Sherlock mu, Holmes mü? | Algan Sezgintüredi
[hr style=”solid”]
[highlight]EpisodeDergi.com Sherlock Dosyasının Tüm İçeriği İçin Tıklayın[/highlight]
[hr style=”solid”]
Bir itirafla başlayayım: Son birkaç yıla kadar Sherlock Holmes öykülerinin taş çatlasa yarısını bildiğimi zannediyordum. Neredeyse tümünü ama yarısından azını sonradan, işim düştüğünde fark ettim. Az Holmes öyküsü okuduğum aklımda kalmış, çok Holmes filmi ve dizisi seyrettiğim kalmamış meğer.
Bir itirafla başlayayım: Son birkaç yıla kadar Sherlock Holmes öykülerinin taş çatlasa yarısını bildiğimi zannediyordum. Neredeyse tümünü bildiğimi ama yarısından azını okuduğumu sonradan, işim düştüğünde fark ettim. Az Holmes öyküsü okuduğum aklımda kalmış, çok Holmes filmi ve dizisi seyrettiğim kalmamış meğer.
İşimin düşmesiyse roman ve öykü yazmak haricinde neyle uğraştığımı bilenlerin tahmin edebileceği üzere, çeviriyle ilgili: Üç küsur sene önce bir yayınevi, Sherlock Holmes külliyatını çevirmemi teklif etti. Heyecanla kabul edip işe giriştim ama sonunda proje rafa kalktı ve bendeniz, Sherlock Holmes’ün ilk öyküsü A Study in Scarlet’ı çevirdiğiyle kaldı. Üzüldüm üzülmesine ya, bir tane bile olsa çevirmenin hazzını ve bu vesileyle çok eski bir dostla yeniden haşır neşir olmamı kâr saydım.
Eski dost dediğim, ITV kanalı yapımı ve “aslına en sadık uyarlama” unvanına sahip dizi. Aslında toplam kırk bir bölümden oluşan dört dizi sözkonusu: Sherlock Holmes’ün Maceraları, Sherlock Holmes’ün Dönüşü, Sherlock Holmes’ün Vaka Defteri ve Sherlock Holmes’ün Anıları. Rahatlıkla bütün halinde incelenebilecek bu dört dizinin ilki, Sherlock Holmes’ün Maceraları 24 Nisan 1984’te yayınlanmaya başlamış. Kazandığı büyük başarı üzerine, Sir Arthur Conan Doyle’un Holmes hikâyelerini topladığı kitap başlıklarına sadık kalınarak, sonuncusu 1994’te yayınlanan üç ilave dizide Holmes’ün dördü roman, toplam altmış öyküsünden kırk ikisi televizyona uyarlanmış.
ITV yapımı dört dizinin aslına en sadık uyarlamalar olma haricinde bir başka önemi daha var: Jeremy Brett (1933-1995). Brett, pek çok izleyici ve Holmes hayranına göre “Aha, Sherlock Holmes budur işte!” denecek bir portre çizmiş. Dünyanın çehresini değiştiren muazzam kültürel devrim internet sayesinde diziyi tekrar izlediğimde, “Evet,” dedim, “hatırladığım ve adı anıldığında aklıma gelen Holmes bu sahiden.” Holmes’ü gerek sahnede, gerek beyazperde ve camda Basil Rathbone, Peter O’Toole, Peter Cushing, Leonard Nimoy, Roger Moore, Michael Caine, Robert Downey Jr., Christopher Plummer, Ian Richardson dahil pek çok muhterem ve önemli aktör canlandırmış. Ama izleyebildiklerim arasında ciddi karmaşık karakterli kahramana Jeremy Brett kadar yakışan yok bence.
Holmes, Doktor John H. Watson’sız olmaz elbette. Yakından bilmeyene sadece “anlatıcı” ve Holmes’e kimi konular ve ayak işlerinde yardımcı gibi görünen Watson esasen başka bir öyküde kullanılabilecek sıkı bir kahramanın tüm özelliklerine sahiptir. Askeri cerrahtır; bilgili ve haliyle bilgiyi saklayıp kullanacak denli akıllıdır; silah kullanmayı bilir; güçlü kuvvetli, atletik yapılı adamdır. Öyle nazenin falan değildir ve öykülerdeki katalizörlüğünün yanındaki diğer rolü, okura Sherlock Holmes’ün kimi insanüstü özelliklerini iyice vurgulamak ve aynı yoldan, topluma (kimi halen) ters gelebilecek sivriliklerini, nahoş yanlarını yumuşatmak, kabullenilir kılmaktır.
ITV yapımı dizinin ilk yılında rolü üstlenen David Burke, Kraliyet Şekspir Kumpanyası’na katılmak üzere ayrılınca yerini Edward Hardwicke almış. Tip olarak ikisi de Watson, evet ama şahsen Martin Freeman’ı karaktere hayat verme açısından daha başarılı buluyorum. 2010’da yayınlanmaya başlayan BBC yapımı Sherlock’ta Doktor Watson’ı canlandıran oyuncudan bahsediyor ve böylece yazının başlığına yahut esas konusuna geliyorum nihayet: ITV’nin “aslına en sadık” dizisi mi yoksa BBC’nin pek çok anlamda çağın ruhunu yakalayan yapımı Sherlock mu?
Cevabı sona bırakmayacağım: İkisi de! İzleyen, izleyebilen herkesin aynı kanaate varacağına eminim desem yeri çünkü ikisi de birbirinden lezzetli çalışmalar. Sadece Holmes ve polisiye sevenlere değil, herkese tavsiye edebilirim.
ITV’nin uyarlaması, özellikle 1990 sonrası bölümlerde kimi karakter ve öykü gidişatında yapılan ufak değişiklikler haricinde sahiden Sherlock Holmes’ü ve Victoria dönemini, en azından kafalarda canlanabilecek haliyle yansıtıyor.
En önemli değişiklik, Holmes’ün morfin kullanmayı bırakması. Yapımcılar, diziyi çocukların da hevesle izlediği anlaşılınca Sir Arthur Conan Doyle’un kızından onay alarak bu değişikliğe gitmişler.
Ciddi başarı ve ilgi kazanan BBC uyarlamasıysa “güncel” sıfatını sahiden hak ediyor. Karşımızda günümüz gençlerine sıkıcı gelmeyecek denli hareketli ve hızlı bir dizi var; çok daha eğlenceli hatta komik. Klasik öyküler temel alınarak yaratılan “kısmen” yeni maceralarda özellikle Holmes hayranlarının yakaladıklarında epey zevk aldıklarını tahmin ettiğim pek eğlenceli göndermeler, şaşırtıcı değişiklikler, yaratıcı buluşlar ve pek zekice güncelleştirmeler var.
Senaryo, yönetmenlik ve yapım kalitelerine ilaveten her iki dizinin de en çekici yönü, oyuncuların başarısı. Jeremy Brett, evet, klasik Holmes nasıl olmalıysa tamı tamına öyle; soğuk, mesafeli. Gözlerinden fışkıran zekâ pırıltılarında, etrafındaki herkesten fersahlarca ötede çalışan kafanın belki kaçınılmaz sonucu denebilecek karanlık da var. Cinsiyetsiz, kibirli, sivri dilli, azıcık ürkütücü ve sevgiden çok saygı uyandırıyor.
Günümüzün bihakkın en gözde aktörlerinden Benedict Cumberbatch’in canlandırdığı Sherlock’sa Jeremy Brett’in muazzam vurguladığı özelliklerinin esasen kırılgan bir iyi kalpliliği koruma amaçlı savunma duvarları olduğunu gösteren daha “yumuşak” bir portre çiziyor. Moffat-Gatiss ikilisinin esas başarısı, esas güncellemesi burada: Holmes, malum, Victoria döneminin ürünü bir kahraman; kişiliği, davranışları vesaire, hepsinde ölçütleri farklı. Siyaseten doğruluk ve benzeri güncel kavramlardan, bahanecilik gibi moda yaklaşımlardan son derece uzak ki belki yahut galiba BBC yapımı güncel dizinin adı da o yüzden sadece Sherlock.
Brett’in parladığı ITV dizisindeki Watson, özellikle Hardwicke’in canlandırdığı, olması gerekenden daha silik, biraz daha tıkız ve fenası, sanki biraz el pençe divan havalarda; kimi yerde karikatürleşme sınırında dolanıyor. Martin Freeman’da vücut bulan “güncel” Dr. Watson’ı bu yüzden daha sahici bulup tutuyorum. Gerekli komiklikleri bolca yapıyor ama hiç gülünçleşmiyor.
İki dizide de oyunculuklar üst düzey ama Sherlock burada biraz daha önde çünkü dizide sadece Watson değil, genelde daha arkada kalan, izleyicide fazla sempati uyandırmayan diğer sürekli Holmes karakterleri, özellikle ağabeyi Mycroft, geçmişi karanlık ev sahibeleri Mrs. Hudson, Başkomiser Lestrade, baş düşman Moriarty ve Mary Morstan-Watson (Freeman’ın gerçek hayattaki eşi Amanda Abbington) resmen sahne çalıyor. Sally Donovan, Philip Anderson ve Molly Hooper gibi yeni yan karakterlere ilaveten Holmes’ün ebeveynlerini Benedict Cumberbatch’in gerçek anne-babası Wanda Ventham ile Timothy Carlton’ın canlandırmalarıysa dizinin diğer pek çok hoşluğu arasında.
John Watson’ın İkinci Adı
Bilen elbette biliyordur ama şu hoş bilgiyi vererek bitireyim sözümü: Bir diğer üstat polisiyeci Dorothy L. Sayers, Mary Morstan’ın Bükük Dudaklı Adam öyküsünde eşine “James” demesinden ve bu adın İskoç Keltçesindeki Seamus adının İngilizleştirilmiş hali Hamish’in, James’in karşılığı olmasından yola çıkarak doktorumuzun adında yer alan ve Sir Arthur Conan Doyle’un hiçbir öyküde neyin kısaltılmışı olduğunu açıklamadığı H harfinin, Sherlock’ta geçtiği üzere Hamish olduğunu öne sürmüş. E, polisiye yazarı, hem de üstat sonuçta…
[button url=”http://221bdergi.com/category/221b-dergi/” size=”small”]Bu yazı ilk kez, polisiye kültür dergisi 221B’nin ilk sayısında yayımlanmıştır. Türkiye’nin tek polisiye dergisi 221B Dergi’ye dair tüm detaylar için tıklayın.[/button]