‘Evil Dead Rise’: Video Nasty Dönemine ve Sam Raimi Evrenine Sadık Bir Grafik Kan Pornosu

 ‘Evil Dead Rise’: Video Nasty Dönemine ve Sam Raimi Evrenine Sadık Bir Grafik Kan Pornosu

Sam Raimi’nin henüz 20’li yaşlarının başındayken çektiği The Evil Dead (1981), korku sineması açısından şok edici bir fenomen. Doğrusu korku filmlerinin altın çağı olarak bilinen “video nasty” döneminin başyapıtlarından olan ve hayli düşük bir bütçeyle çekilen The Evil Dead, kan ve şiddet sunumunun yanına eklediği kara mizah ögeleriyle de sinema tarihinde özel bir yere sahip.

80’lerde bir korku hit’ine dönüşen yapım, esasen Raimi’nin Within the Woods (1978) adlı kısa filmine dayanıyor. The Texas Chainsaw Massacre (1974) ve Halloween (1978) gibi “teen slasher” alt türünü yaratan kült filmlerin izinden giden yapım, korku klişelerini somutlaştırma ve onlarla oynama yönünden de ayrıksı özellikler taşıyor.

Açıkçası William Friedkin klasiği The Exorcist‘den (1973) ödünç aldığı “possessed” (ele geçirilme) ve doğaüstü kötücül güçler motiflerini bir vahşet şölenine dönüştüren The Evil Dead, “teen slasher” türüne de kendine özgü unsurlar ekledi. Raimi’nin yenilikçi kamera kullanımı, B-Movie estetiği ve sürrealist doku filmin bir başyapıt olmasını sağladı. Öyle ki filmdeki bazı planlar zihinlere kazındı. Bunların başında da meşhur ağaç sahnesi geliyor.

Uzunca bir süre birçok ülkede yasaklanan yapım, özellikle ABD’deki film dağıtımcıları tarafından da görmezden gelindi. Hatta korku edebiyatının kralı Stephen King de filmin yasaklı olduğu dönemde bu sansürcü zihniyeti eleştirdi.

Aslına bakılırsa film gösterildikten sonra yarattığı sansasyon nedeniyle çok kısa sürede tür sinemasının zirvesine yükseldi. Ancak filmin yapım süreci oldukça zorluydu ve yaklaşık iki yıl sürdü. Yapım sürecinde ekipten ve oyunculardan işi bırakanlar dahi oldu.

Raimi ise filmi tamamlamak için işi yarıda bırakan oyuncuların yerine dublörler ve cansız mankenler kullandı. İkonik “Ash” karakterini canlandıran Bruce Campbell ise Raimi’ye sırt çevirmedi ve kariyeri için çok doğru bir karar verdi. Raimi’nin yaşadğı bu zorluklar karşısındaki tutkusu ve kararlılığı da “Evil Dead” serisini doğurdu.

Evil Dead’ Serisinin Özü: Raimi ile Campbell Arasındaki Sihir

The Evil Dead‘in başarısından sonra Evil Dead II (1987) ve Army of Darkness (1992) filmleri geldi. Sam Raimi-Bruce Campbell ikilisi arasındaki uyum devam filmlerinde de kendisini gösterdi. Ayrıca ilk filmde olduğu gibi Robert Tapert da devam filmlerinin prodüktörü oldu.

Army of Darkness sonrasında ise seriye ara verildi ve Raimi-Campbell ikilisi farklı projelerde yer aldı. Hatta Raimi, Spider Man filmleri ile Marvel Cinematic Universe’e (MCU) dahil oldu. Fakat 2013 yılında Evil Dead efsanesi bir remake (yeniden çevrim) ile geri döndü. Raimi, Campbell ve Tapert üçlüsünün prodüktörü olduğu yapım, yeni nesil korku izleyicisini de yakaladı ve gişeden de istediğini aldı.

Evil Dead Rise

Açıkçası Uruguaylı yönetmen Fede Álvarez’in Evil Dead’i orijinalinden daha sertti. Yeniden yazılan karakterleri ile ilgi çeken yapım; grafik şiddet kullanımı, görsel efektleri, kan gösterisi ve gore dozuyla korku severleri tatmin etti. Filmin gişedeki başarısından sonra ise 2015’te başlayıp üç sezon devam eden  “Ash vs Evil Dead” TV serisi geldi. Seri yine Ash’in hikayesine döndü ve Raimi ile Campbell tekrar bir araya geldi.

Doğrusu bir serinin hem sinemada hem de TV’de bazı standartları koruyarak devam etmesi oldukça güçtür. Raimi ile Campbell arasındaki sihir ise Evil Dead‘i bozulmadan ayakta tuttu.

Ormanda Kaybolma Klişesinden Şehire ve Aile Temasına Doğru

2019’da Raimi yeni bir Evil Dead filmi geleceğini duyurdu ve hayranlar beklemeye koyuldu. Tapert’ın yeniden prodüktör koltuğuna oturduğu filmin yazarı ve yönetmeni ise İrlandalı Lee Cronin oldu. 2023 takvimine eklenen yapım, yılın merak edilen filmlerinden biriydi ve gelen fragmanları ile de bir “hype” yaratmıştı.

Öncelikle Cronin’in kurduğu Evil Dead hikayesinin Sam Raimi’nin vizyonuna uygun olduğunu belirtmek gerekiyor. Fakat Cronin son dönemlerdeki trende uyarak dehşeti ve korkuyu şehire taşıyor. Bunu son olarak bir başka korku efsanesi olan Scream serisinde de gördük.

Scream V, Wes Craven ile Kevin Williamson’ın mirasını yücelterek ve “requel” kavramını kullanarak temellere geri dönmüştü. Scream VI ise devam hikayesini New York’a taşımış ve farklı bir yola girmişti. Korku mecazlarını altüst eden yapım, film içindeki Stab serisini fetişleştirerek meta bir öykü kurmuştu.

Cronin’in Evil Dead‘i de benzer bir yola sapıyor ve hikaye Los Angeles’a taşınıyor. Tabii Cronin sadece bununla yetinmiyor, Evil Dead‘in The Exorcist‘den aldığı “possessed” motifini modernize ediyor. Bunu yaparken de hikayeye feminist ögeler ekliyor, aile temasını da alaşağı ediyor. Bu açıdan Evil Dead Rise‘ın zamanın ruhuna uygun bir sinema algısının ve formülünün olduğunu söylemeliyim.

Evil Dead Rise

Ancak yeni filmin tonunun orijinal yapımlarla Álvarez’in yeniden çevrimi arasında bir yerde olduğunu ifade etmeliyim. Filmde ilk iki filme benzer manik bir mizah anlayışı var ama kopan uzuvlar, oyulan gözler, patlayan silahlar, her yere sıçrayan kanlar ve şiddet dozuyla 2013 yapımını hatırlatıyor.

Zaten Cronin’in açıkladığına göre filmin yapım aşamasında yaklaşık 6.500 litre yani 1.000’den fazla insanın kanına eş değer yapay kan üretilmiş. Hatta bu yapay kanın üretimi için özel bir endüstriyel mutfak dahi kiralanmış. Bu nedenle Evil Dead Rise, kan gölüyle ve “gore” tarzıyla grafik şiddet pornosunun da hakkını fazlasıyla veriyor.

Ayrıca Cronin’in bu filmdeki mekan kullanımının ve yarattığı klostrofobinin de üst düzey olduğunu belirtmeliyim. Bu filmde diğer yapımlara göre daha fazla “deadite” (iblis) sesleri ve diyalogları olduğunu da hatırlatayım. Bunun yanı sıra filmdeki sinefil referansları da hayli keyifli. Özellikle filmin final bloğunda The Shining‘deki asansör planına yapılan bir gönderme var ki o sahne korku hayranları için bir nimet niteliğinde.

Sonuç olarak Evil Dead Rise, Slayer’ın Reign in Blood albümü gibi gürlüyor ve 2023’ün öne çıkan korku filmlerinden bir tanesi olarak karşımızda duruyor. Cronin’in Evil Dead serisini süreklediği yer de oldukça ilgi çekici bulunuyor.

Orçun Onat Demiröz

Lisans öğrenimini 2010 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde tamamladı. Akabinde yüksek lisans için Viyana’ya gitti ve 4 yıl kadar Avusturya’da yaşadı. 2015 yılında Türkiye’ye döndü ve çeşitli kültür/sanat dergilerinde, eklerde, bloglarda yazarlık yaptı. Aynı zamanda birçok ajansta da metin ve içerik yazarı olarak çalıştı. Hayatına yazar, yorumcu ve DJ olarak devam ediyor.

Related post