“Kimsin Sen Lenny Belardo?” | Esra Ertan
[blockquote size=”full” align=”left” byline=””]“Who you are Lenny Belardo?
Everything…”[/blockquote]
A.B.D’den önce İtalya’da yayınlanmış olan bir dizi var karşımızda. 2016 tarihli, HBO, Sky Atlantic ve Canal+ ortak yapımı The Young Pope, en önemli referansını mesele edindiği konu kadar, şüphesiz, yapımın senaryosunda ve yönetmen koltuğunda imzasını ve adını gördüğümüz İtalyan yönetmen Paolo Sorrentino’dan alıyor. Paolo Sorrentino sinemasına öyle ya da böyle vakıf olan pek çok izleyici, The Young Pope’u yaratıcı yönetmen sinemasının dehalarından birinin dokunuşlarıyla anlama/anlamlandırma çabası içinde olacaktır hiç kuşkusuz.
Bugüne kadar tarihi atmosfer içerisinde dini terminolojiyi dram, erotik psikolojik, aksiyon ve fantazya gibi türlerin sentezlenmesiyle ekrana taşıyan pek çok yapım izledik. The Borgias, The Tudors, Da Vinci’s Demons, hâlen yayınlanmakta olan Medici:Masters of Florence gibi yapımlar, dünyevi kudretin ilahi güçle sınandığı birer dönem dizileri olmakla birlikte tarihsel gerçeklerin kurgu dünyasında kendi mitlerini yarattıkları görsel masallara da dönüşüyorlar bir anlamda. Seks ve şiddetin (bir Spartacus/Starz kadar olmasa da) bütün estetik olanaklarıyla birlikte müstehcen bir gücü de temsil ettiği aşikâr bu dizilerde.
Ancak ilk bölüm hasebiyle The Young Pope’da farklı olan, deyim yerindeyse bu türlerin anlatım olanakları açısından bozguncu olan bir şey var. Şüphesiz bu, Sorrentino’nun anlatım dilinin yarattığı bir farklılık olabilir ancak bana kalırsa daha Hristiyan/anti-Hristiyan bir okuma biçimi de söz konusu. Bahsettiğimiz türlerin bir aradalığının yarattığı barok ifade biçimi The Young Pope’da, ufak dokunuşlarla daha yumuşak bir ifade biçimi buluyor. Aslında Hristiyan dünyası kendi dokunulmazları ile oynama, söz söyleme, yerme imkânını belki de bu yapımlar ile buluyor. Sözgelimi genç papanın/XIII. Pius’un bugüne kadar görmeye alıştığımız kardinallerden başka bir görüntüde olması ise dizinin ilk manipülasyonu. Hiçbir tarihsel gerçeğe dayanmayan, tamamen kurgusal bir zamanın papası olan Amerikalı genç Lenny Belardo’nun zaten İngiliz oyuncu Jude Law tarafından canlandırılması ayrı bir heyecan yaratıyor ama bu heyecanı geride bıraktığımızda onun sarı saçları, keskin mavi gözleri, atletik yapısı ve mutfağını da bu dinçliğe hizmet edecek şekilde tasarlaması (ille de diyet vişneli kola içmesi mesela) Vatikan’da işlerin seyrinin değiştiğini/değişeceğini müjdeleyen diğer referanslar oluyor.
Paolo Sorrentino, İngiliz oyuncunun bu rol için gereken tüm eksantrikliği izleyiciye vadedeceğine biat etmiş olmalı ki Law, oyunculuk kariyerinde pek çok kez şahit olduğumuz o tekinsiz havasını The Young Pope’da Lenny Belardo’ya da nakış gibi işliyor. Dizinin ilk bölümünde izleyiciye, Belardo’nun bilinçaltını karnavalesk bir rüyayla tanıştırıyor Sorrentino. Aslında bu rüya önemli çünkü dizinin metnini şekillendirecek olan mesele ile ilgili de önemli ipuçları veriyor. Onun, yani Lenny’nin bütün meselesi erdem ve mutluluk mudur; bu sorunun yanıtını ilerleyen bölümlerde alacağız ancak metin böyle bir soruya gereksinim de duymuyor diğer yandan. Çünkü çok daha önemli bir şeyi temsil ediyor Lenny Belardo. Bir parçası olduğu kilise, yüzyıllar boyu bilginin sağladığı güçle ayakta dururken, mevcudiyetinin bu gücün devamlılığında saklı olduğunu da erken zamanlarda keşfediyor. Lenny’nin bu anlamda önemli bir sırrı var. Tanrı’nın onu kendinden kurtarmaya yeterli olmadığını düşünüyor ve kendi günahlarından çok çevresindeki diğer rahip ve kardinallerin günahlarının, sırlarının/zaaflarının peşinde.
Günahın bir bilgi yani güç olduğunu keşfedecek kadar içinde var olduğu dünyayı tanıyor.
Rüyasında verdiği vaaz, onun kendi irade ve iç bağımsızlığının peşinde olduğunu ancak bunun o kadar da masum bir mücadele olmadığını ilk bölüm itibarıyla faş ediyor. İlerleyen bölümlerde yozlaşan ilişkiler içerisinde onu tanımaya ve anlamaya çalışacağımızın da bir göstergesi oluyor diğer yandan.
The Young Pope, Paolo Sorrentino sinemasının izlerini taşıyor hiç şüphesiz. Daha doğru bir deyişle İtalyan sinema geleneğinin olanakları ile anlatım imkânlarını zenginleştiriyor. Bu olanaklarla karakterlerinin ve fikrinin altını oyuyor, kendi stilini görmemiz/okumamız için bildik dokunuşlarını yapıyor. The Young Pope sekiz bölümlük mini dizi olmasına rağmen bir sinema diline yakın duruşa sahip. Sorrentino Vatikan’ı, tıpkı La Grande Bellezza (2013), Il Divo (2008) gibi filmlerinde yaptığı gibi farklı kamera açıları ve yine farklı çekim teknikleri ile yeniden yorumluyor. Stilize bir görsellikle kent imgesini, anlattığı hikâyeye hizmet edecek biçimde okuyor. Onun/Kilisenin içine kapalı, paylaşılamaz, anlatılamaz olan ruhani gücünü hızlı kamera hareketleri ile vurgularken, boş/dolu kent meydanı ile dışarlıklı olan, dünyevi olan gücünün de enginliğinin altını çiziyor.
Öte yandan ses, renk, ışık ve müzik Paolo Sorrentino sinemasında neredeyse birer karakter kimliği taşıyor. Böylelikle atmosfer ve mekân yaratımında etkili bir estetik dil yakalamayı başarıyor. Müziğin başlı başına bir karakter olduğu The Young Pope da bu anlamda bizleri yanıltmıyor. Sözgelimi Lenny Belardo’nun görüşme odasına uzanan geniş koridorda ağır çekimde yürüdüğü neredeyse o ekstaz hâli yine bu ruh hâlini temsil eden bir müzikle taçlandırılıyor.
The Young Pope’un oyuncu kadrosuna gelince; Britanyalı oyuncu Jude Law, ilk Amerikalı papa Lenny Belardo rolüne müthiş bir yorum getiriyor. Fiziksel imkânlarının sağladığı eksantriklik yine bir oyunculuk avantajına dönüşüyor. Belardo’nun bir tür rehberi olan Rahibe Mary rolünde ise Diane Keaton’ı görüyoruz. Javier Cāmara(Talk to her’den tanıyacak izleyiciler), James Cromwell (The Tudors), Fransız model Ludivine Sagnier ve Silvio Orlando ise diğer önemli oyuncular.
The Young Pope hem anlatım dili hem de yarattığı ‘ilk’ Amerikalı papa karakteri ile daha baştan izleyiciyi şaşırtan, baştan çıkartan, bozguncu bir tavra sahip. Üstelik seyirciyi ikna eden bir anlatım gücüne sahip. Henüz Paolo Sorrentino sineması ile tanışmamış olan izleyiciler için de yeni bir heyecanı yakalamak açısından fırsat tanıyor The Young Pope…
1 Yorum
Bu diziyi Türkiye’de sadece BluTV girdi, hem de HBO yayınından önce, mükemmel bir altyazıyla. Keşke bu bilgiyi de verseymişsiniz. Ülkemiz açısından bir ilk ne de olsa.