Başrollerinde Ayça Ayşin Turan ve Furkan Andıç’ın Yer Aldığı ’39 Derecede Aşk’ın Fragmanı Yayınlandı
Mark Gatiss’le Doctor Who’ya ve Sherlock’a Dair
Doctor Who ve Sherlock’taki imzası başta olmak üzere birçok projede karşımıza oyuncu, yönetmen, yapımcı veya senarist olarak çıkan Mark Gatiss, şu sıralar 10.sezonu devam eden Doctor Who’nun bu haftaki bölümünde izleyenleri Mars gezegenine bir yolculuğa çıkaracak.
Yıl 1881. Doctor ve Bill, bir grup Viktoryen kolonyalistin Mars’taki varlığıyla afallayacaklar.
Den of Geek ekibinin kendisiyle yaptığı röportajda öne çıkan bölümleri derleyip çevirdik. Röportajın tamamını BURADAN okuyabilirsiniz.
Bir yazar olarak araştırmaya meraklısınız, hele Doctor Who için… Victory of The Daleks bölümü için 2. Dünya Savaşı üzerine bir dolu okuma yaptığınızı biliyoruz. Peki Mars’ta geçecek bir bölüm için araştırmalarınızı nasıl yürüttünüz?
Mars’a gittim!
Bundan azını beklemezdim zaten!
Biraz böbürleneceğim, ama Mars’taki ilk insandım ve orada epey vakit geçirdim, buna hakkım var! (Gülüyor)
Ciddiye dönersek, araştırmam esas olarak Viktorya’nın İmparatorluğunu merkez alıyordu. Zulu Savaşları’yla ilgili bir dolu kitap okudum, bir de Stephen Williams’tan Running the Show diye şahane bir kitap. O kitap da imparatorluğun nasıl idare edildiğiyle ilgiliydi. Kaptan Catchlove ismini de oradan çıkardım – tam bir Viktoryan adı!
Açıkça bir kolonyalizm göndermesi de var.
Evet, yumuşak bir gönderme. Yani tamamen bu göndermeyle alakalı değil bölüm. Anlatılan koca bir öykü, bir uzaylı gezegeniyle ilgili, Dünyalılar tarafından işgal edilen bir gezegen. Bu sahiden ilginç bir serüven ama aslında bu yeni yol arkadaşı olan Bill ile ilgili.
Kendinizi “politika keşi” olarak tanımlıyorsunuz. Birkaç politikacıyı oynadığınız da oldu. Onuncu sezonda olağanüstü politik eleştiriler izledik, özellikle de Thin Ice ve Oxygen bölümlerinde. Siz ne diyorsunuz buna?
(Gülüyor) Bence Steven Moffat’ın “Güle güle!”siydi!
Heyecan verici bence. Parti politikası değil burada yapılan, doğrudan doğruya insanlıkla alakalı şeyler, öyle değil mi? Doctor Who’daki hiciv gerçekten inanılmaz heyecan verici ama en önde olmamalı. Bence ilk bakışta göze çarpmayan, kurnaz eleştiriler getirip biraz eğlenebilirsiniz. Doctor Who’daki hiciv, sevimli bir hiciv. Kapitalizmin uç noktalara vardıkça hoş olmadığı üzerine kuru söylevler atmak gerekmiyor her zaman, önemli bir noktaya temas ederken eğlenebilirsin de.
Son haftalarda ebeveynlerden Doctor Who’nun bu tarz konularda çocuklarıyla sohbet edebilmelerine yardımcı olduğunu çok duydum.
Doğrudur ve bu Doctor Who’nun en başından beri yaptığı bir şey. 1964 yılında dördüncü hikaye Marco Polo’yu yayınladıklarında bir olay olmuş, meşhurdur. Bu hikayede bazı assasin*ler tarafından tehdit edilirler ve tarih öğretmeni Barbara onlara “assasin” kelimesinin “hashashin”den geldiğini anlatır. Bu yayınlandıktan sonra yapım ekibinin ofisine bir öğretmenden mektup gelir, mektupta şöyle yazmaktadır: “Yıllardır sınıfın kafasına tarihi sokmaya çalışıyorum, benim yirmi yılda başardığımdan fazlasını siz tek cümlede başardınız!” (Gülüyor)
Oxygen’de hava özelleştiriliyordu, Sleep No More bölümündeyse daha verimli işgücü için uyku fikri şirketler tarafından ortadan kaldırılıyordu. Bu iki hikaye arasında bir bağlantı var gibi?
Bu olacak, şimdiden uyarıyorum! Bundan sadece beş dakika uzaktayız!
Eskiden bir telefonu kaçırabilirdin, biri seni arardı ve sen dışarıda olurdun. Şimdi böyle bir şey mümkün mü? Her an uyanığız, her an alarm halindeyiz. Belki bundan yedi yüz yıl sonra da uyku fikri ortadan kalkar!
Son yıllarda birçok başarılı projeye imza attınız. Sherlock, Doctor Who, rüya projem olarak tanımladığınız An Adventure In Space And Time… hep merak etmişimdir, bir insan rüya projesini gerçekleştirdikten sonra ne olur?
Devamını çekmeyi!
Yeni hayaller!
Yapmak istediğim çok şey var. Diziyle ilgili sevdiğim her şeyi An Adventure In Space And Time’a kattım, kuşkusuz. Gurur duyduğum bir iş.
Bu yılın başlarında bir proje üzerinde çalıştığınızı ve yepyeni yazarları işin içine katacağınızı söylemiştiniz.
Evet, Queers. Şimdi üzerinde çalıştığım bir dizi. BBC Four’da yayınlanacak, sekiz monologdan oluşuyor. Homoseksüalitenin kısmen suç olmaktan çıkışının 50. yılı için yapıyoruz. Yazarlardan beşi ilk defa bir televizyon işi yapıyorlar.
Olmayabilir de ama eğer The Empress of Mars sizin son Doctor Who bölümünüz olursa, bu dizide istediğim her şeyi başardım diyebilecek misiniz?
Her zaman fazlası vardır. Her zaman 30’lu yıllarda geçen bir Auton öyküsü yazmak istedim, çünkü ilk büyük plastik dönem bu. Yıllar önce düşündüm bunu tabii, altı yaşında falandım. (Gülüyor)
Evet, daha yapmak isteyebileceğim bir çok şey var. Ama aynı zamanda da Chris’in [Chibnall, yeni yazar] yapacakları konusunda çok heyecanlıyım. İzleyene kadar hiçbir şey bilmeme fikri de çekici geliyor.
Doctor için pek çok yol arkadaşı yazdınız. Bill’i yazmanın nesi farklıydı sizin için, Bill’i farklı kılan ne?
Dirilticiydi sanırım ve bu aniden normal olduğunu söyleyen ama normal olmayan insanlarla dolu bir bilimkurgu dünyasına düşmediğiniz anlamına da geliyor. Bu insanların yaşamları var, kız arkadaşları ve erkek arkadaşları var, sorunları var, spor yapıyorlar, ama sonra bu sihirli şey oluveriyor. Benim için bu dizinin esansı – Narnia anı! Kapıya ilk adım.
Nardole ile daha farklı, daha bilimkurgusal bir perspektif oldu değil mi? Üçleme için de yazdınız, sadece Bill ve Doctor değildi yani mevzubahis?
Evet. Steven [Moffat], Matt’i dahil edip edemeyeceğimi sordu. Planda yoktu ama adam neredeyse her bölümde görünüyor. Böylece The Emrpess of Mars’a bir girip çıktı.
Matt Lucas diziye ne getirdi sizce?
Matt bence bir dahi. Mizah ve eğlence duygusu ve her daim yumuşak hali onu çok sevimli kılıyor.
Sizin bölümü Wayne Yip çekti, Toby Whithouse ile birlikte. Class’ın bazı bölümlerinde harika iş çıkardı, izlediniz mi?
Evet izledim. Wayne muhteşemdi, harika fikirlerle doluydu. Olağanüstü bir iş çıkardı, çok memnun oldum. Bu yıl Roath Lock’taki stüdyoda yeraltı mağaraları kurmak epey zorlayıcıydı, coğrafi açıdan sınırlarımız vardı. Ama Michael Pickwoad’ın tasarımı da nefisti. Bazı gerçek kızıl mağaralarda çekimler yaptık, bu da zaten Doctor Who’nun özü!
Sherlock’ta Steven Moffat’la baş yapımcılığı paylaşıyorsunuz. Onu hiç Doctor Who özelinde bu açıdan kıskandınız mı?
Bu gerçekten zor bir iş. Gerçekten. Kimsenin hafife alamayacağı bir iş diye düşünüyorum, Chris Chibnall da almamıştır eminim ki. İnanılmaz zor bir iş. İngiltere’nin teknik direktörü olmak gibi! Çok fazla beklenti var, kimisi başarısız olmanı umuyor, kimisi yapabileceğinden fazlasını bekliyor… tam bir kaos! (Gülüyor) İnsanların bunun ne kadar zor bir iş olduğunu anladıklarını sanmıyorum.
Teşekkür ederiz Bay Gatiss!
[hr style=”solid”]
Çeviren: Onur Bayrakçeken