Çaresizliğin Dışa Vurumu: MOON KNIGHT

 Çaresizliğin Dışa Vurumu: MOON KNIGHT

Marvel Sinematik Evreni (MCU) nihayet kendi konfor alanının dışına çıkabilecek türde işler üretmeye başladı. Moon Knight, MCU için süper kahramanlarla dolup taşmaya devam eden gidişata kısa bir mola, farkındalık katmaya yönelik tasarlanmış bir mini dizi. 

Thanos’un parmak şaklatması ve bu şaklatmanın canla başla savaşılarak geri alınması…  MCU, sinema ve dizi kanadının yeni fazını bu iki olay sonrası şekillendirmeye çalışıyor. Lakin şimdiye dek karşımıza sunduğu filmlerde Thanos’un motivasyonuna ulaşacak yüksek dozlu bir kötü kahraman çıkaramadı henüz. Yine de bu etki dizi alanında biraz daha fazla kendini hissettirerek ilerliyor. Çünkü diziler belli bir noktaya amaç sonuç ilişkisi olsa dahi Marvel evrenine katkı sağlayacak karakterleri besleyerek yön almasını başarabildi. Moon Knight ise tamamen evrene katkı sağlamak zorunda olmasa da kapasitesinin farkında olarak tasarlandığı apaçık belli olan bir imaja sahip. 

Moon Knight, çizgi roman evreninin kafası en karışık karakterleri arasında yer alıyor. Nasıl ki Vision ya da Wanda geçirmiş olduğu bunalımlarda kendilerine özel evrenler üretebiliyor, kahramanın benliğini taşıyan Marc Spector da kendi zihninin çıkmazlarına sürüklenmekten kurtulamıyor. 

Marc Spector, Moon Kinght çizgi romanlarında adeta kendi bilinçaltıyla savaşan bir karakter. Yaşadığı anların sanrı mı yoksa gerçek mi olduğunu çoğu defa kestirmesi güç bir evren içerisinde çırpınır. Bir nevi David Lynch filmlerindeki çoğu karakterde var olan bulanık zihinleri anımsatır onun bu ruh hali bana. Dizi ise özellikle ilk bölümlerde bu karmaşaları kilit geçişler eşliğine sahip sekanslarla yansıtılabiliyor. 

Dizi bilinç kaybı ve başka bir hayatın anıları arasında sıkışmış, hediyelik dükkanında çalışan Steven Grant’ı takip ettiriyor bizlere. Yaşadığı kimlik bozukluğunun farkına varan Steven, aslında ait olduğu bedenin Marc Spector’la paylaştığını oldukça sancılı olaylar eşliğinde öğreniyor. Özellikle bu geçişler, karakterin ve öykünün yapısını izleyiciye zorlamadan aktarmış gibi. Çünkü söz konusu MCU olduğunda gizeme pek fazla yer verilmiyor. Olay akışı ilgiyi dinç tutma ve albeniyi yakalama açısından açıklayıcı ve biraz da sarsıcı ilerlemek zorundadır. Nitekim Moon Knight için de tüm bu formüller geçerli olmuş. Ancak diziyi diğer MCU işlerinden ayıran temel faktör karakterin tanışmış olduğu yeni kimliğini kahraman olarak benimsememesi, bunu bir türlü kabullenememesi oluyor. Yani aniden gelen süper güçlerini kabullenip kaderini baştan şekillendirmeye razı bir kahraman yok karşımızda. Aksine derinlere gömdüğü gerçek kaderini yavaş yavaş deşmeye başlayan çaresiz bir insan portesine tanık oluyoruz Moon Knight’ın bölümlerinde. 

Başta belirttiğim gibi MCU gidişatı Thanos sonrasında esaslı bir kötü adam motivasyonuna henüz erişemedi. Bu durum Doctor Strange: Multiverse of Madness İle açıklığa kavuşturulacak diye bekleniyordu lakin filmin yansıtmaya çalıştığı düşman profili sadece o yapım değil evrenin gidişatının da zayıflamasına sebebiyet verdi. Moon Knight da Ethan Hawke ile hayat bulan Arthur Harrow ise, bir villainin hikaye gidişatına ne şekilde önemli etkiler sunabileceğini kanıtlayabiliyor. Hawke kompozisyonunda yön bulan bu karakter, sakinliği, sonuca ulaşmadaki motivasyonu ve öykünün mistik kısmında sırtlandığı misyonla ihtiyaç duyulan etkileşimleri gayet dengeli sağlayabiliyor. 

Marvel’ın yeni evreleri için yaptığı yatırımlar şu sıra çok belli olmasa da aslında gelecek 10 sene içerisinde aşina olacağımız bir evren için hazırlıyor bizlere. Keza şuan için öyle bir niyeti bulunmuyor gibi dursa da Moon Knight ve dizinin diğer karakterlerinin ilerleyen dönemlerde MCU fazlarında önemli noktalar oluşturabileceği hissindeyim. Üstelik elde Mısır Tanrıları ile oluşturulan mistik bir evren söz konusuyken stüdyonun bu malzemeleri tek seferliğine kullanıp rafa kaldıracağını hiç zannetmiyorum. 

Oyunculuk kanadında ise Oscar Isaac için hem Moon Knight kostümü hem de karakterin kişilik geçişlerinde sergilediği tutumlarda gayet yerinde hamleler yaptığını söyleyebilirim. Projenin ilk açıklandığı dönemlerde bu karakter için Keanu Reeves ismi geçiyordu. Fakat Isaac, birçok noktada mimiklerle açığa çıkartılması gereken detayları sıkıntısızca yönlendirebilmiş. Keza Keanu canımız olsa bile böyle bir karakteri yansıtma konusunda yetersiz kalma olasılığı vardı.

Artık şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki önümüzdeki 20 yıl boyunca sinema perdesi ve televizyon ekranları çizgi roman uyarlamalarıyla dolup taşacak. Bunun öngörüsünü bizzat tasarlayıp oluşturduğunu düşündüğüm Marvel stüdyolarının evrenini Moon Knight gibi ne yapacağı belli olmayan bir karakterle çeşitlendirmesi, gelecek yıllardaki öykülerini pürüzsüzce yeşillendirecektir. Kahramanın içine düştüğü çıkmazlar, onu bir süper kahraman olmaktan çok benliğinde açığa çıkmaya çabalayan çaresiz bir insana dönüştürüyor. Bu çıkmaz MCU için yeni solukların, farklı durakların habercisi!

Levent Tanıl

1989 Kocaeli doğumlu. Lunaparkta çalıştı. Bir dönem fotoğrafçılıkla ilgilendikten sonra sinema yazıları yazmaya başladı. 2016’da Esin Erden'le yazdıkları ilk çocuk kitabı "Zürafa'nın Benekleri" YKY'den çıktı. Şu sıralar metin yazarlığının yanı sıra Episode Dergi’de yazıyor.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir