Netflix, The Night Agent’ın 2. Sezonunun Yeni Fragmanını Paylaştı
Şermin Ekinci: Menajer-Oyuncu İlişkisinde En Temel Duygu Güven
[highlight]İzlediğimiz çoğu oyuncunun kariyeri, bu işin profesyoneli menajerlere emanet. Biz de oyuncu menajerliğiyle ilgili her şeyi ve menajerin gözünden dizi sektörünü Persona Menajerlik’in kurucusu Şermin Ekinci ile konuştuk.[/highlight]
Uzun yıllardır menajerlik yapan Şermin Ekinci’nin sektöre dair önemli tespitleri var. Ekinci, şu andaki en büyük sorunun nitelikli senaryo bulmak olduğunu söylerken, Türk oyuncuların yurtdışına açılması konusunda, “Dil, büyük bir sorun ama kesinlikle olabilir. Aksan, sıkıntı olduğu kadar avantaj da olabilir. Yazılacak rol, her şeyi değiştirebilir. Dünya çapında yetenekli oyuncularımız var, neden olmasın diyor. Oyuncunun en samimi eleştirmeninin menajeri olması gerektiğini vurgulayan Ekinci, menajerle oyuncu arasında güven ilişkisinin önemine değinip menajerliğin olmazsa olmazını açıklıyor: Empati…
Röportaj: Engin İnan
Fotoğraf: Yusuf Ozan Kopçuk
Menajerliğe nasıl başladın?
1992’de ODTÜ’den mezun oldum. Sosyal bir öğrenciydim, her türlü sosyal aktivite için kalabalıkları organize etmeyi kolaylıkla beceriyordum. Kimya okumama rağmen seçmeli dersim piyanoydu. Bunda, 7 yaşında başlayıp uzun yıllar eğitimini aldığım keman ve diğer enstrümanların etkisi var elbette. Müzik zaten hayatımda hep vardı ama müzisyen olmak yerine mühendis olmayı seçmiş biri olarak ikisinin birleştiği yeri gördüm ama adını koyamadım.
Adını koyup bu mesleği yapmaya ne zaman karar verdin?
Her hafta sonu konserler yapan bir diskoda çalışmayı tercih ettim. Zaman içinde konserler için menajerlerle konuşmaya başladım, organizasyona dahil oldum. İstanbul’dan gelen şarkıcıların menajerlerinin bu işi nasıl yaptıklarını gözlemeye başladım ama gönlümden geçen mesleğin net adını koymama sebep Mirkelam konseridir. Ekibi soundcheck sırasında izlerken kendi kendime, “Hayır, burada seyreden değil, orada onlarla o soundcheck’i yapan olacağım,” dediğimi hatırlıyorum. Kısa bir süre sonra da Ankara’yı bırakıp İstanbul’a geldim. İlk menajerlik yaptığım kişi İzel oldu. Daha sonra Ajda Pekkan, Duman, Nil Karaibrahimgil, Hande Yener’le çalıştım, kısa bir süre Mirkelam’ın menajerliğini de yapmışlığım var.
Müzik menajerliğini neden bıraktın?
15 yılı aşkın sürede müzik sektöründe menajer olarak yapabileceğim çoğu şeyi yaptığımı düşünüyorum. Yenilenme ihtiyacı duydum. Yaptığım işte yeniden heyecan duymak, yeni şeyler öğrenmek istedim. Film ve dizi dünyası beni bu anlamda çok daha heyecanlandırıyordu. Zaten şu an film veya dizi sektöründen tanıdığınız birçok yapımcı ve menajere baktığınızda, kariyerlerinin geçmiş dönemlerinde müzik görürsünüz.
“Menajerliğin olmazsa olmazı empati kurmak”
Menajerliğin Batı’daki işleyişi ile Türkiye’deki işleyişi çok farklı mı?
Teoride çok farklı diyemem ama karşılaştığımız zorluklar farklı. Burada çok daha el yordamıyla, sezgisel, deneyimleyerek, tecrübe ederek öğreniyorsunuz. Hatta onların deneyimlemedikleri, muhtemelen hiç başlarına gelmeyecek şeyleri de deneyimleyip çözümler üretiyoruz. Batı’da teori ile pratik pek şaşmıyor, buradaysa daha zor. Konserler yaparken öncesinde hiç gitmediğim Amerika’da mail-telefon aracılığıyla turne yapmayı başarmıştım. Beş ayrı şehirde Duman konseri yaptık. Uçağa binerken içimden “Biniyoruz alamete, gidiyoruz kıyamete, başımıza neler gelecek acaba?” demiştim ama oradayken 15 gün tatil yaptım neredeyse. Çünkü maillerde yazan her şey eksiksiz ve hazırdı. Fazladan hiçbir şey yapmama gerek yoktu. Türkiye’de böyle bir şey İstanbul’dan Yalova’ya gittiğinde bile olmuyor, mümkün değil. Batı’da sözleşme her şey demek. Türkiye’deyse sözleşmelerin sadece bütçe maddesi hatırlanıyor.
Nasıl bir donanım gerekiyor menajerlik için?
Olmazsa olmazı empati bence. Sadece temsil ettiğiniz kişilerle değil, o kişilerin iş ilişkisinde olduğu kişilerle de kurmanız gereken şey, empati. Ayrıca iyi bir yönetici olmak gerekiyor. Kendinizi sürekli yenilemeli, okumalı, izlemeli, görmelisiniz.
Oyuncuyu temsil ederken yapımcıyla, yönetmenle, senaristle ve daha birçok kişiyle ilişki içindesin. Dengeyi kurarken nelere dikkat ediyorsun?
Aslında maharetini gösterdiğin yerlerden biri, bu bahsettiğin. Tarafların birbirlerini sebepleriyle anlamasını sağlamak gerekiyor. Hepsinin emeğiyle, katkısıyla o proje var oluyor.
Sektörün “kötü polisi” menajerler mi?
Önyargılı bir cümle bu bence. Oyuncu, konsantrasyonunu projeye, rolüne vermeli. Ona bu konforu sağlamak bizim işimiz. Dolayısıyla sözleşmeler, bütçe görüşmeleri, zamanlamalar, ihtiyaçlar gibi konular menajerler üzerinden ilerliyor. Sevimsiz bulunduğumuz kısım burası.
“Oyunculukta güzellik ilk şart değil ama tercih sebebi”
Biriyle çalışmaya karar verirken nelere dikkat ediyorsun?
İzliyorum, konuşuyorum. Özgün olmasına dikkat ediyorum. Birbirimize iyi gelip gelmeyeceğimizi anlamaya çalışıyorum. Hislerimi dinliyorum.
Çalışmaya başladığın genç bir oyuncuyu nasıl hazırlıyorsun? İlk nereden başlıyorsun?
Önce bir deneme çekimiyle durum değerlendirmesi yapıyorum. Konservatuvar mezunu olmayan adaylarda ona uygun olabilecek, ilk başta onu zorlamayacak bir şeyler deniyorum. Daha kolay, daha motive edici, aslında kendisini iyi hissettiğinde ne çıkarabileceğini gösterebileceği bir metni veriyorum, oradan eksikliklerini görüyorum. Okullu adaylarıysa ekran önünde ve sahnede görme olasılığım yoksa yine deneme çekimi yapıyorum ancak onları zorlayacak metinleri tercih ediyorum. Deneme çekimi çok belirleyici oluyor. Ondan sonra, yetenek ve ışık varsa yaklaşık 1 sene boyunca ders aldırıyorum. Zamanının geldiğini anladığımda onun için doğru olacak projelere yönlendiriyorum.
Yeni oyuncuları nasıl keşfediyorsun?
Çoğunlukla izlediğim oyunlardan, çok başvuru oluyor zaten. Bazen de birilerinin aracılığıyla ulaşıyorlar ama benim için en doğru yöntem, izlemek. Tiyatro oyunu, kısa film, reklam, hiçbiri yoksa deneme çekimi.
Sokaktan oyuncu keşfetmek gerçekten var mı?
Örnekleri var, evet. Çok da başarılı oldular. Hiç başıma gelmedi ama ne yalan söyleyeyim böyle bir tecrübe yaşamak isterdim: Tamamen sıfırdan, karşıdaki kişinin aklında bile yokken onu ikna etmek, başlamak ve başarılı olmak.
Oyunculukta güzellik birinci şart mı?
Güzellik kapıları çok kolay açan bir şey. Algılarımız güzel bulduğu şeylere öncelik veriyor. Her hafta milyonlarca eve konuk giriyoruz. Seyirci, en kıymetli saatlerini sana ayırıyor. Seni tercih etmesi için, evet, güzel hikâye, güzel kadınlar, güzel erkekler, güzel oyunculuk, güzel müzik bekliyor. İlk şart değil ama tercih sebebi.
Deneyimli bir oyuncu, zaten çok yetenekli, tanınıyor ve halihazırda işleri var. Menajerin böyle bir durumda fonksiyonu nasıl oluyor?
Çok klişe bir deyimle büyük resmi görmek. Zaten deneyimli, yetenekli ve çalışıyorsa sahip olduklarını parlatmak, eksik ya da atlamış olduğu şeyleri gözden geçirmek, şöhretini doğru yönetmek, hayallerinin önünü açmak ya da yeni ufukları işaret etmek. Söylediğim şeyler her kişide farklılık gösterecektir. Tüm bunları kişiye özel planlamak gerekir.
“Oyuncunun en samimi eleştirmeni menajeri olmalı”
Menajerle oyuncu arasındaki ilişki nasıl yürüyor? Dışarıdan bakıldığında sanki biraz anne-çocuk ilişkisi gibi görünüyor.
Menajer-oyuncu ilişkisinde en temel duygu güven. Anne-çocuk ilişkisinde bu doğuştan geliyor zaten. Aslında yakın arkadaşınla, sevgilinle de öyle yürümüyor mu? Karşılıklı güven olmadığında uzun vadeli bir ilişkiden söz etmek imkânsız. Annelik ya da ablalık daha ziyade yeni başlayan genç arkadaşlarımız için geçerli oluyor. Sonrasında hepsiyle yakın arkadaş oluyoruz. Bununla birlikte bir hayatın, bir kariyerin sorumluluğunu da alıyoruz. O yüzden ilişkide sorumluluğun fazlası bizde oluyor. Bu açıdan anneye benzetebilirim.
Oyuncunun en büyük eleştirmeni menajeri midir?
Evet. En samimi eleştirmeni menajeri olmalı.
Oyuncuyla en sıkıntılı alan da onu eleştirmek mi?
Bu da kişiye göre değişiyor ama genel olarak evet, en sıkıntılı alan eleştiri duymak, içselleştirmek ve düzeltmek için gayret göstermek. Birbirinizi iyi tanıdığınızdan olumsuz eleştiri öncesi onun buna üzüleceğini biliyorsun zaten. Bilerek söylüyorsun ama eleştirmek, yalnız başına anlamı olan bir şey değil, devamında da yol gösterici olman gerekiyor.
Bazı oyuncuların audition’a girmemesi ya da onları menajerlerin göndermemesi hakkında ne düşünüyorsun?
Audition vermeliler ama vermemelerini de anlıyorum. Audition, yönetmen tarafından alınacaksa sorun olmuyor ancak cast ajansları tarafından alınacaksa birkaç yer haricinde sorun oluyor. Koşullar ve üslup sebebiyle kendilerini kötü hissediyorlar. Küçücük odalarda, kötü ışıkta, kötü oyun vererek seçilmeye gitmiş oyuncunun performansını eksiltiyorlar. İki kez bunu tecrübe eden oyuncu üçüncüde normal olarak ya gitmiyor ya da mecburen gidiyor. Audition başka adayların da olduğunu bildiğin, tedirgin edici bir şey zaten. Oyuncudan en iyi performansı almak için gerekli konfor ve koşulların sağlanması lazım.
Menajerlerin cast direktörlüğü yapması ya da cast direktörlerinin menajerlik yapması etik mi? Bu sadece bizde olan bir şey mi yoksa her yerde olabiliyor mu?
Türkiye dışında ikisi birbirine karışmıyor. Olması gerektiği gibi menajer ayrı, cast direktörü ayrı. Burada menajerler, yeni oyuncu keşfetmek maksatlı kullanıyorlar oyuncu seçimlerini ya da tersi oluyor, oyuncu seçimleri yapan cast direktörleri, seçmeler sırasında gördükleri yetenekli oyuncu adaylarına sözleşme imzalatıp menajerlik yapmaya başlıyorlar. Bu arkadaşlarımız yeni bir projenin oyuncu seçimlerinde kendilerine bağlı oyunculara öncelik ya da ağırlık vermiyorlarsa, öncelik projenin kendisiyse neden olmasın. Her şey kişisel ahlakla başlıyor ve orada bitiyor aslında.
“Sektördeki en büyük sorun, nitelikli senaryo azlığı”
Oyuncularının dizileri yurtdışında yayınlanıyor. Oyuncuların hayatında bir şeyleri değiştirdi mi?
Büyük bir motivasyon sebebi olduğu kesin. Yeni ufuklar açıyor, hayaller kurduruyor. Şili’de tanınıyor olmak, Hindistan’dan davet almak, Dubai’de reklam anlaşması yapmak, Yunanistan’da imza gününe katılmak, ABD’de otobüslerin üzerinde fotoğrafının olması, Rusya’da TV programına katılmak… Yakın bir geçmişe kadar tüm bunların hayali bile zordu. Oyuncuların hayatlarında henüz köklü değişiklikler olmadı ama şu an denemek için hepsi çok daha cesur ve özgüvenliler.
Bir dizi oyuncumuz “dünya starı” olur mu yakın gelecekte?
Kesinlikle olabilir ancak dil en büyük sorun. Oyuncuların en çok bu aşamada cesaretleri kırılıyor. Aksan, sıkıntı olduğu kadar avantaj da olabilir. Yazılacak rol, her şeyi değiştirebilir. Homeland gibi bir dizi yazılır ve ana karakterlerden biri aksanlı bir yabancı olursa neden olmasın? Dünya çapında yetenekli oyuncularımız var. Artık oyuncuların ve menajerlerin yurtdışı ajans ve yapım şirketleriyle bağlantılarının olması gerekiyor.
Sürekli senaryo okuyorsun. Senaryoda nelere dikkat ediyorsun?
Hikâyesi, karakterleri, çatışması, diyalogları tüm bunlara bakıyorum. İyi senaryo, okurken kendisini izlettirir aslında. Okuduktan sonra da aklınızda yer eder. Ne anlattığını anlamadığım, karakter derinliği olmayan bir sürü senaryo geliyor önümüze. Çoğunu okumayı yarısında bırakıyorum.
Bir ara çok kısırdı hikâyelerimiz; biraz değişmeye başladı diyebilir miyiz?
Televizyonda durum hâlâ aynı, uzun süre değişeceğini sanmıyorum. Hatta 10 yıl önceki hikâyelere döndük diyebilirim. Yeni şeyler denenmek isteniyor ama şu anda ölçülen seyircide karşılığı yok. Dolayısıyla alternatif mecra arayışına gidildi. Puhu ve BluTV bizler için umut verici mecralar. Tüm sektör çalışanları olarak arkalarındayız. Masum‘un ve Fi‘nin seyirciden gördüğü ilgi hepimiz için umut ışığı oldu.
Herkesin sektörle ilgili bir sıkıntısı var. Senin en büyük sıkıntın nedir?
Genel olarak en büyük sorun, süre. En büyük sorun, nitelikli senaryo diyeceğim ama her hafta 130-140 sayfa, izlenebilir, reyting alacak bir senaryo yazmanın imkânı yok. Kişisel olaraksa komedi işlerinin ekrandan yok olmasına ve fazlasıyla erkeği kollayan hikâyelerin rağbet görmesine dertleniyorum.
AB dizisi, kadın dizisi, erkek dizisi ayrımları yapılıyor. Bu ayrımlar, oyuncular için de geçerli mi?
Oyuncu her rolü oynayabilmeli. Oyuncular için bu kodlamaları yapımcılar ve kanal yöneticileri yapıyor ne yazık ki. “Bu oyuncunun getirisi var”, “Bu totale uymaz” cümlelerini onlar kuruyor. Cast direktörleri ve menajerler bu kodları kırmak için ellerinden geldiğince çaba sarf ediyorlar.
Bugün galiba seyirci, kötü oyuncuya şans vermiyor…
Artık çok profesyonel bir izleyicimiz olduğunu düşünüyorum. Senelerdir her akşam saatlerce dizi seyrediyorlar. Herhangi bir işi senelerdir bu şekilde yapsan zaten uzmanı olursun. Bence Türk izleyicisi şu anda böyle. Önceden adını koyamıyordu ama şimdi kötü senaryo, kötü oyunculuk deyiveriyor.
Çoğu genç, oyuncu olmak hayalinde. Senin tavsiyelerin nedir?
Çok klişe olacak ama bence çok kitap okumaları, çok müzik dinlemeleri lazım. Karakter derinliği, çatışmaları, dönüşümleri, sebep sonuç ilişkisi en fazla romanlarda var. Çok film seyretmektense çok kitap okumalarını tavsiye ederim. Müzikse oyuncuda illaki olması gereken ritim duygusu için şart.
Bu röportaj, Episode Dergi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır…