Jeremy Irons: “Watchmen, çizgi roman dünyası gibi hissettirmiyor, farklı bir gerçeklik hissi var”

 Jeremy Irons: “Watchmen, çizgi roman dünyası gibi hissettirmiyor, farklı bir gerçeklik hissi var”

HBO yapımı “Watchmen” dizisinde Adrian Veidt rolünü canlandıran deneyimli oyuncu Jeremy Irons ile diziyi, Adrian karakterini ve ABD’deki beyaz üstünlüğü meselesini konuştuk.*

İlk görüşmenizden sonra Watchmen’le ilgili ne düşündünüz?
Damon’ın baştan çıkaran büyük heyecanına ve hayal gücünün genişliğine bayıldım. Çok hızlı düşünen, hızlı konuşan biri ve bunlar karşısında şaşkına döndüm. “Ne olduğunu bilmesem de kabul ederek riski almalıyım,” diye düşündüm. Çoğu zaman fonksiyonumun paralel bir hikâyesi olacağını biliyordum ve bu tür hikâye anlatımının nasıl çalışacağını görmeyi merak ediyordum ve tabii tamamen yayınlanmadan bilemeyecektim.

Tanıştığımda projedeki ilk yönetmenim Nicki’yi (Nicole Kassell) sevdim ve bir çok şeyde iç sesimi dinlemem gerekti. Bazı şeylerde kazanırsın, bazılarında kaybedersin. Ama bununla gerçekten iyi bir şansımız olabileceğini düşündüm. Damon, coşkusuyla benim ilgimi çekebildiyse diğer insanların da ilgisini çekebilir diye düşündüm ve bence oldukça iyi bir oyuncu kadrosunu bir araya getirdi. Yani çalıştığım oyuncular gerçekten etkileyiciydi ve çalıştığım iki oyuncu, Sara ve Tom harikaydılar. Cidden çok eğlendik. Wales’te çekim yaptık.

Bu aralar böyle mi rol seçiyorsunuz, içgüdüyle?
İç ses. İç ses, iç ses, iç ses. Her şeyde iç sesimi dinlerim aslında. Her zaman öyle yaptım. Bence en iyi ölçüt bu çünkü iç ses birçok şeyden oluşur. Kim yapıyor, kim yazdı, hikâye ne, karakterler ne, kim satacak..? Hepsi bir araya gelir. İç ses.

Peki, ilk okuduğunuzda Adrian’la ilgili ne düşündünüz?
Tam bir kaçık olduğunu düşündüm. Damon’un onun çizgi romandaki iki boyutlu karakterini geliştirme yöntemini sevdim. Daha tatmin edici olduğunu düşündüm. Ona biraz mizah katmasını sevdim ve ona dünyanın en zeki adamı ya da her ne ise böyle bir betimleme yapmasının muhtemelen ironik olduğunu düşündüm. O, dünyanın en zeki adamı olduğunu düşünmüş olabilir.

Bazı oyuncular, Damon’ın onlara yorum yapmaları ve kendilerinden bir şey katmaları için alan bıraktığını söylüyor. Bu sizin için de geçerli mi ?
Evet, öyleydi. Yaratıcı bir şey bulduğunda üzerine çalışıp onu kullanabildiğin hoş bir özgürlük hissi vardı. Ama böyle bir şeyle ne yapabilirsiniz? Nicki ve Damon birlikte çok yakın çalışıyorlardı, bu yüzden onlara danıştım, “Bu çok mu fazla?” diye sordum. Onlar da bana, “Hayır, bu tam da istediğimiz şey,” dediler.

Çekimlerin büyük kısmında diğerlerinden ayrıydınız.
Evet ve bunun hikâyenin büyük kısmıyla nasıl rastlaştığını görmek beni büyüledi.

Peki, diğerleri hikâyenin geri kalan kısmında ne yapıyor biliyor muydunuz?
Pek sayılmaz. Senaryoların bir kısmına göz attım ama okumam gereken korkunç bir yığın olduğunu gördüm ve şöyle düşündüm: “Bunu okumamın bir anlamı yok. İzlediğimde hoşuma gidecek. Bu, benim karakterimin bildiği bir şey değil, o zaman benim de bilmeme gerek yok.”

4. bölüm, karakteriniz için büyük bir bölüm. Ne düşündünüz o sahneleri oynarken?
Sadece ne kadar şahane bir hayal gücü, ne şahane bir dünya diye düşündüm. Herhangi bir ahlaki yargıda bulunmuyorsun, sadece yaptığı şey bu diye düşünüyorsun. Özellikle o sahnede tüm o sarı civcivleri taşıyan asansörü gördüğün tavuk çiftliği hakkındaki belgesel çok net aklımda. Aşağıda sınıflandıranlar var ve erkek olanları bulup yumurtlamayacakları için onları çöpe atıyorlar. Bu,
bende de böyle bir etki yapmıştı.

Böyle garip ve insanlık dışı sahnelerde oynadığınızda etkisinden kurtulmak kolay oluyor mu?
Evet. Sabah bir oyun çalışırken öğlen başka bir oyun oynadığım ve akşam üçüncü bir oyunda yer aldığım Stratford’daki repertuar tiyatrosunda çalışmaya alışkınım. Yani kaldırabiliyorsun.

Damon’ın yarattığı, orijinal olarak Watchmen’de yaratılan bu dünya, kuşkusuz çağdaş ama farklı. Başlangıçta bunu oynadığınız karakterde görmüyoruz…
Şu an değil, hayır ama göreceğiz. Şu an teknolojinin, motorlu taşıtların bile olmadığı, tahminimce 1930’larda bir yerdeyim. Yani benimki daha çok Downton Abbey gibi…

Watchmen, süper kahramanlar hakkındaki düşünceyi tamamen altüst ediyor. Batman’in ardından bu çizgi roman dünyasına dönmek nasıl bir his?
Watchmen, çizgi roman dünyası gibi hissettirmiyor, farklı bir gerçeklik hissi var. Bir çizgi roman kahramanını oynamıyorsun, belirli şeyler yapan birini canlandırıyorsun. 17. yüzyıl Fransa’sı olabilir. Belirli kuralları olan ve belirli şeylerin gerçekleştiği veya gerçekleşeceği bir dünyaya giriyorsun.

Evet, sahne çizgi romandan ve Damon’ın yarattığı yapı, ileri ve geri dönüşlerle tam bir çizgi roman yapısı, bu yüzden zamanın siyasi ve sosyal durumları üzerine yorumlar ile paralel hikâyelerle bazen nerede olduğunuza emin olamıyorsun ama bunu 2019’a getirmeyi başardı. Günümüzle ilgili gibi görünüyor. Ve oynadığın her karakter, yaşadığın karaktere göre farklı bir çevrede ve durumda yaşıyor, böylece sadece bakıyorsun ve ne olduğunu görüyorsun.

Bilimle ilgili de bir parça var, özellikle sizin ve Hong’un karakteri ile ilgili sanırım. Bunu aynı zamanda reprodüksiyon teknolojisinin bir parçası olarak görüyor musunuz?
Bu soruyu Damon’a sormalısın. Bence evet, tüm bunları ima eden fikirler var. Empati, pragmatizm ve evet, dikkatli olmazsak gidebileceğimiz teknoloji. Bence içinde fazlasıyla düşündürücü şey var. Ve diziyi kaliteli kılan şeyin bu olduğunu düşünüyorum.

Sizce Amerika’da günümüzdeki beyaz üstünlüğü her zaman orada ve uykuda mıydı?
Bence her zaman orada uykudaydı ve bence vidalar sıkılmaya başladığında, insanlar yaşam standartlarının tehdit edildiğini fark ettikçe en kötü tarafları öne çıkmaya başlıyor.

Daha önce tarihte bir durum yüzünden suçlanan birçok azınlık arasında da gördük, bu yüzden bence uykuda ve öne çıkmasına izin veriliyor. Bence titizlikle üstesinden gelinmesi gereken bir konu çünkü muhtemelen hepimizin içinde bulunan öyle ya da böyle bir korkudan ortaya çıkıyor. Fakat bence çok çirkin ve çok güçlü bir şekilde baş edilmeli, gerçekten durdurulmalı.

Bu, Watchmen’in sorduğu sorulardan biri değil mi ?
Evet. Bence polis tamamen şeffaf olmalı. Mümkün olduğu kadar. Yolsuzluğun takibi yapılmalı ve bununla mahkemeler baş etmeli. Yasadışı kanun infazcılığı ile ilgili olarak da çoğu zaman hissiyatımız, “Vay canına! Hadi git ve şunu yap!” şeklinde ama bu, aslında her zaman kaosla sonuçlanıyor.

*Episode derginin 17. sayısında yayımlanmıştır.
Fotoğraflar: ©2019 Home Box Office, Inc.

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir