Ramy: Özgün Bir Arada Kalmışlık Hali

 Ramy: Özgün Bir Arada Kalmışlık Hali

Özellikle 11 Eylül saldırısı sonrası Amerika’da yaşayan Müslüman insanların üzerine yapıştırılan ‘’terörist’’ damgası, dizinin sadece bu saldırıyı değil, günümüzde birçok toplumda gizliden gizliye gelişen ötekileştirme hareketlerini işaret ediyor. Üstelik bu anlatımında vermeye çalıştığı mesajın tarafsız bir dille, komedi ağırlığında ilerlemesi de Ramy’nin ilgi çekici bir gerçekliğe ulaşmasını sağlamış. 

Hulu yapımı Ramy dizisi, üçüncü sezon onayını aldı. Levent Tanıl, Episode’un Haziran özel dijital sayısında Ramy dizisini incelemişti.

Filistin’den Fransa’ya sığınan, ardından da rüyalar ülkesi Amerika’ya göç eden Mısır asıllı Müslüman bir aileden birçok farklı dram öyküsü çıkartılabilir. Ramy ise böyle bir ailenin anlatımına trajik klişelerin uzağında, kültürel kafa karışıklıkları ve arada kalmışlıklar üzerinden dürüst yorumlar kazandırıyor. Mısır asıllı komedyen-oyuncu Rammy Youssef’in yazıp başrolünü ve yapımcılığını üstlendiği dizide yer yer karanlık tutulan alt metnin sonuç kısımlarında dengeli bir hicve dönüşebildiğini göreceksiniz.

Ramy, dört nüfuslu Müslüman bir ailede yetişen, örf ve adetlerine bağlı kalma konusunda kafası karışık bir genç. Çevresinde kendi kültürünü ve dinsel rutinini besleyecek birçok insan olmasına rağmen bu insanların asimile oluşlarına tanıklık ederken yaşadığı ruhsal karmaşa, dizinin genelini de etkiliyor. Böylece hikâye sadece Ramy odaklı ilerlemekle kalmıyor. Diğer karakterler üzerinden de aktarılan kültürel dönüşümler, insanların din ile içinde bulunduğu toplumlara karşı kendiliğinden geliştirdiği savunma mekanizmalarını gözler önüne sermeye başlıyor.

Ramy’nin kültür ve geleneklerine gizliden gizliye beslediği bağlılık duygusu, içindeki modern Amerika yaşantısına uyma isteğine sürekli engel olmaktadır.

İlk sahnede bir arkadaşının imam nikâhı için camiye giren Ramy’nin eksik abdest aldığı gerekçesiyle dindar bir kişi tarafından eleştirildiği görülür. Müslüman temsilini basit savunma mekanizmaları ve didaktik uyarılar eşliğinde irdeleyeceğinin habercisi olan bu olay, dizinin gelişim sürecindeki dönüşümleri için de hazırlayıcı bir duyurudur aslında.

Ramy’nin kültür ve geleneklerine gizliden gizliye beslediği bağlılık duygusu, içindeki modern Amerika yaşantısına uyma isteğine sürekli engel olmaktadır. Hatta zaman geçtikçe bu isteğin yerini vicdan azabına bırakmaya başladığı da söylenebilir. Amerika’da olmayı ve bu ülkedeki yaşam tarzına uyum sağlamayı oldukça seven karakterimiz, buna karşın koşulsuz saygı duyduğu dini ve kültürel değerlerini de belli bir dengede tutma çabasında. Her ne kadar bu süreç Ramy açısından derin bir arada kalmışlık hali oluştursa da biz izleyicilerin cephesinden bakıldığında eğlenceli ve bir o kadar da olgun varsayımlarla desteklenen bir anlatıyı takip etme şansını doğuruyor.

İnandığı dinin peygamberinin doğaçlama günlerle dolu bir hayat yaşadığını öne süren Ramy, din ve insan hayatının da belli bir kontrol seviyesinde tutulduğu müddetçe aslında daha da kontrolden çıkabileceği savını geliştirmeye çalışıyor. Burada esas meseleyse dini inanışlara karşı takınılan eleştirel tavırdan öte, inanışlar üzerinden değişime uğrayan toplumların günden güne bilinçsiz bir düzene sürüklendiğinin vurgusudur.

Ramy’nin en önemli özelliği de zaten esas olanın din ya da ırktan öte kişinin kendi ruhuna katabileceği özel hislerin gerçekten de var olduğuna inanmasıdır aslında. Bu bazen eksik alınan bir abdestle kılınan iki rekat namaz, bazen de mutlu olabilmek adına gidilen bir partide geçirilen felekten bir gece sayesinde mümkün hale gelebilir. Burada önemli olan, kişinin o esnada kendi ruhuna katabileceği iyileştirici ve kimi zamanda kahredici hisleri kontrol edebilmesidir, ki dizideki genel gidişat da bu iki örneğe benzer durumlar arasında kalınan araf halini karakterler ve coğrafi kaderciliğin ağırlığı eşliğinde şekillendirdiği için en alakasız sahnelerde bile yüzünüzde engel olamayacağınız bir tebessüm oluşma ihtimali çok yüksek. 

Kahramanlarının derdini, çabasını ve gelişim sürecini oldukça özgün bir arada kalmışlık haliyle aktaran dizi, izleyicisini gerçek dünyanın içine insani yaklaşımlar eşliğinde dahil ediyor.

Karakter gelişiminin bu tutumu dizinin yaratıcılık görevini de üstlenen Ramy Youssef’in bir şekilde yaşanmışlıklarıyla da desteklediği kesitler sayesinde olgunlaşmış. Özellikle 11 Eylül saldırısı sonrası Amerika’da yaşayan Müslüman insanların üzerine yapıştırılan ‘’terörist’’ damgası, dizinin sadece bu saldırıyı değil, günümüzde birçok toplumda gizliden gizliye gelişen ötekileştirme hareketlerini işaret ediyor. Üstelik bu anlatımında vermeye çalıştığı mesajın tarafsız bir dille, komedi ağırlığında ilerlemesi de Ramy’nin ilgi çekici bir gerçekliğe ulaşmasını sağlamış. 

Dizinin yaratım sürecinde Ramy Youssef’in hâkimiyeti her bölümde fazlaca karşımıza çıkmakta. Sadece ana karakter üzerinden değil, Ramy’nin hayat görüşü ve kişiliğini şekillenmesine vesile olan insanların öykülerine de odaklanacağımız bölümlerle de karşılaşıyoruz. Amerika’da yaşayan muhafazakâr Müslüman bir ailenin, geçmişe duyduğu saygı ve Amerika’daki dönüşümlere istemeden de dahil olma süreçleri, öykünün aktarmaya çalıştığı kafa karışıklığını benimsememizi destekliyor. Özellikle Ramy’nin annesine odaklanılan bölümde, birçok yapımda karton kalan Müslüman kadın karakter portresini alaşağı edecek gelişmeler yaşanıyor. 

Çoğu insanda olduğu gibi Müslüman kadınların da sevişmek, alkol almak, hayatı farklı deneyimlerle tatmak gibi doğal isteklerinin varlığını göz önünde tutan kimi sekanslar, Ramy’nin bilinçli ve insan hayatına değer verecek türden bir komedi dizisine dönüşmesinin destekçisi olmuş. Dolayısıyla Ramy Youssef’in kullandığı formül ve dürüst yaklaşımları ikinci sezona kavuşturduğu dizisini, sektörün son yıllardaki başarılı yapımları arasına şimdiden yerleştirdiği söylenebilir.  Kahramanlarının derdini, çabasını ve gelişim sürecini oldukça özgün bir arada kalmışlık haliyle aktaran dizi, izleyicisini gerçek dünyanın içine insani yaklaşımlar eşliğinde dahil ediyor. En azından ben, önüme sunulan bu dünyadan fazlaca memnun kalabildim…

Levent Tanıl

1989 Kocaeli doğumlu. Lunaparkta çalıştı. Bir dönem fotoğrafçılıkla ilgilendikten sonra sinema yazıları yazmaya başladı. 2016’da Esin Erden'le yazdıkları ilk çocuk kitabı "Zürafa'nın Benekleri" YKY'den çıktı. Şu sıralar metin yazarlığının yanı sıra Episode Dergi’de yazıyor.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir