerekir değil mi, mesafenizi korumak zorundasınız… Siz bu içgüdüye nasıl karşı koyuyorsunuz?
Sacha: Kesinlikle haklısın, asla müdahale edemeyiz. Biz sadece gözlemciyiz ama elbette birçok duyguyu tecrübe ediyoruz. İzleyiciler için Hans Zimmer’ın şahane müzikleri de bu duyguları ayyuka çıkarıyor. David Attenborough’nun şahane anlatımı da öyle. Dediğin gibi, son derece zor. Bir örnek vereyim. Bir kutup ayısını ve iki yavrusunu gözlemliyorduk. Günlerce bize yaklaşmadı. Bir anne için zor bir çevre, zor şartlar, erkek ayılar da var. Anne, yavrularını besleyebilmek için çabalıyor. Bizi önce bir gördü, çok şüphelendi ve uzun süre uzak durdu. Sonra birkaç gün ortadan kayboldu, nerede olduğunu bulamadık. Son gün ortaya çıktı, bu sefer bize çok yaklaştı, 15 metre ötemize geldi. Yavrularıyla karşımızda dikilip bize baktı. Yavrularına, “tamam, bunlar tehlikeli değil,” diyor gibiydi. Çok özel, çok duygu yüklü bir andı. İzleyicilere de güçlü bir mesaj verebilmek için bunu geçirmek istiyoruz.
Natasha: BBC, küresel olarak bir davranış değişikliği ve politika değişikliğini de tetikledi aslında. Özellikle diğer Doğa Tarihi serileriyle. Örneğin Blue Planet 2, tek kullanımlık plastiklerle okyanusların ne kadar kirlediğine gerçekten ışık tutmuştu. Ve aslında küresel olarak, G20 aracılığıyla da bu konuda farkındalık yarattık. İnsanlığı değişime yönlendirmede bu tür programlar aracılığıyla bir nevi ön safhalarda olduğumuz anlamına geliyor bu. Küresel düzeyde gerçekleştirmemiz gereken çok önemli bir değişim bu.
Çok doğru. Bu yapımın çekim sürecinden bahsetmek istiyorum biraz da. Az önce de bahsettiğiniz gibi uzun süreler beklemeyi gerektiren bir süreç. Bu beklemelerin sonunda hayal kırıklıkları da oluyordur diye düşünüyorum. Bu süreçte unutamadığınız bir anınızdan bahsedebilir misiniz?
Sacha: Kesinlikle, beklemek ve beklemek… Şahsi olarak Grönland’daki buzulları çekmeye çalıştığımız zamandan bahsedebilirim. Grönland’da, hiçliğin ortasında bir buzul… Tek yolunuz orada kamp kurmak. Bilirsiniz, yazları hava ısınınca devasa buzul parçaları ana buzullardan kopuyor. Biz de bunu çekmek istiyoruz. Dört haftadır orada kamptaydık. Bu kopmanın ne zaman olacağını bilebilmemizin imkanı yok. Kameramız sürekli buzula dönük, gözlerimiz onun üzerinde. Sekiz saatlik nöbetler tutarak izliyoruz. Ve hava koşulları çok değişken. Çok soğuk olabiliyor, yağmur yağabiliyor. Hava güneşliyse inanılmaz derecede sivri sinek oluyor. Hayatımda hiç bu kadar sivri sinek görmemiştim. Ama gözünüzü o buzuldan ayıramazsınız. Çadırda uyurken bile sürekli çatırtılar duyarsınız ve o an bu an mı diye düşünürsünüz. Ama sonunda istediğimiz kareyi yakaladık. Koca bir buzulun koptuğunu çekebildik. Tabii bu gibi anlarda takım motivasyonunu sağlamak gerekiyor.
Natasha: İnanılmaz bir özveri var burada. Devasa araştırmalar yapıyor bu insanlar ve binlerce gün boyunca çekim yapıyorlar. BBC’nin Bristol’deki Doğa Tarihi Birimi, gerçekten bu konuda birinci sınıf. Bir dünya lideri. Ve bunu ekranda görüyorsunuz, o özveri karşılığını veriyor.
Gerçekten inanılmaz bir özveri. Emekleriniz için çok teşekkürler, size ve BBC’ye. Gezegenimizin çok uzak noktalarına, insanlar için hayatta kalmanın çok zor olduğu bölgelere gidiyorsunuz. Buralara nasıl ulaşıyorsunuz, o bölgelerde nasıl hayatta kalıyorsunuz?
Sacha: Evet, kutup ayılarını çekerken örneğin, Kuzey Kutbu’nda çok uzak bir Rus adasına gittik. Oraya ulaşmamız üç hafta sürdü. Yine Hudson Körfezi öyleydi. Eksi 50 dereceleri gördük. Ve içerde kalamazsınız çünkü çekim yapmanız gerekiyor. Kaç kat giyinirseniz giyinin fayda etmiyor. Kampa döndüğünüzde de ufak ahşap kabininize giriyorsunuz. İçeride 0’ın üstüne çıktığını hatırlamıyorum sıcaklığın. Asla ısınamıyorsunuz.
Natasha: İzleyiciler işte BBC konusunda buna güveniyor, zorlu, gerçek, otantik hikayeler anlatmasına güveniyor. Bu insanlar üç sene boyunca çekimleri gerçekleştirdiler. Ellerinden gelen her şeyi yaptılar, gereken teknolojiyi yarattılar. BBC’nin Doğa Tarihi biriminde sürekli parlayan bir şey bu yenilik ve mükemmellik dürtüsü. Ve bence bu, çıktılarımızın çoğunda karşılaşabileceğiniz bir olgu. Haberleri düşündüğünüzde de öyle. Dünyanın en yaşanılmaz yerlerine gitmeye ve değişimi yönlendirmek için anlatılması gereken hikayeleri anlatmaya olan bağlılıktan bahsediyorum. Ve dünyanın her yerinden insanlar bunun için BBC’ye geliyor. Kurum olarak 100. yılımızdayız. Ve yeni izleyiciler için değişen dünyada yeniliklere devam etmeyi önemli buluyoruz.
Natasha Hussain: BBC iPlayer’ı çok yakında Türkiye’ye getireceğiz.
Bu kesinlikle karşılığını buluyor. Biraz önce Türk izleyicilerden de bahsetmiştiniz. Gözlemlerinizden ve araştırmalarınızın sonuçlarından biraz daha bahsedebilir misiniz?
Natasha: Evet, Türk izleyicilerin uluslararası içeriklerden ne beklediğini daha iyi anlamak için bu yılın Mayıs ayında bazı araştırmalar yaptık ve gerçekten her şeyin bu özgün hikaye anlatımına dayandığını gördük. Gerçek hayatın cesur hikayelerini ve gerçek insan deneyimlerini çok incelikli bir şekilde anlatan senaryolu dizilerde de bunu gözlemlemek mümkün. O otantik hikaye anlatımı, harika film yapımı, sınırları zorlama ve hikayeleri kültürden bağımsız olarak insanlara ulaşacak şekilde anlatma arzusu karşılığını buluyor. Yeni platformlarda hedef kitlelere ulaştığımızdan emin olmak bizim için önemli. Bu nedenle, yeni izleyicilere ulaşmak için programlanan ve Türkçeye uyarlanan lineer TV kanallarımıza yatırım yapmaya devam ediyoruz. İlk Frozen Planet belgeselini yayınlayan ücretsiz kamu yayıncısıyla ortaklıklarımız var ve bu da önemli. Türkiye’de yeni nesillere ulaşabilmemiz ve yeni dijital ürünler geliştirebilmemiz çok önemli. BBC iPlayer örneğin. Ücretli TV platformlarının dijital alanda izleyicilerine değer katması gerektiğini anlıyoruz ve BBC iPlayer’ı çok yakında Türkiye’ye getireceğiz.
Bu harika bir haber. Bizimle paylaşabileceğiniz başka gelişmeler var mı?
Natasha: Frozen Planet 2 için burada bulunmaktan çok mutluyuz. Dediğim gibi, Tivibu ve Türk Telekom’la anlaşmalarımızı yeniledik. BBC Earth için bir dizi stratejik ortaklığımız var ve aslında pandemi sırasında yeni hizmetler başlatabildiğimiz diğer BBC kanallarına dair de planlarımız var. Senaryoya dayalı yapımlarımız ve program formatlarımız burada her geçen gün daha da güç kazanıyor. Doctor Foster’ın Türkiye uyarlaması Kanal D’de büyük başarı yakalamıştı. Türkiye’ye daha böyle birçok yapım getirmek istiyoruz.
Şahsen beni de heyecanlandıran harika gelişmeler gerçekten. Çok teşekkürler bunları bizimle paylaştığınız için. Kapanışı yine Frozen Planet ile yapmak istiyorum. İzleyicilerin bu belgesel dizisinden almalarını istediğiniz mesaj nedir?
Sacha: Benim için iki şey var aslında. Özellikle Kuzey Kutbu’na çok seyahat ettim ve bence inanılmaz bir bölge. Ama sanırım sadece oradayken, bu bölgenin bazı özgün yönlerini görebiliyorsunuz. Her şeyin donduğu, donmuş okyanusların, buzulların ve bunun gibi şeylerin olduğu bir yere sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu ancak o zaman takdir edebiliyorsunuz. İzleyicilerimizi tüm bu olağanüstü görseller ve bu yeni çekim yöntemleriyle oraya getirerek, onlara gerçekten ilham verebilir ve donmuş dünyalarımızın ne olduğunu anlamalarını sağlayabiliriz. İnsanlar, iklim değişikliği hakkında konuşurken neler olup bittiğini çok daha iyi anlayabilir. Deniz buzunun erimesi, buz tabakalarının erimesi ile ilgili tüm bu haberleri duyduğumuzda, bunun aslında ne demek olduğunu; sadece orada yaşayan hayvanlar için değil, hepimiz için ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilmeyi umuyoruz.