Disney+ Animasyonlarında Çeşitlilik

 Disney+ Animasyonlarında Çeşitlilik

Size çok sık seslenir oldum ama yine kendimi alamayarak “Episode’un sıkı takipçileri hatırlayacaktır,” diyeceğim. Daha önce yine burada Disney+ old school animasyonları hakkında bir liste yapmıştık. Bir hayli old school işlerden söz ediyorduk listede. İlk yapımlar, animasyonun politik olarak kullanılabilirliği gibi konuları ele almıştık. Esasında benzer bir konuya değinerek bu kez son birkaç yılda yapılmış animasyon filmlerden söz edeceğim. Yabancı dizilerde de artık çok fazla tartışılan, kimi zaman abartılarak gözümüze sokulan diversity meselesinin animasyonda nasıl karşımıza çıktığına bir bakalım.

“Abartılarak gözümüze sokulan”dan kasıt pek de bir konusu olmayan ancak her türlü rengi barındırdığını iddia eden, zorlama yapımlar. Disney ve Pixar’daysa son yıllarda işler çok daha farklı. Yukarıda söz ettiğim listede Mulan, Pokahontas gibi işleri de ele almıştık. Bunlar doğrudan beyaz-Amerikan kültürü göz önüne sermeyerek ama doğru biçimde ama yanlış ele alsa da başka kültürlere yer veren eski yapımlardı. Son yıllardaysa aynı Amerikalı şirketlerin çok kültürlülük meselesini derinleştirerek ele aldığını söylemek mümkün. Her şeyden önce bu durumun sebebi şirketlerin daha fazla beyaz-Amerikan olmayan çalışana yer vermesiyle ilintili olabilir. Bir yandan da dünya değişiyor ve bu tartışmalar yapılırken yüzeysel yaklaşan, sığ içerikler üretenler çok hızlı fark ediliyor. Öyleyse örneklerimize geçelim.

Disney+-kırmızı

Kırmızı (2022)

Kırmızı’da ana karakterimiz küçük kız, Asyalı ailenin Amerika’da büyümüş ve bu kültüre uyumlanmış bir üyesi. Ancak bir yandan her gün okuldan sonra silip süpürdükleri ve turistik bir yer olarak işlettikleri tapınakları, aile hikâyeleri ve evdeki yaşantılarıyla kültürünü de öğrenmek durumunda kalmış Meilin Lee. Meilin’in oldukça katı bir annesi ve uyması gereken kurallar var bu yüzden çok çalışkan bir öğrenci. Yani dizilerde çokça karşımıza çıkarılan “Asyalı çalışkan çocuk” stereotipine atıfla başlıyor film. Ancak hikâye içinde neden Meilin’in çok başarılı olması gerektiği açıklanarak bu stereotipe anlam kazandırılıyor. Meilin, duygularını daha yoğun yaşamaya başlamasıyla (aslında ergenliğe girmesiyle) bir kızıl pandaya dönüşüyor, bu durum da mitolojik aile hikâyesiyle ilişkilendirilerek anlatılıyor. Film, karmaşık bir hikâye anlatıyormuş gibi görünse de ergenlik, büyüme sancısı, Asya kültürü ve kızıl pandalara ilişkin birçok şey öğrenmemizi sağlayan bir yapım. Aynı zamanda Kırmızı, animasyon filmlere “çocuk filmi” gözüyle bakılmasına ilişkin genel kabulü akışıyla da yıkıyor. Her şeyden önce film, küçük yaştaki çocuklar için karmaşık bir yapıya sahip ancak yetişkinler açısından hele ergenliğe giren çocuğu olan bir yetişkin için basbayağı eğitici bir işle karşı karşıyayız. Bir o kadar da eğlenceli bu yapımı Disney+’ta izleyebilirsiniz.

Fragman:

Luca (2021)

Kırmızı’dan farklı olarak Luca’nın Amerikan kültürüyle hiçbir ilişkisi yok, hiç değilse dışarıdan bir gözle öyle görünüyor. İtalya’nın inanılmaz güzellikte bir adasında geçen hikâyenin fantastik özellikleri ağır bassa da karşımıza İtalya’ya çok yakışan biçimde deniz ve bir “deniz çocuğu” görselliği çıkıyor. Luca’dan söz ederken şöyle bir not düşmekte fayda var sanırım; kültür çeşitliliği filmleri sanırım doğrudan o kültürün içinde olmayan insanlara bu kadar etkileyici geliyor. Ben bu filme her ne kadar bayılmış ve İtalya’nın gündelik hayatını çok canlı biçimde anlattığını düşünmüş olsam da İtalyan arkadaşlarım biraz klişe bulmuşlardı. Yine de Amerikan Sineması’nın sinir bozucu derecedeki klişe İtalyan yorumundan farklı bir film var karşımızda. Luca’yla ilgili bir diğer önemli mesele sunduğu canlı manzara. Animasyon bir film insanı ne kadar acıktırabilir diye düşünüyorduk belki Ratatuy’u izleyene kadar; kokusu burnumuza gelen güveci, biberiyeye önem vermemiz gerektiğini bu filmden öğrenmiştik. Ağzımızda değilse de her bir hücremizde çilek ve peynirin yarattığı patlamayı Fare Remy olmasaydı nereden bilecektik? Bir de Luca’da, dumanı üstünde tüten makarnaları görün derim. Hikâyenin gelişkinliği açısından Luca’yı Kırmızı kadar övemeyeceğim ya da animasyon seyircisinin gözü yaşlı üyelerinin unutamadığı Ters Yüz’le kıyaslayamam. Luca’yı sırf başarılı görselliği için bile Disney+’ta izleyebilirsiniz. Küçük bir not; ada gerçekten o kadar etkileyici çizilmiş ki internette “Luca hangi adayı anlatıyor?” şeklinde aramalar görebilirsiniz. Doğrudan herhangi bir İtalyan adasını anlatmasa da tam bir İtalyan adası tasviri yapılıyor filmde. Luca’nınkine benzer bir ada görmek isterseniz Postacı (Il Postino) filminin de çekildiği Procida’yı Google’da aratmanızı tavsiye ederim.

Fragman:

Soul (2020)

Soul, bir Afrikalı-Amerikalı’nın ana karakter olarak yer aldığı ilk Pixar filmi olarak bu işi iyi başarıyor. Her şeyden önce filmin merkezinde yer alan cazın hakkını veren, siyahi müzik öğretmeni Joe Gardner oldukça gerçek bir karakter. Yazının başında Amerikan dizilerindeki zorlama, sırf renk olsun diye serpiştirilen farklı ırklardan karakterlerden söz etmiştik. Bu dizilerin Soul’dan öğreneceği çok şey var. Joe Gardner güvenilir öğretmen göbeği, şapkası, çocuklara karşı kibar tavırları, hayalleri aynı zamanda kötü yanları da gösterilerek tam bir karakter. Filmin çeşitlilik ve müzik meselesi dışında felsefi olarak da derinliği etkileyici. Joe’nun bedeniyle ruhunun birbirinden ayrılmasıyla başka bir evrene geçiş yapıyoruz. Yalnız filmin kurgusal olarak başarısı da burada başlıyor, hayal gücünün sınırsızlığını gösteren küçük mavi ruh bulutçukları evreni de bir o kadar gerçekçi. Filmin müziklerinin ne kadar iyi olduğunu ve caz müziğin yaratıcıları Afrikalı-Amerikalılar’a saygı duruşu niteliğindeki tavrını filmi izleyerek görün, derim. Soul, animasyonun sınırsızlığını, çizgilerin film dilini geliştirmek için nasıl iyi bir araç olabileceğini çok iyi gösteriyor. Soul’u Disney+’ta keyifle izleyebilirsiniz.

Fragman:

Coco (2017)

Coco’yu 2018’de aldığı En İyi Animasyon Oscar’ıyla hatırlarsınız. Gerçekten her sene en azından bir iyi animasyon film izliyoruz artık. Benim için hayatımda izlediğim en iyi animasyon filmlerden biri Coco’ydu. Öncelikle film, ekibi sayesinde (Yön: Adrian Molina -Meksika kökenli Amerikalı yönetmen-) hiç zorlama olmayan bir biçimde Meksika’da geçiyor. Meksika’da geçmesini bırakın Meksika’ya gitmiş kadar oluyorsunuz. Aynı şeyi yukarıda yazdığım bir diğer “yerinde hikâye” olarak adlandırabileceğimiz Luca için de söyleyebilirim. Filmde; renkler, yemekler, müzik, gündelik hayatın akışı Meksika’da iki saat geçiriyormuşuz hissi yaratıyor.

Disney+-coco

Zaman zaman durağanlaşsa da filmin akışı, hikâyesi için söyleyecek çok sözüm yok ama beni asıl etkileyen bu filmi izleyene kadar hakkında fikir sahibi olmadığım Ölüler Günü oldu. İspanya ve Latin Amerika ülkelerinin kültüründe yer alan ancak en şaşaalısını Meksika’da görebileceğiniz Ölüler Günü, Cadılar Bayramı’na benzetilebilir. Ancak filmi izlerseniz daha iyi anlayabileceğiniz biçimde bambaşka bir yaşam tarzının ölüleri anmasına şahit olacaksınız. Korkutucu ya da lanetli bir gün değil Ölüler Günü aksine eğlenceli, herkesin ailesindeki ölülerin sevdiği yemekleri yaptığı, müzikli bir eğlence havasında. Daha da önemlisi kaç tane Cadılar Bayramı filmi izlemişimdir oysa Ölüler Günü’nü Coco’dan duyuyorum. Eğlenceli ve görsel olarak bu kadar başarılı bir işin içinde bilmediğim bir kültüre ilişkin yeni şeyler öğrenmek beni oldukça tatmin etti. Coco’yu Disney+ listenize ekleyin, derim.

Fragman:

İyi seyirler…

Hümay Ongan

1996 yılında, İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon okudu. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema yüksek lisansı yaptı. İyi bir sinema ve tiyatro izleyicisi. Özellikle toplumcu-gerçekçi Türkiye Edebiyatı okumayı seviyor. Yazmayı seviyor. Şu anda Episode'da sevdiği ve sevmediği dizi ve filmler hakkında yazabileceği için mutlu.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir