Röportaj: Dracula Müzikalinden Seymur İlham
Dracula müzikalinin başrolüyle dişli hikâyesini konuştuk. Huzurlarınızda yerli Dracula!
Seymur İlham biraz kendinizden bahseder misiniz?
Seymur Alakbarov İlham. Soyismim Alakbarov aslında, İlham babamın ismi ama daha akılda kalıcı olduğu için böyle kullanmayı tercih ediyorum. 26 yaşındayım ve aslen Azerbaycanlıyım. Orada doğdum, büyüdüm. Lisans eğitimimi Bakü’de muhasebe denetim üzerine tamamladım, ardından ekonomi alanında yüksek lisans eğitimim için Türkiye’ye geldim.
2016’dan beri oyunculuk ve modellik yapıyorum. 2018’de İstanbul’a geldim ve burada yaşıyorum.
Dracula müzikali sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu rolü oynamak size neler kattı?
Tiyatroya başladığımdam beri iki farklı müzikal oyunda oynadım. “Notre Dame” ve “Çingeneler Zamanı“. Her iki müzikalde ana karakterleri canlandırdım. Dracula ilk başrol deneyimiydi benim için ve tabii ki sorumluluğu da daha büyüktü.
Karakterin ağırlığı ve beraberinde getirdiği büyük sorumluluk benim için eşsiz bir deneyim oldu. Dracula vampir asilzade, çok güçlü bir büyücü ve simyacı, 400 yaşında büyüleyici bir karakter.
İlk teklif aldığımda beni çok etkiledi, daha sonra hem prova sürecinde hem de sahnede oyunculuk anlamında farklı duygu ve mizansenleriyle beni çok geliştirdi. Karakter sayesinde sahneyi, dekoru kullanma, kostüm ve ışık oyunları, sahnede zaman yönetimi anlamında da farklı deneyimler yaşadım.
Artık rüyalarımın misafiri dahi olan Dracula beni etkilemeye devam ediyor ve bundan mutluluk duyuyorum.
Oyunculuk kariyerinizdeki dönüm noktalarından biri olarak Dracula müzikalini nasıl anlatırsınız?
Bu sektörde başarılı insanların hep söylediği bir cümle vardır: Doğru zamanda doğru yerde olmak, fakat o an geldiğinde de önüne gelen şansı değerlendirebilecek şekilde kendini yetiştirmiş ve donanımlı olmak çok önemli.
Bu proje de doğru yerde doğru zamanda olduğumu fazlasıyla hissettiğim bir proje oldu. Genelde parçası olduğum, katkıda bulunduğum her proje beni değiştiriyor, aydınlatıyor ve şekillendiriyor. Bütün yeteneğim, azmim, disiplinimle sahnedeki duruşumun ciddi anlamda değiştiğini hissettiğim ilk projem oldu diyebilirim.
Müzikal tiyatro oyuncusu olmak zordur. Şarkı söylemek, dans edebilmek ve aynı zamanda doğru duyguda doğru oyunculuk performansı sergilemek çok güçlü hâkimiyet gerektiriyor. Bahsettiğim hâkimiyeti Dracula müzikalinde Dracula karakterini oynayarak en üst düzeyde hissettim.
Dracula müzikali bu anlamda benim için adeta ergenlikten olgunluğa geçiş dönemi oldu.
Müzikal sahnede performans sergilerken karakterinizle nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Hazırlık süreciniz nasıl geçiyor?
Bram Stoker’ın 1897’de yazdığı Dracula romanında yarattığı Kont Vlad Dracula karakteri, Transilvanya’da yaşayan, yaşı 400’den fazla olan, dünyayı ele geçirmek için planlar yapan çok güçlü bir vampir, simyacı ve büyücüdür.
Günümüzde de sevenlerinin çok olduğu birçok popüler vampir hikâyesi var. Dolayısıyla böyle bir karakteri canlandırmak çok heyecan verici ve bir o kadar da stresli. Bir karakteri oynarken o karakterin analizini çok iyi yapmak ve bu analize sadık kalarak ona hâkim olmak gerekir.
Açıkçası kendi karakterime çokça zıt bir karakter olsa da araştırırken hayranlık duydum ve zaman zaman kendimden parçalar buldum hatta bazen farklı yönlerimi ortaya çıkarmakta bana yardımcı oldu. Yaratıcı ekibin durmadan çalıştığı ve iki aydan fazla süren ciddi prova sürecimiz oldu.
Bazen stresli, gergin geçse de çoğunlukla verimli vakit geçirdiğimiz, çok eğlendiğimiz, heyecan verici bir hazırlık süreci atlattık. Tiyatro kolektif bir çalışma gerektiriyor, bu sebeple hem hazırlık sürecinde hem de sahnede kendi karakterine hâkim olmanın yanı sıra oyunun geneline hâkim olmak çok önemli.
Oyuncular arasında iletişim, kostüm, dekor, ışık bazen aklımıza bile gelmeyecek çok ince detaylar bile karakterle aramda kurduğum bağı çok etkiliyor.
Tiyatro sahnesi ve kamera önü performans arasındaki farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
En bariz örneği, canlı performansta hataya yer yok. Tekrar alma şansımız olmadığı için projeye disiplinle hazırlanmak ve bu disiplini sahnede de devam ettirmek çok önemli. Ben Azerbaycan’da Sovyet disipliniyle büyüdüğüm için bu konuda kendimi biraz şanslı hissediyorum.
Başka bir örnek, yaptığın oyun ve mimiklerin büyüklüğüyle alakalı. Kamera önünde daha çok yüz mimiklerine odaklanman gerekirken tiyatroda el, kol hareketleri bazen çok daha fazlasını eklemen gerekebiliyor çünkü en son sırada oturan seyircinin bile anlattığın hikâyeyi izlerken anlaması şart.
Her ikisinin farklı zorlukları, avantajları ve dezavantajları olduğu gibi heyecanı, bıraktığı etkiler ve deneyimler de çok farklı.
Hangi tiyatro oyunu veya karakter sizin için en önemli veya en etkileyici oldu ve neden?
Tiyatroyla aslında geç tanıştım. Büyüdüğüm yerde maalesef böyle olanaklar yoktu. Daha sonra hem yurtiçinde hem yurtdışında hem de sanal ortamlarda birçok oyun izledim ve izlerken bir gün tiyatroda rol alacağımı hiç düşünmezdim.
Tiyatro oyunu veya karakter ismi vermekte zorlanıyorum çünkü beğendiğim oyunların hepsi benim için özel ve farklı. Her farklı hikâyede kendinden bir şeyler bulduğun zaman üzerinde bıraktığı etki de çok başka oluyor, bu anlamda kıyaslama yapmak çok zor.
İtiraf edeceğim, müzikal tiyatro oyunları beni çok fazla heyecanlandırıyor. Müzik bir hikâyeyi, duyguyu anlatmakta çok güçlü bir araç ve bu benim için eşsiz bir anlam ifade ediyor.
Oyunculukta size ilham veren veya mentorluk yapan kişiler var mı? Nasıl etkileri oldu kariyerinizde?
Oyunculuk eğitimleri aldım fakat özellikle tiyatro oyunculuğunda şu an çalıştığım Kumbara Görsel Sanatlar ekibinin üzerimde emeği büyük. Başladığım zamandan beri oyunculuğumu geliştirmemde, potansiyelime hâkim olmamda, farklı yeteneklerimi keşfetmemde bana yardımcı olan yönetmenim Ahmet Vural Bingöl’ün emeği eşsiz ve kendisinden öğreneceğim çok şey var.
Ekipte birbirinden farklı, çok yetenekli, çok çalışkan insanlar var. Müzisyen, dansçı, akrobat, ressam gibi farklı meslekleri olan insanlarla aynı sahneyi paylaşmak ve onlardan bir şeyler öğrenmek benim için inanılmaz bir deneyim.
Farklı kültürler ve insanlarla tanışmayı çok sevdiğim için yeniliklere her zaman açığım. Aldığım her eğitimin açtığı farklı kapılar, kazandırdığı tecrübeler ve bu vesileyle tanıdığım insanlar beni zenginleştirdi. Bu anlamda kendimi gerçekten şanslı hissediyorum.
Müzikallerle adınızı duyuyoruz, önümüzdeki süreç dizi-film ile ilgili beklediğiniz ya da hayal ettiğiniz bir rol var mı?
Evet, müzikallerde oynamaktan gerçekten çok keyif alıyorum. Dracula projesiyle beraber üçüncü müzikal oyun deneyimim. Dizi-film projelerinde de yer almak isterim elbette. Her zaman kendi karakterime zıt karakterler beni daha çok çekiyor ve bunun oyunculuğu daha da geliştirdiğine inanıyorum.
Yani süreçte beni zorlayacak bir karakteri oynamak isterim. Seyircinin izlediğinde Seymur mu bu, diye şaşırması beni mutlu eder. Zihin yanılmalarına çokça yer verilen bilimkurgu projelerini çok seviyorum ve bir gün böyle bir projede oynamayı hayal ediyorum.
Tiyatro oyunu olarak uzun zamandır düşündüğüm bir proje var, yazmaya başladım, umarım tamamlayıp sahneye başarılı bir şekilde koymayı başarırım.
Seyirciyle etkileşim, canlı performansın bir parçası olarak sizin için ne ifade ediyor?
Sahnede canlı performans yaparken başlıca beklentim, hikâyeye tek başıma başlayıp seyirciyle beraber bitirebilmek. Bahsettiğim interaktiflik değil, ben hikâyeye ne kadar hâkimsem seyircinin de kendini kaptırmasını ve hikâyenin bir parçası olmasını dilerim.
Zaten doğru duygu ve doğru tonlamayla doğru oyunculuğu yapıyorsan seyirciye de aynısı geçiyor. Tiyatroda seyircilerle sahne arasında dördüncü duvar diye bir tabir var. Seyircilerin sahneyi gördükleri düşsel duvar diyebiliriz. Kurallar gereği, interaktif bir oyun değilse dördüncü duvarı aşmamamız gerekiyor.
Sevgili seyirciler, bizim oyuncu olarak duvarımız geçilmez olabilir ama siz duvarları aşın ve kendinizi oyunun, hikâyenin merkezinde bulun, o zaman yaptığımız iş büyük anlam ifade edecektir.
Sahne sanatları ve modellik birbirinden farklı kurgular. Modellik yaptığınızı da biliyoruz. Oyunculuğunuzun modellik sürecinde katkısı oluyor mu?
Evet, 2016’da Bakü’de katıldığım Miss&Mister Caucasus yarışmasında ikinci oldum ve modellik kariyerim başladı. Hem Bakü’de hem de Türkiye’de birçok markayla çalışma fırsatım oldu. Moda sektörü geçmişten bugüne çok değişti ve bu değişiklikler modellik kavramını da fazlasıyla etkiledi.
Modellik artık farklı bir boyutta karşımıza çıkıyor. Bu minvalde birçok marka, konsept çekimlere başvuruyor veya moda tasarımcıları podyumda sıradan bir defile yerine hikâye anlatan tarzda sahne şovu yapmayı tercih ediyor, bu da modellerin konsepte uygun olmalarını gerektiriyor.
Bu noktada oyunculuk yeteneğimi kullanmak bana oldukça fayda sağladı.
Bu röportaj, Episode’un 52. sayısında yayımlanmıştır.