Türk Dizi Sektörünün Dünü, Bugünü ve Yarını ‘Dizi Günleri’nde Konuşuluyor
Özel Röportaj: Kostüm Tasarımcısı Tim Aslam ile “The Witcher” Kostümleri Üzerine
İngiliz kostüm tasarımcısı Tim Aslam, hem modern hem de tarihi kostümler tasarlama konusundaki başarılarıyla tanınıyor. Daha önce Sherlock Holmes: A Game of Shadows, Les Misérables ve Hugo gibi yapımların kostüm tasarımcılığını üstlenen Aslam ile The Witcher ve kostümleri üzerine özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Bize bir kostüm tasarımcısı olarak yolculuğunuzdan bahseder misiniz?
Yolculuğum, çoğu tasarımcı gibi sanat okulunda aldığım eğitimle başladı. Küçük bir çocukken her zaman tarihe ilgi duydum, hem sosyal tarih hem de kıyafet tarihi diyebilirim. Bunun yanı sıra eski filmlere karşı inanılmaz bir tutku besliyordum; özellikle de eski Hollywood filmleri, Film Noir ve 30’ların, 40’ların Screwball komedilerine ve Neo – Realist sinemaya ilgim fazlaydı.
Eğitim almak için mimarlığı seçtim, ki bu da benim tarihle bağlantılı olan tutkularımdan biriydi. Ne var ki bu dönem uzun sürmedi, moda tasarımcılığına yöneldim ve birkaç sene Londra’da moda endüstrisinde çalıştım. Kostümlerin tarihi ve sinemaya olan ilgim her zaman devam etti ve ben de yapmak istediğim şeyin bu olduğuna karar verdim. Birkaç sene boyunca tiyatro kostümcüleriyle çalışmaya devam ettim.
Bu süre zarfında hem farklı dönemlerin kıyafetleriyle ilgili çok şey öğrendim hem de kostüm aracılığıyla karakter ve kişilik yaratmak konusunda kendimi geliştirmeye çalıştım. Sonrasında film sektörüne geçiş yaptım ve hem geleneksel hem de modern filmler için çalışan tasarımcıların asistanlığını yaparak serbest tasarımcı olarak çalışmaya devam ettim. Bütün bunlar bana inanılmaz bir tecrübe kattı.
Kostümleriniz için nereden ilham alıyorsunuz? Belirli bir araştırma yapıyor musunuz?
Kostümler için aradığınız ilham her şeyden önce senaryoları, kitapları okumaktan ve kafanızdaki birincil görüşü oluşturmaktan geliyor. Ardından prodüksiyon ekibiyle ve dizi sorumlusuyla görüşmeler yapıyoruz ki The Witcher söz konusu olduğunda bu kişi Lauren Schmidt Hissrich oluyor. Onlar dizide kostümler açısından nasıl bir yol alınması gerektiğine dair fikirler veriyorlar.
Nasıl bir görsellik yakalamamız gerektiğine dair kafamda bir şeyler oturttuktan sonra araştırma kısmına geçerim ve her şeyi ama her şeyi araştırırım. Bu durumda hem Gotik ve Rönesans dönemi kıyafetlerini hem de tarihin tüm dönemlerinde Gotik akımdan etkilenmiş olan kıyafetleri inceledim. Çağdaş lüks moda, fütüristik moda ve dünya kıyafetlerine dair her türlü araştırmayı yaptım.
Fikirler en beklemediğiniz kaynaklardan bile gelebilir ki bu kaynaklar her zaman kıyafetle alakalı olmak zorunda da değildir.
Tim Aslam: The Witcher gibi devasa bir dizi setinde, beğendiğim herhangi bir kumaşı ya da malzemeyi gözüm kapalı almak durumundayım
Kostümleri yaratma süreci nasıl işliyor? Ne tür kumaşlar kullanıyorsunuz? Baştan sona bir kostümü tasarlamak ne kadar zamanınızı alıyor?
Yapılacak ilk iş, o karakterin stili veya duygusuyla ilgili bir referans görüntüsü dosyası derlemektir. Sonrasında kostümü daha da detaylı bir şekilde tasarlarım; formlar, şekiller, renkler, kumaş teknikleri… Tüm bunları göz önünde bulundurarak ve hepsini kullanarak özel bir kıyafet ortaya çıkarmaya çalışırım. Bazen belirli bir kıyafet için bir kumaş seçerim ve onunla ilerlerim. Ama bazen de son tasarımı çizdikten sonra seçtiğimiz kumaşın tam oturmadığını fark ederiz ve değişiklik yaparız.
The Witcher gibi devasa bir dizi setinde, beğendiğim herhangi bir kumaşı ya da malzemeyi gözüm kapalı almak durumundayım aslında. Yani kimin için ya da ne için tasarlayacağımı bilmeden içgüdülerime güvenerek ihtiyacım olabileceğini düşündüğüm her şeyi aldım. Budapeşte’ye gitmeden önce tüm İngiltere’de ve Avrupa’da satın alımlarımızı yapmak zorundaydık. Hızlı bir prodüksiyon sürecinin içine girecektik. Bu nedenle ihtiyacımız olan bir şeyin elimizin altında olması çok önemliydi.
Diğer türlü siparişleri vermek ve bunların gelmesini beklemek zaman kaybı olacaktı. Aslında bu biraz göz korkutucu olabiliyor çünkü içgüdülerinize güvenmek zorunda kalıyorsunuz. İleriki zamanlarda, belki aylar sonrası için kullanacağınızı öngördüğünüz şeylere göre satın alım gerçekleştirmeniz gerekiyor. Hatta bazen henüz yazılmamış bir karakter için kullanacağınız kumaşların, malzemelerin elinizin altında olması gerekiyor.
Tasarım, prodüksiyon ekibi tarafından onaylandıktan sonra kumaşlar seçilir, hangi aktörün hangi kostümü giyeceği konusunda karar kılındıktan sonra da artık tasarıma başlarım. Sette, başterziyle çalışıyorum. Kesimleri ve detayları konuşuyoruz ve ardından başterzi kostümün bir kalıbını ya da tuvalini çıkarıyor.
Bu, aynı ağırlığa sahip daha ucuz kumaşlarla hazırlanan bir test kostümü oluyor. Bu, kostümü aktör üzerinde deneyebilmenize; düzeltmeler ve değişiklikler yapabilmenize olanak tanır. Böylece asıl malzemeye zarar vermeden, kumaşları ziyan etmeden detayları değiştirebilmenizi sağlar.
Kostümü tamamlamak için bir dizi deneme ve düzenleme yapmaya devam ederiz. Fotoğraflar çekilir ve nihayi onay için prodüksüyon ekibine gönderilir. Ardından kostümün son haline daha çok derinlik verebilmek ve karakter katabilmek adına kumaş eskitme ve boyama işlemlerini yaparız.
Ben, üst kaliteye sahip birçok çeşit kumaşla çalışırım, çoğunlukla da döşemelik kumaşları, ev içi tasarım kumaşlarını kullanırım. Çünkü bunlar normal ipek, pamuk ya da keten kumaşlara göre daha ilgi çekici avangart dokunuşlara sahip oluyor. Alışılmışın dışında özelliklere ve dokulara sahip kumaşları çok seviyorum. Bazen de düz malzemelerin üzerine aplike gibi kumaş işleme tekniklerini kullanarak farklı dokular yaratmaya çalışıyorum
Bir kostümü baştan aşağı tasarlamanın ve bitirmenin ne kadar sürdüğünü söyleyebilmek zor çünkü bu kostümün ne kadar karmaşık olduğuna bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor. Çoğunlukla aynı anda 10 kostüm üzerinde çalıştığımız oluyor. Bazı karmaşık kıyafetlerin yapımı ise, farklı ögeler üzerinde çalışan 8 kişiyle birlikte iki haftayı aşkın bir zaman alabiliyor.
Tim Aslam: Tissaia karakteri, kıyafetleriyle her zaman yapısal ve mimari bir otoriteyi simgeliyor.
Kostümler aracılığıyla bir karakterin yolculuğunu nasıl anlatıyorsunuz?
The Witcher gibi dizilerde bazı karakterler sadece birkaç bölümde boy gösteriyor ve bu karakterler başlarına olağanüstü bir şey gelmediği sürece dizi boyunca aynı kalabiliyorlar. Bazı karakterler ise değişiyor ve olgunlaşıyor. Örneğin Yennefer yolculuğuna daha düşük bir mevkiden başlıyor, zamanla gücünü fark edip buna göre değişiyor ve özgüven kazanıyor.
Yennefer söz konusu olduğunda, ilk başlarda kıyafetlerini çiftçi/köylü modelini baz alarak hazırladık. Sonrasında kostümü Aretusa üniforması haline geldi. Ardından, potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirdikten sonra kıyafetleri daha cesur, güçlü ve yeni fiziksel yapısına uygun olarak gösterişli bir hal aldı.
Ciri, yolculuğuna bir prenses olarak başlıyor; kendisi topraklarının gelecekteki lideri aslında. Ancak sonrasında kaçmak zorunda kalıyor ve kıyafetlerini değiştirme imkânı da bulamıyor. Dolayısıyla kıyafeti zamanla dağınık ve düzensiz bir hal alıyor. Statülerini az çok koruyan karakterlerin kıyafetleri aşağı yukarı aynı kalıyor.
Tissaia karakteri örneğin, kıyafetleriyle her zaman yapısal ve mimari bir otoriteyi simgeliyor. Geralt karakteri farklı canavarlarla birçok savaşa giren bir karakter. O nedenle kostümünü ve zırhını sürekli yıpratıyor. Ama yolculukları sırasında ihtiyaçlarına uyan benzer kıyafetler elde ederek kostümünün yeni versiyonlarını ediniyor.
Dizinin iki ana kadın karakteri, yani Yennefer ve Ciri için kostümler tasarlarken nelere dikkat ettiniz?
Ciri ve Yennefer için kostümler tasarlamanın eşit derecede zorlukları vardı. Ciri yolculuğuna büyük bir hanedanın varisi olarak başlıyor. Kıta’nın üzerindeki en büyük hanedan bu belki de. Ciri, genç bir kadın olmaya doğru evriliyor. İlk kostümü Ciri’yi şık ve asil genç bir leydi olarak; geleceğin lideri olarak konumlandırıyor. Ciri’nin kaçışından sonra, tüm sezon boyunca giydiği kıyafetin pratik ve kullanışlı olması gerekiyordu. Çünkü birçok kaçış ve koşma sahnesi var.
Dolayısıyla Ciri için etek görünümünde geniş pantolon etekler kullandık böylece aksiyon sahnelerinde zorlanmamasını hedefledik. Bir yandan da neredeyse çocuksu bir kırılganlığı ve hassasiyeti var. Kaçtıktan sonra yapayalnız kalıyor ve etrafında olan bitenden bihaber şekilde dolaşıyor. Dolayısıya Ciri için tasarladığım başlıklı pelerinin belirli bir zarafeti var ama bu kıyafet olarak tamamıyla “yetişkin” kıyafeti değil.
Yennefer de aynı şekilde büyük bir değişime maruz kalıyor. Ciri’nin dönüşümünün tam tersi diyebiliriz. Yennefer yolculuğuna kafası karışık ve ürkek bir karakter olarak başlıyor. Tam olarak ne olduğunun, hangi güçlere sahip olduğunun farkında değil. Kendi ailesi tarafından bile dışlanmış bir karakter. Dolayısıyla kıyafetlerini fakir bir çiftçiyi kodlayacak şekilde tasarladık; kirli, bakımsız ve darmadağınık.
Yennefer sonrasında Aretusa’da zamanla gelişiyor. Yeteneklerini pekiştiriyor ve özgüven kazanıyor. En nihayetinde, bizim bildiğimiz şekliyle güçlü bir karakter haline geldiğinde kıyafetleri de bunu yansıtıyor. Yeni keşfettiği özsaygısının yansıması olan cesur kıyafetler giyiyor.
Kitaplarda Yennefer sadece siyah, beyaz ve gri kıyafetler giyiyor çünkü kıyafetlerdeki bu renksizlik onun gücünü ve yeteneklerini pekiştiriyor. Bu nedenle Yennefer’ın kostümlerini tasarlarken karşılaştığım en büyük zorluk bu kadar sınırlı bir renk paletiyle farklı ve ilgi çekici görünen kıyafetler tasarlamaktı.
Tim Aslam: Bizim asıl amacımız Geralt’ın hiddetli ve seksi görünmesiydi.
Geralt’ın dış görünüşünü yaratma sürecinden bahseder misiniz? Aksekuarları, zırhı, kıyafetleri…
Bizim için başlangıç noktası kitaplardaki tasvirlerdi. Bunların yanında Eski Doğu uygarlıklarındaki, Roma ve Ortaçağ dönemlerindeki zırhları da inceledim. Siyah deri zırh aslında Ortaçağ döneminde hiç var olmamış. Doğal deri zırhlar ya da bunların muadilleri Antik Roma ve Antik Çin’de kullanılmış. Ama bu, en nihayetinde bu fantastik bir dizi ve her şey görsellikle yakından alakalı.
Kitaplarda yer alan ağır ve dikenli zırhlar oldukça havalı dokunuşlar ancak gerçek hayatta kullanım için epey elverişsizler. Bizim asıl amacımız Geralt’ın hiddetli ve seksi görünmesiydi. Karşısına çıkan her düşmanı alt edebilmesini ve muhteşem vücudunu sergileyebilmesini hedefledik. Daha önce de söylediğim gibi kıyafetleri ve zırhı her bir bölümde karşılaştığı çatışmalardan dolayı yıpranıyor ve eskiyor. Bu nedenle sık sık kıyafet değiştiriyor ancak bu her zaman belirli bir stile sadık kalınarak yapılıyor.
The Witcher’ın zengin bir karakter yelpazesi var. Elfler, cüceler, insanlar, canavarlar ve büyücüler… Kostümler söz konusu olduğunda, tüm bu farklı karakterlerin ortak özelliği olarak adlandıracağınız ögeler var mı.
Farklı türdeki varlıklar için kıyafet tasarlarken, her bir gruba özel ortak ve ayırt edici özelliklere sahip kostümler yaratmaya çalıştım. Elfler için özel bir kumaş işleme tekniği kullandık örneğin. Çok katmanlı elbise kolları ve Ortaçağ tuniklerine benzer sert tunik kesimleri kullandık.
Onların kostümleri de aynı şekilde sürekli yıpranıyor ve değişiyor çünkü sert koşullarda yaşamak durumundalar ve insanlık tarafından sürekli kovalanıyor ve avlanıyorlar. Diğer grupların kostümlerinde de ortak tasarım ögeleri var çünkü bu çeşitli “kavim”lerin ayırt edilebilmelerini istiyoruz.
Farklı insan gruplarının kıyafetlerinde de belirli bir görünüş yakalamaya çalışıyoruz. Cintra örneğin, 1930’ların film noir ve gotik hissiyatından esinlenme. Aynı şekilde Blaviken; onların da Doğuya özgü balıkçı kasabasıyla Japon yüksek modasının karışımı bir dünyaları var.
The Witcher’da en çok hangi karakterin kostümünü tasarlamak zorladı sizi?
Sanırım tasarlaması en zor kostüm Geralt’ın kostümüydü. Oyunlardan dolayı Geralt’ın dış görünüşüne dair beklentiler epey yüksekti. Bununla birlikte kitapları okuyanların da zihninde Geralt’ın nasıl görünmesi gerektiğiyle ilgili belirli bir imaj vardı. Bundan da ötesi, asıl zorlayıcı olan Geralt için inandırıcı bir zırh tasarlayabilmekti.
Zırh, Geralt’a sert ve tehlikeli bir görünüm vermeli ve aynı zamanda Henry’nin oldukça yapılı vücuduyla rahat hareket edebilmesini, dizinin gerektirdiği karmaşık ve fiziksel hareketleri yerine getirebilmesini sağlamalıydı. Bu dengeyi tutturmak beni epey zorladı.
Geralt’tan sonra en zorlayıcı olan zannediyorum Nilfgaardian zırhıydı. Daha önceki hiçbir şeye benzememesi; tehditkâr ve yabancı bir görünüşe sahip olması gerekiyordu. Bu zırh aslında üzerinde güneş motifi olan siyah bir zırh olarak tarif ediliyor. Bunu herhangi bir Ortaçağ ya da Rönesans zırhına dönüştürmek epey kolay olurdu. Ancak ben bunun Nilfgaardian ordusunun karanlık ve korkutucu gücünü ifade etmek için yeterli olmayacağını düşündüm.