Merve Ateş ve Ulvi Kahyaoğlu ile EfTuğ’a Veda

 Merve Ateş ve Ulvi Kahyaoğlu ile EfTuğ’a Veda

Yargı‘nın son bölümü yayınlansa da Ulvi Kahyaoglu ve Merve Ateş’in canlandırdığı Efe ve Tuğçe’nin masum aşkı akıllarda kalmaya devam edecek.

Yargı finalinin üzerinden çok uzun zaman geçmemişken dizinin yeni sezondaki âşıkları Ulvi Kahyaoğlu ve Merve Ateş ile buluştuk. Gerçek hayatta çok iyi dost olan ikili, takım ruhunu kaybetmeden başarılı bir sezon geçirdi.

Yargı’nın yanı sıra GAİN’de yayınlanan Dengeler: Biri Olmak ve tiyatro oyunu Sığınak ile karşımıza çıkan Ulvi Kahyaoğlu, aynı sezon farklı karakterlere bürünerek oyunculukta başka bir yerde olduğunu gösteriyor. Sadri Alışık Ödüllerinde en iyi yardımcı erkek rolünde aday olması şaşırtıcı değil.

Merve Ateş’in çok küçük yaşta başladığı kariyeri de ayrı heyecan verici. Kült dizi Sihirli Annem’in küçük cadılarından olan Merve genç ama yaşadıkları az değil. İkiliyle buluşup hem EfTuğ fenomenini hem de diziden sonraki planlarını konuştum.

eftuğ

Aranızdaki takım ruhundan bahsederek başlamak istiyorum. Dizideki partnerliğiniz dışında televizyon programlarına birlikte katılıyorsunuz, hatta bir tiyatro oyununda karşılaştık. Hem arkadaş hem de Tuğçe ve Efe çifti olarak popülersiniz. Çok fanınız var, EfTuğ olarak devamlı TT oluyorsunuz. Bunlar güzel duygular olmalı.

Ulvi: Bence işin en keyifli kısmı zaten bu. Arkadaşlığı sahnede partnerliğe evirip iletişimi daha da güçlendirebiliyorsanız o iş daha da keyifli hale geliyor. Partnerliklerden flört ve aşk doğması sahneyi güçlendirir algısı vardır. Bu bence profesyonel hayatta biraz riskli bir alan. İşi sekteye de uğratabilir. Ben, senin de altını çizdiğin takım ruhunu Yargı’da çok daha net gördüm.

Ulvi Kahyaoğlu: “EfTuğ ilişkisi bir anlamda bizim çocuğumuz gibi oldu.”

Daha önce arkadaş değildiniz sanırım?

Ulvi: Baştan beri birlikte oynadığımız sahnelerde her şey çok keyifliydi. Oynadığımız sahneler bizi arkadaş yaptı. Birbirimizi tanımıyorduk. Bu iletişimi güçlendirmek, birbirine yaslanabilme hissini verebilmek işinizi çok daha kuvvetlendiriyor. Sonuçta beraber bir sahneyi paylaşıyoruz ve bir şey üretiyoruz. EfTuğ ilişkisi bir anlamda bizim çocuğumuz gibi oldu. Artık işimizi yaparken konuşmadan anlaşmamızı sağlıyor. İşte o takım ruhu ne kadar güçlü olursa sahne de o kadar güçleniyor diye düşünüyorum. Ulvi ya da Merve’den öte #EfTuğ’un önde olması bence çok kıymetli.

Merve: Ben bilmediğim bir kulvarda koşuya başladım. Partnercilik nasıldır, nasıl ilerler, bilmediğim bir noktaydı; oyunculuk serüvenime Yargı evreninde dahil oldu. Oradan bir tecrübe kattı bana. Bunu başta Ulvi’yle deneyimlemenin de benim için çok ayrı, özel bir yeri var. Çünkü gerçekten, öyle ya da böyle, karşılıklı oynadığın oyuncuyla birbirine yakınlaşıyorsun ve bu durum çok önemli. İster baba-çocuk ilişkisi, ister anne-çocuk ilişkisi oynayın, ya da yakın arkadaş, sevgili ilişkisi olsun fark etmez, birlikte oynadığın kişi günlük hayatında arkadaşın haline gelebilir. Bence bizim takım ruhumuza hem günlük hayattaki arkadaşlık hem sahne önünde sergilediğimiz performans hem de sahne arkasında konuşabilmek değer katıyor.

Oyunculuk anlamında birbirinizi eleştiriyor musunuz?

Ulvi: Bir sahne oynadığım zaman kafamda soru işareti varsa Merve’ye dönüp ne diyorsun, nasıl olmuş diyebiliyorum ve bu çok güzel. Bir şey içimize sinmediğinde de bunu açıkça paylaşabilmemiz, aramızdaki iletişimin birbirimizi geliştirmeye hizmet ettiğini gösteriyor. Dizideki partnerinden geribildirim alabilmek çok önemli. Maalesef bazen partner olmak yerine egosal kaygılarla farklı adımlar atılabiliyor. Ancak izleyiciye duygunun çift olarak geçtiğinin farkında olmak önemli. Birbirimizin önüne geçmek kimseye bir şey kazandırmaz. Kolektif olarak çıkarılan duygunun ve enerjinin peşinden gitmeyi önemsiyorum.

Peki, sizin tanıştırılma hikâyeniz var mı? Dizilerdeki işleyişi merak ediyorum, yönetmen geliyor ve bundan sonra sevgilin rolüne Ulvi yazıldı mı diyor? Merve, sen zaten Yargı’daydın o dönemde.

Ulvi: Ben genç bir savcı olarak geldim. Yaşayacağım aşk hikâyesine dair hiçbir fikrim yoktu. Hatta arkadaşlarım, “Sana bir aşk hikâyesi yazarlar şimdi!” diyorlardı. Ama ben, “Öyle bir durum yok, haberiniz olsun, beklentiye girmeyin,” diyordum. Ben orada adliyede var olmaya çalışan genç bir savcıyım. Ilgaz Ceylin o kadar iyiler ki, başka çifte ihtiyaç yok diye net bir şekilde birkaç defa söyledim.

Taze kan her zaman iyidir, gördüğümüz üzere. Merak ettiğim, yurtiçinde ve yurtdışında bu kadar başarılı bir dizinin son sezonunda en çok izlenen hikâyelerinde bulunmak nasıl bir duygu? Özellikle Merve sen ilk sezondan beri bu dizidesin ve şu an hikâye sana döndü.

Merve: Ben onuncu bölümde Yargı’ya dahil oldum. Çok heyecanlıydım tabii. Yargı’ya giriyorsun, Yargı’da oynuyorsun! Yükü çok ağırdı. Sete giriyorsun, orada Pınar Deniz, Kaan Urgancıoğlu, Uğur Polat çıkıyor. Ali Bilgin, hadi bakalım sahneyi çekelim, diyor. Çok gerçek bir iş izliyorsun. Oynayan herkes işini çok gerçek yapıyor. Çok gerçek bir evrendesin. En ufak bir sahteliğin bile bütün hikâyenin akışını bozabileceği bir yerdesin aslında. O yüzden, birazcık daha genç olduğum için, diğer oyuncularımıza nazaran biraz daha tecrübesiz sayılabileceğim için omuzumdaki yük daha fazlaydı. Bu tabii gün geçtikçe azalıyor. Oynadığın karaktere ısındıkça, onun konfor alanını keşfettikçe azalan bir şey. Ama bugün bile Yargı popülaritesini koruyorken ve “ne oldum”a düşmediğin sürece oyunculuk kendini geliştirdiğin bir yerdir. Hissine katarak ilerlemen gerekir. Doğrusu benim için odur.

Ulvi: Daha deneyimsizim diyor da kendisi on beş yıldır dizi-film çekiyor!

EfTuğ

O konuya geleceğim ama Tuğçe’den ilerlemek istiyorum, Sherlock Holmes’ün 21. yüzyıl versiyonu gibi bir karakter canlandırıyorsun. Mesleğinde öne çıkan genç bir kadını canlandırmak neler kattı sana?

Merve: Bu çok geniş bir konu çünkü Tuğçe’nin ergenliğini biliyorum. Babasıyla ilişkisinin zorlukları, aile hayatı, babasına alışmasından tutun da diğer işlediği bütün suçlara hâkimim. Tuğçe’nin ıslahevi geçmişi var. Böyle bir karakteri canlandırmak çok tatmin edici çünkü aslında bir karakterin içinde birden fazla karakteri oynuyorsun. Bir ergen, bir asi, bir mağdur. Sonrasında işini çok iyi yapan bir kadın modeline giriyorsun. Ekranda bence güçlü kadınları görmek, güçlü insanları görmek çok hoş. Son dönemde en çok ihtiyacımız olan şey bu. Güçlü bir kadını oynayabilmek, güçlü bir figüre bürünebilmek bence çok tatmin edici. Özellikle on dokuz yaşımda, 25 yaşlarında bir kadını oynayabilmek daha farklı bir meydan okuma oluyor.

Tuğçe’nin babası Eren ile sahneleri de çok etkileyici. Dramatik yerler de olsa hepimizin gözleri doluyor ekran başında. Bu sahnelerde neler hissediyorsun?

Merve: Biz Uğur abiyle o benim babam mı, ben onun kızı mıyım ikileminde tanıştık. Tuğçe ve Eren birbirine baba-kız olarak çok uzakken biz de Uğur abiyle uzaktık. Çünkü bir tanışma dönemi oluyor, hemen canım cicim olamıyorsun. Herkes işine odaklı oluyor. Ama zaman geçtikçe çok güzel yazıldı baba-kız ilişkisi. Eren ve Tuğçe’nin bende çok ayrı bir yeri var. Bir sahnede Uğur abi ağlıyorsa gerçekten karşımda babam ağlıyormuş gibi hissediyorum. Babamın yıkılışını ya da babamın mutluluğunu görüyorum. Bir sahnede Tuğçe, babasına bakıp ondan güç alıyor diyelim, ben de Uğur abiye bakıp güç alıyorum. Gerçek hayatta da Uğur abiyle kurduğumuz yakınlık bende çok ayrı, çok derin, çok tatlı bir yerde.

Peki, Ulvi senin açından nasıl gelişiyor bu dönem, kafa karışıklığı yaşıyor musun? Yargı’da tertemiz bir savcıyı canlandırıyorsun, Dengeler: Biri Olmak‘ta mafya babasının oğlunu. Bir yanda takım elbisenle duruşmalara girerken diğer yanda pavyonlarda dayak yiyen birini canlandırmak nasıl hissettiriyor?

Ulvi: Canlandırdığım karakterlerin zıt kutuplarda olması kafamın karışmasına engel oluyor. Çünkü birbirine benzer karakterleri aynı anda oynasaydım üzerimde belli enerji kaçakları yaratma ihtimali çok daha yüksekti. Ama burada kostüm bile aslında çok önemli bir belirleyen. Her karakterin benden talep ettiği postür başka.

Dengeler’deki Hidayet Alperen, içine doğup büyüdüğü ortamla uyumsuzluğunu gidermeye, çevresine ve en önemlisi babasına kendi varlığını ispatlamaya çalışıyor. Üstesinden gelemediği duygu durumlarını yaşanabilir kılmak için madde kullanımına başvuruyor ve dibe çöküyor. Efe ise Hido ile benzer yaşlarda, mesleği dışında hiçbir şeye aidiyeti olmayan, ailesine dair bazı gerçekleri yirmili yaşlarının sonlarında öğrenmiş ve o zamana kadar hep tek başına dik durmaya çalışmış bir karakter. Bu iki farklı zeminde olmak aslında beni oyuncu olarak çok rahatlatan bir durum. Efe’den Hidayet Alper’e veya Hidayet Alper’den Efe’ye dair bir şey sunamam, çünkü kondisyonlar o kadar farklı ki, karakterler benden bağımsız şekilde ayrılıyor.

Ama bu kadar iyi oyunculuk sergilemesen o ayrımı dediğin kadar rahat yapamayabilirdik.

Ulvi: Doğru, sen Dengeler’i izleyip Yargı’ya denk geldiğinde, bu çocuk aynı şeyi orada da satıyor diyebilirdin. Ama benim için şu an Efe’yle Hido’yu ayırmaktansa geçen sene oynadığım Tozluyaka’daki Berk’le Hido’yu ayırmak daha zorlayıcı bir alan oldu.

O zaman soruyu şuradan sorayım, aynı dönemde bu kadar zıt iki karakteri çıkarmanın zorlukları oluyor mu? Tamamen farklısınız yani kadınlara bakış açınız bile farklı. Efe legal bir dünya içinde, diğeri tamamen illegal bir dünya içinde. Stres olmuştur herhalde.

Ulvi: Tabii ki, bu zaten işimizi yaparken her zaman duyduğumuz bir kaygı. Geriye dönüp iki yıl önce oynadığım işe dair de emare görmek istemem şu an yaptığım işte. O yüzden en büyük anksiyetemiz bu taraflarda oluyor. Hayatımı tamamen tiyatroyla idame ettirseydim şu an belki ayda 3-4 farklı oyun oynayabilirdim. Ve o 3-4 farklı oyunda haftanın 4 gecesi 4 ayrı karakter icra ediyor olabilirdim. Mesleğimizin getirilerinden ve taleplerinden biri de bu. O yüzden de zorlu bir süreçti ve hallettik gibi bakmıyorum olaya. Ben başka bir karakterde başka bir şey oynarken, başka koşulları deneyimlerken dönüp başka bir yerde farklı bir kökten beslenip başka bir ekosistemin içinde var olmaya çalıştığımda, ister istemez kendi haznemi geliştiriyor ve genişletiyorum.

Merve senin için zor bir sene oldu diyebilir miyiz? Sezon boyu Tuğçe sert şeyler yaşadı. Bu kadar sert şeyler bir oyuncuyu senaryoyu okuduğu zaman heyecanlandırır tabii ama izleyici bazen farklı tepkiler verebiliyor.

Merve: Tuğçe’nin başına gelenler çok ayrı meseleler tabii. Toplum açısından bakıldığında çok daha ağır meseleler ama bir oyuncu olarak bakınca ortada sadece performans meselesi var. Sahnenin içeriği tabii ki daha farklı olabilir; izleyiciyi yaralayan ya da güldüren meseleler. Ama sahneyi ortaya koyan oyuncu açısından bakıldığında da bu bir performans. Öyle ya da böyle, 3-2-1 kayıt ve role girme meselesi sözkonusu. Bu açıdan bakıldığında tabii ki hikâyenin derinliğini, karakter hikâyelerimizin derinliğini etkiliyor çünkü altını dolduruyor.

Aslında günlük hayatımızda da hepimiz bazen yara alırız. Zor bir sene geçiririz ve bize bir şeyler öğretir ya da çok güzel bir sene geçiririz ama baktığımızda o geçirdiğimiz güzel senenin sonunda eksileri keşfederiz. Ama tabii istismar meselesine bakıldığında bu çok daha ağır bir konu. Bir oyuncu olarak sosyal sorumluluk projesi de değil bu, senin eline gelen bir tekst.

Sert yorumlar da gelmiştir eminim ama sen bir senaryo dahilinde oynuyorsun. Diziye kaptırınca bu gerçekliği kaçırıyor galiba bazılarımız.

Merve: Aynen öyle. Tabii ki senaryo gereği bana birini öldür dediklerinde ben birini öldürüyorum ya da gül dediklerinde gülüyorum. Bu işimin parçası. Sen bir restorana gidersin ve bu yemeği istiyorum dersin. Aşçı, artık ben bu yemeği yapmam, demiyor. Bizim de oynayamayız deme lüksümüz olmuyor tabii.

Merve sen bir de inanılmaz küçük yaşta başlamışsın gerçekten. Şu an 20’li yaşlarının başında tükenmişlik sendromu yaşıyorum desen hak veririm yani o kadar dolu bir geçmişin var. Oyun olarak baktın herhalde olaya değil mi en başta?

Merve: Küçük yaştan beri setlerdeyim. Ailemin yönlendirmesiyle girdim, 3 yaşındaydım, babamın tanıdıkları vardı, sete getirsene demeleriyle başladı her şey. Sonra ufak bir gazete reklamı geldi, orada kupon tutuyorum. Kızım gitmek ister misin diye soruyorlar ama ne olduğundan bile haberim yok. Olur, giderim dememle birlikte çok sevdim setleri. Küçükken de ilgiyi severdim, hoşuma gidiyordu fotoğraflarımın çekilmesi, ışıkların bana göre ayarlanması. İlerleyen süreçte bir tane daha çekim oldu derken dizi, film diye devam etti. Bana çok özel geliyor açıkçası.

19 yaşındayım ve nefes aldığım, aklım yettiği sürece bu işi yapmak istiyorum. Bu da aslında kolay kolay kimsenin başına gelmeyecek, altın tepsiyle sunulan bir şanstır. Çünkü kimse 3,5 yaşında hayatını idame ettirmek istediği bir meslekle tanışmaz, herkes bunun için okur, mücadele verir. Ama benim için öyle olmadı, o da benim şansım.

Aynı zamanda okulun da vardı sonuçta. Benim için okula gitmek çok zordu mesela bir de işim olsa kesinlikle depresyona girerdim.

Merve: Tabii ama bunu bir iş olarak düşünmüyordum. Ben Yargı’ya kadar bunun bir iş olabileceği bilincinde bile değildim. Bir çocuk lunaparka, sinemaya gitmek ister, ben sete gitmek istiyordum ve bu konuda da çok ciddiyim, sete gitmek istiyorum diye ağlıyordum. Annem beni işim olmadığı halde sete götürdü. Ben ateşlendim. Kostümlerim vardı, peri kıyafetlerim. Bir gün 39,5 derece ateşliydim. Setten çıkıp hastaneye gidecektim. Bana orada pijama giydirdiler. Ben kostümlerimi istiyorum diye ağlıyordum. Beni zor yatıştırıyorlardı.

Sette olmak benim için bir eğlence aracıydı. Başka biri olmak, gidip sihir yapabilmek, bu çok özel bir şey benim için. Farklı evrenlerde hayat bulabiliyorsun, çok değerli. Hayat tek bir insan olmak için de fazla uzun zaten.

EfTuğ

Oynadıkların arasında en merak ettiğim, Sihirli Annem dönemi oldu. Bir çocuk için en önemli denebilecek bir dizide oynuyorsun, küçük bir cadıyı canlandırdın. O yüzden de sete uçarak gidiyorsundur.

Merve: Evet, kesinlikle. Sihirli Annem’in öne çıkan tarafı bulutların üstünde uçabiliyordum. Görünmez oluyordum, yani öyle olduğunu düşünüyorum. Zaman geriye aksın diyorum ya da zaman dursun diyorum, duruyor. Bunlar çok güzeldi. Tabii sette bulununca anlıyorsun ki aslında onu yapıp ortadan kaybolmuyorsun. Bunu yapıyorsun ve sonra yürüyerek çıkıyorsun. Seni biliyorlar aslında. Bunu bilmek de bir taraftan gerçekçiliği köreltiyor ama heyecanımdan bir şey götürmüyordu.

Arkadaşlarınla toplandığınızda hadi bize büyü yap, bize sihir göster gibi yaklaşanlar oluyor muydu?

Merve: Her şeyi olduğu gibi anlatıyordum. Aslında orada ortadan kaybolmuyoruz, kameranın açısından çıkıyoruz ya da onlar bulut değil, aslında biz mavi bir duvarın önünde duruyoruz diye onlara bilgi veriyordum.

Kıskanananlar da oluyordur, o yaşta çocuklar acımasız olabiliyor.

Merve: Dalga geçen ya da benimle konuşmayan arkadaşlarım oluyordu. Bir nedenden tartışıyorduk, benimle konuşmayı bırakıyorlardı. “Aman bu da oyuncu oldu!” deyip seni dışlıyorlar ya da seninle daha yakın oluyorlar. Çok derin arkadaşlık bağlarım yoktu o yaşlarda. Çünkü sınıf arkadaşlarımla kurduğum bağın dışında sette abim vardı. Abi, abla dediğim insanlarla bağ kurmak benim için daha değerliydi.

Sen bir de korku filmlerinde oynadın. En merak ettiğim şeylerden biridir, o korku film setleri nasıl olur, nasıl yaşanır? Ben oynasam en başta ortamdan korkardım.

Merve: Ben ilk korku filmimi 7 yaşındayken çektim. Son korku filmimde de 13-14 yaşlarındayım. Bugün çeksem korkarım. O ortamdan da korkarım, senaryodan da korkarım. Korku filmi de izleyemem zaten. Kendi filmlerimi de kolay kolay izleyemem. İzlemediğim filmlerim de var dürüst konuşmak gerekirse. Bir noktada performans olarak değerlendirmek lazım. Konuyu ayrı tutmak lazım. Oranın da aslında özü aynı. 3-2-1, kayıt, bir sahne çek. O sahne bir komedi sahnesi de olabilir. Sadece biraz daha çekim şartları zorlayıcıydı korku filminin. Mesela sıcak bir kuliste sıranın sana gelmesini beklemiyorsun da soğuk bir depoda bekliyorsun gibi…

EfTuğ

Peki, Tuğçe ile Efe’ye dönüyorum. EfTuğ ile sürekli TT oluyordunuz? Hayranlarınızın yorumlarından bahsedelim. Yaratıcı yorumlar geliyor muydu?

Ulvi: Evet, yorumları çok seviyoruz. En son Efe’nin Tuğçe’ye aldığı yüzükle ilgili bir edit yapılmış. “Yüzük o kadar küçük ki göremiyoruz!” ya da “Yüzük mü çok küçük yoksa Efe’nin kafası mı çok büyük?” yazmışlar. Güzel, komik ve yaratıcı. Bence bizi takip eden, destekleyen kitlenin de mizahi yönü çok iyi. Fanı olduğum fanlarım var. Hatta ne kadar eğlenceli olursa benim için de sosyal medyayı kullanmak o kadar eğlenceli hale geliyor. Ve bu da bir üretim bir yandan, bizim için bir şeyler üretilmesi her anlamda harika.

Tozluyaka’daki karakterim ile Efe’yi karşılaştıran floodlar yazıyorlar. O karakteri icra eden insan olarak kimi noktada ben bile bu kadar detaylı üzerine düşünmemişken birinin oynadığım karakterlere dair böyle bir döküm yapması çok değerli hissettiriyor. Ve bir yerlere dokunabiliyor.

Merve: Benim de aynı şekilde. Çok tatlı bir iletişimimiz var, yazılıp çizilenleri hep okuyorum. O karakter yani ben Tuğçe olarak, Ulvi, Efe olarak ve bir noktada Efe ve Tuğçe olarak ortak bir mesai harcıyoruz. Bu mesainin de izleyiciden güzel karşılık alması beni çok mutlu ediyor. Çünkü harcanan mesaiye karşılık harcanan bir mesai var ve bu kesinlikle yaptığımız işin kaymağını yeme kısmı bir noktada. Artık bir şeylerin daha tatlı yerlerini gördüğümüz kısım, sosyal medyada yazılan yorumlar, yapılan editler. O yüzden çok çok tatlı. Ve bir noktada da kafa dağıtma aracı oluyor bende. Yapılan iyi-kötü yorumları okumak da bana çok büyük bir şey katıyor. Çünkü biz topluma iş yapıyoruz. Bir izleyiciye hitap ediyoruz. Hedef kitlemizden aldığımız geri dönüşler de çok önemli, çok değerli oluyor bu noktada.

Dizi bitti ama sizin hikâyeniz de tırmandıkça tırmanıyor. Tuğçe ve Efe karakterlerinin spin-off’unun yapılmasını ister miydiniz?

Merve: Beni heyecanlandırırdı. Çünkü oynamayı sevdiğim bir karakter ve oynamayı sevdiğim bir hikâye var ortada. O yüzden ayrı bir hikâyenin olması ve o yola gidilmesi tabii ki beni çok heyecanlandırırdı. Çünkü birlikte iş yapmayı seviyoruz. Bir noktada da şöyle bakmak lazım, bazı şeyler acaba Yargı evreninde mi güzeldi? Sonuç olarak EfTuğ, Yargı evreninden doğmuş bir çift. Yargı evreninin çocuğu. Birbirlerinin hayatlarına çok güzel değen, altı dolu bir çift oldu Efe ve Tuğçe. Kız havadan düştü, oğlan yakaladı gibi değil de gerçekten beklenmedik bir yerden başladı ilişki.

Ulvi: Beni de heyecanlandırırdı tabii. Çok sevdiğimiz karakterler, onları oynayan kişiler olarak söylüyorum. Ben Efe’yi ve dahil olduğu hikâyeyi çok seviyorum ve bir oyuncunun sevdiği karakteri 360 derece deneyimleyebilmesi büyük bir fırsat. Elimizde bu kadar güzel bir şey varken bunu daha fazla deneyimleme fikri tabii ki heyecan veriyor. Ama bir yandan Merve’nin dediği gibi, bir şey bir yerde kalması gerekiyorsa orada kalsın, damağımızda bu tat kalsın.

Siz polisiye izler misiniz peki, sevdiğiniz bir tür müdür?

Merve: Ben severim. Daha çok gerçek hikâyeleri izlemeyi seviyorum. Onlar biraz insanı şaşkınlık içinde bırakan şeyler.

Ulvi: Ben de severim, özellikle “gerçek suç” türünü çok izlerim. Ted Bundy’ler falan hepsini bitirdim.

EfTuğ

Sizi Arda’nın Mutfağı’nda izledim de aklıma geldi; iki sene sonra The Bear gibi işin senaryosu geldi, şef olmanız gerekiyor. Sizce ne kadar süre eğitim almanız gerekir kusursuz bir aşçıyı canlandırabilmeniz için? Ulvi özellikle sen savaş halindeydin.

Ulvi: Bunu eğitim verecek kişi belirler. Ben bir ay derim ama eğitim veren kişi altı ay der. O yüzden kesin bir şey söyleyemiyorum. Ancak mutfağı seviyorum. Umarım böyle bir fırsat gelir ve oynarım. Hazırlık imkânı olan bir senaryo, bir oyuncu için büyük bir şans. Ben çok isterim ki böyle bir şey olsun ve hazırlanalım. Bir yılsa bir yıl, ne kadarsa o kadar.

GAİN’deki Dengeler’i de konuşmak istiyordum. Hido başarılı bir karakter. Aslında dengeleri bozuyorsun yani çok iyi yazılmış zaten. Dayak yedin mi hiç gerçek hayatta? Nasıl o kadar gerçekçi oynayabiliyorsun?

Ulvi: Tabii ufakken küçük kavgalarımız oldu ama Hido gibi hiç dayak yemedim. Tozluyaka’da Berk dayak arsızı bir karakterdi. Ve aslında şu ana kadar oynadığım çoğu karakter dayak yedi, kısa filmlerden, üniversiteden başlayarak. O yüzden kamera karşısında dayak yemek benim için bir ata sporu diyebilirim. Ama Hido ağır bir karakter. Bahsettiğin sahne de sert bir sahneydi. Hido’nun en büyük problemi, ne olmak istediğini bilmemesi ama olmak istemediği şeylere dair bir fikrinin olması.

Son olarak, Yargı bitince yapılacaklar listesi hazırlandı mı acaba?

Merve: Öncelikle tatile çıkmak istiyorum ve yaz için kurduğum hayallerin başında bu geliyor. Sanırım önümüzdeki kışa kadar kendimi geliştirmek için kendimi tartmak istiyorum. Merve ne kadar değişti? Bu bir senede ne gitti ondan ya da ona ne geldi, görmeyi çok seviyorum. O yüzden bir sonraki kışa kadar da ben nereden nereye geldim diyeceğim noktada kendimi değiştirmek üzerine hamle yapmak istiyorum.

Ulvi: İzmir’e gitmek istiyorum programlar denk gelirse. Ailemi biraz daha fazla görmek istiyorum çünkü beş yıldır İstanbul’da olduğum için çalışırken ailemi görmek zor oluyor. Bizimkiler de İzmir’de. Anneannemi, babaannemi daha fazla görmek istiyorum. Onların yanında olmak istiyorum. Eskiden tenis oynuyordum. On küsur sene oldu, elime raket almamıştım. Yıllardır hep sörfe başlayıp bıraktım, bu sefer tam anlamıyla başlama niyetindeyim. Biraz spor salonundan çıkıp spor yapabilmek istiyorum. Böyle hayallerim var. Ama tabii ki önümüzde keyifli, heyecanlandığımız işler olsun, çalışalım. Tatili yine erteleyebiliriz.

Bu röportaj Episode’un 57. sayısında yayımlanmıştır.

Oben Budak

Basın hayatına Kral TV ve Star'da programlar yaparak başladı. Ardından haftalık Aktüel dergisi ve Harper's Bazaar için çalışmaya başladı. Uzun süre FHM dergisini yönetti. Röportajları bugüne kadar bazı dergi ve gazetelerde yayınlanmaya devam ediyor. Halen Türkiye'nin ilk ve tek dizi kültür dergisi Episode'un Genel Yayın Yönetmenliğini yapmaktadır. Aynı zamanda çok satan Falan Filan adlı kitabın da yazarıdır.

Related post