Röportaj: Gençler Konuşuyor – 2. Bölüm
Hümay Ongan – Havva Gürdamur – Yağmur Çöl
Geçen sayımızda başladığımız Gençler Konuşuyor serisinin ikinci bölümüyle Episode okurlarının karşısındayız. Bu kez iletişim fakültesinden öğrenci arkadaşlarımızla sektörü, sektörden beklentilerini konuştuk. Çok uzatmadan sözü onlara bırakıyoruz. Keyifli okumalar…
Zülal, Anadolu Üniversitesi Gazetecilik 3. Sınıf öğrencisi. Yaptığımız röportajda iyi bir editör olmak istediğini belirtiyor.
Çağla da Anadolu Üniversitesi Gazetecilik son sınıf öğrencisi. Üniversitelerin her fırsatta kapatılmasıyla öğrencilerin bir kısmı okullarının bulunduğu şehirlere hiç dönmedi. Çağla bu yüzden şu anda İstanbul’da yaşıyor.
Yüsra, Nişantaşı Üniversitesi’nde Yeni Medya ve İletişim Bölümü’nde ikinci sınıf öğrencisi. İletişim okuyan Yüsra aynı zamanda amatör olarak tiyatro yaptığından söz ediyor.
Özgür, Çanakkale Üniversitesi Gazetecilik birinci sınıf öğrencisi. Özgür, birinci sınıf öğrencisi olarak bölüme adapte olmaya çalıştığından bahsediyor.
Oğulcan da Anadolu Üniversitesi’nde okuyan arkadaşlarımızdan biri. İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon Bölümü’nde okuyan Oğulcan, üniversiteye başladığından beri sektörde çalışan bir öğrenci arkadaşımız aynı zamanda.
Emre’yse İstanbul Üniversitesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema öğrencisi. Emre’nin okulunu bitirmesi için yalnızca bir dersi kalmış ancak üniversiteye başladığından beri sektörün içinde yer alan bir öğrenci arkadaşımız.
Sektörde Neler Oluyor? Biz Ne Biliyoruz?
Zülal, medyanın herhangi bir alanında çalışabileceğine değinirken sektörde mobbingin yaygın bir sorun olduğundan bahsediyor. Özellikle kadınların bu tip durumlarla daha fazla karşılaşmasının ciddi bir sorun olduğunu belirten Zülal’e Çağla da görüşleriyle hak veriyor. Liseden beri medya sektörüne ilişkin eğitim aldığını söyleyen Çağla, “Sektörde çalışma saatleri uzun ve mobbing fazla, bunu kesinlikle söyleyebilirim. Bazı yerleri tenzih ediyorum ama genel olarak durum bu. Staj yaptığım her yerde mobbing vardı ve çalışma koşulları zorluydu,” şeklinde durumu açıklıyor.
Yüsra’ya sektöre ilişkin görüşlerini sorduğumuzdaysa, “Ben, Yeni Medya ve İletişim bölümüne sıfır bilgiyle başladım. Tüm sınıf arkadaşlarım bölüme bilgi birikimiyle gelmişti. Bu bölümü okumadan da bu alanda çalışan insanların olduğunu bildiğim için özellikle iş bulma konusunda zorlanacağımı düşünüyorum,” diyor.
Özgür’se, “Sektörde sansür mekanizmalarının çok gelişmiş olduğunu, tekelleşmiş bir medya yönetimi olduğunu görüyorum. Sosyal medyada vatandaş gazeteciliğinin önemli olduğunu düşünüyorum. Geleneksel medyadan aktarılan bilgiler genelde birilerini memnun etme amacı taşıyor, eksik ve yanlı oluyor dolayısıyla,” yorumunu yapıyor.
Geçtiğimiz bölümde konuştuğumuz tiyatrocu arkadaşlarımızdan daha umutsuz bir tabloyla karşı karşıyayız özetle. Okurken sektöre giren ve çalışma hayatına çok erken atılan Oğulcan ve Emre’nin sektöre ilişkin düşünceleriyse şöyle:
Oğulcan: “Medya sektörü hakkında kötümser düşünmüyorum. Biraz kişinin ilgisine ve kabiliyetlerine bağlı. Kişisel nitelik meselesi ön plana çıkıyor.”
Emre: “Bu bölümü okuyorsan eşzamanlı biçimde sektörde de bir yer edinmeye çalışman lazım. Bizim bölümümüz teorik bilgiden ibaret, film okulu mantığında bir eğitim verilmiyor. Bu yüzden sektöre de girmek gerekiyor. Ben bunu düşünerek birinci sınıftan beri kovalıyorum. Sektörümüzün kara lekesi, çalışma saatleri. On dört saat, bazen on altı saati bulabiliyor çalışma saatleri. Sendika olabildiğince bunu engellemeye çalışıyor ama her türlü aşılıyor. Ben uzamasından hoşlanıyorum çalışma saatlerinin, belki daha genç olduğum için.”
Bu noktada Emre’nin yaptığı yorum, Episode editörleri açısından değerli. Özellikle bu kadar pratik bölümlerde okulda öğretilmeyen kimi teknik konular olabiliyor. Staj zorunluluğunun da olmadığı bir durumda öğrencilerin kamera kullanımı, kurgu, ışık, ses gibi alanlarda kendilerini geliştirebilmelerinin tek yolu sektörün kapısından erken yaşta geçmek. Emre de Oğulcan da bu durumu fark ederek sektörü daha yakından tanıma imkânına da sahip olmuşlar.
Yurtdışı Yurtdışı Dedikleri Nedir?
Öğrenci arkadaşlarımıza sektörle ilgili fikirlerini sorduğumuzda genellikle Türkiye’ye ilişkin beklentilerinin düşük olduğunu gördük. Çağla ve Zülal, alanda kadın olarak yer almanın zorluklarından, erkeklere kıyasla daha fazla çalışmak gerektiğinden söz ettiler.
“Türkiye’de işler bu kadar zorsa yurtdışına gitmek isterler mi ya da orada daha farklı bir ortamla karşılaşacaklarını düşünüyorlar mı?” diye soruyoruz.
Zülal: “Türkiye’de özellikle kendimi hayal edemiyorum. Gerçekten kendimi dil konusunda geliştirip yurtdışına çıkma hayalim var. Çünkü Türkiye’deki medya sektöründe ayakta kalabilmek, tutunabilmek bence gerçekten çok zor. Açık konuşmak gerekirse bir tanıdığınız olduğunda ancak düzgün bir işe girebiliyorsunuz. Özellikle ana akım medyada çok geçerli bir şey bu. Avrupa’da çalışma koşulları ve insana verilen değer bence kesinlikle daha fazla. Orada tasarım üzerine bir şeyler ya da muhabirlik yapabilirim. Türkiye’de muhabirlik gözümde çok büyüyor ama oraya gittiğimde muhabirlik yapmayı gerçekten düşünebilirim.”
Akademisyen olmak istediğini, bu sırada da alanda çalışacağını söyleyen Çağla’nın bu konudaki düşünceleri şöyle: “Türkiye’de kaygılarımın başında basın özgürlüğü ve tekelleşme geliyor. Özellikle medyada büyük bir tekelleşme olduğunu düşünüyorum. Birçok haber tek bir kuruluştan çıkıyor. Bu aslında manipülasyona yol açıyor. Ülkemizde düşünce ve ifade özgürlüğünün ne halk ne gazeteci ne de akademisyenler için olduğunu düşünüyorum. Birçok insan ifadeleri sebebiyle gözaltına alınıyor ve hatta hapse atılıyor. Sektöre dair kaygılarım bu sebeplerden doğuyor. Yine de yurtdışında çalışmayı düşünmüyorum. Yurtdışında eğitim alıp ülkeme dönüp mesleğimi burada icra etmek isterim. Fakat enflasyondan dolayı yurtdışına da çıkamadım zaten.”
Emre de Çağla’ya benzer biçimde ülkesinde çalışmak istediğini, yurtdışının da yaratabileceği kimi imkânlardan faydalanmak istediğini belirtiyor:
“Yaşıtlarımın genelinin aksine yurtdışında yaşamayı hiç istemiyorum. Yurtdışına gitmek isterim ama orada asla yaşamam. Ben ülkemi cidden çok seviyorum. Ülkemden kastım bu topraklar, buraları çok seviyorum. Yine yaşarsın başka yerde, kimse ölmez ama sonuçta belli bir kültür izleriyle doğup büyüyüp yaşıyorsunuz. Burada bir çevre oluşturuyorsunuz. Bundan kopmak istemiyorum ama yurtdışına gidip burada alamayacağım belli eğitimleri orada tamamlamak isterim. Onlar farklı bir yönden bakıyorlar çünkü. Aslında bizim ülkemizde bu işin işleyişi çok farklı, Amerika’da daha farklı. Türkiye’de çalışma yaşamına ilişkin kaygılarım tabii ki var. Ülkenin halihazırda ekonomik, sosyal durumları ve çalışma koşullarında bir şeyler sahibi olmak çok zor.”
Arkadaşlarımıza alanla ilgili birçok soru sorduğumuz röportajlarda, gazetecilik öğrencisi arkadaşlarımız, “Kendilerine örnek aldıkları bir gazeteci var mı?” sorusuna en fazla “Uğur Mumcu” yanıtını verdiler. Ayrıca üniversiteli arkadaşlarımız; Özlem Gürses, İsmail Saymaz, Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ı da güncel olarak örnek aldığı isimler arasında saydı. Yaptığımız röportajlar, editörlerimize esasında arkadaşlarımızın ülkelerinde değer görerek nitelikli işler yapmak istediklerini gösterdi. Ancak bunun mümkün olmadığını düşündükleri için genç arkadaşlarımız çoğunlukla çaresiz olduklarını ya da ancak kendi kendilerine çok çaba sarf ederek bir şeyler yapabileceklerinden söz ettiler.
Bu röportajlar genç arkadaşlarımızın seslerini duyurmanın dışında sektöre ilişkin daha fazla bilgi edinebilmeleri için hem onların hem de sektörden dostlarımızın ilgisini çekebilir. Bu noktada Episode’un yakın zaman içinde alana girecek ya da zaten var olan çalışma koşullarıyla haşır neşir olan gençlere bir tür destek sağlayabilmesi bizler için çok önemli. Genç arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz. Serinin ilerleyen bölümlerinde farklı alanlardan farklı gençlerle devam edeceğiz.
Bu röportaj, Episode’un 49. sayısında yayımlanmıştır