Röportaj: Başarılı Dizi, Film ve Tiyatro Oyuncusu Nergis Öztürk

 Röportaj: Başarılı Dizi, Film ve Tiyatro Oyuncusu Nergis Öztürk

Nergis Öztürk… Sinema, televizyon ve tiyatroya yayılan başarılı bir kariyere sahip. Hatırla Sevgili dizisindeki Ayla, Böyle Bitmesin dizisindeki Nisa ve Avlu dizisindeki Zerrin Şahin karakteri ile hafızalara kazındı. Zeki Demirkubuz filmi Kıskanmak ile En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Portakal ve Altın Koza ödüllerine layık görüldü. Son dönemlerde Pera Palas’ta Gece Yarısı dizisinde canlandırdığı Eleni karakteriyle, Yargı dizisinde canlandırdığı Seda karakteriyle izleyicilerle buluştu. Son olarak da Bergen filminde Bergen’in yakın arkadaşı, Nadire’yi canlandırdı. Nergis Öztürk şu sıralar Akciğer, 10 Saniye ve Düğün Şarkıcısı oyunlarıyla tiyatro sahnesinde de izleyicilerin karşısına çıkıyor. Biz de başarılı oyuncu Nergis Öztürk’le çok yönlü kariyerini ve çok daha fazlasını konuştuğumuz keyifli bir röportaj gerçekleştirdik

Son dönemde oldukça ilgi gören Bergen filminde rol aldınız. Bergen’in yakın arkadaşı, sırdaşı Nadire’yi canlandırıyorsunuz. Bu süreç nasıl gelişti, filmin kadrosuna nasıl dahil oldunuz?

Filme haziran ayında dahil oldum ve hazırlık süreci başladı. Önce kostüm provalarıyla başladım. Baran (Uğurlu) öncelikle tasarladığı ve diktirdiği dansöz kostümünü ve ayakkabıları elime tutuşturdu ve Sibel Köse’yle dans çalışmaları başladı derken kasım ayında da sete çıktım. Hem Baran’la hem de Sibel’le çalışmak benim için büyük şans.

Bergen’i bilir miydiniz, dinler miydiniz? Kişisel olarak nasıl bir ilişkiniz var kendisiyle? Hikâyesini biliyor muydunuz?

Evet, ortaokul ve lise yıllarım hariç, çocukluğumdan beri bilir ve dinlerdim. Dayım büyük bir Bergen hayranıydı. Annem tam gün çalıştığı için Ahmet dayım yanımızdaydı ve onun hayranlığı sebebiyle neredeyse bütün şarkılarına aşinaydım. Hikayesini de kısmen, herkesin bildiği kadar biliyordum.

Filmin kadrosuna dahil olmanızla birlikte Bergen’le ilgili öğrendiğiniz ve sizi şaşırtan bir şey oldu mu?

Bir süre konservatuar okuduğunu ve batı müziği eğitimi aldığını bilmiyordum. Şaşılacak bir şey değil elbette ama çoğumuz onu arabeskin kraliçesi olarak biliyorduk.

Karakterinizden bahsedebilir misiniz biraz? Nadire, Bergen için ne ifade ediyor? Nadire’nin rolü nedir Bergen’in hayatında? Nasıl hazırlandınız rolünüze?

Nadire filmin tek kurgu karakteri. Senaristlerimiz özenle kurmuşlar Nadire’yi. Dili özellikle çok ilgi çekti. Nadire, Bergen’in Adana’ya çalışmaya geldiği müzikholde dans ediyor ve orada tanışıyorlar. Zaman geçtikçe arkadaş, dost oluyorlar. Bu iki kadını birbirine bağlayan özellikleri ikisinin de mesleğini aşkla yapması, her ikisi de sahnede var oluyor. Kız kardeşlik ilişkisi bence onlarınki. Bir süre yarenlik ediyorlar birbirlerine.

Bergen filmi neyi anlatıyor, önemi ne sizce? Günümüzle ilgili, günümüzde kadınların durumuyla
ilgili neler söylüyor? Sizce o zamandan bu zamana değişen ya da aynı kalan şeyler neler?

Belgin Sarılmışer’in çocukluktan Bergen olmasına dek uzanan süreci, bildiğimiz “Acıların Kadını” dışında bir kadının yaşam yolculuğunu anlatıyor Bergen filmi. Aslında şiddetin şekli değişmiyor sanırım. Değişmemiş ama şimdi sesimiz gür ve tepkilerimiz büyük. Bunca zaman dünya üzerinde kadına yönelik şiddet hep vardı ama bundan sonra artık değişecek, değişmeli.

Bergen filmiyle ilgili nasıl yorumlar aldınız, izleyicilerden nasıl geri dönüşler oldu?

Çok iyi ve güzel yorumlar geliyor. Böyle bir dönemde bu kadar insanın izlemesi çok sevindirici. Filmin sözünün, derdinin anlaşılması çok önemliydi ve bu da oldu sanırım. Nadire’yle ilgili de şahane yorumlar geliyor. Hem seyirci beni daha önce böyle bir rolde izlemediği için şaşırdı sanırım, hem de bu kadar ağır bir hikâyenin içindeki eğlenceli hali nefes aldırdı.

Bergen filmi sizin için ne ifade ediyor? Kariyerinizde nerede konumlanıyor?

Kariyerimle ilgili özel bir şey yapmadım; bir plan ya da herhangi bir şey. Sadece bu zamana kadar gönlümün aktığı, sevdiğim karakterleri oynadım. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Nadire de benim gözbebeğim, canımın içi rollerimden bir oldu.

Başarılı

Son dönemde biyografik filmleri sıklıkla izledik, izleyicilerden de beğeni topluyor bu yapımlar. Bu durumu neye bağlıyorsunuz? İmkânım olsaydı canlandırmak isterdim dediğiniz bir kişi var mı?

Herhalde filmi çekilen biyografilerin güçlü ve özel insanlar olmaları ya da gerçek hikâyeler olması ilgi çekiyor. Kimi oynamak isterdim bilemiyorum. Biyografi oynamak hem çok zor, insanların fikri ve beklentisi oluyor bu yüzden zor, hem de oynadığınız rolün içine, hayatının her bir köşesine giriyorsunuz, bu da çok büyülü.

Bugüne kadar sizi tiyatroda, sinemada, televizyonda, birçok farklı yapımda farklı rollerde izledik. Oyunculuk kariyerinize nasıl başladınız, biraz bahseder misiniz?

Bursa’da çocukluk arkadaşım Ayça’nın (Işıldar), devlet tiyatrosunda kurs varmış hadi gidelim, demesiyle başladım. Sonrasında 1-2 sene kopmanın ardından Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Ankara, sonra Bahçeşehir Üniversitesi yüksek lisansı için İstanbul’a gelişimle burada devam ettim. Derken diziler, filmler ve hep hayatımda olan tiyatro.

Şu sıralar Düğün Şarkıcısı oyunuyla tiyatro sahnesinde izleyicilerin karşısına çıkıyorsunuz. Kısa süre önce Yargı dizisinde canlandırdığınız Seda karakteriyle izledik sizi. Bergen’le sinemada, Pera Palas’ta Gece Yarısı’yla dijital platformda da yer aldınız. Farklı yapımlar, farklı mecralar ve karakterler… Bu tempoya nasıl ayak uyduruyorsunuz, çalışma ritminizden bahseder misiniz?

Bergen ve Yargı aynı anda başladı fakat diğerleri farklı zamanlardı. Ben çalışırken yorulmuyorum, aksine enerjim daha yüksek oluyor. Tiyatro zaten her zaman oldu, şu anda Akciğer, 10 Saniye ve Düğün Şarkıcısı oyunlarım var. Bergen ve Yargı zamanı Düğün Şarkıcısı’nın prömiyerini yaptık, yani onlar kardeş. (Gülüyor) Üretirken daha programlı ve organize oluyorum sanırım.

Çokyönlü bir oyuncusunuz. Bugüne kadar birbirinden çok farklı ve psikolojik olarak derinlikli karakterleri başarıyla canlandırdınız. Hiçbir rol üzerinize yapışmadan özgün karakterler çıkarabiliyorsunuz? Nasıl başarıyorsunuz bunu?

Çok teşekkür ederim. Dediğim gibi,kariyer planı yapmadım; ben sadece sevdiğim, gönlümün aktığı rolleri oynadım, şansım da yaver gitti sanırım. O roller bana geldi. Hepsi farklı, hepsi çok heyecan vericiydi.

Başarılı-Nergis

Düğün Şarkıcısı oyunundan bahsetmek istiyorum biraz. 60 dakikalık tek kişilik bir oyun. Bir caz şarkıcısıyken düğün şarkıcısı olan Şahnaz’ın hikâyesini anlatıyorsunuz. Bunun yanı sıra 2016’dan bu yana Engin Hepileri ile birlikte Akciğer oyununu sahneye koyuyorsunuz. Bize biraz bu süreçten bahseder misiniz?

2003 yılında mezun oldum. O günden beri her sene tiyatro yaptım. Bazen bir bazen şimdi olduğu gibi üç oyun. Akciğer, 6. sezonunda ve söylediği şeyler güncel. İklim krizi, böyle bir dünyaya çocuk getirmeli mi, kadın-erkek ilişkisindeki karmaşa devam ettiği sürece oyun güncelliğini kaybetmiyor. Düğün Şarkıcısı bu senenin oyunu ve tek kişilik bir oyun. Bu zamana kadar tek kişilik bir oyunda oynamadım, bu sebeple başka bir deneyim benim için. Zamanın değişimiyle mekânların, insanların, mesleklerin değişimine gönderme bir oyun. Güzel, çok keyif alıyorum oynarken. Aslında hikâye anlatıcılığı özünde ve sevdim.

Tiyatroyla kurduğunuz ilişkiyi de merak ediyorum biraz aslında. Eşiniz Cemal Toktaş’la birlikte Taşra Kabare’yi kurmuştunuz, oldukça başarılı işlere de imza atmıştınız. Nasıl gelişti bu süreç? Bir tiyatroyu ayakta tutmaya çalışmak nasıl bir tecrübe?

Evet, Cemal’in de benim de birbirimizi tanımadan önce yapmak istediğimiz bir türmüş kabare. Birlikte olmaya başladıktan sonra hayallerimizi gerçekleştirmek istedik. Çok güzel projeler yaptık. Düşperest oyununun hikâyesi bizimdi. Birlikte üretmek, üstelik hayalini kurduğumuz mekânda bunları yapmak şahaneydi. Biz Taşra Kabare’yi açtığımızda İstanbul’da yoktu böyle bir mekân ve çok sevildi. Hiçbir sponsor desteği olmadan sadece kendi çalıştıklarımızla yürüttük kabareyi ama kaynaklarımız bir süre sonra tıkandı ve devam edemedik. Kabare kısmı başarılıydı, kapalı gişe oynuyorduk oyunlarımızı fakat işletme kısmı (bar ve restoran) başka bir dinamik. Orada başka kurallar var. Bunu yapamadık sanırım. Belki de oranın kurallarına göre hareket etmek istemedik ve kapattık. Hayaller bizim, bir gün bir yerde neden olmasın.

Pandemi döneminde bazı şeylere çok hızlı ayak uydurmak durumunda kaldık. Siz de o süreçte Heşteg isimli bir oyunda yer aldınız, dijital sahnede izleyicilerle buluştu. Bu nasıl bir tecrübeydi? Tiyatroların geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Kadıköy Boa Sahne’ye destek olmak amacıyla bir araya gelinmiş bir projeydi. Bir sürü oyun hazırlandı o dönem, hâlâ birkaç oyun sahnede gösteriliyor. Öyle belirsiz bir dönemde üretmek hepimize çok iyi geldi. Dijital ortama oyun hazırlamak çok ilginçti, prova süreci tamam ama çekim kısmı ilginçti. Biraz daha üstüne düşünülmesi, çalışılması ve denenmesi gerekiyor. Oyuncu olarak yaptığımız şey özünde aynı ama teknik olarak kameranın ve sahnenin farklı dinamikleri var. Bu dinamikler üzerine kafa yormak lazım sanırım. Sahnede şimdi ve burada olma halini seviyorum. Tiyatro sanatı diğer sanatlarda olduğu gibi, bitip tükenmez, hep vardı, bizden sonra da var olacak. Koşulları her zaman zor oldu, maddi olarak çoğu kendi yağında kavrulmaya çalışıyor. Yerleşik tiyatrolar vergi, kira, faturalarla uğraşıyor. Yerleşik olmayanların ise yine vergi, sahne bulmak, turneye gitse taşıma ücreti gibi maddi dertleri var ve bunun gibi daha bir sürü derdi tek başına, hiçbir destek almadan yürütüyor. Bütün bunların dışında sahneye çıkıp derdimizi anlatmak mesele. O dertler bitmediği sürece tiyatro da bitmez.

Sinemaya ilk adımınızı Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? filmiyle attınız ve sonra da birçok filmde izleyicilerin karşısına çıktınız. Zeki Demirkubuz filmi Kıskanmak ile En İyi Kadın Oyuncu dalında Altın Portakal ve Altın Koza ödüllerine layık görüldünüz. Sinemayla nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Oyunculuk benim için tiyatro, dizi, sinema olarak ayrılmıyor. Teknik olarak farkları var ama özünde aynı. Sinema çok büyülü… Bir hikâyeyi belli bir sürede başlayıp bitirmek başka bir yolculuk.

Başarılı-nergis-ozturk

Televizyonda da farklı yapımlarda izledik sizi. Hatırla Sevgili dizisindeki Ayla, Böyle Bitmesin dizisindeki Nisa ve Avlu dizisindeki Zerrin Şahin karakterleriyle hafızalara kazındınız. Şu sıralar televizyon için başka projeleriniz var mı? Televizyon dizilerinde rol almaya devam etmek istiyor musunuz?

Yine böyle şahane roller geldiği sürece devam edeceğim.

Sizi dijital platformda da izledik. Netflix’te yayınlanan Pera Palas’ta Gece Yarısı dizisinde Eleni karakterini canlandırdınız. Bu süreç nasıl gelişti? Dijital platformlar için başka projeleriniz var mı?

Pandemi döneminde gelmişti Eleni, hem dönem olması hem de Rum bir genelev patroniçesi olması çok heyecanlandırmıştı beni. Çekime kadar yeterince vaktim oldu çalışmak ve hazırlanmak için. Eleni’yi çok sevdim. Projeler tabii ki olacak.

Sinema, televizyon, tiyatro, dijital platformlar… Her biri çok farklı mecralar. Siz de bu mecraların her birinde yer aldınız. Bize biraz bu mecraların farklı dinamiklerinden ve tecrübelerinizden bahsedebilir misiniz?

Süreleri ve hazırlık süreci olarak farklılık var. Dolayısıyla anlattığınız hikâyelerin içeriği de şekli de değişiyor. Oyuncu olarak ne kadar zamanım olursa üzerine o kadar çalışabiliyorum.

Yer alacağınız projeleri seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Okuduğunuz metinleri nasıl bir elekten geçiriyorsunuz?

Aslında şöyle oluyor; okurken gözümde canlanıyor ve sesli okumaya başlıyorsam tamam diyorum.

Bundan sonrası için kamera arkasına geçme gibi bir düşünceniz var mı? Yönetmenlik ya da senaristliğe adım atmak ister misiniz?

Şimdilik öyle bir düşüncem ve isteğim yok, ilerisini bilemem.

Oyunculuk kariyerinizde canlandırdığınız ve sizde silinmesi zor izler bırakan bir karakter oldu mu?

Seniha (Kıskanmak filmi). Özel bir yeri var benim için, uzun süre çalıştım karaktere. O dönem dizi ve tiyatro yapmamış ve sadece Seniha’ya odaklanmıştım. Süreci müthiş bir deneyimdi, hem oyunculuğum hem de
kendi adıma.

Kariyerinizde ilham aldığınız oyuncular var mı?

Frances McDormand, bu aralar onu izlemeyi seviyorum. Dönem dönem değişiyor.

Kariyerinizde unutamadığınız, çok zorlandığınız ya da çok eğlendiğiniz bir anınız oldu mu?

Her rolün başlangıcı ne olursa olsun karın ağrısıyla başlıyor bende, o yüzden hep zorlu oluyor ama sonrası hep eğlence.

Son dönemde beğendiğiniz film, dizi ya da roman var mı?

Şu sıra Sema Kaygusuz okuyorum. Bergen’in senaristlerinden Sema ve bu sebeple yakından tanışmış olduk. Barbarın Kahkahası şahane bir roman. Hem kurgusu hem hikâyesi hem de diyalogları beni çok etkiledi. Genel olarak bu sıra kadın yazarlarımızı okuyorum. Aslı Erdoğan, Seray Şahiner, Leyla Erbil, Tomris Uyar son okuduklarım ve çok sevdiklerim. Şimdilerde daha çok okuyorum ama MUBI seçkilerini çok seviyorum. Film izlemek istediğimde orayı açıyorum.

Bu röportaj, Episode’un 40. sayısında yayımlanmıştır.

Fulya Turhan

2011’de Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. 2014 yılında, lisans tezi olan çalışması “Sherlock Holmes & Peder Brown, Rasyonalite ve İnancın Çatışması” ismiyle yayımlandı. Özellikle polisiye edebiyat alanındaki çalışmalarına ağırlık veren Fulya Turhan, Episode ve 221B editörlerindendir. Türkiye’de sayılı Sherlock Holmes uzmanlarından biridir.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir