Yeni Bir Bilimkurgu Destanı mı?: ‘Foundation’ (Vakıf)

 Yeni Bir Bilimkurgu Destanı mı?: ‘Foundation’ (Vakıf)

Rus asıllı Amerikalı biliminsanı ve yazar Isaac Asimov’un kült bilimkurgu serisi Vakıf, Apple TV+ uyarlamasıyla Foundation olarak ekrana taşınıyor. Uzun yıllar yapımcıların, yönetmenlerin, senaristlerin masasını meşgul eden bu galaksi destanı, 24 Eylül’de ilk defa görsel bir mecrada izleyicilerle buluşacak. Asimov’un Edward Gibbon’ın Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi (1776) isimli altı ciltlik eserinden yola çıkarak tasarladığı, tüm insanlığı koca bir galaksiye dağıttığı, şahane fikirler barındıran, zamansız bir seri Vakıf.

Yedi romandan oluşan serinin ekrana yansıması muhtemel ilk romanı Vakıf (1951), insanlığın orijinal gezegenini unuttuğu yeterince uzak bir gelecekte geçiyor ve onlarca gezegene yayılan devasa Galaksi İmparatorluğu’nun yıkılışının ilk dönemini konu alıyor. Serinin ilk romanında yer alan birbiriyle bağlantılı beş kısa öykünün ilkinde, devasa insan gruplarının geleceğini tahmin etmek için sosyoloji, istatistik ve psikolojiyi birleştiren “psikotarih” adlı bir bilim geliştiren psikolog ve matematikçi Hari Seldon’ın politik manevraları detaylandırılıyor. Seldon, istatistiksel olarak imparatorluğun yakın zamanda çökeceğini ve İkinci İmparatorluk doğmadan önce, otuz bin yıllık karanlık, acı ve barbar bir döneme girileceğini öngörüyor. Ne var ki Seldon, yine psikotarih bilimini kullanarak bu otuz bin yıllık karanlık dönemi bin yıla indirmek için bir plan geliştiriyor: İnsanlığın tüm bilgi birikiminin özeti olan Galaksi Ansiklopedisi’ni yaratacak bilim adamları ve mühendislerden oluşan bir “Vakıf” kurmak. Seldon’un bu planı kabul ediliyor ancak imparatorluğun yönetici ailesi tarafından kıyamet habercisi olarak görülen Seldon ve diğer “Ansiklopedistler” Galaksi’nin en ucuna, Terminus adlı uzak bir gezegene sürgün ediliyor.

50 yıl sonra, Seldon ölüyor ve Terminus serbest düşüşe geçiyor. Seldon’ın bıraktığı bir hologram, Ansiklopedistlere Galaksi Ansiklopedisi’nin Terminus’ta bir nüfus oluşturmak için ortaya attığı basit bir araç olduğunu dile getiriyor. Terminus’ta kurulan Vakıf, Galaksi İmparatorluğu’nun yeteneklerini aşan daha yeni ve daha büyük teknolojiler geliştirerek güçlendikçe galaksi hâkimiyeti için savaşan dünyalar arasında gezegenler arası bir hesaplaşma başlıyor. Bu büyüleyici serinin ilk romanı Vakıf, 1951’de yayımlandı ancak Asimov, romanı oluşturan hikâyeleri 1940’ların başında kaleme almıştı. Yaklaşık 80 yıl öncesinden bahsediyoruz fakat galaktik sahnede kilit rol oynayan anlatı ve bilim politikaları günümüzde de geçerliğini koruyor.

Vakıf serisi, sadece kapsamı nedeniyle değil, bilimkurgu türü için belirlediği standartlar nedeniyle de çarpıcı. Bu seri, bilim gerçeğini ve kurguyu kusursuz bir şekilde iç içe geçirmesiyle bilimkurgu türünün yeniden tanımlanmasına yardımcı oldu. Bilimkurgu türü hem bilimdeki hem de insanlığın gelecek durumundaki gelişmeleri tahmin etmesiyle ünlüdür elbette ancak Vakıf serisini etkileyici kılan şey, gelecek on yıllardaki gerçek gelişmeleri öngörmesi ve bu seride tahayyül edilen fütürist teknolojilerin (kuvvet alanları, uzay yolculuğu, kontrolsüz kentsel genişleme…) hâlâ bilimkurgu eserlerinde (ve hatta bilim gerçeğinde) yer bulmasıdır. Biliminsanlarıyla dolu Vakıf serisinde Asimov, atom gücünün toplumda devrim yaratacağı teorisini ortaya atan ilk yazarlardan biri oldu.

Asimov, bilimin henüz yeni geliştiği bir dönemde nükleer santraller, bombalar ve lüks eşyalar hayal ediyordu. Atom bombası 1945’te atıldı, işleyen ilk nükleer reaktör 1948’de inşa edildi ve bir elektrik şebekesi için elektrik üreten ilk tesis 1954’te açıldı. Bu ve bunun gibi birçok şey henüz gerçekleşmeden önce Asimov eserlerinde yer aldı. Isaac Asimov bir akademisyendi, bir biliminsanıydı ve olağanüstü üretken bir yazardı. 500’den fazla kitap yazdı ya da yayıma hazırladı, yaklaşık 90.000 mektup veya kartpostal kaleme aldı. Kütüphane sınıflandırması için kullanılan Dewey Onlu Sınıflama Sistemi’nin felsefe hariç tüm dallarında eserleri mevcuttur. Boston Üniversitesi’nin kütüphanesinde arşivlenen kişisel belgelerinin 464 kolide muhafaza edildiği söylenir. Isaac Asimov, 1941 tarihli Liar! isimli hikâyesinde “robotics” (robot bilimi) kelimesini kullanan ilk insan oldu. (“Robot” kelimesini ilk olarak Çek yazar Karel Čapek, 1921’de yayımlanan bir oyununda kullanmıştı. “Köle” için kullanılan Slav teriminden türetilen bu kelime, fabrika montaj hattında çalışan insan benzeri makineleri tarif ediyordu.) Asimov, 1942’de Runaround isimli bir başka hikâye daha kaleme aldı ve burada “Robotbilimin Üç Yasası”nı tanıttı. Bu alandaki yazarların ve düşünürlerin konuya bakışını büyük ölçüde etkileyen, robotlar ve akıllı makineler için bir dizi etik kuraldı.

ROBOTBİLİMİN ÜÇ YASASI

1.Robotlar, insanlara zarar veremez ya da eylemsiz kalarak onlara zarar gelmesine göz yumamaz.

2.Robotlar, Birinci Kanun’la çakışmadığı sürece insanlar tarafından verilen emirlere itaat etmek zorundadır.

3.Robotlar, Birinci ya da İkinci Kanun’la çakışmadığı sürece kendi varlıklarını korumak zorundadır.

Vakıf serisinde de büyük nüfusların gelecekteki seyrinin tahmin edilebileceği kurgusal psikotarih bilimini geliştirdi. Kariyerinin ilerleyen dönemlerinde her biri başlı başına şaheser olan Robot, Galaktik İmparatorluk ve Vakıf serilerini tek bir evrende birleştirdi.

ISAAC ASIMOV

“Amerika Birleşik Devletleri’nde bir cehalet ekolü vardır ve her zaman olmuştur. Bu anti-entelektüalizmin silsilesi, siyasi ve kültürel yaşamımızın içinden sürekli geçen bir ip haline geldi. Demokrasinin, ‘Benim cehaletim en az senin bilgin kadar iyidir,’ anlamına geldiğini çıkaran yanlış düşünceden besleniyor.”

Sovyetler Birliği’nde Smolensk yakınlarındaki bir kasabada Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Asimov, 1920’lerde henüz 3 yaşındayken ailesiyle Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ediyor. Asimov’un babası Judah, bir süre sonra tuhaf işlerden kazandığı parayla ufak bir şekerleme dükkânı açıyor ve gece gündüz çalışan Asimov ailesi, Büyük Buhran’ı bu işletme sayesinde bir nebze olsun yara almadan geçiriyor. Aile, Brooklyn’de birkaç şekerleme dükkânı daha açtıktan sonra 1928’de ABD vatandaşı oluyor. Asimov, 9 yaşındayken işte bu dükkânlarda çalışmaya başlıyor. Henüz 5 yaşındayken kendi kendine okumayı öğrenen Asimov, dükkânlarında satılan dergilerin sayfalarında bilimkurguya dair bulduğu her şeyi okuyor. Türe düşkünlüğü de bu erken yaşlarda başlıyor. 15 yaşındayken Columbia College’a başvuruyor ancak okul, “gelecek sene için Yahudi öğrenci kotalarının dolduğu” gerekçesiyle başvuruyu reddediyor. Asimov’un okulu bir yıl sonra kapanınca Columbia College’a transfer oluyor. Bu dönemlerde okumakla yetinmeyen Asimov, kendi hikâyelerini de kaleme alıyor ve henüz 20 yaşında bile değilken pulp dergilerine hikâyelerini satmayı başarıyor. 18’inde kaleme aldığı hikâyesi Marooned Off Vesta (1939) bu ilk yayımlanan hikâyelerden biri. Aynı sene Asimov, kimya derecesiyle 1939’da mezun oluyor. Bundan iki sene sonra da 32. hikâyesini, Nightfall‘u (1941) kaleme alıyor.

Bu hikâyenin bazı eleştirmenler tarafından tüm zamanların en ünlü bilimkurgu hikâyelerinden biri olarak kabul edildiğini belirtelim. Hatta 1968’de Science Fiction Writers of America (Amerikan Bilimkurgu Yazarları Birliği) jürisi bu hikâyeyi oybirliğiyle tüm zamanların en iyi hikâyesi seçiyor. Aslında doktor olmak isteyen Asimov, New York’ta beş farklı tıp okuluna başvuruyor ancak hiçbirinden kabul almıyor. Columbia Üniversitesi’nde kimya alanında yüksek lisans yapmak istediğinde de reddediliyor. Ancak Asimov bir şekilde fakülteyi onu bir yıllığına kabul etmeleri konusunda ikna ediyor. Notları yeterince iyi olan Asimov, 1941’de kimya alanında yüksek lisansını tamamlıyor. II. Dünya Savaşı sırasında, 1942 ve 1945 yılları arasında Philadelphia’daki Deniz Havacılık Deney İstasyonu’nda çalışıyor ve 1948’de okula dönerek yine kimya alanında doktorasını tamamlıyor. Akademi basamaklarını hızla tırmanan Asimov, Columbia’da doktora sonrası araştırmacısı olarak sıtmayla savaş üzerine çalışıyor. Ardından 1949’da Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde biyokimya dersleri vermeye başlıyor. İşte Vakıf serisinin ilk romanı Vakıf bu yıllarda, 1951’de yayımlanıyor.

VAKIF SERİSİ

“Bilimsel gerçek, sadakatin ve sadakatsizliğin ötesindedir.”

Hari Seldon, Vakıf

1942-1950 yılları arasında Astounding dergisinde (bilimkurgu türünün önemli yayınlarından biri ve 1930’lardan bu yana farklı başlıklarla yayımlanmaya devam ediyor) Isaac Asimov’un sekiz hikâyesi yayımlanıyor. Bu hikâyelerin ilk dördü, yeni bir hikâyeyle birlikte 1951’de Vakıf isimli romanda toplanıyor. Diğer hikâyeler de sırasıyla Vakıf ve İmparatorluk (1952) ve İkinci Vakıf (1953) romanlarını ortaya çıkarıyor. Orijinal Vakıf üçlemesini işte bu romanlar oluşturuyor. Asimov aslında İkinci Vakıf romanıyla seriyi bitirmeyi amaçlamış. Ne var ki, bir sonraki imparatorluğun doğması için geçmesi gereken binlerce yılı (İkinci Vakıf romanıyla birlikte sadece birkaç yüzyıl ileri gidiyoruz) düşününce seri yarım kalmış hissi veriyor. Hayranları yıllar boyunca Asimov’a yeni bir devam romanı kaleme alması için baskı yapıyor.

Asimov, neredeyse 30 yıllık aradan sonra, 1981’de yayıncısının da ısrarıyla dördüncü bir kitap kaleme alıyor ve Vakıf’ın Sınırı (1982) romanı yayımlanıyor. Asimov dört yıl sonra bir devam romanı daha kaleme alıyor: Vakıf ve Dünya (1986). Bu romanın hikâyesi (Seldon’dan yaklaşık 500 yıl sonra geçiyor) tüm açık uçları toparlıyor ve Asimov’un Robot, Galaktik İmparatorluk ve Vakıf romanlarının hepsini tek bir hikâyede birleştiriyor.
Asimov’un biyografisini (It’s Been a Good Life) kaleme alan eşi Janet, Asimov’un hikâyeyi nasıl devam ettireceğini bilemediğini ve bu nedenle giriş hikâyeleri kaleme aldığını belirtiyor. Böylece serinin son romanından kısa süre sonra da orijinal üçlemenin öncesine odaklanan Vakıf Kurulurken (1988) romanı yayımlanıyor. Asimov’un 1992’de hayatını kaybetmesinden bir yıl sonra da serinin son romanı (yayım tarihi kronolojisine göre) Vakıf İleri (1993) okurlarla buluşuyor. Peki, Vakıf romanlarını hangi sırayla okumak gerekiyor? Aslında sadece Vakıf serisinden oluşmayan devasa bir evrenden bahsediyoruz. Bu yüzden Asimov, Vakıf Kurulurken (1988) romanının önsözünde, o zamana kadar yayımlanan tüm bilimkurgu romanlarının hangi sırayla okunması gerektiğine dair okurlara bir liste sunuyor. Meraklısı için liste şu şekilde:

ASIMOV’UN TÜM ESERLERİ İÇİN ÖNERDİĞİ OKUMA SIRASI

Ben Robot (1950)
Ölü Gezegen (1954)
Güneşin Tanrıları (1957)
Şafağın Robotları (1983)
Kurtarıcı (1985)
Toz Gibi Yıldızlar (1951)
Uzay Akımları (1952)
Gökteki Çakıl Taşı (1950)
Vakıf Kurulurken (1988)
Vakıf İleri (1993) (henüz yayımlanmamıştı ancak yeri burası)

Vakıf (1951)
Vakıf ve İmparatorluk (1952)
İkinci Vakıf (1953)
Vakıf’ın Sınırı (1982)
Vakıf ve Dünya (1986)

Bilimkurgu türünde bir hikâyenin öncesine ya da sonrasına odaklanan, orijinal serilerin ardından yayımlanan devam ya da giriş romanlarına sıklıkla rastlarız. Star Wars serisi de buna örnektir, Vakıf serisi de. Bu tarz seriler için önerilen okuma sırası, eserleri üretim ya da yayım tarihini baz alarak takip etmektir. Özellikle Vakıf serisinde bu durum daha da önem kazanıyor çünkü hikâyeyi güçlü kılan temel fikirler çoğunlukla orijinal üçlemede yatıyor. Bir yandan da aslında iç kronolojiden ziyade yayım sırasını takip ederek yazarın yolculuğunu tecrübe etmiş oluyorsunuz, tüm parçaların nasıl yerine oturduğunu görüyorsunuz. Bu sırayla okumayı (kesinlikle tavsiye ederim) tercih edenler için listemiz şu şekilde:

VAKIF SERİSİ İÇİN ÖNERİLEN OKUMA SIRASI

Vakıf (1951)
Vakıf ve İmparatorluk (1952)
İkinci Vakıf (1953)
Vakıf’ın Sınırı (1982)
Vakıf ve Dünya (1986)
Vakıf Kurulurken (1988)
Vakıf İleri (1993)

Isaac Asimov, 1987’de verdiği bir röportajda bu seriyi kaleme alırken temel olarak psikotarihe yoğunlaşmak istediğini belirtiyor. Kendi icadı olan bu bilim dalını özgür irade ve determinizm arasındaki çatışma olarak tanımlıyor. Öte yandan Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi eserinin analojisi üzerinden bir hikâye kurmak istediğini ancak Roma İmparatorluğu’nun sosyal yapısının kapsamını büyüterek imparatorluğu galaksiye taşıdığını belirtiyor.

Hikâyeleri kaleme aldığı sırada okulda fiziksel kimya dersleri aldığını belirten Asimov, bu devasa toplumu yaratmasına giden yolu şöyle açıklıyor: “Tek bir gaz molekülünün düzensiz ve rastlantısal hareket ettiğini biliyordum. Hiçkimse herhangi bir zamanda tek bir molekülün hareket yönünü tahmin edemez. Ne var ki bu hareketlerinin rastlantısallığı, gazın total davranışını çok doğru bir şekilde tahmin edebileceğimiz bir noktaya ulaşmamızı sağlar. Gaz yasaları bunun içindir. Hacmi azaltırsanız basınç yükselir, gibi. Moleküllerin tek tek nasıl davrandığını bilmesek de bunları biliyoruz. Bir galaksi imparatorluğumuz olsaydı içinde yaşayan kentilyon insan olurdu. Bu toplumu oluşturan kişilerin bireysel davranışlarını kestirmeniz zor olsa da büyük ölçekte toplumun nasıl davranacağını çok doğru bir şekilde tahmin etmeniz mümkün olabilirdi. Ben de büyük arka plana Roma İmparatorluğu’nu koyarak psikotarih bilimini icat ettim.” Büyüleyici değil mi?

“Uluslar yoktur! Sadece insanlık vardır. Ve bunu yakın gelecekte anlayamazsak, uluslar artık olmayacak çünkü insanlık olmayacak.”

Isaac Asimov, I. Asimov: A Memoir

Asimov, bu hikâyeyi neredeyse tamamıyla gizli toplantılarda siyasetçilerin arasında geçen diyaloglarla anlatıyor. Bu tartışmaları bölen aksiyon sahneleriyle ya da betimlemelerle çok karşılaşmıyoruz. Teoriler oluşturma, stratejiler geliştirme, tahminler yürütme üzerinden ilerleyen bir hikâye ve size bir satranç turnuvası izliyormuşsunuz hissini veriyor. Karakterleri, fiziksel tanımlamalarıyla ya da kendilerine özgü tuhaflıklarla farklılaştıran çok az detay var. Onları büyük ölçüde siyasi hedefleriyle özdeşleştiriyorsunuz. Böylece Galaksi İmparatorluğu’nun ve eteğindeki krallıkların oluşturduğu büyük resme odaklanıyorsunuz. Bireyleri ne kadar az tanırsanız, onların kişisel hayatları hakkında ne kadar az bilgi sahibi olursanız galaksinin kaderine o kadar vakit harcamış oluyorsunuz. Tüm bunların ekrana nasıl yansıyacağını görmek epey merak uyandırıcı doğrusu ama Vakıf serisi meraklısı için harika bir okuma keyfi sunuyor. Seri, 1966 yılında bilimkurgu ve fantastik edebiyatının en prestijli ödülünü dağıtan Hugo Komitesi tarafından “gelmiş geçmiş en iyi seri” ödülüne layık görüldü. Bu, bir kereye mahsus verilen bir ödüldü ve Vakıf serisinin geride bıraktığı adaylardan biri de Yüzüklerin Efendisi’ydi. Vakıf, günümüzde de bu titri koruyor.

Asimov, bir makalesinde bu tek seferlik ödülün Yüzüklerin Efendisi’ni onurlandırmak için yaratıldığını düşündüğünü ve Vakıf serisi kazandığında şaşırdığını belirtiyor. Vakıf romanlarının bu ödül dışında üç farklı Hugo ödülüne daha layık görüldüğünü belirtelim. Vakıf, kendinden sonraki birçok esere ilham oldu. Douglas Adams’ın Otostopçunun Galaksi Rehberi serisi, Frank Herbert’ün Dune serisi ve George Lucas’ın Star Wars serisi bunlardan sadece bazıları. Bunların her biri çok önemli, beyazperdeye ve ekrana uyarlanmış seriler. Yeni uyarlamalar da gelmeye devam ediyor. Ekim 2021’de Denis Villeneuve’ün elinden yeni bir Dune filmi izleyeceğiz. Star Wars destanı, The Mandalorian ve The Bad Batch gibi spin-off’larla devam ediyor. Vakıf serisi ise görsel mecraya ilk defa uyarlanıyor. Orijinal üçleme, sadece 1973’te BBC Radio 4’te yayınlanan sekiz bölümlük bir programla radyoya uyarlanmıştı. Bunun dışında Vakıf serisi uzun yıllara uzanan çabalara rağmen yeni uyarlanıyor.

Vakıf-Asimov

VAKIF SERİSİNİN GÖRSEL MECRAYA YOLCULUĞU

“Bu romanların etkisi devasa. Birçok taklitçisi var ve başka birçok romana ilham oldular. Ama geri dönün ve bu seriyi okuyun. Kafanızı ateşe verecek fikirlerle karşılaşacaksınız.”
Jonathan Nolan (Memento, Interstellar, Westworld)


Bilimkurgu türünün kült örneklerinden olan Vakıf serisi aslında on yıllardır beyazperdeye ya da ekrana uyarlanmaya çalıştı. 1980’lere kadar uzanıyor hatta bu çabalar. 1998’de New Line Cinema, Vakıf üçlemesini beyazperdeye uyarlamak için 1.5 milyon dolar harcadı. Fakat Yüzüklerin Efendisi film üçlemesinin hazırlıklarına başlayan stüdyo bu projeyi rafa kaldırdı. Vakıf, çeşitli nedenlerle Hollywood uyarlamalarına hep direnç gösterdi. Görsel efektlerin yol açacağı devasa bütçeler dışında da birtakım engeller ihtiva ediyor bu seri. Vakıf üçlemesi yüzlerce dönemi kapsıyor ve bu hikâye, her biri kendi karakterlerini barındıran ufak episodik bölümlerle anlatılıyor. Böyle bir yapı, BBC seriyi radyo dizisine uyarladığında bir avantaj teşkil etmişti elbette ancak bu kapsamda bir hikâyeyi iki üç saatlik bir filme uyarlamak epey zor olsa gerek.

2008’de Vakıf uyarlaması yeniden gündeme geldi. New Line Cinema kurucuları Bob Shaye ve Michael Lynne (Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin yapımına onay veren kişiler) projeyi Warner Brothers için geliştirmek adına çalışmalara başladı. Fakat bu çabalar sonuç vermedi. 2009’da üçlemenin uyarlama hakları için yapılan bir açıkartırmada Columbia Pictures (Sony) en yüksek teklifi vererek hakların sahibi oldu. Sonra
da projenin yapımcılığı ve yönetmenliği için The Day After Tomorrow, Godzilla, Independence Day ve The Patriot gibi yapımların yönetmenliğini üstlenen Roland Emmerich ile anlaştı. Ne var ki bu proje de nihayete ulaşamadı. “Felaketlerin Ustası” Roland Emmerich, o zamanlar epey stres altında olmalı. Asimov hayranlarının beklentilerini karşılamak kolay değildi. Her şeyden önce, sadık Asimov okurlarının 2004 yapımı I, Robot uyarlaması filmi hiç sevmediklerini biliyordu.

Emmerich, bir röportajda bu sözkonusu uyarlamayla ve Vakıf uyarlamasıyla ilgili stratejisine dair şunları söyledi: “Hemen hemen her şeyi değiştirdiler ve bence hayranlar bu yüzden filmden nefret etti. Bu yüzden bunu yapmak istemedim. Ama diğer yandan, Vakıf serisinde de benzer bir sorun var. Sonradan bir kitapta birleştirilen birçok kısa hikâyeden oluşuyor.” Bu projenin senaristliğine, Er Ryan’ı Kurtarmak (1998) filminin de senaristi Robert Rodat atandı. Emmerich’in söylediğine göre Rodat serinin büyük hayranıydı. Şahane bir uyarlama için karakterleri güçlendirme stratejisine gitmeyi tercih etmişti. Emmerich, bunun işe yaradığını söylüyordu ama o senaryo hiçbir zaman ortaya çıkmadı.

2011’de Sony, projenin senaristliği için Dante Harper’la anlaştı. O zamanlar David Fincher’ın yöneteceği Black Hole isimli çizgi roman serisinin uyarlamasını kaleme alıyordu. Warner Bros. için de All You Need is Kill filmini yazıyordu. Bu süreç de iki yıl sürdü. Emmerich, 2013’te verdiği röportajda uyarlamanın hiç gerçekleşmeyebileceğini belirtti ancak farklı bir bakış açısı üzerine çalıştıklarını ekledi: “Büyük bir mini dizi yapabilir miyiz diye düşünüyoruz ancak öyle olsa bile hikâyeyi büyük ölçüde değiştirmeniz gerekir.”
Emmerich ve ekibi aslında serinin uyarlanacağı en iyi formatı bulmuş. O dönemde bölümlere ayrılan, karakter tabanlı diziler ve özellikle de roman uyarlamaları ekranda fırtınalar estiriyordu. The Walking Dead ve Game of Thrones örneğin. Episodik yapı, büyük hikâyelerin organik olarak genişlemesinin ve gelişmesinin yolunu açıyordu. Bu strateji Vakıf serisi için de işe yarayabilirdi, ne var ki proje Dante’nin elinden de çıkamadı.

2014 yılında serinin boşa çıkan uyarlama haklarını epey yüksek rakama HBO satın aldı ve Warner Brothers TV ile işbirliğine girdi. The Leftovers dizisi için de yürütülen bir ortaklıktı bu. Memento ve Interstellar’ın senaristi Jonathan Nolan, o zamanlar yine HBO dizisi Westworld’ü yazıyordu. Bir röportajda bu uyarlama üzerinde çalışabileceğine dair ipuçları verdi. Yapılan tüm hamlelerden HBO’nun yüksek kalitede bir bilimkurgu dizisini hedeflediği anlaşılıyordu. O dönemde kanalın onaylanmış ya da geliştirilen birçok şahane işi vardı. Westworld bunlardan biri. Mantıklı bir stratejiydi bu, çünkü o zamanlar ekranlarda fırtınalar estiren bir bilimkurgu dizisi yoktu, en azından bu derinlikte ya da bu kapsamda. Ödüller ve hayran kitlesi kazanan Battlestar Galactica’dan (2004-2009) bu yana destansı bir bilimkurgu dizisi izlemedik. HBO’nun yüksek bütçeleri ve vizyonu sonucunda ortaya Game of Thrones gibi bir iş çıkabilirdi. Game of Thrones, yüksek fantazyanın televizyondaki temsilini kökten değiştirmişti. Aynısı yüksek bilimkurgu için de yapılabilirdi fakat HBO da Vakıf serisini ekrana taşıyamadı.

NEDEN ZORDU VE NASIL OLDU?

“Bu, Hari Seldon ve İmparatorluk arasında geçen 1000 yıllık bir satranç oyunu ve aradaki karakterlerin hepsi piyon ancak bu destan boyunca yol alan piyonların bazıları sonunda şahlara ve vezirlere dönüşüyor.”
David S. Goyer, Foundation’ın senaristi


Isaac Asimov’un Vakıf üçlemesi için birçok şey söyleyebilir. Galaksinin düşüşü hakkında epik bir bilimkurgu klasiğidir. 1000 yılı ve onlarca gezegeni kapsayan bir hikâyedir. Matematik ve insanlığın eskimeyen soruları üzerine bir tefekkürdür. Ancak asla ve asla uyarlaması kolay bir seri değildir. Peki, neden? Birincisi, yukarıda da söylendiği gibi, hikâyenin tüm bu devasa zaman sıçramalarıyla 1000 yıl kadar sürmesi. Bunu ekrana yansıtmak çok zor. Hele ki iki ya da üç saatlik bir filme sığdırmak neredeyse imkânsız. İkincisi, kitaplar aslında antolojik hikâyelerden oluşuyor. İlk romanda ana karakter Salvor Hardin’i konu alan birkaç hikâye
var, sonraki hikâyelerde onlarca yıl ileri atlıyor ve bambaşka karakterler okuyorsunuz. Üçüncüsü, bu seri duygusal bir seri değil. Kitapların hepsi düşüncelerle, konseptlerle, Galaksi’yle, insan ırkıyla ilgili. Dolayısıyla bazı önemli olaylar hikâyeler arasında gerçekleşmiş oluyor. Örneğin 10.000 dünyada kurulu İmparatorluk bir sonraki hikâyeye geçiş sırasında çökmüş oluyor. Aksiyon, savaş, şiddet sahneleri yok. Görsel mecra için bir engel bu.

Roman formatında harika işleyen bir yapı bu. Fikirler, mekânlar çok ilgi çekici. Farklı karakterlerin barındığı kısa hikâyeler okumak ilgiyi diri tutuyor. Serinin hâlâ popüler olmasının nedenleri arasında bunlar. Ancak bu hikâyelerde karakterlerin derinleştiğini göremiyoruz. Bu aslında “old school” bilimkurgunun çatısını oluşturur. Karakterler çoğunlukla konuyu ilerletmek veya bir fikri açıklamak için oradadır. Vakıf serisi
için de epey geçerli bir durum bu. Karakterlerin birçoğu, sadece diyaloglarla bilgi aktaran isimlerden ibaret. Ekran dizilerinde karakterlerin ne kadar büyük rol oynadığını düşündüğümüzde Vakıf serisinin bu özelliği bir engel teşkil ediyor. Bunların yanı sıra Vakıf serisini uyarlamaya teşebbüs eden senaristlerin dile getirdiği bir konu daha var.

Asimov’un kullandığı temaların o kadar çoğu George Lucas’ın Star Wars serisinde yer bulmuş ki, Hollywood’un en başarılı film evrenlerinden birinin “çakması” olmadan sahneye çıkmak neredeyse imkânsız bir hal alıyor. HBO, tüm bu zorlukların üstesinden gelebileceğine dair bizi umutlandırdı ancak üç senenin ardından serinin hakları yine boşa çıktı. 2017’de Skydance Media serinin haklarını satın aldı ve bir TV dizisi için çalışmaya başladı. Projeye David S. Goyer (Batman, Ghost Rider, Blade) ve Josh Friedman (Terminator: The Sarah Connor Chronicles ve War Of The World yeniden çevri-
mi) projeye dahil oldu. Açık söylemek gerekirse kimsenin yüksek umutları yoktu ancak bundan bir yıl sonra Apple dizinin ilk sezonunu ısmarladı.

Apple, Vakıf uyarlaması için David S. Goyer’le görüştüğünde, diziyi tek bir cümleyle anlatmasını istemiş. Hatta Goyer’in söylediğine göre bunu biraz gülerek sormuşlar. Goyer ise şöyle cevap vermiş: “Bu, Hari Seldon ve İmparatorluk arasında geçen 1000 yıllık bir satranç oyunu ve aradaki karakterlerin hepsi piyon ancak bu destan boyunca yol alan piyonların bazıları sonunda krallara ve vezirlere dönüşüyor.” Goyer, kendilerini bekleyen tüm zorlukların farkındaydı muhtemelen ve bunun için de birtakım stratejiler geliştirdi. Söylediğine göre bazı karakterlerin ömürlerini uzatmanın bir yolunu bulmuştu: “Sezondan sezona, yüzyıldan yüzyıla devam edecek yaklaşık altı karakterimiz olacak. Bu şekilde yarı antolojik yarı devam eden bir hikâye elde etmeyi umuyoruz.” Goyer’in projeyi sekiz sezona yayılan bir dizi olarak sunduğunu da belirtelim. Bütçesi yaklaşık 50 milyon dolar olarak duyurulan dizinin COVID-19 nedeniyle durdurulan çekimleri Ekim 2020’de yeniden başladı. Ve Foundation nihayet çok yakında ekranlarda.

Vakıf

APPLE TV+ UYARLAMASINDA BİZİ NELER BEKLİYOR?

“Kendinizi kurtaramazsınız. Ama mirasınızı kurtarabilirsiniz.”

Hari Seldon, Foundation

Foundation, Apple TV+’ta 24 Eylül’de ekranlara gelecek. Peki, Apple uyarlamasıyla ilgili neler biliyoruz, neler bekliyoruz? Alex Graves, (The Boys ve Game of Thrones bölümlerini de yönetmişti), ilk sezonda üç bölümün yönetmenliğini üstleniyor. Agents of S.H.I.E.L.D’ın yönetmeni Roxann Dawson ve The Expanse’ın yönetmeni Jennifer Phang ikişer bölüm üstlenmiş. İlk büyük yönetmenlik deneyimini yaşayan Rupert Sanders ise Foundation’ın ilk bölümünü yönetecek. 10 bölümden oluşacak ilk sezonun diğer yönetmenleri henüz açıklanmadı. Ağustosun ortalarında dizinin son fragmanı yayınlandı. Yayınlanan fragmanlara, teaserlara, afişlere baktığımızda Apple’ın bu işe büyük bütçe ayırdığını söyleyebiliriz. Her şeyiyle şahane görünüyor. Görsel efektler, kostümler, makyajlar, mekânlar… Bu işi epey ciddiye aldıkları belli ama tüm bunlar, kaliteyi garantilemiyor elbette. Game of Thrones’un sekizinci sezonu da epey pahalıya mal olmuştu.
Gelelim oyunculara.

The Terror, The Crown, The Expanse ve Sherlock Holmes: A Game of Shadows gibi yapımlarda izlediğimiz muhteşem Jared Harris, Hari Seldon olarak karşımıza çıkacak. Bu şahane bir haber. Usta oyuncu ilk sezonu oluşturan 10 bölümde de izleyicilerle buluşacak. Ömrü uzatılan ana karakterlerden
biri olduğunu söyleyebiliriz belki de. The Innocents dizisinde de izlediğimiz Finlandiyalı oyuncu Laura Birn, Demerzel olarak karşımıza çıkacak. Eto Demerzel aslında Asimov’un Robot serisinde karşımıza çıkan R. Daneel Olivaw isimli robotun kullandığı bir takma ad. Ve bu karakter orijinal Vakıf üçlemesinde hiç karşımıza çıkmıyor, sadece giriş romanlarında okuyoruz. Yaratıcıların seriyi epey geniş düşünerek uyarladığına dair bir ipucu olabilir.

Leah Harvey ve Lou Llobell sırasıyla Salvor Hardin ve Gaal Dornick karakterlerini canlandıracaklar. Bu da şahane haberlerden biri. Asimov, feminist olduğunu savunmasına rağmen romanlarında çok az kadın karakter tasvir ettiği ya da kadın karakterleri yeterince derinleştirmediği için eleştirilere maruz kaldı. Dizinin yaratıcısı Goyer, serinin cinsel politikasını da yeniden tasavvur ediyor ve romanlarda karşımıza çıkan üç erkek karakteri (Demerzel, Salvor ve Gaal) kadın aktörlerle ekrana taşıyor. Clarke Peters dizinin oyuncu kadrosunda adı bilinmeyen bir karakteri canlandırıyor. Bu gizemli karakterin kim olduğunu bilmiyoruz ancak yeni karakterler eklendiğine dair bir ipucu olabilir.

Hikâyeye baktığımızda Seldon, Vakıf ve İmparatorluk üçgeninin baki olduğunu görüyoruz. Bunlar zaten beklediğimiz şeyler ancak fragmanlar bize imparatorluğun çöküşüne epey odaklanıldığını gösteriyor. Yarışlar, devrimler, galaksiyi kaosa sürükleyen savaşlar… Romanlarda görmediğimiz aksiyonu, şiddeti dizide izleyebileceğimiz anlamına geliyor. Benioff ve Weiss’ın Game of Thrones’u ekrana taşıması yıllar almıştı. Peter Jackson, Yüzüklerin Efendisi (Lord of the Rings) romanlarını Oscar ödüllü üçlemeye uyarlayana kadar uzun süre emek harcadı. Ortaya şahane işler çıktı. Umarım aynısı Asimov uyarlaması için de geçerli olur. Star Wars’ta olduğu gibi uzayda geçen, gezegenler arası destansı yarışlar, Game of Thrones’ta olduğu gibi büyüleyici güç savaşları izleyeceğiz gibi duruyor. Merakla bekliyoruz…

Bu yazı Episode 28. sayısında yayımlanmıştır.

Fulya Turhan

2011’de Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. 2014 yılında, lisans tezi olan çalışması “Sherlock Holmes & Peder Brown, Rasyonalite ve İnancın Çatışması” ismiyle yayımlandı. Özellikle polisiye edebiyat alanındaki çalışmalarına ağırlık veren Fulya Turhan, Episode ve 221B editörlerindendir. Türkiye’de sayılı Sherlock Holmes uzmanlarından biridir.

Related post

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir