Yeni Başlangıçlara İlk Adım: Hawkeye
Marvel sinematik evrenindeki (MCU) karakterler ve olay örgülerinde iki önemli dönem kesişme noktası oluşturdu; Endgame sonrası ve 2012’deki büyük New York savaşı.
Endgame, MCU açısından aslında büyük bir devrin görkemli kapanışı ve yeni başlangıç olarak nitelendirilebilir. Bu süreçte Disney + ile yayınlanmaya başlayan MCU dizileri, mevcut evrendeki genişliği hikâye bağlayıcılığı konusunda daha iyi çeşitlendirecek fırsatlar edinmeye başladı. İlk etapta birbirinden bağımsız gibi dursa da dizilerdeki anlatıların çoğu detayı, gösterime giren ve yaklaşan 4. faz filmleriyle önemli temaslar kurmaya müsait alanlar açmaya başladı.
2012 New York savaşı ise aslında tüm bu çılgınlığın başladığı nokta olarak kabul görebilir. Çünkü birer ikişer türemeye başlayan kahramanları ilk defa bu savaşta takım olarak bir arada gördük. Üstelik bu savaşın etkileriyle oluşan referans Thanos’un Infinity War filmindeki parmak şaklatmasına dek uzayıp gittiği için hayli güçlü olmaya devam ediyor.
İlk Avengers macerasına tanıklık ettiren 2012’deki savaş, MCU 3. faz ve dizi evrenini de devreye soktuğu 4. fazın kilit noktası konumunda. Orada yaşananlar hem kahramanlar hem de çatışmadan zarar gören insanlar açısından fırsat buldukça vurgulanıyor. Endgame ise sinema tarihine geçen bu sinematik evren için bir çağın kapanıp yeni bir çağın açılma sebebi, dolayısıyla ilk ve son savaş arasında geçen süreçler yeni maceralardaki öykü işleyişinin bir nevi bozulmayacak sütün kaymağı görevini üstleniyorlar.
Hawkeye ise 2012 savaşında soyut ve somut yara almış yeni bir karakteri bizlerle buluşturuyor; Kate Bishop. Çizgi romanlarda da çoğunlukla birbirini tamamlamayı başaran bu ikili, evrendeki yeni gidişatta bir nevi usta-çırak ilişkisi üzerinden şekillenecek bir maceranın ilk adımını atıyorlar.
Hawkeye, MCU için biraz Netflix’te oluşturulan dizi evreninin yeni versiyonu olarak tanımlanabilecek bir proje. Tabii genel gidişatında bir Punisher ya da Daredevil karanlığındaki kanlı sahnelerden uzak formatta, yine de öykü için tasarlanan atmosfer New York’un karanlık sokak aralarından sızan tehlike çehresinde şekilleniyor. Ayrıca arka planına New York ve Noel dönemini alan bir Marvel yapımı izlemek elbette görsellik ve aşılanan Noel tınısını hissetme bakımından keyif verici. Üstelik külliyatın yeni Avengers üyelerini de tanıtma görevi üstlendiğinden şekillenecek olası maceralar öncesi ısınma turu niteliğinde!
Dizinin aslında karakteri daha yakından tanıma imkânı sunduğu söylenemez. Zaten Clint Barton (Hawkeye) tasviri karşımıza sunulduğu ilk an itibarıyla daima “neysem oyumdur” anlayışla biçimlendi. Yoğunlaştıkları gidişat kahramanımızın yaşanan tüm maceralar sonrasındaki yeni hikâyesine uyumlanma aşamaları. Keza gerçekten ortada soykırım yapan kötü bir karakterin (Thanos) yaşattığı travmalarla dolu bir savaş sözkonusuydu ve Hawkeye da bu savaş öncesi ve sonrasında mental olarak en fazla yara alan kahramanlardan birine dönüştü.
Genellikle çoğu süper kahraman evreninde olduğu gibi artık her şey geride kaldı modunda değil, yaşanmışlıklarla şekillenen bir dünya üzerinden ilerliyor Clint Barton ve tüm MCU evreninin hikâyesi. Dolayısıyla Hawkeye ve onun hayatına dokunanların akıbeti bir Daredevil ya da Punisher karanlığında olmasa da anlatı bakımından hayli güçlü ilerleyen Marvel-New York betimine dönüştürülmüş. Üstelik dizinin yeni kahramanlar kazandırma ve ayrıca kenarda bekleyen sürpriz isimleri yavaştan sahaya sürme gibi eylemleri de gerçekleşiyor. Zira son olarak Spider-Man: No Way Home filmi bize özel bir cameo sundu. Tam olarak spoiler vererek tat bozmak istemesem de Spider-Man macerasında karşımıza sunulan bu cameonun ardından Hawkeye’ın olay örgüsü de Marvel dünyasının meşhur büyük patronunu uzun süre sonra bizlerle buluşturdu, ki asla tesadüf ilerlemeyen bütün süreç Netflix karakterlerinin yavaşça yeni evrene adapte oluşunun habercisine dönüşürken aslında MCU’daki genel düzenin çeşitlilik bakımından da yoğun olacağını gösteriyor.
Burada öykü güncelliğinin mümkün mertebe sıkı tutulmaya çalışıldığı da ortada. DC gibi “olmadı baştan” girişiminden ziyade yayılan bir hikâye çemberinin gittikçe genişleyerek ilerleyişine tanık oluyoruz. Hawkeye ise Loki ya da WandaVision gibi sinematik evren kanadına doğrudan etki edecek bir tarzda olmasa dahi dizi maceralarındaki olay örgülerinde deneyimli bir referans niteliğine dönüşüyor. Üstelik ana karakter Clint Barton izlenimi sunsa da bizler daha çok Kate Bishop ve cazibesi sayesinde gelecek dönemler için oluşturduğu sempatik öngörülere de tav olabiliyoruz.
Elbette bölümlerin karşımıza çıkardığı karakterleri düşününce biraz daha ciddi ilerleyişler ve yetişkin dövüşleri beklentisi doğacaktır. Fakat sözkonusu Fare (Disney) olduğunda ipler kanlı bıçaklı sonuçlara ulaşmak yerine ılımlı bir akışa dönüşmekten kurtulamıyor. Yine de dizinin hediyeleri de çok fazla. Renk paletleri, Clint Barton bakış açısından aktarılmaya çalışılan hissiyat ve en önemlisi de Kate Bishop’un sağlam tasviriyle Hawkeye için eli yüzü düzgün bir Marvel dizisi tanımını yapmak çok doğru olacaktır. En azından vaat ettiği fırsatların getirilerinin yeşillenme olasılığı çok güçlü olduğu için gelecek dönemlerde bizi çok daha şaşırtıcı şölenlerin beklediğini iddia edebilirim fakat şimdilik kanıtlayamam!