Bir Ömür Türkan Saylan
Türkan Saylan’ın hayat hikayesi çeşitli mecralarda farklı zamanlarda yer aldı. Beni bu zamana kadar en çok etkileyen yapımlardan birisi de Kanal D’de yayımlanan Türkan dizisiydi. Pınar Öğün çok güzel bir şekilde canlandırmıştı Türkan Saylan’ı… Ama çok uzun soluklu olamamıştı dizi…
Bugün ise Levent Üzümcü Tiyatrosu’nun yapımı olan Türkan Saylan’ı Şenay Gürler’in oyunculuğuyla yeniden keşfetmek bambaşka bir keyifti benim için. Geçmişteki hislerim, geride kalan o günler, sevincim, heyecanım, Türkan Hoca’ya yapılan haksızlıklar ve daha birçok şey canlandı gözümün önünde… Ama yine de Türkan Saylan ile ilgili bir oyunun hem sahnelenmesine hem de kalabalık seyirci kitlesine çok sevindim. Ne güzel ki Türkan Hoca’yı izlemeye gelen, onun yolunu takip eden, onun açtığı yolda ilerleyen güzel bir kalabalıkmışız. Umudumuzu yitirmememiz gereken, umutlu olmamıza yönelik yaptığı konuşmalarla her zaman bir çıkış yolu olduğunu söyleyen, imkansızlıklar içinde bir imkân yaratan Türkan Saylan’ın kısa hayat hikayesi sahnede buluştu seyircilerle. İyi ki Türkan Hoca unutulmamış, tam tersine daha da çok hatırlanmış, belli ki hatırlanmaya da devam edecek…
Şenay Gürler’in başarılı oyunculuğu nasıl tarif edilir bilemiyorum, seyirciyi sahnenin içine davet eden bir oyunculuğu vardı adeta… O kadar içten, o kadar canayakın bir anlatımı vardı ki…Sanki Türkan Saylan Şenay Gürler’in bedeninde yine Türkan Saylan olarak karşımızdaydı. O derece bir özdeşleşme hissettim. Şenay Gürler Türkan Saylan rolüne kesinlikle çok yakışmış. Türkan Saylan’ın hayatı boyunca verdiği mücadeleler, savaşlar, uğraşlar, kazandıkları, kaybettikleri hepsini belgesel tiyatro tadında izledik. Oyunun başında bizi karşıladığı sözler, oyunun vedasında da karşımıza çıkıyor: “Türkan diye bir yolcusu vardı, Türkan diye bir yolcusu yok artık. Adım unutulur mu kalır mı bilmem […] Hayatı boyunca bu Cumhuriyet’e borcunu ödemek için çalıştım” diyerek Atatürk’e ve Cumhuriyet’e olan saygısını, çalışma ahlakını bizlere gösterir. Genç kızlığından, ölümüne kadar adım adım ilerlediğimiz Türkan Saylan’ın hayatının tanıklarla, anlatılarla işlenmesi farklı bir hava katmış oyuna. Nasıl mı?
Belgesel tiyatronun vazgeçilmezi projeksiyon sayesinde… Projeksiyona yansıyan kişiler Türkan Saylan’ın ailesi, arkadaşları, meslektaşları idi…Önce babası, sonra en yakın arkadaşı, oğlu Çınar, örnek aldığı ve kendisine yol gösterdiğini düşündüğümüz meslektaşı Etem Utku, gazeteci Uğur Dündar ve kendisinin ışık tuttuğu bir diğer meslektaşı Ayşe Yüksel… Görüntülere eşlik ederken, tanıklar kendi hayatlarını ve Türkan Saylan’a ait -Etem Utku hariç- anılarını dile getirirken kimi zaman kendi sesleriyle, kimi zaman da farklı oyuncuların seslendirmeleriyle oyuna eşlik ettiler. Belgeler, gazete küpürleri, resimlerle beraber Türkan Saylan’ı pek çok açıdan sahnede görebiliyoruz. Türkan Saylan’ın pek çok alanda sayısız insana yardım ettiğini biliyoruz, ancak doktor kimliğiyle cüzzamlı hastalara hiç çekinmeden nasıl yardım ettiğinin, Çağdaş Yaşam’ı Destekleme Derneği’ni kurmasının, devam ettirmesinin, kızların okumasını nasıl teşvik ettiğinin sahneye taşınması oldukça anlamlıydı.
En son sahneye gelene kadar yaşadıklarına kâh üzülüp kâh sevindiğimiz, hiçbir zaman umutsuz olmamamız konusunda bizleri öğütleyen Türkan Hoca’mız, son sahnede yakalandığı korkunç hastalık ve kendisine yapılan haksız suçlamalar nedeniyle tükenmiş bir vaziyetteydi. Yine de yaşam enerjisini kaybetmemiş, pozitif olmaya çalışan bir Türkan Saylan vardı karşımızda. Her şeye rağmen özlediği şeyler, sevdiği şeyler aynıydı. Şenay Gürler’in bizi oyunun başından sonuna kadar sürüklediği bu yolcukta, biz de Türkan Saylan’a ve hayatına tanıklık ettik. Sahnedeki başarılı oyunculuk duygu geçişlerini de beraberinde getirdi. Biz her anı, her mücadeleyi, sevinçli, hüzünlü dönemlerini Türkan Hoca bize gelip anlatmışçasına izledik adeta.
Oldukça keyifli, bir o kadar düşündüren, heyecanlandıran ve kimi zaman da hüzünlendiren bu oyunu herkesin izlemesi gerektiğini düşünüyorum.