Reacher: Eski Okul, Başıboş Bir Kahraman ve Blues Dolu Yollar

 Reacher: Eski Okul, Başıboş Bir Kahraman ve Blues Dolu Yollar

Prime Video kataloğunda yer alan Reacher serisi, İngiliz polisiye/gerilim yazarı Lee Child ya da gerçek adıyla James Dover Grant’in çok satan Jack Reacher romanlarına dayanıyor.

Doğrusu son dönemlerin en çok okunan polisiye yazarlarından olan Child’ın popüler kültürde kendisine yer etmiş karakteri, Ian Fleming’in ikonik James Bond karakterinden de ilham alıyor. Tabii Child’ın ve Reacher’ın dünyası daha acımasız, karakteri de daha yalnız.

Reacher’ın adresi, telefonu, ehliyeti, hiçbir şeyi yoktur. Blues müziği sever ve cebinde bir diş fırçasıyla oradan oraya gezer, sürekli hareket eder. Onun için, bulunmak istemediği sürece bulunamayacak türden bir hayalettir demek yanlış olmaz. Bir yabancı olarak yaşar.

Eski ve üst düzey bir asker de olan Reacher, obsesif, tahmin edilemez ve zekidir. Cüssesi ve kaba kuvvetiyle dikkat çeken Reacher, heybetli görünümü yanı sıra sessiz bir metanete de sahiptir. Bu noktada hatırlatmamda yarar var, aksiyon yıldızı Tom Cruise tarafından da canlandırılan ve beyazperdeye uyarlanan Reacher, roman serisi hayranları tarafından çok da sevilmemişti. Bundaki en büyük etken Cruise’un Reacher’ın karakteristik özelliklerini yansıtabilecek fiziksel özelliklere sahip olmamasıydı. Cruise, Reacher karakterini oyunculuk becerileriyle kotarmaya çalışsa da filmler hayal kırıklığı yaratmıştı.

Prime Video ise bunun üzerine Jack Reacher evrenini TV’ye uyarlayarak sıfırladı. Reacher rolü için de Alan Ritchson’ı tercih etti. Açıkçası Ritchson da bu rol için biçilmiş kaftandı.

Lee Child’ın İlk Kitabı ‘Killing Floor’ ile Başlayan Hikâye

Reacher serisinin yaratıcısı Nick Santora, Ritchson tercihi yanı sıra Reacher evrenini sıfırlarken bir başka doğru karar daha verdi. Serinin ilk sezonunu da Child’ın ilk kitabı Killing Floor‘un hikâyesine dayandırdı ve karakter inşasıyla olay örgüsünü çok doğru yerden kurdu.

Reacher’ın hikâyesi “Blind Blake” lakaplı blues müzisyenini ziyaret etmek için Georgia’nın Margrave kasabasına gelmesiyle ve işlemediği bir cinayetten ötürü tutuklanmasıyla başlar. Reacher bu pilot bölümün ilk 15 dakikası boyunca da sessiz kalır. Bu onun karakter arkını ve çalışma tarzını anlatan önemli işaretlerden de biridir. Sonrasında ise ağabeyinin de buradaki olaylara karıştığını fark eder ve bu şekilde davaya dahil olur.

Doğrusu Reacher’ın ilk sezonu suç ağını genişletmesi ve senaryosundaki dönemeçler bakımından tatmin ediciydi. Bir yanıyla Kate Winslet’ın başrolde yer aldığı Mare of Easttown serisine benzeyen bir küçük yer gizemi kurmaya çalışan Reacher, aksiyon ve çatışma sahneleriyle de izleyecileri yakalamayı başarmıştı. Dolayısıyla 2. sezonun gelmesi de uzun sürmedi

2. sezonun temelini ise Child’ın Bad Luck and Trouble romanı oluşturuyor. Kitabın adı da blues efsanesi Albert King’in “Born Under a Bad Sign” şarkısına gönderme taşıyor. 2. sezonla birlikte Reacher serisi karakterlerine daha iyi bir arka plan sunuyor ve daha kapsayıcı bir hikâye anlatmaya başlıyor.

Özellikle Reacher‘ın önceki hayatında liderlik ettiği özel araştırmacılar grubu 110’un ortaya çıkması ve flashbacklerle karakterin geçmişini öğrenmemiz seriye bir kurgu esnekliği katıyor. Eski arkadaşlarının birer birer öldürülmesi üzerine harekete geçen Reacher, dedektif arkadaşlarıyla bir araya geliyor. Bu nedenle bu sezonda karakter arkları da genişliyor. Ayrıca Reacher’a duygusal bir alan da açılıyor.

Öte yandan Reacher karakteri olayları sadece şiddete başvurarak çözen bir karakter değildir. Reacher’ın Britanya polisiye ve Sherlock Holmes geleneği gereği insanları çok iyi okuyan, ayrıntılara fazlasıyla özen gösteren ve askeriyede öğrendiği özel becerileri de layıkıyla kullanan bir tarafı vardır. 2. sezonda Reacher’ın bu özelliklerini de eski ekip arkadaşlarıyla birlikte daha fazla kullandığını görüyoruz.

Sonuç olarak Reacher’ın 2. sezonu keyifli bir aksiyon ve suç draması olarak karşımızda duruyor. Alan Ritchson ise yine Reacher olmanın hakkını veriyor.

Orçun Onat Demiröz

Lisans öğrenimini 2010 yılında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesinde tamamladı. Akabinde yüksek lisans için Viyana’ya gitti ve 4 yıl kadar Avusturya’da yaşadı. 2015 yılında Türkiye’ye döndü ve çeşitli kültür/sanat dergilerinde, eklerde, bloglarda yazarlık yaptı. Aynı zamanda birçok ajansta da metin ve içerik yazarı olarak çalıştı. Hayatına yazar, yorumcu ve DJ olarak devam ediyor.

Related post