“Mindhunter”ın Parlayan Yıldızı Cameron Britton ile Bir Katilin Zihninde Dolaşmak Üzerine…

 “Mindhunter”ın Parlayan Yıldızı Cameron Britton ile Bir Katilin Zihninde Dolaşmak Üzerine…

[highlight]David Fincher imzalı Netflix dizisi Mindhunter‘a, seri katil Edmund Kemper rolüyle konuk oyuncu olarak katılan Cameron Britton, kendisi nezaket gösterip dile getirmese de basbayağı parlayan bir yıldıza dönüştü kısa sürede. 60’ların ortasından 70’lere uzanan bir periyotta öz annesi, babaannesi, dedesi dahil 10 kişiyi öldüren Kemper’a hayat veren 32 yaşındaki ABD’li aktör, “Beni role çeken şey, Kemper’ın inanılmaz derecede korkutucu, vahşi, narsistik ve hiç acıması olmayan bencil bir insan olmasına rağmen aynı zamanda iyi konuşabilen ve kibar biri de olmasıydı,” diyor…[/highlight]

Mindhunter sayesinde ara sıra dizilerde görünen bir isimken rol çalan bir oyuncuya evrilen Cameron Britton için halen hapishanede cezasını çekmekte olan Kemper’dan daha zor bir kişilik bulamazdı. Kemper’ın gücü, sadece fiziksel üstünlüğünden ibaret değildi. 10 kişiyi öldüren ve öldürdükten sonra onlara tecavüz eden Kemper’ın ayrıca müthiş bir zekâsı ve onun psikolojisini çözümlemeye çalışan FBI ajanları da dahil olmak üzere gerçek hayatta veya hapiste karşısına çıkan insanları alt etmesini sağlayan inanılmaz bir ikna yeteneği vardı. Kısacası, Kemper’ı etkileyici bir şekilde canlandırabilmek için Britton’ın kendisini bir kahraman olarak gören ve psikiyatrları bile şaşırtan bir katilin zihnine girmesi gerekiyordu. O da bunu başardı…

Çeviri: Sena Özkurt

Edmund Kemper rolünü ilk okuyuşunuzu hatırlıyor musunuz? Gerçek bir seri katili canlandırırken aklınızda ne vardı?

Okuduğum ilk şey, kendisinin ne kadar normal bir insan olduğunu ve hayatını anlattığı kısa konuşmasıydı. Ama aynı zamanda değersiz ve alçakça olduğunu düşündüğü paralel bambaşka bir hayat daha yaşıyordu. Bunu çok ilginç bulmuştum. Daha önce bırakın bir seri katili canlandırmayı, gerçekten yaşamış bir insanı hiç canlandırmamıştım. Eğer kurgusal bir karakter olsaydı, onu olduğundan daha büyük ve daha sinematik gösterecek bir içgüdüm olurdu ama gerçek hayattan bir insan olduğunu biliyorum, onunla yapılan röportajları izledim. Gerçekçiliğinin, sadece sıradan bir adam oluşunun, çok daha korkutucu olduğunu düşündüm. Korkunçtu çünkü onun gibi görünüşte normal olan birçok insanın da içlerinde karanlık bir taraf olabileceğini fark ettim.

Seri katil Edmund Kemper (sağda) ve onu canlandıran Cameron Britton…

“Mindhunter” için Kemper rolüne hazırlanırken onun psikolojisini nasıl ele aldınız? Kemper, davranışlarının sebebini araştıran FBI ile neden işbirliği yapıyor sizce?

Sanırım en nihayetinde sevilmeyi ve halk tarafından haklı bulunmayı umuyordu ve bunu elde edebilmesinin tek yolu da kibar davranmasıydı. Bunu çok ilginç buluyorum çünkü annesinin kafasını kesecek kadar saygısız ama yeni tanıştığı insanlara sandviç ısmarlayabilecek kadar da kibar. Sanki kendisi değil de annesi suçluymuş gibi davranıyor.

Sizce, Ed Kemper gibi birine empatiyle yaklaşabilmek mümkün mü? Trajik hayatı olan biri mi yoksa bütün anlatıyı sadece kendisine acıyabilmemizi sağlayacak şekilde mi kurguluyor?

Oyuncular olarak canlandırdığımız karakterleri asla yargılamamız gerekir ama bu sefer bunda biraz zorlanıyorum. Kemper karakterinin her daim bir maske taktığını düşünüyorum. Kendi yarattığı bu karakteri sürekli prova ediyor. Onu üzülmemizi isteyen karakter içinde bir karakter olarak düşünebiliriz. Gerçek hayatta Ed’in gözyaşlarına boğulduğu bir röportaj var. Annesini öldürdüğünü anlattığı diyalog, biraz buna benzeriyor. 15 yıl kadar sonra benzer bir röportaj vermiş, görüşmeyi yapan kişinin sürekli onun sözünü kesmesinden rahatsız olmuş. Ağlamak yerine “Biraz dur, anı mahvediyorsun,” diyor. Çünkü sözünü keserek anı bozduklarını düşünüyor. Röportajı bir sahne, anlatısınıysa bir performans olarak görüyor.

“David Fincher’la çalıştığınızda tembellik yapmanız zorlaşıyor”

Fiziksel açıdan düşünüldüğünde Kemper’ı canlandırmanızla ilgili en önemli ayrıntı neydi?

Sadeliği beni çok etkiledi. Çok az hareket eden ama hareketleri etkileyici birini oynamayı sevdim. Sahnede canlı durmak ve hareket etmek konusunda eğitim alıyoruz ama Kemper’da bunun tam tersini yaptım. Bir piton gibi; güneşleniyor mu yoksa saldırmak üzere mi asla anlayamıyorsunuz. Ayrıca gözlerimi kırpmadan göz kontağı kurmak konusuna da çok dikkat ettim. Eğer üzerine düşünseydim, belki de bu yoğun sahnelerde çok fazla bacak bacak üzerine atmamam gerektiğini fark ederdim ama bu tamamen içgüdüsel bir hareketti. Sonuçta bu adamın olması gereken başka bir yer yok, arkasına yaslanıyor ve gördüğü tüm ilginin tadını çıkarmaya çalışıyor.

Jonathan Groff (sağda) Mindhunter’ın bir sahnesinde Holt McCallany ile…

David Fincher’la çalışma deneyiminiz hakkında ne dersiniz? Çok titiz ve dikkatli bir çalışma yürütmesiyle biliniyor, özellikle de birçok sahneyi tekrar ettirmesiyle…

Ayrıntıları severim, David de bu konuda uzman. İlgilenmesi gereken çok şey olmasına rağmen konuk oyuncusunun kıyafeti hakkında dahi düşünmeye vakit bulabiliyor. Sahne ya da karakterle ilgili herhangi bir sorunuzu, karakterin psikolojisiyle ilgili her şeyi o kadar açıkça, kısa ve öz olacak şekilde açıklıyor ki… Tekrar çekimleri sayesinde de performansınızın en doğal halini yansıtmanızı sağlıyor ve artık daha fazla plan yapmıyor veya düşünmüyorsunuz, sadece karakterinize bürünüyorsunuz. Sette çalışma ortamı çok disiplinli. Bazı projelerde devamlılıkla ilgili endişeleriniz olur, insanların kıyafetiniz ya da saçınızla yeteri kadar ilgilenmediğini ya da kameranın doğru açıdan çekip çekmediğini merak edersiniz ama burada herkes çok dikkatli ve odaklanmış durumda, enerji çok yüksek. Herkes çok azimli. Moralleri düşük insanlarla dolu birçok set var ve bu moral bozukluğu size de bulaşabilir. Buradaysa Fincher çekime başladığında, odadaki yüksek enerji sizin de enerjinizin yükselmesini sağlıyor. Fincher’la çalıştığınızda etrafınızda o kadar azimli ve çalışkan insanlar oluyor ki, sizin tembellik yapmanız zorlaşıyor…

“Jonathan ve Holt ile oynamak eğlenceliydi”

Dizide Holden Ford (Jonathan Groff) ve Bill Tench ile (Holt McCallany) Kemper’ın zihnini keşfe çıktığınız çok fazla sahneniz var. Onlarla çalışmak nasıldı?

Jonathan, çalıştığım en özverili oyunculardan biri. Tamamen egosuz bir performans sergiliyor. Kemper sahnesinde ışığın Kemper’da olması gerektiğini biliyor. Odak onda ve bu dizilerde çoğu zaman bu şekilde değildir. Özellikle de bir konuk oyuncu, başrol oyuncusunun rolünü çalmaz. Finaldeki hastane sahnesi en güzeliydi. En sona kadar daha çok Holden’ın sahnesiyken, Ed’in ayağa kalkmasıyla beraber tekrar Ed’e odaklanmaya başlıyoruz ve en sonunda Holden’a geri dönüyoruz. Çekim aralarında Jonathan çok rahattı. O, anlaşması çok kolay biri. Kolayca şarkılar söyleyebileceğiniz ve şakalar yapabileceğiniz biri. Aynı şey Holt için de geçerli. İkisinin de çok güzel sesleri ve harika espri anlayışları var. Bu gerçekten de çok gerekli. İlgilendiğimiz konular çok ağır ve zamanımın çoğunu Kemper’ın karanlık zihninde geçirdim. Haliyle bu tür eğlenceli anlar çok yararlıydı. Her zaman oyunculuktan zevk almaya çalışıyorsunuz ama bu tür karakterler sözkonusu olduğunda sette eğlenceli bir tona ihtiyaç duyuluyor. Açıkçası bu projenin çekiminin bu kadar da eğlenceli olacağını hiç düşünmemiştim. İşe çok ciddi şekilde başlamıştım, sonuçta Fincher’la çalışacaktım ve bunun güya korkutucu ve yoğun geçmesi gerekiyordu. Ama ilk gün gittiğimde Holt ve Jonathan’ın çok rahat olduğunu gördüm. Böylece oyunculuğun ne kadar eğlenceli olduğunu hatırladım, sadece rahatlayıp anın tadını çıkarmamız gerekiyordu.

Projenin en zorlayıcı yönü neydi?

En zorlandığım diyalog, “En çok Mary’den hoşlanmıştım ama Anita’ya kayıtsızdım,” dediği an. Holden, öncesinde öldürdüğü bu kızlar hakkında ne düşündüğünü sormuştu. İlk iki kurbanı… Böyle bir şey söylemek çok korkunç. Aslında ilgisiz olduğunuz birini öldürebilmek, sevmediğin ya da nefret etmediğin birini… Bunlar gerçek insanlardı, gerçek adlarını kullandık. Bu, çok zorlayıcıydı.
Kemper’ın bütün o insanları öldürdükten sonra onların hikâyelerini gazetelerden öğrenmiş olmasını bilmek beni düşündürdü. Onun yerinde ben olsam, bir süre sonra bu insanlara acırdım ve kendimi konudan uzaklaştırmam gerekirdi. Dürüst olmam gerekirse, ilk defa bu kadar önemli bir roldeyim. O yüzden finali çekerken çok gergindim. Kamera Jonathan’dayken rahatlıyordum ve bana döndüğünde, bu sahnenin ilk sezonun zirvesi olması gerektiğini düşünüyordum, sahneyi olduğu gibi oynayamıyordum. O sahne ayrıca çok zordu çünkü Ed’in kontrolü yoktu. Sersemlemişti ve Holden’ın neden onu ziyarete geldiğini, ne tartışmak istediğini merak ediyordu. Sahnenin sonunda ayağa kalkıp kontrolü ele geçirdiğinde, sersemliğini attığını hissetmek çok şiddetliydi. O döneme kadar aylarca karakterini çalışmıştım ve en sonunda sahip olduğu korkutucu agresifliği gösterebilme şansım olmuştu…

www.deadline.com sitesinden derlenmiştir…

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post