Huzuru “Ağaç”ta Arayan Bir Kızın Hikayesi
Parçalı perdelere projeksiyonlar aracılığıyla yansıtılan ağaç görüntüleri ve sade bir bankın bir kesiti çarpıyor gözümüze, bir yandan da projeksiyonun önünde bir ağacı çağrıştıran, merdivenlerle inilip çıkılan bir ahşap bütünlüğü sahneyi dolduruyor. Tek dekor, tek mekan, yan ışıklarla yapılan aydınlatma ilk anda gözümüze çarpan sahneye dair detaylar…
Oyun başlar başlamaz kırmızı ayakkabılarını, kendi deyimiyle kiremit rengi ayakkabılarını, ağaca tırmanmak için ağacın kenarına büyük bir heyecanla bırakıyor kız… Üstünde basit bir sweatshirt, saçları belli belirsiz taranmış bu kız, ağaca büyük bir telaşla çıkıyor, sanki bir şeylerden kaçarcasına saklanmak istediği bu ağaç, oyun boyunca bu kızın evi konumunda yer alıyor. Oyun boyunca, birçok gizemin, iç dökmenin, anlatının mekanı haline gelmekte. DasDas’ın yeni oyunu “Ağaçtaki Kız” dan sözediyorum. Yaklaşık 80 dakika süren bu oyunun yazarı-aslında romanın demek daha doğru olur-Şebnem İşigüzel; oyunun aslı bir roman, az önce de söylediğim gibi, yönetmesi ve sahneye uyarlaması ise İlksen Başarır’a ait. Oyunculuklar, ağaçtaki kız rolünde Ahsen Eroğlu ile belboy Yunus karakterinde olan Tunahan Çilingir’in imzasını taşımakta. Işık ve dekora Cem Yılmazer imzasını atıyor.
Hikayemiz, Ağaçtaki kız olarak karşımıza çıkan Ahsen Eroğlu’nun ülke problemlerine değinerek heyecanlı anlatımıyla başlıyor; bu problemler bir şekilde “ağaçtaki kız” ın kendi hayatıyla kesişiyor sahnede. Kimi zaman bu sorunlara değinmeden sadece arkadaşlarını anlatmaya çalışıyor, kimi zamanda kendi geçmişine ve ailesininkine değiniyor; yaşanılanları sanki tekrar yaşıyormuşcasına bizlere yansıtıyor ağaçtaki kız: annesi, babaannesi, halası, arkadaşları Pembe ve Derin ağaca saklanan bu kızın hikayesinin önemli parçaları. Bu kızın bir adı var elbette, ama kendisini ağaçtaki kız olarak tanıtmak istiyor, oyunun ilerleyen dakikalarında gerçek ismini de öğreniyoruz. Belki çok önemli bir detay değil, ama bir yandan da oyunun gizemini içinde barındıran bir havası var… Ailesini ve arkadaşlarını birebir anlatmak isterken, bir yandan yaşanılanları unutarak ağaçta huzur bulmaya, sonsuza kadar orada yaşamaya karar vererek yepyeni bir hayata başlamak istiyor… Ağacın güvenli dallarına, kollarına uzanarak, belki biraz ürkerek…
Oyunun gizemini, büyüsünü kaçırmamak, seyircinin merakını köreltmemek ve tabi ki oyun özeti yapmamak adına oyunun katmanlı anlatısını burada bırakmak istiyorum…
“İnsan başkasının hikayesidir, annesiyle babasının” diyor ağaçtaki kız… Hikayenin güzel olması, ilginç olması bir yana, Ahsen Eroğlu’nun ilk tiyatro oyunculuğunda ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor bizlere. Kendisi gibi kıpır kıpır, hareketli, capcanlı bir kız ağaçtaki kız. Sanki ağaçtaki kız, AhsenEroğlu’nun kendisiymiş, biz de onun hikayesini dinliyormuşuz hissini yaşıyoruz, onun o rolle bütünleştiğini görüyoruz. Sanki kendi annesinin, babaannesinin hikayesini anlatıyor; sanki Pembe ile Derin onun arkadaşları… Onların geçmişlerini, hikayelerini bizimle paylaşıyor, sanki tanıyoruz biz bu insanları… Babaannesinin küfürlü konuşmasını esprili bir şekilde dile getiriyor, yine babaannesinin, halasının hüzünlü yaşanmışlıkları ve bu hikayeler hepsi başarılı bir şekilde sahnede sunuluyor. Eroğlu’nun başarılı ve samimi oyunculuğu, dikkatimizi oyuna daha çok vermemizi sağlıyor, konu da ilgimizi çekiyor, anlatımı da bir o kadar ilginç… Bir yandan hikayenin nereye gideceğini merak ediyoruz; yaşanmışlıklar, gerçek hikayeler, bizi sahneye bağlıyor; bir yanda da genç oyuncunun gözlerindeki ışıltı da bizi oyuna çeken etmenlerden bir tanesi… Özellikle, hikaye anlatırken hem seyirciyle konuşur gibi, hem de rol arkadaşına başından geçenleri anlatır halde ve içten, samimi diyaloglar içerisinde olması da oyunun dinamiklerinden biri.
Bir yandan, akrobatik sahne hareketleri karşımıza çıkıyor, ağaç dekorunun üstünde. Ağaçtaki hareketleri ve anlattıkları bir uyum içinde, her seferinde canlanıyor hikaye, hareketleniyor tıpkı kızın fiziksel eylemleri gibi… Eroğlu’nun oyunculuğunun yanı sıra, Tunahan Çilingir’in belboy rolünde yeralmasını görüyoruz. Belboy ağaçtaki kıza yardım ediyor, ancak, tedirginlikleri, ağaca çıkma korkusu var; ağabeyine yapılanların yine ağaçtaki kızın hikayeleriyle örtüşüyor, daha sonra kız dan cesaret alarak sevgili oluyorlar, ağaçta yaşamaya başlıyor belboy da… Ve hikayenin sonunda sanki ağaçtaki kızdan da cesur, hayata tutunur hale geliyor, Çilingir bize bunları çok güzel bir şekilde oyunculuğuyla dile getiriyor.
Şebnem İşigüzel’in metni ve İlksen Başarır’ın uyarlaması oyunculuklar dışında altının çizilmesi gereken noktalar. İçinde yaşadığımız olaylar, yakın tarihimiz sadeleştirilerek, bir kızın gözünden anlatılarak daha sonra bu kızın olaylardan kaçması için ağaca saklanma isteğini görerek ilerliyor. Bu kurgu, yaşanılanları tarihsel olarak değil, duygusal bir biçimde, tamamen insani duygularla, sevdiklerinin önemini, değerini anlatarak vermesi de hem metnin hem oyuncunun hem de yöneten-uyarlayanın başarısıdır.
Ve son olarak, ağaca dönmemiz, ağaçtaki kızın hikayesi, hepimizin bir şeylerden kaçıp özellikle son zamanlarda doğaya sığınma arzumuzu ifade etmiyor mu sizce de? Ağaçta, doğada huzur bulmamız, köklerimize dönmek istememiz gibi, ağacın yanında, ailemizin yanında bulduğumuz neşeli, kedersiz çocukluk günlerimiz gibi hissettirmez mi insana? Ağaç, toprak, aile ve kendi seçtiğimiz, biyolojik bağımızın olmadığı ailemiz, yani arkadaşlarımız, dostlarımız… Bunların altı çiziliyor bir çınar ağacına sığınan kızın hikayesiyle beraber. Korkularına rağmen o ağaçta kalıyor ağaçtaki kız, aç kalmayı hatta ölümü bile göze alıyor, yeter ki huzuru olsun… “Unutarak yaşanmaz” diyor, ağaç ona şehrin gürültüsünde, keşmekeşinde unutabileceği anılarını canlı tutma imkanı veriyor. Ve ağaç, bize nereden geldiğimizi, yaşama amacımızı hatırlatıyor sürekli…
Başarılı bir ekibin, başarılı oyunculuklarla süslenmiş “Ağaçtaki Kız” oyunu DasDas’da seyircileriyle uzun bir süre buluşmaya devam edecek gibi görünüyor. İzleyenlere ve izleyeceklere şimdiden keyifli seyirler.