Aslı İnandık: “Sahnede yaşadığım hissi hiçbir şeye değişmem”

 Aslı İnandık: “Sahnede yaşadığım hissi hiçbir şeye değişmem”

Episode ekibi olarak Aslı İnandık’ı yakından takip ediyoruz, Instagram’da yarattığı videoların ve karakterlerin hayranıyız. Gözlemlerini bir eleştiri süzgecinden geçirerek, titizlenerek hazırladığı belli olan bu videolarla halen tanışmadıysanız, hepsini tek solukta izleyeceğinizi garanti ediyoruz.

Episode’un 20. sayısında Aslı İnandık’la korona günlerini, tiyatro, sinema ve dizi dünyasını ve özellikle mizahla ilişkisini konuştuk.

Nasıl gidiyor karantina?

Henüz illallah etmedim, yalan yok. Ama fazla gücüm kalmamıştır, kesin bir yerde patlayacağım 🙂 Yani aslında evimde olup kendime ve evime vakit ayırmayı çoook uzun zamandır istiyormuşum meğer, onu gördüm. Sıkı diyet ve spor yapıyorum. Her hafta yeni bir hedef belirliyorum tartıda görmek için. Ve o hedef için çalışıyorum. Eskisine göre daha az odaklanabiliyorum ne yazık ki dizilere, filmlere ve kitaplara… Eskiye nazaran daha az bi’ şeyler izliyorum ama her hafta 3 film izlemeye ve methini duyduğum bazı Netflix dizilerini bitirmeye çalışıyorum. Ama aklım herkes gibi bu sürecin ne zaman ve nasıl biteceğinde ne yazık ki. Sürekli Twitter’da korona ile ilgili güncel haberleri refresh yapıp duruyorum. Bunu ve sevdiğim insanların sağlığıyla ilgili duyduğum endişeyi saymazsak hayatımın sonuna kadar karantinada kalabilirim ama bence! 🙂 

Neler keşfettiniz bu dönemde? Çoğumuzun daha fazla içe döndüğü, dünyanın gidişatıyla ilgili de daha fazla düşündüğü bir dönem içindeyiz, sizde neler uyandırdı ve düşündürdü bu süreç?

İnanır mısın dünyanın gidişatıyla ilgili tam düşünücem, fırının zili çalıyor, evde pişirdiğim ekşi mayalı ekmeğim olmuş ona koşuyorum 🙂 Röportajların burasında “gülüyor” yazılır ya hep, siz gerçi görmüyorsunuz da beni, şöyle yazın bence “muhtemelen gülüyordur” 🙂

Yani, şaka bir yana, fazlasıyla içime döndüm, dünya için de yeni bir çağ açacağa benziyor bu süreç. Bu sürece şahit olan 7’den 77’ye herkeste bir şeyleri değiştirdi. Hem bireysel olarak hem de toplumsal olarak bir farkındalık geliştirdik iyi kötü. Bir kere tüm işkollarının çalışma biçimlerinde ve ekonomik olanaklarında köklü değişiklikler olacak gibi. Yepyeni bir dönemin tohumları atıldı biz evlerdeyken. Umarım her şey bittiğinde (özellikle de ekonomik olarak) rahat toparlanabiliriz.

En çok neleri yapmayı özlediniz bu dönemde?

Ya, hiç öyle arkadaşlarımla cafelerde buluşup kahve içmeleri filan demeyeceğim. Neredeyse her gün tatil sayıklıyorum. Havaların da ısınmasıyla kanım iyice kaynamaya başladı. 

Şöyle sabaha karşı serinlikte bavulları arabaya yükleyip yoldan sandviç-kahve alıp güneye gideceğimiz günler gelmesin mi? 

Peki, evde bir gününüz nasıl geçiyor?

Vallahi bütün gün kitap okuyorum demek isterdim ama uyanıp bir süre boşluğa bakıyorum, sonra hayatımın ilk kısmında neredeyse hiç ilgimi çekmeyen yemek tarifi videolarına kitleniyorum. Sonra onları evde deniyorum. Sonra yiyorum 🙂 Spor yapıyorum. Akşamları biraz Netflix’e bakıyorum. Odaklanabildiğim kadarıyla dizi/film izliyorum. Sonra bir noktada bir şey oluyor ve her şeyi bırakıp sosyal medyaya dalıyorum. İşte oradan sonra geri dönüşü yok, karadelik gibi orası 😊 

“Eşim Salkım, iddiasız ve mütevazı dünyasında çok mutlu ve bence çok sevimli bir karakter. Anlattığı şeyler çok sıradan ve düz. Ama o şeylerle eğleniyor ve sizin de eğlenmenizi bekliyor.”

Eşim Salkım videolarınızı keyifle izliyoruz, pek çok insan gibi. Bir efsaneye dönmeye başladı bu karakter. Nasıl yarattınız bu karakteri, nasıl tepkiler aldınız? Ve Eşim Salkım’ı daha da detaylandıracağınız bir proje planlıyor musunuz?

Teşekkür ederimm 🙂 Evet, ben de şaşkınım Eşim Salkım herkesin hayatında varmış meğer. Dokundu herkese bir şekilde. DM alıyorum bir sürü, “Yengemi nereden tanıyosun Aslı?!” ya da “Bu kadın bizim okuldaki matematik hocası Aslı, inanmıyorum!” diye… Aslında Eşim Salkım, iddiasız ve mütevazı dünyasında çok mutlu ve bence çok sevimli bir karakter. Anlattığı şeyler çok sıradan ve düz. Ama o şeylerle eğleniyor ve sizin de eğlenmenizi bekliyor. Bence harika bir kişi! Hahaha! Düşünüyorum, aslında film yazmak istiyorum ona ya da mini dizi gibi bir şey. Ama harekete geçebildin mi derseniz… Demediniz di mi? Demeyin n’olur çünkü 🙂 

Instagram hesabınızda yayınladığınız diğer tiplemelerden biri de Instagram fenomenleriyle ilgili. Burada çok sağlam bir orta sınıf eleştirisi de yaptığınızı düşünüyorum. Kendine odaklı ve dünyada olup biten her şeyi sadece kendine etkisi üzerinden konumlayanlara dair mizahın gücünü çok iyi kullanıyorsunuz. Biraz bu tiplemelerin nasıl oluştuğunu ve nerelere uzandığını da dinlemek isteriz sizden.

Evet, sosyal medyada herkesin kendi ritmi var, dünyanın ritmi ve dünyada ne olup bittiği fark etmiyor oradakiler için, onlar sabah rutinlerini ve badem sütlü cheesecakelerini paylaşıyor 🙂 Ha, ben farklı mıyım? Hayır. Benim de kendi gündemim var. Ben sadece mizah yaptığım için istemsiz olarak gündemden de besleniyor ve gündemdekileri malzemem haline getiriyorum, o kadar. Aslında dediğim gibi güncel olanı takip etmek zorundayım işim gereği, sadece bakıyorum ve görüyorum. Özellikle bu sabah kalkayım da bir tipleme yaratayım demiyorum, dediğimde de işlemiyor zaten sistem. Öyle zorla yaptığımda kendimden nefret edip siliyorum hemen videoyu 😊 Kendiliğinden önüme düşen gönderiler ya da malzeme verecek figürler zaman içinde beynimin bir yerinde yuva yapıyor kendine, zamanı gelince çıkarıyorum onları oradan ve bir tiplemede vücut buluyorlar. Çoğunda da gerçekten “bir kişi”yi hedef almıyorum, hepsinin bendeki total etkisi, yepyeni, yaşayan bir karakter yaratmamı sağlıyor.

“İnsanlar hassasiyetlerini mizah sayesinde bir kez daha gözden geçiriyorlar belki. Hepimizin gülmeye ve biraz rahatlamaya ihtiyacı var.”

Zaten epey üretken bir insandınız ama bu süreç hem insanların mizaha ihtiyaçlarını artırdı, hem de epey malzeme veriyor sanırım bu gözle bakıldığında. Bu sürecin sonunda mizahla toplumun kurduğu ilişkide değişen neler olacak sizce ya da bir değişim olacak mı?

Evet, ben de şaşkınım. Böyle kriz zamanlarında hep, “Amaaan! İnsanların gülmeye hali mi var? Baksana herkes endişe ile evinde oturup haberleri izliyordur sadece,” diye düşünsem de tam aksine tanık oluyorum tuhaf biçimde. İnsanlar rahatlamak istiyorlar, bir duruma gülmek o durumun aslında bize yaşattığı buhranı da azaltıyor sanırım. Sürecin başlarında, “Yalnız bu hastalık hassas bir konu, lütfen bunun üzerinden mizah yapmayın” gibi mesajlar alıyorken şimdi “Daha çok video çekin bu konuda lütfen” mesajları alıyorum. İnsanlar hassasiyetlerini mizah sayesinde bir kez daha gözden geçiriyorlar belki. Hepimizin gülmeye ve biraz rahatlamaya ihtiyacı var.

Korona salgını öncesi Waterproof oyunu için sahnedeydiniz. Tekrar sahnede olmak, yer alacağınız metni seçmek, ekip arkadaşlarınız… Neler yaşandı bu süreçte? Biraz da oyundan söz etmek isteriz. Biraz daha normalleştiğimiz bir dönemde oyun tekrar sahnelenecek sanırım.

Evet, umuyoruz ki sezona yeniden sahnede olacağız. Çok güzel giden bir oyunumuz ve eşi benzeri bulunmayacak cinsten bir enerji vardı ekip arkadaşlarımızla aramızda. Waterproof gibi güçlü bir kadın hikâyesinin içinde yer almak, Craft gibi bir tiyatro çatısı altında, özellikle benim için bir gurur elbette. Acıdan doğmuş bir hikâye hem de, insanların beni bildiğinin aksine drama oynamak da ayrıca büyük bir mutluluk benim için. Oyun sizi öyle doğal ve öyle hayatın içinden anlara tanık ediyor ki izleyip görmelisiniz derim yeni sezonda 🙂 

Aslı Gibidir, bu dönemde Netflix’te yayınlandı ve epey ilgi gördü. Tek başınızda birden fazla karakteri canlandırdığınız bu film, popcorn tartışmaları döneminde gösterime girmişti ve seyircilerin sinema salonlarından uzaklaşması gişe rakamlarını da etkiledi sanıyorum. Yakın dönemde yeni bir film projeniz var mı, belki dijital platformlara özel filmler yapmak gibi seçenekler üzerinde ne düşünüyorsunuz?

Evet, rakamlar etkilendi popcorn sürecinden ama hiçbir zaman milyonlar hayal etmemiştim zaten. Ben butik bir komedi yapıyorum. Bel altına vurmadan, küfürler etmeden. Daha ince tiplemeler yapmaya çalışıyorum, az kişi izlesin ama öz olsun derdindeyim. Niteliği önemsiyorum. Bu yüzden Netflix’te ilgi görünce ve sayısız güzel yorum alınca da çok mutlu oldum. Yakın dönem için bu şekilde bir film projesi yapmak yok kafamda ama zaman ne gösterir bilemem 🙂 

“Evlerden (uzaktan) çekilen diziler kendini gösterecek gibi geliyor yeni dönemde. Hiç öyle büyük prodüksiyonlara ihtiyaç duyulmaksızın, insanlar evlerinde kendileri çekecekler kendi dizilerini, fazlasıyla doğal olduğu için dijitalde büyük ilgi toplayacak.”

Peki, tüm bunlar yani müzik ve oyunculuk eğitimi nasıl başladı? Çok iyi bir müzik eğitimi, ardından tiyaro eğitimi almışsınız…

14 yaşımda elimde çello ile kendimi sahnede, ışıklar altında bir konserde buldum. Sonra da hiç inmedim o sahneden. Önce müzik için sahnedeydim 8 sene boyunca sayısız konser… Sonra malum tiyatro. Sahnede yaşadığım adrenalin hissini dünya üzerinde hiçbir şeye değişmem. Sanırım o histi beni peşinden koşturan hayatım boyunca da. 

Sinema ve dizi sektörünü çok etkileyen bir süreç bu, kalabalık ekiplerle iş yapıldığı için. Uzun yıllardır sektörün içinde birisi olarak dünyada ve ülkemizde sektör nasıl etkilenecek sizce, dönemin yarattığı avantajlar ve dezavantajlar neler olacak?

Evet, her şey normale dönse bile biraz zaman alabilir bizim sektörün kendine gelmesi. Gerçi kolektif yapılan tüm işler için geçerli bu durum. Olumlu düşünmek istiyorum. Tedbiri elden bırakmadan umarım en kısa sürede eski dinamiğine kavuşur sinema ve dizi sektörü. Evlerden (uzaktan) çekilen diziler kendini gösterecek gibi geliyor yeni dönemde. Hiç öyle büyük prodüksiyonlara ihtiyaç duyulmaksızın, insanlar evlerinde kendileri çekecekler kendi dizilerini, fazlasıyla doğal olduğu için dijitalde büyük ilgi toplayacak. Mini Instagram/YouTube dizileri olabilir. Bence çok da güzel olur! Artık insanlar da dev prodüksiyonlu işlerdense biraz daha böyle kendi halinde işlere ilgi duymaya başladı sosyal medyada.

Oyuncuları nasıl etkiliyor bu süreç sizce?

Genel gözlemim, herkeste bir üretme baskısı olduğu yönünde bu süreçte. Sanatçı üretmeden duramaz çünkü. Ve evren bize “Dur! “dedi tabiri caizse. Herkes üretime geçti, aslında herkes kendine iyi geleni buldu ve onu seçti bu süreçte. Bende tam tersi etki etti mesela, durmak ve durdurulmak iyi geldi. Çünkü 30 yıl boyunca kendime üretme baskısı yaptığımı ve üretemediğim günler neredeyse uykuya bile dalamayacak kadar vicdan azabıyla yatağa gittiğimi fark ettim. Bu, insanın kendine yaptığı bir haksızlıkmış bana kalırsa. Bu sebeple durdurulmak iyi geldi. Sadece ocaktaki yemeğimden kendimi sorumlu hissetmek istiyorum 😊

“Hayatın karşıma ne çıkaracağını bilemem ama gönlümden geçen bir hayalim var, yine ‘Soluk’ gibi bir bağımsız filmde oynamak.”

Tüm dünya bu karantina ve virüs dönemini atlattıktan sonra ilk neler yapmayı hayal ediyorsunuz?

Daha az plan yapmayı zira yaptığımız planları hayata geçiremiyoruz, baksanıza, evrenin işleyiş şekli bizim düşündüğümüz gibi değil ki. Kim derdi ki “korona” diye bir virüs dünyayı ele geçirecek ve tüm planlarımız ucu açık şekilde raflara kalkacak. Bu yüzden virüsü atlattıktan sonra önce mis gibi bir tatil yapacağım, sonra da akışa bırakacağım. Hayatın karşıma ne çıkaracağını bilemem ama gönlümden geçen bir hayalim var, yine Soluk gibi bir bağımsız filmde oynamak. Eşi benzeri bulunmayan bir deneyimdi benim için.

Bu dönemde hepimiz bazı okuma, izleme keşfetme listeleri, programlar yapıyoruz. Ne kadar uyabiliyoruz tartışılır ama sizin böyle programlarınız, listeleriniz var mı?

Bu süreçte sesli kitaplar dinledim, harika seslendirmiş oyuncu arkadaşlarım. Spor yaparken bile kulaklık kulağımda, dinleyebildiğim kadar dinliyorum. Orada kitapları bitirdikçe not ediyorum unutmayım, önereyim diye, zaman zaman da paylaşıyorum sosyal medyada önerebileceklerimi. Müzik ise hayatımın vazgeçilmezi, sabahları gözümü açtığım anda ilk girdiğim app Spotify. O konuda geniş de bir yelpazem var mütevazı olamayacağım 😊 Yeni bir şarkı keşfetmediğim günü günden saymıyorum, bir de yıllardır vazgeçmeden dinlediğim albümler var takıntılı gibi 😊 Starsailor’un Love is Here albümü mesela. 10-15 tane albüm var böyle sapkın gibi dinlediğim.

Son dönemde keşfettiğiniz ve önereceğiniz kitap, dizi, film, albüm, app…

Kalifat çook iyiydi. Unortodox’a bayıldım, bir çırpıda bitiyor zaten. Daha soft / yormayan şeyler izlemek isteyenler için Anne with an E çok keyifli. BoJack Horseman’ı hiç izlememiş olanlar ise çok şanslı, onların yerinde olup yeniden bitirmek isterdim tüm sezonları ☹ That 70s Show çok çıtır çerez,eski dizidir ama Netflix’e yeni geldi bildiğim kadarıyla. After Life’ı izlemeyen var mıdır bilmem ama izlemeyenlere tavsiyemdir. Sayısız dizi var önereceğim ama en yeni olanlardan seçmeye çalıştım, yoksa şey var “LOST” desem ya, hahahahah! Film olarak da en yakın zamanda izleyip âşık olduğum The Square, Camille Claudel,1915 ve Summer 1993… Nefiss… 

Özlem Özdemir

1984 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü mezunu, aynı bölümde yüksek lisans yaparken eğitim yayıncılığı alanında çalışmaya başladı, iki yıl sonra kültür yayıncılığı alanına geçti. Bilim ve Gelecek dergisinde Yazı İşleri Müdürü, Esen Kitap'ta Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. SoL gazetesinin bilim eki BilimsoL'a ve kitap ekine katkı sundu. Mylos Yayın Grubu'nun kurucularından. Episode ve 221B'nin yayın yönetmeni.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir