UNORTHODOX: KENDİNİ ARAYANLARA GELSİN! I AYŞE ÖZYILMAZEL

 UNORTHODOX: KENDİNİ ARAYANLARA GELSİN! I AYŞE ÖZYILMAZEL

“Karıkoca yapboz parçaları gibi birbirine geçer, tamam mı?”
“Hayır.

Dört bölümlük Netflix dizisi “Unorthodox”u izlerken bu diyaloğu önümdeki sarı sayfalı not defterine yazdım. İzlediğimiz dizilerden, filmlerden, dinlediğimiz şarkılardan her birimizin takılı kaldığı yerler farklı oluyor değil mi? Ee, tabii, insan daima içinde tuttuğunu, en çok düşündüğünü, ihtiyaç duyduğunu araklıyor.

Kadın-erkek ilişkisi, ahlak, din, kimin koyduğu çoktan toz olup uçmuş kurallar… Hayatları yürüyen hapishanelere çeviren, tarifi belli, özü göreceli, kukla eden iffet. Özgürlüğün, birey olmanın, kendini ifade etmenin, en önemlisi hayallerin önüne duvar ören aşırı tutuculuk.

Dizimiz, yazar Deborah Feldman’ın 2012’de çıkan otobiyografik kitabı “Unorthodox: The Scandalious Rejection of My Hasidic Roots” (Hasidik Köklerimin Skandal Reddi) uyarlaması… 33 yaşında ve şimdilerde Berlin’de yaşamakta olan Feldman; New York, Williamsburg’da Hasidik Satmar grubunun içinde doğup büyümüş.

“Biraz araştırdım, gördüm ki Aslan burcuymuş. Ee, tabii Aslan bu, dayanır mı kendi koymadığı kurallara, yönetilmeye, karanlık odalara!” diyeceğim, yazının ciddiyeti elden gidecek.

Yeri gelmişken söylemeden edemeyeceğim. Astrolojiye burun kıvıran taş olsun, taş. Çok ciddiyim. Diziyi bitirdikten sonra Youtube’da Fatih Altaylı’nın Habertürk’te astrologlarla yaptığı Teke Tek Yılbaşı Özel 2020 Astroloji Tahminleri programını izledim ve şoka girdim. Dinçer Güner, Öner Doser ve Hande Kazanova tahmin etmemişler, bize olacakları bildirmişler de haberimiz yokmuş.

Zaten astrolojiye bir süredir elimi vermiştim, üç vakte kadar gönüllü olarak kolumu da kaptıracağım. Neyse dönelim dizimize.

Dizinin tavsiyesi Hamburg’da yaşayan arkadaşım Okan’dan geldi. Baktım dört bölüm, ben bu işe girerim dedim. Bu korona günlerinde sezonlarca giden dizilerden kaçıyorum. Odaklanma sorunu n’aber?

Kahramanımız Etsy (Shira Haas) 19 yaşında, yazarımız gibi (e, otobiyografik dedik zaten) New York, Williamsburg’da yaşayan bir Hasidik (Aşırı Ortodoks Musevi mezhebi). 18’inde ona layık bulunan Yanky (Amit Rahav) ile evlendiriliyor. Yanky esasen yumuşak, iyi denebilecek ama öğretilen kurallara anahtar teslim bir adam.

Esty’nin annesi üç yaşındayken kaçıp Berlin’e gitmiş bu diyarlardan. Özgürlük demiş, bu böyle gitmez demiş, alkolik kocasına tahammül edememiş.

Hasidiklerin kuralları çok sert. Diyelim, kadınlar evlenince saçlarını kazıtıyorlar ki başka erkekler saçlarını görmesin. Kadınlar eğitim alamıyorlar, çalışamıyorlar. Tek görevleri iyi bir eş olmak. Bkz: yemek pişirmek, çocuk doğurmak ve düzen ne buyurursa onu yapmak.

Esty kızımızın, babaannesinin fotoğrafını ve parasını eteğinin içine sıkıştırıp evden Berlin’in seküler hayatına kaçışıyla başlıyor dizi. Daha ilk dakikadan sizi bağlıyor kendine.

Devamında Berlin’de kahve alırken müzik öğrencisi Robert ile tanışıyor. Ki bizim başımıza böyle yakışıklı bir tesadüf gelmez. Neyse, girmeyeyim o konuya, üzülüyorum bak. Esty, Robert’ın peşine takılıp oda orkestrasının provasına gittiğinde Dvorak 1Serenade in E Major, Op 22 B 521 çalarlar… işte o sahne, ah o sahne! Spoiler vermeyeyim.

O arada da flashbacklerle Esty’nin Hasidik hayatını, evlendirilişini, ona aktarılan kadın-erkek ilişkisi modelini, ailesini görürüz. Gerisi sürpriz sonlu bir kendini kazanma savaşı.

Tabii dört bölüm boyunca kafamızda fıldır fıldır sorular dönüp duruyor.

Doğru adı altında harcanan kaç hayat var?

İhtimallerimizi öldüren kurallardan kurtulamayacak mıyız?

İster Hasidik ol, ister bambaşka bir inançta, inancının kendini gerçekleştirmeni engellediğinde aynada gördüğünden mutlu olabilecek misin?

Kadının özgürlüğü ve hayalleri, güzelliği ve varlığını ortaya koyuşu “ahlak” dendiğinde ilk ortadan kaldırılması gereken şey midir? Peki, neden? Peki, kim bunun sorumlusu? Kim karar verdi?

Kapalı kapılar ve gözlere sürme çekilmiş mecburiyetler bizi daha iyi, daha verimli, daha faydalı bir insan mı yapıyor? Yapmıyor elbette.

Ve bu tiyatro ne zaman bitecek?

“Unorthodox”un hemen notunu vereyim; vallahi olağanüstü bir dizi. 10 puan. Netflix deryasında kenara atılmamalı. Oyunculuklar zirvede şov yapıyor adeta. Hele ki başrolde izlediğimiz 25 yaşındaki İsrailli aktris Shira Haas’ı övmeler için satırlar yetmez. Valla, korona günlerine denk geldi kızcağız. Yoksa sahalarda ne Natalie Portman kalır, ne Winona Ryder ne başkası. Gerçi Winona zaten kalmamış olabilir ama demek istediğimi anladınız siz. Öyle soğuk, masum, kalbi yırtan, acıklı ama tırnaklı bir ifade, öyle delip geçen bakışlar, Shira Haas üzerine yazılmalı bu diziyle ilgili tüm yazılar…

Yönetmen Anna Winger hem şapkaları çıkarıp kelleri gösteriyor hem de bir yandan ustalıkla dengeyi kurup durumu gözler önüne seriyor. Bir de göle giriş sahnesi var. İzlerken şu kardeşinizi hatırlayın, tabii ki ağladım. Esty’ler dört bir yanda. Ah güzelim Esty’ler…

Hadi sustum, izleyin… Başka yazıda görüşmek üzere.

Ayşe Özyılmazel

2001 yılında Yeditepe Üniversitesi Sinema Bölümü’nünden mezun oldu. İstanbul Gelişim Orkestrası'nda bir süre görev aldıktan sonra Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başladı. 2006’da "Sana Bi'şey Olmasın” isimli kitabı yayımlandı. 2009’da kendi adını taşıyan ilk albümü ve bundan iki sene sonra da ikinci albümü "Sıfır Makyaj” çıktı. 2012'de ilk teklisi "Su Gibi Gel” ve bir yıl aradan sonra Şubat 2014'te "Nefis" teklisini çıkarttı. 2015’te sözü ve bestesi kendine ait olan ve albümle aynı adı taşıyan “Roket” isimli şarkısıyla müzikseverlerle buluştu.

Related post