Seçimler, ‘Kızılcık Şerbeti’ ve Değişim

 Seçimler, ‘Kızılcık Şerbeti’ ve Değişim

Bir senedir konuşup durduğumuz seçimler sonunda geldi, iki gün sonra oy kullanacağız. Türkiye’de her gün başka bir gelişme yaşanmaya devam ediyor, belirsizlik sürüyor. Seçimler hakkında konuşmaya, bunalmaya ve beklemeye devam ediyoruz. Bütün bunlar yaşanırken “Kızılcık Şerbeti de ne alaka?” diyebilirsiniz. Kafamdaki alakayı aktarmaya çalışacağım.

Dizi, yayın hayatına 28 Ekim 2022’de başladı. O zaman da seçimleri, ittifakları, enflasyonu konuşuyorduk. Başlangıçta diziye ilişkin beklentim çok farklıydı, itiraf edeyim. Bir kere laik aileyle muhafazakâr aile çatışması merkezli bir işin zekice bir fikir olduğuna katılmakla beraber laiklerin pek şansı olduğunu düşünmüyordum. Bir yandan da televizyon dönemin ruhunu gözlemlemek için çok iyi bir yer. Doğrusu, ben önyargılı yaklaşmışım.

Kızılcık

Her gün değişen, kimin nerede olduğu bir türlü belli olmayan, aday çıkaramayan ittifaklar telaşesinde yani aslında çok doğru bir zamanda böyle bir iş yapmak risk de barındırıyor. Toplumsal olarak çok hızlı bir değişim yaşadığımız bir seçim sürecindeyiz. Kimin kime oy vereceğini kestiremediğimiz, her gün insanların fikirlerinin değiştiği bir seçim süreci… Dolayısıyla televizyondaki bir dizide neden karakterler radikal olarak değişime uğramasın, neden bunu göstermenin bir yolu olmasın? Kızılcık Şerbeti ekibini birçok sebepten tebrik etmek gerekiyor ama en önemli özelliklerinin bakış açıları olduğunu söyleyeyim.

Dizinin ilk bölümünde çok sert bir karakter çizen Kıvılcım (Evrim Alasya), bir mağazada türbanlı kadınları göstererek “Bunlar da her yerde,” diyor. Böylesi bir başlangıç önyargılarımı doğruluyordu. Gerçekten artık böyle şeyler söyleyenler oluyor mu, bilmiyorum. Gördüğümüz her türbanlı kadının malum partiye oy verdiğini mi düşünüyoruz hala? Ben bunu düşünen çok fazla insanın kaldığını sanmıyorum. Bu başlangıç beni hiç tatmin etmemişti. Hatta muhafazakâr cephenin Doğa’yı (Sıla Türkoğlu) bu kadar kolay kabul etmesi, ona çok iyi davranmaları, Kıvılcımların evinde hoş karşılanmamalarına rağmen kibarlıklarını bozmamaları vs. dizinin başka bir yerden yürüyeceğini düşündürttü.

Ama Kıvılcım Söylemişti!

Kıvılcım başından beri işlerin göründüğü gibi olmadığını söylüyordu. Bütün iyilik ve kibarlığın ardından flashbackler izledik. Doğa’nın çok da kolay kabul edilmediğini, bu meselenin yalnızca “erkek evlat ne isterse yapar” gericiliğiyle ilişkili olduğunu gördük. Ve en önemli meselemize böyle ulaştık; Nursema.

Nursema (Ceren Yalazoğlu Karakoç), etkileyici bir dönüşüm yaşadı. Nursemalardan şimdiye dek çokça görmüşüzdür. Özellikle her cipine binip Umut’un yanına gittiğinde Nursema’dan soğuma riskiyle karşı karşıya kaldım. Dizi, ayrıntılara da önem veriyor kesinlikle ve bu televizyonda çok alışık olmadığımız bir şey. Bütün hayatı yasaklarla dolu olan, annesinden izin almadan evden çıkamayan Nursema, cipini kendi sürüyor. Başlangıçta özellikle sinir olduğumuz tek karakterdi sanırım Nursema.

Türkiye Sineması’nda da son zamanlarda sıklıkla başvurulan “iyilik” teması Kızılcık Şerbeti’nin ortasında duruyor. Önemli olan “iyi insan olmak” vurgusu üstünden Nursema ve Umut arasında gelişen romantik duygular, diziyi hiç düşünmediğim bir noktaya evriltti. Evet, muhafazakâr cephedeki kimse konu evdeki genç kadın olunca o kadar da “iyi” değilmiş. Bu aile içinde Kıvılcım’ın bile severek yumuşadığı Ömer (Barış Kılıç), konuya bulaşmamayı tercih etti. Fatih (Doğukan Güngör), en başından Doğa’nın düşündüğü gibi bir insan olmadığını kanıtladı. Ailenin saflığıyla değersizleştirilen ancak çok “iyi kalpli” Mustafa’sı (Emrah Altıntoprak) konuyla ilgilenmedi bile. Pembe (Sibel Taşçıoğlu) ve Abdullah’sa (Settar Tanrıöğen) basbayağı kötülükle, tokatla, tehditle Nursema’yı istemediği biriyle evlendirdi. Sonrasında da malumunuz Nursema’nın başına gelenler.

Kızılcık

Bu noktada başka bir yere geçmek istiyorum; kadına şiddet görüntüleri ve RTÜK meselesi. Senelerdir televizyonda izlemediğimiz tecavüz, taciz, şiddet, ölüm, işkence kalmamıştır. Kızılcık Şerbeti’ne ceza verme çabasını bu bağlamda zaten değerlendiremeyiz. Dizi, iktidar açısından oldukça sıkıntılı bir hal almaya başlamıştı. Halk da Nursema da meseleye uyanmaya başlıyordu ve her hafta her evde çeken bir kanaldan bu durum anlatılıyordu. Buna müdahale edilmesi gerekti. Nihayetinde dizi, iki hafta boyunca gösterilmedi, final yapmak zorunda kalabileceği tartışıldı. Yani ekrandaki muhafazakârlar düşündüğümüz kadar “iyi” çıkmadı, Nursema değişmeye başladı. Başımızdaki muhafazakârlar da bundan rahatsız oldu. Ayrıca başörtülü bir kadının âşık olması, sevgilisinin evine gitmesi, sokaklarda el ele tutuşması hoş karşılanamazdı. O zaman biz gördüğümüz her türbanlı kadının malum partiyi desteklediğini düşünmüyoruz ama onlar hala düşünüyorlar. Kızılcık Şerbeti’ne yayın yasağı getirilmeye çalışılmasıyla memleketçe; “”Oylar çalınır mı? Hepimizin gidip sandıkları koruması lazım,” diye düşünmemiz arasında çok fark yok bana kalırsa. İşler değişmeye başladığı, birileri bir şeyleri görmeye başladığında çirkinleşen bir iktidarla karşı karşıyayız.

Herkesi “iyi”leştiren bir şey var dizide; sevgi. Politik göndermelerle, dolandırıcı din tacirleriyle aynı anda bu kadar çok aşk hikâyesinin birden işlenmesi de ayrı bir başarı. Nursema ve Umut, Kıvılcım ve Ömer hatta çok ilgi çekici biçimde ilerleyen Alev (Müjde Uzman) ve Abdullah arasındaki yakınlaşma; insanların içindeki “iyi” yanları ortaya çıkarıyor. Siyasetle iyilik bu kadar birbirine karıştırılabilecek şeyler değildi eskiden. Ama bugün sahiden öyle. İyi insanların ülkelerini kurtarmaya çalışmak için sandıkları korumaya gittiği bir seçimin içinden geçiyoruz. İyi insanların hayatlarını, hayallerini, kendilerini savunma hikâyelerini izliyoruz Kızılcık Şerbeti’nde.

Kızılcık

Senaryonun akışından söz etmemek olmaz. Kıvılcım’ın ilk bölümde türbanlı kadınlarla yaşadığı kavganın devamı seyirci bu konuyu unuttuktan sonra işlendi. Hatta bu insanlar birbirleriyle arkadaş oldu. Bizim unuttuğumuz hiçbir şeyi unutmayan senaryoda olumsuz tek bir şey var; dizi sürelerinin uzunluğundan kaynaklı kimi diyaloglar. Bunun da senaristlerle değil, sürekli konuştuğumuz sektör koşullarıyla alakası var. Son olarak televizyonda bu kadar iyi oyunculuk izlemenin de bir hayli tatmin edici olduğunu belirteyim. Bütün karakterler doğal ve gerçekçi bir performans sergiliyor. Öyleyse bu akşam Kızılcık Şerbeti’nin yeni bölümünün yayınlanacağını hatırlatmış olayım. Pazar günüyse zaten biliyorsunuz…

Hümay Ongan

1996 yılında, İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon okudu. İstanbul Üniversitesi’nde Radyo Televizyon ve Sinema yüksek lisansı yaptı. İyi bir sinema ve tiyatro izleyicisi. Özellikle toplumcu-gerçekçi Türkiye Edebiyatı okumayı seviyor. Yazmayı seviyor. Şu anda Episode'da sevdiği ve sevmediği dizi ve filmler hakkında yazabileceği için mutlu.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir