Kayhan Berkin: “Türkiye, çeviri oyunların sahnelenmesinde aşırıya kaçmış bir ülke”

 Kayhan Berkin: “Türkiye, çeviri oyunların sahnelenmesinde aşırıya kaçmış bir ülke”

İstanbul’un tiyatro sahnesinde sık sık adını duyduğumuz tiyatro yönetmeni ve oyuncu Kayhan Berkin’le keyifli bir röportaj yaptık.

Berkin’in sanat anlayışından Versus Tiyatro’nun hikâyesine, Türkiye’deki güncel tiyatrodan Evlilikten Sahneler ve Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı gibi oyunlara kadar pek çok konuyu konuştuk.

Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı’nın hikâyesini ve Metrohan’ın önemini sizden dinleyebilir miyiz?

Ferdi Çetin ve Noyan Ayturan ile bir yıldır tiyatro üzerine konuşuyorduk. Sonra hem Ferdi’ye hem bana ayrı ayrı, “Metrohan’da bir şey yapar mısınız?” önerisi geldi. Ferdi’nin dert edindiği anne-kız çatışmasını benim sahnede eksikliğini duyduğum şeylerle bir araya getirip Noyan’ın da katılımıyla ortaya bir şey çıkarttık, sonra çıkan şeyle Metrohan bir araya geldi. İKSV Tiyatro Festivali başından beri projeye inanıp sponsor oldu, çok çalışkan ve yetenekli bir ekiple çalıştık. Odaklandığım meseleleri dürüst bir biçimde derinlemesine ele alıp seyirciyle buluştururken kendisini aradan çıkaran türde bir reji anlayışına sahibim, ısrarla ilginçlik peşinde koşmam ama galiba bu projede hakikati ararken çıktığımız yolculuk bizi yeni şeylere götürdü ya da en azından biz öyle zannediyoruz.

kayhan berkin
‘Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı’

Kayhan Berkin: “İstanbul’a bakınca tiyatro üretiminin arttığını görüyorum. Bence artmalı da, her türden prodüksiyona ihtiyaç var.”

Türkiye’deki güncel tiyatroyu ve sahnelenen oyunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu oyunların toplumsal bir yönü olduğunu düşünüyor musunuz? Siz ne görmeyi tercih ederdiniz?

İstanbul’a bakınca tiyatro üretiminin arttığını görüyorum. Bence artmalı da, her türden prodüksiyona ihtiyaç var. Her türden daha çok oyun çıkması; yeni mezunların daha kolay iş bulabilmesi, meslek tanımının netleşmesi, tiyatronun içinde yer alan her meslek grubunun profesyonelleşmek zorunda kalacağı için daha donanımlı kişilerin yetişmesi, hak arama imkânlarının artması gibi olanaklar sunma ihtimali taşıyor.

Profesyonelleşmek belli bir standart da oluşturacağından hem kalitenin artma ihtimali hem de küçük büyük daha fazla sahne açılacağı için de seyircinin kendi zevkine uygun daha çok seçim yapma şansı bulabileceğini düşünüyorum. Bu sezon oyunların sayısının artması, niteliğin de arttığına işaret etmiyor tabii ama oyunlar azalırsa nitelikli işler çıkacak gibi bir varsayım da gülünç geliyor bana. Kurum tiyatrolarında yer alan oyunlar hariç çoğu oyun ayda en fazla 3-4 defa oynuyor, ki bu çok az, yani oyun sayısı arttı ama temsil sayısı çok sınırlı.

kayhan berkin
Kayhan Berkin

Birçok oyun okuyorsunuzdur, öyle düşünüyorum… Bir metni okurken özellikle aradığınız şeyler var mıdır? Sizi cezbeden taraflar nelerdir?

İyi metinlerin belli bir fikri dikte eden değil, soru sorup cevap arayan ve bu cevap arama sürecine seyirciyi de davet eden metinler olduğunu düşünüyorum. Tabii bir de dönem dönem ilgilenmek istediğim konular değişiyor. Son zamanlarda aile, geçmişle hesaplaşma ve hayaletler ilgimi çekiyor.

Tolstoy’un Kreutzer Sonat’ını uyarladınız, hem oynuyor hem de yönetiyorsunuz. Bu noktadaki önemini dinleyebilir miyim sizden?

Bir oyunu ya da öykü ve romanı ilk okuduğumda bazen içgüdüsel olarak o metne çekiliyorum. Aklıma çeşitli imgeler gelmeye başlıyor hatta heyecanlanıyorum. Kreutzer Sonat da böyle bir metindi benim için, o dönem ilişkilerle daha çok ilgilenip okuduğum metinlerde daha başka şeyler arıyordum.

İlk okuma heyecanından sonra eğer bu malzeme üzerine düşünüp sahneye koymak istiyorsam metni defalarca okuyup yazarını araştırmaya ve bu okuma yinelemelerimi daha da derinleştirmeye gayret ediyorum. Sonraki aşamalarda ise sesli okumalar geliyor, güvendiğim arkadaşlarımla metni okuyup fikir alışverişinde bulunuyoruz, malzeme hâlâ beni heyecanlandırıyorsa ve yapım süreci halledilebilecek gibiyse başlıyorum.

Biz oyun uyarlamamızda katil üzerinden bir anlatı kurup, erkek egemen sistemin erkeklik inşası sürecindeki toplumsal baskısı ve bu baskı altında yaşayan bir erkeğin şiddeti kadına yöneltmesinin bir tür otopsisini yapmaya çalıştık.

kayhan berkin
‘Kreutzer Sonat’

Versus Tiyatro’dan bahsetmek isterim… Versus’un hikâyesini bizimle paylaşır mısınız?

Versus, 10 yıllık, sabit sahnesi olmayan bir ekip. Ürettiği klasiklerin modern yorumları, çağdaş tiyatro oyunlarının Türkiye prömiyerleri ve sinema/roman uyarlamaları olmak üzere ekibin takip ettiği üç kol var. Ben 2018 yılından beri ekibin sanat yönetmeniyim. Oyun seçerken bu üç başlıktan birini takip ediyorum. Yaptığımız bazı oyunlar bu üç başlığın ikisini de karşılayabiliyor. Mesela Tolstoy’un yazdığı Kreutzer Sonat hem bir klasik yorumu hem de bir Türkiye prömiyeri. Türkiye tiyatro pratiğine oyun metni kazandırmayı da önemsiyorum (Lampedusa, Dogville, Vietnam’a Sevgiler, Bu Yaşta Hâlâ Saklanarak Sigara İçiyorum, Seyirciye Sövgü).

Seçilen metin üzerinden o oyunu yönetecek kişi bensem oyuncu ekibimi oluşturuyorum. Çalıştığım ve sahnede izlediğim oyunculardan oluşan bir listem var. O oyunculardan oyuna en çok kimin uygun olduğuna karar verip sürece başlıyorum. Oyun metni, yönetmen, oyunculardan sonra prova alanı ve sahne seçimi süreci başlıyor.

Versus’un hep prova ve yapım ortakları oldu; ilk yıllarımızda Versus’a prova desteği sağlayarak kurulmamıza olanak tanıyan Mehmet Ergen ve Talimhane Tiyatrosu, Uniq İstanbul, Müfit Aytekin Atölye, Zorlu PSM. Tasarlanan oyunların uygun olduğu sahne de önemli. Bazen mekân üzerinden de oyunu kurgulayabiliyoruz çünkü. Oyunun seyirciyle iletişimi için uygun mekân seçiliyor, oyunun yerleşik mi oynanacağı ya da turne yapıp yapmayacağı gibi sorularla prodüksiyon süreci başlıyor.

Oyuncu kadrosu sürekli değişse de işin yapım sürecinde aktif rol alıp değişmeyen Gökhan Gürün, Mehmet Yılmaz, Müfit Aytekin, Kerim Urun, Dilara Melami’yi anmadan geçmek olmaz. Tasarımda da Merve Yörük ve Ayşe Sedef Ayter’i de ayrıca anmak isterim.

‘Evlilikten Sahneler’

Kayhan Berkin: “Türkiye, çeviri oyunların sahnelenmesinde aşırıya kaçmış bir ülke.”

Ingmar Bergman’ın Evlilikten Sahneler oyununu uyarladınız. Evlilikten Sahneler’in yolculuğunu ve tiyatroda romantik ilişkileri işlemekten bahseder misiniz?

Yıllar önce Elke Petri adında Alman bir tiyatro yönetmeniyle çalışırken prova aralarında uzun uzun filmi, senaryoyu konuştuğumuzu hatırlıyorum. Bergman’ın yönettiği dizi ile sinema uyarlamasının farkları, malzemenin tiyatroya uyarlanabilme ihtimalleri, diyalogların kuvveti… Yıllarca bu fikir aklımda dönüp durdu. Şimdiye kadar okuduğum en iyi ilişki metinlerinden biri öncelikle. İyiden kastım; aşk, evlilik, kadın-erkek ilişkileri, çocuk sahibi olma, aile kavramlarıyla ilgili direkt sorular soran ve seyircileri bu soruların yanıtlarını aramaya davet eden bir metin.

2019 sonunda Ece Dizdar ile bir şeyler yapalım diyorduk, Evlilikten Sahneler fikri ortaya çıkmaya başladığı zamanlarda pandemi patladı. O sırada Öner Erkan projeye girdi ve son olarak Versus ile başlayan sürece Zorlu PSM dahil oldu. Yeni bir çeviri yaptık, sonra bu çevirinin oyunun çıkabildiği 2021-22 sezonu kodlarıyla sahnede işe yarayan ve yaramayan kısımlarını tartıştık. Bu metinle ilgili ne tür bir uyarlama yaparsam yapayım karakterlerin uzun uzun konuştuğu tiratlarını atmama niyetindeydim. İlk okumada sıkıcı gibi görünebilen bu tiratlar oyunun aslında en büyük gücü, metni diğer ilişki metinlerinden ayıran önemli özelliklerinden biri.

kayhan berkin
Kayhan Berkin

Uyarlama yapmaya başladığımdan beri Peter ve Katarina’yı (Pınar Göktaş) da oyunda tutmayı düşünüyordum, hem Johan ve Marianne’in evlilik biçiminin tam tersini yaşayan bir diğer çifti göstermek hem de Johan-Marianne çiftinin dönüşümünü daha da detaylı incelemek için. Prova ilerledikçe Eva ve Jacobi’yi de (Naz Buhşem) işin içine katmayı doğru buldum, hem Johan ve Marianne’i işyerlerindeki halleriyle göstermek hem de birbiriyle ilişkilerinde onları tetikleyen şeylerden bazılarını daha görünür kılmak için. Hatta tek repliğiyle çiftin kızlarından birisi de oyunda var. Bölüm arası yazıları ve beyaz dekor ile beyaz giyen dekor değiştiricilerle beraber altını çok çizmeden bir tür laboratuvar ortamı da yaratmaya çalıştım. Bu bir evlilik araştırması ve seyircileri bu araştırmaya yakından tanık olmaya davet ediyoruz.

En başından beri ekip olarak metni yeniden düşünmeye gayret ettik. Klasik bir eseri çalarken aynı notaları
farklı çalıp yeniden keşfeden müzisyenler gibi biz de aynı notaları sahne üzerinde yeniden keşfetmeye uğraştık kendi potansiyellerimiz doğrultusunda. 6. epizot tamamen atılmıştı, şimdi, 3 yıl sonra yeniden ele alsam o bölümü zarif bir biçimde oyuna katmanın bir yolunu bulabilirdim gibi geliyor.

‘Kibritin Ucunda’

Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun yazdığı, Rıza Kocaoğlu’nun oynadığı ve sizin yönetmenliğini üstlendiğiniz Kibritin Ucunda oyununu izledim. Günümüz İstanbul’unda günümüz dertleriyle uğraşan beyaz yaka bir adam sahnelenmişti. Siz güncel meselelerin üzerine giden metinler hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce seyircinin empati yapması kolaylaşıyor mu?

Aslında ben hem güncel hem yerli metinlerin daha çok sahnelenmesini önemsiyorum diyebilirim. Türkiye, çeviri oyunların sahnelenmesinde aşırıya kaçmış bir ülke. Tiyatrocular, bizde yazar yok diye söylenirken kendilerine yollanan Türkçe yazılmış metinlerin ne kadarını okuduklarını merak ediyorum.

Bağımsız tiyatrolar dışında devlet tiyatroları için de yönettiğiniz bazı oyunlar bulunuyor. Bu süreçte farklılıklar gözlemliyor musunuz?

Projeyi tasarlarken oyun yapım maliyetini düşünme konusunda çok büyük fark var. Kurum tiyatrosunda daha stressiz çalışabiliyorsunuz. Oyun çıktıktan sonra bilet fiyatlarının uygunluğu sebebiyle kurum tiyatroları genelde kapalı gişe ya da yüksek doluluk oranlarıyla oynadığından seyirci sayısını da dert etmiyorsunuz. Kurum tiyatrolarının turne kabiliyeti de yüksek, işini yapanlar görece profesyonel ve herkesin işinin bir tanımı var. Bu sayede kafalar daha az karışık. Olumsuz kısmı ise istediğiniz metin, tasarımcı ve oyuncularla çalışabilme konusunda imkânların kısıtlılığı diyebilirim.

Bu sezon izlediğiniz ve beğendiniz bir oyun oldu mu? Yeni çıkan oyunları takip etme fırsatınız oluyor mu?

Elimden geldiği kadar takip ediyorum. Bu sezon İstanbul içinde izlediklerimden en çok aklımda kalan iki
oyun DasDas’ta izleme fırsatını bulduğum, Milo Rau’un yönettiği La Reprise ve Beykoz Kundura’da izlediğim, Rabih Mroue’nun yönettiği Make Me Stop Smoking oldu.

Yönettiğiniz ve oynadığınız oyunların cast süreciyle ilgili ne düşünüyorsunuz, metni okurken aklınıza bir isim geldiği oluyor mu?

Kayhan Berkin

Eğer çalıştığım yapımcının olmazsa olmaz tercihleri yoksa ilk etapta sahnede izlediğim oyunculara teklif götürmek isterim. Bir oyuncuyu sahnede izlemek hem o oyuncunun belli bir rolü hakkını vererek oynadığını gösterir hem de belirli bir saatte belirli bir yerde olabildiğini, diğer oyuncu arkadaşlarıyla sahne önü ve arkasında belli bir disiplin içinde provalardan geçip oyunu çıkartabilip programa uyabildiğini de kanıtlar.

Genç tiyatrocular için tavsiyeleriniz nelerdir? Sizin keşke bunu bilseydim dediğiniz bir şey var mı?

Tiyatro oyunu teklifi gelmesini beklemesinler, bir an önce ekip kurmalarını tavsiye ederim. Diğer yandan da mesleği her gün hayatına sokmak önemli. O kişi her gün provada değilse prova izlemeli, prova izleyemiyorsa canlı veya dijitalden oyun izlemeli. O da olmuyorsa oyun okumalı. Sen tiyatroya ne kadar gidersen tiyatro da sana o kadar gelir.

Yağmur Çöl’ün Kayhan Berkin ile gerçekleştirdiği bu röportaj, Episode’un 57. sayısında yayımlanmıştır.

Yağmur Çöl

İstanbul'da doğdu, İstanbul'da yaşıyor. Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde okudu. İngiliz ve Alman Edebiyatına, polisiyeye ve sinemaya meraklı.

Related post