Büyük Güç Büyük Sorumluluk Getirir: “Spider-Man: No Way Home” | Levent Tanıl

 Büyük Güç Büyük Sorumluluk Getirir: “Spider-Man: No Way Home” | Levent Tanıl

Sam Raimi’nin 2002 senesinde çektiği ilk Spider-Man filmi sonrasında sinema perdesine yansıyan süper kahraman olgusu bambaşka bir döneme girdi. DC’nin 90’lardaki karanlık tonlu Batman filmlerini saymazsak, 2002’deki Spider-Man orijin hikayesi, sinematografik tarz ve anlatış biçimiyle dönemin ve günümüzün en başarılı çizgi roman uyarlamalarından biri olarak tanınmaya devam ediyor. Üstelik bu film, gelecek yıllarda örümcek kostümünü sırtına geçiren yeni Peter Parker’ların da beslenmesini sağlayan özel bir referans görevi üstlenmiş oldu.

Marvel çizgi roman külliyatında da en ikonik kahramanların başını çeken Peter Parker, kostümünü her üzerine geçirişinde kendisini takip eden kitleyle bağ kurabilecek maceralar aktarabilen bir karakter. Nitekim, üç farklı dönemde şekillenen sinematik evren macerasına dahil olan kuşakların sonuçlardan genellikle memnun kaldıkları aşikâr. Üstelik MCU – Sony ortaklığı neticesinde karakterin aurası zirve noktaya ulaştı. 

Spider-Man: No Way Home ise Sony’nin açtığı Spider-Man evreninde şimdiye dek çekilen en titiz proje olmuş. Zira kahramanımız gerçekten de haklı şöhretinin tadını uzun yıllar boyunca çıkaracağı türden bir yapımla seyircisinin karşısına sunulmuş.

Peter Parker, Sony’nin gözetiminde MCU’ya geçişiyle birlikte çok daha görkemli bir hale dönüşmeye başlamıştı zaten. Peter’ı sadece kendi filmleriyle değil, Captan America ve Avengers yapımlarında da tanıma şansı bulduğumuz için karakterdeki gelişim yavaş yavaş ilerledi. Fakat buna karşın Jon Watts’ın yönettiği ilk iki filmde Iron Man olan Tony Stark’ın ağırlığı çoğu kesimi rahatsız ediyordu. Hatta ortaya sunulan formata Iron Man spin- off öyküsü diyebilecek kadar uyumlu bir hikâye söz konusu olduğundan filmin esas çocuğu Peter’dan ihtiyaç duyulan hamleler gelmediğine dair ufak çaplı homurdanmalar duymaya başlamıştık.

Sony – MCU ortaklığındaki Home üçlemesinin son filmiyse çoğu sıkıntıdan arınarak başlı başına bir Spider-Man koşuşturmasına bürünebiliyor. Üstelik bunda sırtını aşırı aksiyona değil, duygusal bağlar ve diyaloglu sahnelerin çokluğuyla gerçekleştirdiği için hayli şaşırtıcı oluyor. Çünkü söz konusu Peter Parker olduğunda özellikle örümcek kostümü içerisinde gevezelik etmeninin önüne geçilmesi imkansızlaşabiliyor çoğu zaman. Bu filmde ise her diyalog boşlukta kalmadan ilerliyor ve esas hikâyeye hizmet ediyor. Dolayısıyla ilk iki yapımdaki yavanlıktan sonra böyle bir dinginlikle buluşmak benim açımdan şaşırtıcı bir deneyim oldu.  

Spider-Man: No Way Home, Marvel’ın mevcut sinema evreninde beslendiği çoğu materyal ve anlatım formüllerini Sony’nin artık belli bir konuma oturtmaya çalıştığı Spider-Man evreniyle muazzam bir uyuma kavuşturmuş. Bakın burada sıradan bir orijin öyküsü ya da GGI ile pohpohlanan bir süper kahraman macerası değil masaya yatırdığım. Anlatılan dünyaya açılan her kapıda sinema anlatımındaki görsel üslubunun sınırsızlığının keşfi sunuluyor.  

Filmin konusu ve fragmanlardan anlaşılacağı üzere çoklu evrenlere kapı aralanıyor. Ancak Spider-Man: Into the Spider-Verse animasyonundaki görkem ve renklilikle değil. Biraz daha kişisel bir Spider-Man evreni eşliğinde ilerliyor. Öykü içerisinde Doctor Strange’in yeri çok önemli, hatta kilit noktada. Fakat buna rağmen filmin gidişatı MCU evreninden bağımsız, Sony’nin kurmuş olduğu atmosferi arka planına alarak oluşturulan bir evrene daha yatkın gibi. Burada ilk iki Spider-Man versiyonundan tanıdığımız kötü kahramanların sunumu da büyük etmen tabii. 

Film için spoiler vermeden konuşmak gerçekten zor. Ben de spoiler vererek can sıkmak istemiyorum tabii. Bu sebepten bana yaşattığı duyguları ön plana vurgulayacağım. Çocukluğumdan bu yana sevdiğim çizgi karakterlerin ortak bir macerada buluşma fikrini mucize olarak algılamışımdır. Bu duygumu çoğu yazıda da belirttiğim olur. MCU’da oluşan Avengers filmleri sayısız süper kahramanı bir araya getirerek o mucizevi etkiyi somutlaştırmayı başarmıştı. Spider-Man: No Way Home’un olayı ise görsel ve hikâye babında oluşturulabilen bir birleştirici güç olarak tanımlanabilir. Zira söz konusu Marvel çizgi roman arşivleri olduğunda karşımıza binlerce evren, hatta cep evrenler çıkacaktır. İşte No Way Home da arşivdeki dünyalar kadar olmasa da kendi çapında çoklu evren anlatısı adına ilk adım oluyor. 

Filmde ritim sorunları meydana geliyor. Hatta meşhur kötü adamlar ve Doctor Strange gibi dominant bir karakter olmasına rağmen gelişme kısmı çok basit bir olaya bağlanarak ilerliyor. Fakat yine de görmezden geliyorsunuz. Çünkü yaşatmak istediği duygudan kaçma gibi bir durumunuz olmuyor. Film bunu çok iyi başardığı için günlük hayatın birçok etmeninden uzaklaşıp keyifli dakikalar geçirebileceksiniz. Zaten özellikle şu dönem için önemli olan da bu değil mi?

Bundan sonra ne olur şuan için az çok belli gibi. Artık Tom Holland’ın da başarılı oyunculuğuyla olgunlaşma evresine tanık olduğumuz Peter Parker aslında bizlere esas başlangıç noktasına eriştiğini gösterdi bu filmde. İlerleyen gidişatta MCU ile nasıl bir bağlantı kurulur ya da gelecek olan üniversite dönemi filmlerinde ne gibi koşturmacaya tanık oluruz öngörüler şimdiden oluşmaya başladı. Ancak gerçek olan şu ki; büyük güç büyük sorumluluk gerektirir. Spider-Man: No Way Home ile bize aktarılmaya çalışılanlar, Marvel’ın sinematik dünyasında almış olduğu güçle neler yapabileceğini bir kere daha göstermiş oldu. Fırsat buldukça izlenilecek, arşivlerde başköşede tutulacak bir film Spider-Man: No Way Home!

Levent Tanıl

1989 Kocaeli doğumlu. Lunaparkta çalıştı. Bir dönem fotoğrafçılıkla ilgilendikten sonra sinema yazıları yazmaya başladı. 2016’da Esin Erden'le yazdıkları ilk çocuk kitabı "Zürafa'nın Benekleri" YKY'den çıktı. Şu sıralar metin yazarlığının yanı sıra Episode Dergi’de yazıyor.

Related post