Sadakatsiz: “Aman kızım, yuvanı yıkma”
Zeynep Gönenli’nin bu Sadakatsiz incelemesi, Episode’un 23. sayısında yayımlanmıştır.
Sadakatsiz ile ilgili yazmaya başlamadan önce belirtmek isterim ki dizinin uyarlandığı Doctor Foster’ı hiç izlemedim. Dolayısıyla dizinin uyarlama performansını değerlendirmem mümkün değil. Aynı şekilde, karakterlerin önümüzdeki bölümlerde yaşayacakları dönüşümleri de bilmediğim için gördüğüm kadarından bahsedebileceğim. Misal aralarından biri üç bölüm sonra aşırı kötü kalpli olacaksa bunu şu an bilmiyorum, dışlamazsanız sevinirim.
Sadakatsiz, hayatımıza çok çarpıcı bir fragmanla girdi. Hafif delirmiş görünen Cansu Dere’nin, “Kocam beni aldatıyor, hem de sizin kızınızla, üstelik kızınız hamile!” diye pimi çekilmiş bir bombayı masanın üzerine attığı bir sahneye karşı koymak çok da mümkün olmadı. Hiçbir şey olmasa da o sahnenin devamı için en azından bir kere izleyecektik zaten. İlerleyen bölümlerde gördük ki o sahneden fazlasını vaat ediyor Sadakatsiz, ne mutlu bize.
Asya’nın aldatıldığını fark etmesi de en az açılış sahnesi kadar klasik bir şekilde gerçekleşiyor; atkıda gördüğü bir saç teliyle. Yine de ilerleyen sahnelerde, “Of, bu ne biçim klişe!” demiyoruz, mevzu bizi ikna etmekle kalmıyor, bir sonraki adımı da merak ettiriyor.
Bir aldatma hikâyesi deyince konunun çok mutlu bir aile görüntüsü ve “Bütün mutlu aileler birbirine benzer” diye başlayan Tolstoy cümlesi ile açılması klasiktir. Sadakatsiz’de de öyle oluyor. Tekirdağ’da güzel bir evde, güzel bir hayatları olan Arslan ailesi için olayların ne kadar çığrından çıkabileceğini ilk başta bilemiyoruz. Ancak işe bakın ki Asya’nın aldatıldığını fark etmesi de en az açılış sahnesi kadar klasik bir şekilde gerçekleşiyor; atkıda gördüğü bir saç teliyle. Yine de ilerleyen sahnelerde, “Of, bu ne biçim klişe!” demiyoruz, mevzu bizi ikna etmekle kalmıyor, bir sonraki adımı da merak ettiriyor. Bunda benim için en büyük pay sahibi Asya Arslan rolüyle Cansu Dere oldu açıkçası. Hem ailesiyle mutluluğuna hem saç telini görünce hiç inanmak istemese de içine düştüğü endişeye havada karada inandım ve hemen Asya’nın tarafını tuttum. Dere’nin zaman zaman donukluğa varan bir hali olabiliyor, Asya’da tam kıvamındaydı bence. Volkan rolündeki Caner Cindoruk’a ise henüz tam ısınamadım, zaten karısını aldatan pis bir adam rolünde olduğu için kendisine ısınmayacağız da, yeterli öfkeyi de uyandıramadı bende. Öylece duran birisi sanki. Çekirdek Arslan ailesinin bir diğer ferdi Ali derseniz sanki biraz daha küçük bir çocuk olsa daha mı iyi olurdu? Şimdi böyle küçük desen değil, ergen desen o da değil gibi. Tam kaç yaşında olması gerekiyor bilmiyorum ama biraz daha küçük olsa daha çok inanabilirdim ona.
Asya ve Volkan’ın arkadaşlarını da yakından tanımaya başlıyoruz. Daha ziyade Volkan’ın arkadaşı kontenjanından aileye giren Derya, Asya’yı alenen kıskanan Bahar ve olan bitene tek sinirlenen oymuş gibi duran Mert. Evet, Volkan’ın Asya’yı aldattığını arkadaşları da biliyor maalesef ve bu, Asya için konunun kendisi kadar bir yıkım oluyor neredeyse ama ona sonra geliriz. Bir yandan da Mert sanki Asya’dan hoşlanıyor için için, bunu sezen ve zaten evliliğinde de mutlu olmayan Bahar da Asya’ya karşı pasif agresif bir hal içinde.
Dizide en güzel bulduğum kısımlardan biri, Asya’nın kendisini o klasik “Aman kızım, yuvanı yıkma” diye tembihlenen kadın profiline sokmaması.
Gelelim hikâyenin öteki kadınına. Derin rolüyle Melis Sezen bence öfkemizin hedefi olma konusunda son derece başarılı bir performans sergiledi şu ana kadar. Hem çok kendinden emin durmaya çalışması hem de aynı anda son derece tedirgin olması, gençliğinin verdiği her şeyi çok bildiğine inanması, Volkan’a ültimatom verdiği sahnelerdeki her şeyi kendinde hak görmesi derken sinirimizi epey yerinden hoplattı. Volkan’a olan öfkemizin bir kısmını da çekti üstüne. Derin’in annesine de çok bilendiğimi söyleyebilirim. Bakınca sanki normal biri gibi ama kızıyla kavga edince, “Bundan sonra derdini babana anlatırsın!” demesine hiç tahammül edemedim? Holding mi yönetiyorsun, aile mi?
Dizide en güzel bulduğum kısımlardan biri, Asya’nın kendisini o klasik “Aman kızım, yuvanı yıkma” diye tembihlenen kadın profiline sokmaması. Evet, bir ara düşündü kocasına şans vermeyi ama sonra bir baktı paraları da gitmiş, evladının eğitim masrafına kadar harcamış adam, koşarak attı kendini avukata. Avukat biraz mıy mıy yalnız, bir an önce daha dişli bir avukata vekalet vermesinde fayda var. Volkan’ın annesinin, “Aman, alttan al kızım,” ısrarlarına rağbet etmemesi de Asya’yı bana sevdirdi. Volkan ‘İki kişiyi de seviyorum anlıyor musunuz?’ diye dolaşsın dursun, Asya alttan alsın. Sebep?
İzlerken hiç sıkılmadığım, hızımı alamayıp zaman zaman televizyonla konuştuğum, bir sonraki bölümünü merakla beklediğim bir dizi olmuş Sadakatsiz.
Asya’nın kendisine hasta olarak gelen Nil’le yaşadıklarını çok kıymetli bulduğumu da hemen eklemek isterim. Nil’in şiddet gördüğü adamı cansiperane savunması, gördüğü şiddet için sürekli bahaneler bulması ve Asya’nın buna engel olmaya çalışması çok önemli. “O beni çok seviyor ve ben onu iyileştireceğim,” diye bahsettiği adam bir anda Nil’i öldürebilir. Nil bunu çok iyi biliyor ama hem çaresizlikten hem de gerçekten karşısındaki adamın iyileşebileceğine inancından bir türlü çekip gidemiyor. Halbuki o adam iyileşmeyecek, olan Nil’e olacak. Bunu kırk defa anlatsak yine olur, ne kadar çok anlatılırsa o kadar iyi. Hikâyelerinin devamı nereye gidecek bilmiyorum ama umarım arada Asya ile bu ilişkileri yok olmaz.
Sadakatsiz’le ilgili en sevdiğim şeylerden biri de bir buçuk saat olan süresi. Bir yabancı diziye göre yine çok uzun olsa da iki buçuk saatlik yerli dizilerin ekranı sardığı şu günlerde ilaç gibi geldi. İki buçuk saatlik bir dizi yazana, çekene, oynayana ve izleyene çok yazık. Akıl bırakmıyor kimsede, sonlarına doğru artık kime ne olacaksa olsun diye bekliyorsun. Halbuki Sadakatsiz epey dinamik gitti şimdiye kadar, umarım sürenin uzaması gibi bir planları yoktur. Uzun bakışmalar, müzikler yine var, yok değil ama bir yerli diziye göre epey az. Gönül ister ki 45 dakika olsun tabii ama madem elimizde bu var, buna da sevinebiliriz.
İzlerken hiç sıkılmadığım, hızımı alamayıp zaman zaman televizyonla konuştuğum, bir sonraki bölümünü merakla beklediğim bir dizi olmuş Sadakatsiz. Reytingi bol olsun dilerim.