RÖPORTAJ │ Cemre Melis Çınar

 RÖPORTAJ │ Cemre Melis Çınar

Röportaj: Barış Can Ergen

Star TV ekranlarında izleyiciyle buluşan Kaderimin Oyunu dizisinde canlandırdığı Meral karakteriyle izleyicilerle buluşan, daha önce Kırmızı Oda’da Alya’nın annesi Süreyya karakteri ile dikkatleri çeken, Kefaret ve Gönül Dağı dizilerinde aldığı rollerle son dönemde üç önemli dizide birden yer alan başarılı oyuncu Cemre Melis Çınar röportaj konuğumuz oldu. Sektörün çalışkan isimlerinden Cemre Melis Çınar ile geçmişini, yer aldığı dizileri ve çok daha fazlasını konuştuğumuz dolu dolu bir röportaj gerçekleştirdik. Keyifli okumalar!

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Sektöre nasıl girdiniz? Çocukluktan beri aklınızda olan bir iş miydi yoksa geleceğinize dair farklı hayalleriniz mi vardı? Oyuncu olmasaydınız ne olmak isterdiniz?

Ailemin anlattığına ve çocukluk fotoğraflarıma baktığımda her zaman ya evin salonunda kendimce kostümlerle bir şeyler yapıyorum ya da sahne olarak kullanabileceğim yerlerde (o sırada neye ilgim varsa) küçük gösteriler hazırlıyorum. İzlediğim her filmden bir karakter seçip bir süre evde onun gibi geziyormuşum. Bir dönem saçlarım Matilda gibi mesela ve elimde sürekli anneannemin devetabanı var. Hiçbir zaman çok uzun vadeli hayaller kuran biri olmadım aslında, her zaman kararımı değiştirebilmek için kapıları açık tutarım. O yüzden çocukluk hayalim miydi bilmiyorum ama sahnede olmak, bir şey anlatmak, “başkası” olmayı deneyimlemek hep kalbimin ritmini yükselten ve bana yaşadığımı hissettiren bir duyguydu. Hâlâ öyle… Oyuncu olmasaydım istediğim herhangi bir şey olurdum. Oyuncu olup istediğim her şey olabiliyorum.

Sektöre nasıl girdiğime gelince, çok küçük yaşlardan bu yana tiyatroyla ilgilendim. Dans eğitimleriyle başladım küçük yaşta, daha sonra rotam tiyatroya döndü. Çok da şanslıydım, hep harika hocalar çıktı karşıma. Lise yıllarımda hatırı sayılır kalabalığın önünde sahneye çıkma fırsatım oldu. Üniversitede tiyatro yapmaya devam ederken dublaj ve reklam filmlerinde oynamaya başladım. Bir yandan dekor ve kostüm tasarımı yapıyordum. Daha sonra ilk işimi yanlış seçmelere girerek aldım. Bana yanlış karakterin metni verilmiş, ben de ezberledim, vereyim bunu da dedim. Onlar da tamam dediler.  O gün bugündür sevdiği işi yapan, her seferinde aynı heyecanla yaşayan biriyim.

Bugüne dek çalıştığınız yapımlar arasından çekim sürecinde en keyif aldığınız iş neydi?

Her seferinde belki büyüdüğümden belki daha çok şey öğrendiğimden belki de benzer olmayan karakterler canlandırdığımdan her birinin yeri çok ayrı bende. Ekip ruhunu, ekip olmayı, arkadaş olmayı çok seviyorum. Hiçbirini birbirinden ayıramıyorum o yüzden, haksızlık gibi geliyor.

Sizi oyunculukta en çok etkileyen isimler kimler? Sinema, televizyon veya tiyatro tarihinden ilham aldığınız roller var mı?

Meryl Streep, Julia Roberts, Tom Hanks, Benedict Cumberbatch, Hümeyra, Metin Akpınar, Haluk Bilginer, Şener Şen, Demet Akbağ izleyerek büyüdüğüm ve yaptıkları her şeyi bayıla bayıla izlediğim isimler. Devekuşu Kabare ve Broadway müzikallerini izleyerek büyüdüm. Mizahın, ritmin, esnekliğin ve gerçekliğin olduğu sürreal bir algı yarattı bende bu. Hepsinden ilham aldım ve ne güzel ki hâlâ alıyorum.

Televizyon sektörü de dahil olmak üzere her sektör rekabetle doludur; siz bu rekabet ortamında öne çıkmak için neler yapıyorsunuz? Sektörde hayatta kalmak zorlu bir süreç mi?

Eğitimlerde, workshoplarda oyuncu olmak isteyen herkese şöyle bir şey söylüyorum: “Ben size oyunculuk hakkında bir şey öğretmem ama bu yolda mental sağlığınızı nasıl koruyacağınızı ve pes etmeden nasıl devam edeceğinizi anlatabilirim.” Bence bu çok önemli, oyunculuk eğitimlerinde, okullu ya da alaylı hiç fark etmez, bu noktanın atlandığını düşünüyorum. Mental olarak kendini geliştirmek, kendini tanımak, ne istediğini bilmek ve iyi ya da kötü bütün fikirleri, eleştirileri (ki çoğu zaman en olumsuz ve sert şekliyle karşımıza çıkıyorlar) yok saymadan ama hepsini de benimsemeden dengede kalmak. Birçok yetenekli insanın bir yerden sonra geri adım atmasının sebebi bence bu. Kimse için kolay olmadığı gibi benim için de tabii ki değildi. Bu sektör dışında hiçbir sektörde bu kadar çok ret cevabı almıyorsunuz. İlk reklam filmimi almadan önce kaç görüşmeye gittiğime inanamazsınız. Ama deneyimledikçe öğrendim ki ancak en gerçek halinle, canlandırdığın karakterin içinde rahatça salındığında ve eğlendiğinde parlamaya ve yaptığın işten keyif almaya başlıyorsun. Ben rekabete inanmıyorum, çabaya da… Ben çalışmaya, çok çalışmaya ve herkesin birbiriyle kıyaslamayacak kadar biricik olduğuna inanıyorum. Herkesin zamanının ve oynaması gerekenin ona geldiğine inanıyorum. Büyük hırsların, rekabetin, kibrin veya kıskançlığın insan ruhunu kirlettiğine inanırım. Berrak bir suyla kirli bir su arasındaki fark gözle görülür bir farktır; seçim kişiye kalır.

Geçmişinizde danstan kick-box’a pek çok farklı alanda kendinizi geliştirmişsiniz. Bunlar kariyerinize yönelik bilinçli tercihler miydi, faydasını ne kadar görüyorsunuz?

Aslında hem bilinçli hem bilinçsiz tercihler. Müzikal âşığı olduğum için dans, müzik benim için her zaman vazgeçilmez. Kick-box merak edip denemek istediğim ama sonra büyük keyif aldığım bir spor. Hem kendimi korumak hem de lise yıllarında ve hâlâ polisiye veya aksiyon filmlerinde yer almayı çok istediğimden, “Bak bakalım Melis yapabiliyor musun?” diye kendimi denediğim bir yer. Denemek hayatımın en bilinçsiz yıllarında bile ve tabii ailemin her konuda beni koşulsuz desteklemesiyle korktuğum ya da emin olmadığım şeylerin üstesinden gelmenin bir yolu oldu. Bu da bana bu yolda sınırlarımı keşfetmek için her geçen gün yeni bir fırsat veriyor.

Tiyatro tecrübenizin de olduğunu biliyoruz. Yeniden bir tiyatro oyununda rol almayı düşünüyor musunuz, buna dair bir planınız var mı?

Tiyatro her zaman hayatımın içinde. Aktif olarak rol almadığım zamanlarda bile bir şekilde eteğinden tutuyorum. Yaratıcılığımı daha çok gösterebildiğim bir alan olması dışında o anın içinde olmayı, o enerjiyle yoğrulmayı çok seviyorum. Pandemi öncesinde neredeyse tiyatro yapmadığım dönem yok. Pandemiyle beraber ara verdik hepimiz ama şu anda beni heyecanlandıran bir oyuna çalışıyoruz. Daha performatif ve sürecin her tarafında parmak izimin olduğu bir oyun. Heyecanlıyım, seyircimizle buluşmak için gün sayıyoruz.

Televizyonda çok istikrarlı bir ilerleyişiniz olduğunu görüyoruz. İlk kırılma noktanız Elif dizisiyle oldu diyebilir miyiz? 3 senelik bu tecrübe size neler kazandırdı?

Elif benim ilk işim, ilk uzun soluklu kamera önü tecrübem. Bu sebeple okulum diyebilirim. Yurtdışında 30’u aşkın ülkeye satılmasıyla çok büyük bir kitleye ulaştı, bu da dünyada birçok insanın sevgisini, ilgisini beraberinde getirdi. Bu inanılmaz bir duygu. Dünyanın herhangi bir yerinde karşılaşma şansımın olmadığı birçok insanla buluşmak, aynı duyguda bir araya gelmek. Diğer yandan kamera önü ve tiyatro arasındaki farkı deneyimlediğim yerin set olması her anıyla öğretici ve geliştirici bir süreçti benim için.

İçimdeki Hazine ile sinemaya da açıldınız. Çekim süreci nasıl geçti, gündeminizde yeni sinema projeleri var mı?

İçimdeki Hazine filminin başrol oyuncusu olarak son süreçte katıldım aslında. “Sizin olan sizi bulur” tarzı mistik bir kurgusu olan ve bir kadın kahraman ekseninde dönen bir senaryo olması beni çok etkilemişti. Aslında bütün çekim sürecinde “Sema” ile yolculuk ederken şimdi dönüp baktığımda kendi içime de yolculuk ettiğim bir süreç oldu. Altın Portakal Film Festivali’nde seyirciyle buluşmak ve Bodrum Türk Filmleri haftasında prömiyerini yapmak kariyerimde çok özel yeri olan anlarımdan.

Yer aldığınız internet dizisi Yeni Dalga gibi deneysel işlerde de izledik sizi, farklı medyumlardaki orijinal projelere açıksınız ve destekliyorsunuz diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Aksi mümkün değil bence. Netflix gibi mecraların daha görünür ve ulaşılabilir olmasıyla yaratıcılığın, seçiciliğin ve her kesime hitap eden yeni işlerin yapılması sektör için harika bir adım bence. Bilimkurguyu günümüze taşıyan, hayal gücünün altını doldurarak bambaşka bakış açıları katabilen projelere bayılıyorum. 

İkinci büyük kırılmanız Kırmızı Oda oldu diyebilir miyiz? Canlandırdığınız Süreyya karakteri seyircide büyük bir iz bıraktı, bu karaktere hayat vermek sizi zorladı mı? Hâlâ sokakta sizi görünce Alya diye bağıranlar oluyor mu?

Kesinlikle kırılma noktam diyebiliriz. Hem kariyerim hem de oyunculuk sınırlarımı keşfettiğim inanılmaz keyifli bir yolculuktu benim için. Aslında en büyük özgürlük alanı hikâyenin kitabına sadık kalınması ve karakterin evrimini bilmek oldu benim için. Her oyuncunun oynamak isteyeceği bir karakter bence. Hikâyenin gerçek olması, karakterin dönüşümü, hikâyenin vuruculuğu, derinliği… Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Evet, hâlâ Alya diye bağıranlar oluyor ama beni asıl mutlu eden aldığım mesajlar, konuştuğum insanlar, ebeveynlerinin onları sevmediğini zannederken aslında hasta olduğunu anlayanlar, en çıplak haliyle izledim ve çok şey fark ettim diyenler… Bu, o kadar kıymetli bir şey ki. Travma ve şiddetin böyle çok ve acımasız olduğu bir dünyada yaşamak bir zaman sonra alışılagelen bir stres ve baskı haliyken Süreyya’yı oynarken içimde devinen öfke, şiddet, sıkışma ve daha birçok duygu sanırım beni daha şefkatli ve kendim de dahil herkese karşı daha anlayışlı yaptı.

Kırmızı Oda’nın ardından Kefaret ve Gönül Dağı’nda rol alarak son dönemde üç önemli dizide birden yer aldınız. Çalışma düzeninizi nasıl düzenliyorsunuz, yorulduğunuz veya sıkıldığınız dönemlerin üstesinden nasıl geliyorsunuz?

Çalışmayı çok seven biriyim. Sevdiğin işi yaparken çalışıyor gibi hissetmiyor insan. Eğlenmek de birçok duygunun üstesinden gelecek kadar güçlü. Bu üçü birleşince planlamaya bile gerek kalmıyor ama tabii bedenen yorulduğumda kendime kesinlikle mola veriyorum. Sette olmadığım zamanlarda birçok işle uğraşan biri olduğum için şimdilerde haftanın bir günü kesinlikle iyi zaman geçirmeye ayırıyorum. O  molalarda da canım ne istiyorsa onu yapıyorum.

Gönül Dağı’nda canlandırdığınız Fadime karakteriyle de ses getirdiniz, o süreç sizin için nasıl geçti?

Süreyya’dan sonra Fadime tam bir zıt geçişti ve başlarda bu beni çok heyecanlandırdı ama ekibe dahil olmamla çok keyifli insanlarla tanıştım, çalıştım. Birçok yerden yaralı bir kadının yaralarının nasıl kapandığına beraber şahitlik ettik ve en keyifli yolculuklarımdan biri haline geldi. 

Kaderimin Oyunu’nda canlandırdığınız Meral karakteriyle benzerlikleriniz var mı? Meral’i canlandırmak nasıl bir deneyim oldu?

Meral bence hepimizin mahalleden tanıdığı o kız. Samimi, herkesin her şeyini bilen, dostluğu kıymetli, kahkahası bol, kadın olduğunun farkında, kalbinin peşinden giden o kız. Hani sokağın başından geldiğini görsen yüzüne bir gülümseme yayılır, işte tam olarak o. Meral’i canlandırmak bana bahar gelmiş gibi hissettiriyor, çok seviyorum Meral’i. Samimiyet ve dostluk benim için çok önemli ve birlerce anlam yüklediğim kelimeler, bu yönden kesinlikle benziyoruz. 

Yerli veya yabancı takip ettiğiniz, ilham aldığınız diziler, filmler nelerdir? Okurlarımıza tavsiye edebileceğiniz yapımlar var mı? Hangi türe daha yakınsınız?

Konusundan etkilendiğim her türe şans veriyorum, asla izlemem dediğim bir şey yok. Ama dönüp dönüp izlemekten zevk aldığım birçok dizi ve film var. Çok sevdiği şeyleri çok defa izleyenlerdenim ben. Müzikal, biyografi, polisiye, komedi, tarihi filmler ve diziler öncelikli tercihlerim. Yeni nesil belgeselleri çok seviyorum. Animasyonlara bayılıyorum. Bu aralar daha çok belgesel izliyorum. 140journos, Explained, The Gooplab‘le başladı ama şimdi alternatifleri çoğaltarak yeni şeyler keşfediyorum.

Geçmişte çalıştığınız yapımlarda veya oyunlarda yaşadığınız eğlenceli bir anınız var mı? Bizimle paylaşmak ister misiniz?

O kadar çok var ki. Şöyle söyleyebilirim; benim kendime zarar vermelerim ve düşmelerim meşhur. Bir süre sonra düşmem ya da kendimi yaralamam herkes için normal hale geliyor, bir anda kadrajdan yok olduğum bir sürü videom var.

Kariyerinizin gidişatından memnun musunuz? Geleceğe dair hedefleriniz neler?

Çıtam her zaman olabilecek en üst noktada ve her geçen gün üste koyarak devam ediyorum hem kariyerim hem hayatım için. Planlarım yok ama hayallerim var. Hayal etmenin istediğini almak için güzel yol olduğunu bilir bir yaştayım. Evrenin sistemine inanırım. Benim olan beni bulur.

Editör

Aralık 2016'da yayın hayatına başladı. Spinoff'u, prequel'i, sequel'i, remake'i, eşi benzeri muadili olmayan, Türkiye'nin tek DİZİ KÜLTÜRÜ dergisi ve web platformu...

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir