Dijital Platformlarda Yer Alan Heyecan Verici Kısa Filmler

 Dijital Platformlarda Yer Alan Heyecan Verici Kısa Filmler

Dijital platformlardaki dizi ve filmler dikkatimizi daha çok çekiyor, elimiz çoğunlukla bunlara gidiyor. Oysa platformlarda bizleri bekleyen heyecan verici çok iyi kısa filmler bulunuyor. Bir hikâyeyi 5-10 dakikalık sürede anlatmak, sandığınızdan çok daha zor olabilir. Bu işi iyi yapan filmleri okurlarımız için derledim. Keyifli seyirler…

If anything happens I love you (Netflix)

Will McCormack ve Michael Govier tarafından, 2020’de yazılan ve yönetilen, özellikle iki boyutlu çizgileriyle dikkat çeken bu kısa animasyon etkileyici bir hikâyeye sahip. Amerika’nın bir türlü tükenmek bilmeyen şiddet hikâyelerinden birini konu alan film, kızları okulda vurularak öldürüldükten sonra birbiriyle iletişim kuramayan bir çifti anlatıyor. Oldukça duygusal bir anlatımla karşı karşıyayız. Filmin siyah beyaz çizgilerinin çiftin kızlarıyla ilgili anılarını düşündüklerinde maviyle renklenmesi, sonundaki sarı güneş gibi dokunuşlar da bu duygusal anlatımı derinleştiriyor. “If anything happens I love you” (Eğer bir şey olursa sizi seviyorum) cümlesiyse çiftin kızlarından aldıkları son mesaj. Yoğun duygular hissedeceğiniz filmi, Netflix’te izleyebilirsiniz.

Dijital

Bao (Disney+)

İçinizi ısıtacak kısa animasyonlar arıyorsanız kesinlikle Disney+ kataloğuna bakmanızı tavsiye ederim. Katalogda ne var ne yoksa izlemeye değer bana kalırsa, bu sevimli küçük öyküler arasından sizler için seçtiklerimden biri Bao. Film, 2018’de Domee Shi tarafından yazılan ve yönetilen bir Pixar animasyonu. 15 Haziran 2018’de Incredibles 2 ile vizyona girmeden önce Tribeca Film Festivali’nde gösterilen Bao, 2019’da “En İyi Kısa Animasyon Film” Oscar’ının da sahibi oldu. Tam bir Pixar tarzından söz ediyorum, elbette.

Pixar’ın yemek çizimleri beni benden alıyor, filmimizin başındaki çin mantısı sahnesi de böyle bir liste yapacak olsam ilk ona girer. Her zamanki gibi yemek ve Pixar çizimleri denince Ratatuy’u da kısacık analım. Fare Remy’nin maceraları sırasında pişen yemeklerin kokusu neredeyse burnunuza gelir, öyle bir şey yapıyor Pixar. Bu işin Asya versiyonunun ise kitabını Ghibli yazar. Küçük hikayesiyle Bao, hem görsel hem de içerik olarak doyurucu bir iş.

Kısa Devre (Disney+)

Walt Disney Animasyon Stüdyoları’nda çalışan çizerlere istedikleri herhangi bir konuda kısa film yapabilecekleri söyleniyor ve ortaya bu müthiş seri çıkıyor. 2 sezon, 5-8 dakikayı geçmeyen toplam 19 kısa filmden oluşan bu keyifli seri; Disney+’ta. “Deneysel Filmler” alt başlığına sahip kısa filmlerin her biri birbirinden değerli. Yukarıda değindiğim gibi Disney+ kataloğunda yer alan bütün kısa animasyonlar bu listede yer bulmayı hak ediyor, bu seriyse özellikle anlamlı. Uzun metraj bir animasyondan söz ettiğimizde yaratıcıları ve yönetmeni anıyoruz ancak bu büyük stüdyolarda çalışan çizerlerden tek tek söz etmiyoruz. Bu kısa film serisiyle Walt Disney’in yetenekli animasyoncularını yakından tanıyacaksınız.

Dijital

Sitara (Netflix)

Dijital platformlar aşina olmadığım ülkelerin sinemalarına yer verdiğinde benim açımdan daha da heyecan verici bir hal alıyor. Sitara, Pakistan yapımı bir kısa animasyon. Animasyon film, eğlenceli ya da sevimli olmak zorunda değil her zaman elbette. Sitara, Sharmeen Obaid-Chinoy tarafından, 2020’de yönetilen ve yazılan büyük bir hikâye esasında. Tam adı Sitara: Kızların Hayalleri Sönmesin olan film, 1970’li yıllar Pakistan’ında pilot olma hayali kuran 14 yaşındaki Pari’nin hayatını küçük kız kardeşinin bakış açısından anlatılıyor. Babası Pari’yi yaşlı bir adamla evlendirmek istiyor, bu durumdan Pari’yle birlikte etkilenen onun en büyük destekçisi kız kardeşi. Sitara, 2019 Los Angeles Animasyon Festivali’nde üç ödülün de sahibi oldu. Sitara’nın çizgileri için yukarıda söz ettiğimiz etkileyicilikten bahsetmek güç olsa da animasyonun diliyle böylesi bir hikaye anlatmak benim açımdan kesinlikle ilgi çekici.

Stiletto (MUBI)

Can Merdan Doğan’ın 2021 yılında çektiği Stiletto, geçtiğimiz yıl festivallerin kısa film bölümlerinde dikkat çeken yapımlar arasında yer aldı. Murat Kılıç’ın başrol oynadığın film; taksici bir adamın stilettolarıyla kendini ailesine açıklamasını anlatıyor. Benzer konulu yapımların aksine umutlu bir sona ve eğlenceli bir anlatım diline sahip olan film, festivallerde de seyircinin beğenisiyle karşılaşmıştı. Taksicinin eşi rolündeyse Nihal Yalçın’ı izliyoruz. Geçen yıl Ayvalık Film Festivali’nde tanışma imkânı bulduğum Can Merdan Doğan’la yaptığım röportajı da buradan okuyabilirsiniz.

Plastik Rüya (MUBI)

“Neyse ki rüyaymış,” diyeceğiniz filmin yönetmenliğini Merve Bozcu üstleniyor, başroldeyse Nihal Yalçın var. Kısa filmlerin dijital platformlarda kendine yer bulması genç yönetmenlerle tanışmamız için çok iyi bir şans oluyor. Tanınmış oyuncuların bu filmlerde yer alması da filmin duyulması açısından oldukça değerli bana kalırsa. Bozcu’nun Su Baloğlu ile 2018 yılında çektiği Onun Filmi adında bir de belgesel yapımı var. Bu filmi izleme imkânımız da olur umarım.

Plastik Rüya kısaca; beyaz yakalı bir kadın karakter üzerinden güzellik algısının yarattığı tatminsizliği anlatıyor. Daha önce hiç karşılaşmadığımız bir hikâyeden söz etmiyorum ancak film, Nihal Yalçın’ın oyunculuğu ve akıcı hikâyesiyle bir şans vermeyi hak ediyor.

Dijital

Agnes Varda’dan Kısalar (MUBI)

MUBI, kataloğunda Fransız yönetmen Agnes Varda’nın birbirinden önemli filmlerine yer vermeye devam ediyor. Yönetmenin seçki içindeki Cléo 5’ten 7’ye ya da Toplayıcılar gibi ünlü işlerini izlemişsinizdir, bugün Varda’nın kısa filmlerinden söz edeceğim. Kara Panterler ve Kadınların Cevabı: Bizim Bedenimiz, Bizim Cinsiyetimiz filmleri dikkat çekmek istediğim yapımlar. Varda, fotoğrafçı ve belgeselci kimliği filmlerinde ön plana çıkan bir yönetmen. Bu da filmlerinin diline estetikle buluşarak yansıyor. “Fransız Yeni Dalgası’nın büyükannesi” olarak tanıdığımız Varda, hayatı boyunca akımın sıra dışı özelliklerini kendi sıra dışılığıyla buluşturan işler ortaya koydu. Dolayısıyla politik filmlerden söz ettiğimizi de belirtelim ve tabii konu ne olursa olsun “Varda” demek “sıra dışı ve muzip olmak” demek. Varda, filmlerinde kendisi olarak yer almayı tercih eden bir yönetmen olarak dikkat çekiyor. Her yönetmen filmlerinde kendini anlatır ancak Varda’yı hikâyenin içinde görmek kendimizi ona ve anlatılanlara daha yakın hissetmemizi sağlıyor.

Kara Panterler; 1968 yazında Kaliforniya, Oakland’da Kara Panterler Partisi’nin liderleri Huey Newton’un özgürlüğü ve onun politik mücadeleye dönmesi için yapılan toplantılar çerçevesinde çekildi. Film, Amerika’nın meseleye dikkatini çekmeyi de başarmış bir iş. Siyahların haklarını savunma amacıyla hareket eden partinin üyeleri, baskıya ve şiddete maruz kaldı. Varda’nın kamerasından yaşananları takip etmekse sıra dışı bir deneyim sunuyor.

Kadınların Cevabı: Bizim Bedenimiz, Bizim Cinsiyetimiz ise “Kadın olmak ne demek?” sorusuyla açılıyor ve “anne olmak”, “kadın aklına sahip olmak” gibi başlıklarda soruları yanıtlayarak devam ediyor. Varda, sinemada feminizmin temsil isimlerinden biri olarak gösterilir. Bu filmin ilgi çekici yanlarından biriyse şüphesiz, Varda’nın hınzır mizahi yönünü iyi yansıtıyor olması. “Kadın kafasına sahip olmak” cümlesi okunduğunda farklı yaşlarda ve boylarda kadınların kafalarının görüntülerini izliyoruz mesela. Varda, filmde kadınları ve erkekleri bir fotoğraf karesinin içindeymişçesine yerleştiriyor ve tabii dalga geçmeyi unutmuyor.

Dijital

Nimic (MUBI)

Dünyaca tanınan yönetmenlerin uzun metraj çalışmaları kadar popüler olmayan kısa işlerini izlemek benim için her zaman heyecan verici. Uzun metraj kadar itibar görmeyen kısa filmin süresi aynı romana kıyasla öyküde olduğu gibi yaratıcısına derinliği arttırma zorunluğunu dayatıyor. Eğer iyi bir iş ortaya konmak isteniyorsa az sözle (görüntüyle) çok şey değil ama daha yoğun bir anlatım yaratma ihtiyacı doğuyor. Kısa film, bize genellikle maddi imkânsızlıklardan dolayı çekiliyormuş gibi geliyor. Kimi zaman bu doğru olsa da başarılı yönetmenlerin bir anlatım dili olarak kısa film yapmayı tercih etmesi başka bir dert olduğunu ortaya koyuyor.

Nimic, hepimizin Dogtooth, The Lobster, The Favourite gibi filmleriyle tanıdığı, yakın zamandaysa Poor Things filmini izleyeceğimiz Yorgos Lanthimos’un kısa yapımı. 12 dakikalık filmde, sıradan bir yaşam sürdüğünü düşünen çellist bir adamın metroda yaşadığı karşılaşmayla değişen dünyasını izliyoruz. Bu türden karşılaşmaları konu alan filmler benim her zaman ilgimi çekmiştir, bir de Lanthimos’un yaptığı bir işten söz ediyorsak bu kesinlikle kaçırılmayacak bir 12 dakika demek.

Dijital

İnsan Sesi (MUBI)

Kısa filmi hakkında konuşacağımız bir diğer dünyaca ünlü yönetmen Pedro Almodóvar. Oldukça üretken bir yönetmen olan Almodóvar’ın 2020 yılında çektiği son işi; İnsan Sesi adlı kısa filmi. Film, gösterime girdiği süreçte oyuncu kadrosunda yer alan Tilda Swinton ile de adından çok söz ettirmişti. MUBI, geçtiğimiz aylarda yönetmenin eski filmlerini de kapsayan geniş bir seçki sundu. Hala katalogda yer alan filmlere bakmayı da unutmayın. Filmin hikâyesi kısaca şöyle;

“Bir kadın, eski sevgilisinin bavullarının yanı başında bekleyerek zamanın geçişini izler durur. Adamın gelip bavulları alması gerekir ama gelmez. Huzursuzlanan köpek, sahibinin onu terk ettiğini anlamaz. Evin içindeki iki varlık, terk edildikleri gerçeğiyle yüzleşmelidir.”

Bir Annenin Sonatı (MUBI)

Usta yönetmenlerin kısalarıyla ara verdiğimiz yerli kısa yapımlara geri dönelim ve Fehmi Öztürk’ün 2020 yılında çektiği Bir Annenin Sonatı’na bakalım. Altın Portakal adayı kısa filmde, Hatice Aslan ve Nesrin Cavadzade yer alıyor. Hatice Aslan’ın oynadığı bağımsız yapımlar ister istemez ilgimi çekiyor. Bu sırada hızlıca anmadan geçmeyelim, henüz MUBI kataloğundan ayrılmamış olan Aslan’ın oynadığı bir diğer yapım Vücut filmini de listenize alabilirsiniz.

Bir Annenin Sonatı, sıradan görünümlü bir anne ve kızın hikâyesini anlatıyor. Usta yönetmen Ingmar Bergman’ın Güz Sonatı filminden ilhamla distopik bir iş ortaya koyan Öztürk’le tanışmak meraklı seyirci açısından değerli olacaktır. Bergman’ın diyaloglarıyla Chopin’in ezgilerinin buluştuğu film, enteresan bir dünya sunuyor. Sinemada usta yönetmenlere saygı duruşu, incelikli işlendiğinde keyifli bir seyir zevki sunuyor bana kalırsa ancak bir yandan da zor bir iş. Çünkü hali hazırda iyi çekilmiş görüntüler, zekice planlanmış diyalogların üstüne söz söylemek altından kalkması kolay bir şey değil. Öztürk’ü izleyip kendi kararınızı verin, derim.

Salıncak (MUBI)

Sinemada çok sevdiğim bir ikili Nazan Kesal ve Ercan Kesal. Ayrı ayrı da birlikte de oldukça başarılı işlere imza atıyorlar. Bu kez yönetmen koltuğunda gördüğümüz Nazan Kesal’ın filmi Salıncak, oyunculuğunun yanı sıra yazar olarak da tanıdığımız Ercan Kesal senaryosuyla benim için olumlu anlamda ön yargılı bir başlangıç demek.

Oyuncu kadrosunda da yer alan Ercan Kesal’a Şebnem Hassanisoughi ve Ahmet Mekin eşlik ediyor. Dolayısıyla henüz başlamadan çok fazla artı söz konusu. Nazan Kesal ve Ercan Kesal’ı karşılıklı izlemek çok keyifli. Filmde bu zevki elimizden almış olsalar da sesimi çıkarmıyorum. Nazan Kesal, Salıncak’ta bir kadın hikâyesi anlatıyor. Her ne kadar kentte yaşasa da töre ve şiddetle boğuşmak zorunda kalan yoksul bir kadının son 12 dakikasını izliyoruz. Konu bakımdan filmi sıradan bulduğumu ve beklentimin yüksek olduğu bir işte elbette yaratıcılık da aradığımı söylemeliyim. Ercan Kesal’ın yönettiği ve başrol oynadığı Nasipse Adayız’da seyirciyi peşinde yürüten, sürekli takip eden kamera kullanımını hatırlarsınız. Nazan Kesal ise tamamıyla sabit bir kamerayı tercih etmiş. Salıncak’a bir şans verip sinemada benzerlerine çokça rastladığımız bir konunun ikili tarafından ele alınış biçimi hakkında kendi yorumlarınızı yapabilirsiniz.

Zen – Grogu and Dust Bunnies (Disney+)

Listeyi alternatif bir kısayla noktalıyorum. Zen – Grogu and Dust Bunnies, Ghibli Stüdyo tarafından, 2022 yılında çizildi. “Grogu”yu elbette yalnızca Star Wars hayranları değil, hepimiz tanıyoruz. Ghibli Stüdyo ise yalnızca çizgileriyle değil, sıcak ve incelikli işler ortaya çıkarmakta da tartışmasız bir başarıya sahip. “Dust Bunny” yani “Susuwatari”yi Komşum Totoro ve Ruhların Kaçışı filmlerinden tanıyorsunuz. Bu küçük yaratıklar, minik yuvarlak toz zerrecikleri. Bana kalırsa oldukça enteresan iki dünyanın buluşması söz konusu. Meditasyon yapan Grogu ve sevimli toz zerreciklerinin hikâyesini Disney+’ta mutlaka izleyin.

Hümay Ongan

1996 yılında, İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon okudu. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema yüksek lisansı yaptı. İyi bir sinema ve tiyatro izleyicisi. Özellikle toplumcu-gerçekçi Türkiye Edebiyatı okumayı seviyor. Yazmayı seviyor. Şu anda Episode'da sevdiği ve sevmediği dizi ve filmler hakkında yazabileceği için mutlu.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir