Palm Springs: Bugün Günlerden Neydi?
Didem Bonomo, prömiyerini Sundance Film Festivali’nde yapan ve Hulu tarafından satın alınan Palm Springs filmini inceledi
Senaristliğini Andy Siara ve Yönetmenliğini Max Barbakow’un üstlendiği, 2020’nin en favori komedi filmlerinden biri olarak anılan Palm Springs ile nihayet buluştuk. Film, Sundance Film Festivali’ndeki prömiyerinde ciddi bir rakamla Hulu tarafından satın alınmıştı. Merakla beklememizin sebebi, özellikle son zamanlarda alışık olduğumuz bu türün bu filmde nasıl sunulacağı sorusuydu.
Aynı günün içinde sıkışmışlık durumu dendiğinde ilk aklımıza gelen 1993 yapımı Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü) filmidir. Açık söyleyeyim bu aynı güne sıkışmak fikri beni biraz geriyor ama Palm Springs’te bu durum çok tatlı bir şekilde sunulmuş. Yine bu konseptte fakat romantik komedi yerine ağır drama severler için bir tavsiyem de Kore Sinemasından A Day filmi olur.
Aynı gün içinde sıkışmak durumunu, pandemi/karantina sürecinde neredeyse hepimiz yaşadık. Kalkış-kahvaltı-dizi-öğle yemeği-film-akşam yemeği-dizi-yatış sıkışmışlığında kafaları yedik, itiraf edelim. Groundhog Day filminde zaten zirvede bir durum var. O yüzden Palm Springs yepyeni bir şey vaat etmiyor aslında ama devreye ne anlattığın değil nasıl anlattığın meselesi giriyor. Tam da bu yüzden böyle sıkıcı bir dönemde aynı konuyu romantik-komedi olarak izlemek bana çok tatlı geldi.
Düşünsenize; sabah sıfırdan başlayacaksın, o günü dilediğin gibi yaşama vakti! Ne istiyorsan, nasıl istiyorsan yap, boş ver.
Palm Springs, bir 9 Kasım günü gerçekleşen Tala & Abe düğününde açılıyor. Düğüne sevgilisi ile katılan başrolümüz Nyles (Andy Samberg) belli ki (DİKKAT; SPOILER!) uzunca bir zamandır 9 Kasım gününde takılmış. Nyles’ın durumu kabullenmiş, hatta bu durumla artık alay eder hali beni çok eğlendirdi. Hiç takmamış çocuk; yok burada takıldım, yok nasıl çıkacağım, yandım Allah kurtar beniler yok. Vallahi, bravo! 7/24 elinde bira kutusu, herkesle ve her şeyle makara yapıyor. Nyles idolümdür, net! Bu arada bira, ürün yerleştirme ise takdir ediyorum, inanılmaaaazzz canım çekti (burada alkış kıyamet). Neyse, devam edelim.
Nyles uzun süredir burada takıldığı için herkesi ve her durumu çözmüş. Kim kiminle nerede, nasıl, her şeye hakim arkadaş… Gelinin ablası Sarah (Cristin Millioti) da tam hedefinde.
Bummm! Sürekli içen ve sorunlu abla olarak kodlanmış Sarah’ı saçmasapan bir “wedding speech” (düğün konuşması) ile tavlayan Nyles boş durmuyor ve bu güne bir şekilde sebep olan (kuantumlar, fizikler, kara deliklerle) mağaraya Sarah’ı da çekerek onu da “takılıp kalmışlar” grubuna bilinçli olmasa da dahil ediyor. Takılmışlar grubu diyorum çünkü arada bir de belalımız Roy abi (J.K. Simmons-Whiplash) var, kendisi agresif biri ve Nyles’a acaba ne sebepten takmış olabilir, bir düşünelim.
Sarah, ilk panikleri atlattıktan sonra ikili acayip keyifli anlara giriş yapıyor. 90 dakikalık filmde kurgunun da marifetiyle tempoyu bir saniye bile düşürmüyor. Filmin en keyifli, en tatlı sahneleri de bunlar. Düşünsenize; sabah sıfırdan başlayacaksın, o günü dilediğin gibi yaşama vakti! Ne istiyorsan, nasıl istiyorsan yap, boş ver. Keşke hepimiz hayatlarımızda bu kadar rahat, tasasız ve keyifli olabilsek. Aslında filmin de vermek istediği mesaj bariz.
Nyles aynı günde yaşamaya alışmış tipik bir erkek ama kadın faktörü devreye girince işin içine merak, sorgulama, çözümleme de giriyor tabii ki.
Nyles kim bilir ne zamandır bu günde takılmış… Mutsuz bir ilişkisi ve saçma sapan bir kız arkadaşı olan gamsız bir “loser”. Sarah, ailede mimlenmiş, sıkıntılı ilişkiler yaşayan ve alkole sığınmış depresyonik ablamız. Bu sıkışmışlığın içinde kimin size iyi geleceğini bilemezsiniz. Hem durumun rahatlığından faydalanıp kafalar boşaltılacak hem de birlikte bu günleri geçirdiğiniz kişinin sizi gülümsettiğini, her an yanınızda olmasını istediğinizi fark edeceksiniz. Bence piyango budur.
Nyles aynı günde yaşamaya alışmış tipik bir erkek ama kadın faktörü devreye girince işin içine merak, sorgulama, çözümleme de giriyor tabii ki. Sarah, bu sonsuz loop’tan çıkıp artık hayatında yanlış giden şeyleri çözmesi gerektiğini fark ediyor ve duruma el atıyor. Sanki aynı günleri bitecek, 9 Kasım son bulacak ve bu toz pembe an parçalanacak gibi gelse de hayat devam ediyor. Belki şu an, belki paralel bir evrende daha mutluyuzdur kim bilir..
Keyifli izlemeler.