Müjde Yazıcı Ergin: “Sert Ünlüler, aynı çatı altında altı ayrı hayat hikayesi anlatıyor”
Müjde Yazıcı Ergin ile, eşi Fuat Ergin’i Plak Mecmuası sayfalarında ağırladığımızda tanıştım. Fakat kendisini önceden, Radikal’de yazdığı yazılardan biliyordum. Takip ettiğim bir müzik yazarıydı. Bir de, tabii, 2011 yapımı belgeseli Ünkapanı‘nı ilgiyle izlemiş ve çok sevmiştim.
Müjde Yazıcı Ergin, belgeselciliği sevdi. Ünkapanı‘nın ardından 2013’te de Das ist Musiki‘yi yaptı. Şimdilerde ise yepyeni bir belgesel dizisiyle, DSmart GO ekranında, karşımızda: Sert Ünlüler.
Müjde Yazıcı Ergin, Sert Ünlüler belgesel dizisinde Pi, Eypio, Şanışer, Patron, Fuat ve Saian gibi Türk hip-hop âleminin önemli MC’lerinin yaşamına odaklanıyor. Şahaneliği ise şurada: Öyle sıkıcı sıkıcı anlatmıyor bize bu isimlerin kariyerlerini Müjde; her birinin gündelik yaşamına, hayatlarının içine konuk oluyoruz. Bu açıdan, sadece hip-hop ile değil müzikle ilgilenen herkesi cezbedebilecek bir yapım Sert Ünlüler.
Ben çok konuştum. Şimdi buyurun, Sert Ünlüler belgesel dizisini yaratıcısı Müjde Yazıcı Ergin anlatsın…
“Uzun yıllar fazlasıyla ‘öteki’ görülen rapçilerin hayat mücadeleleri, vazgeçmeyişleri, düşüp kalkmaları, rap’e olan tutkuları, kendilerini gerçekleştirme hikayelerinin bir özeti Sert Ünlüler”
Bizim ülkede müzik belgeselleri adamakıllı yeni yeni boy göstermeye başladı. Siz de memleketin müzik belgeselleri arşivine epey katkı sunuyorsunuz, Ünkapanı ve Das ist Musiki şahane işlerdi. Ben öncelikle belgeselciliğe nasıl adım attığınızı merak ediyorum.
Radikal Gazetesi’nde müzik muhabiriydim ve aynı zamanda kültür sanat sayfalarında yeni çıkan albümleri incelediğim “Kafa Sesi” adında bir köşem vardı. Dünya ve Türkiye’deki müzik endüstrisi üzerine halihazırda yazıyordum, düşünüyordum. Radikal’den ayrıldıktan sonra müziğin dijital teknolojinin gelişimiyle yaşadığı dönüşümü toplumsal yansımalarıyla baz alan bir belgesel hazırlamak, bu konudaki birikimimi kalıcı bir esere dönüştürmek istedim. O dönem sıkı bir izleyicisi olduğum İz TV ile bağlantıya geçtim ve bu şekilde 2011’de Ünkapanı’nı, 2013’te Das ist Musiki’yi çektik. Aslında kendi meslek ve ilgi alanlarım beni belgesel yapmaya kendiliğinden itti diyebilirim. Güzel sözlerin için çok teşekkürler.
Uzun zamandır müzik yazarlığı yapıyorsunuz, tabii bu arada birçok röportaj da yaptınız. Karşınıza bir sanatçıyı belgesel için oturtmakla gazete yazısı için oturtmak arasında nasıl farklar var?
Belgesel için pek tabii ki mekan arayışı oluyor. Bu konu özellikle belgesel çekmeye ilk başladığım zamanlarda çok yabancı olduğum bir durumdu. Yazılı yapacağınız bir röportajı istediğiniz her yerde, her şekilde yapabiliyorsunuz fakat video kaydı için ışık önemli, arka plan önemli, bulunulan mekanın akustiği önemli… Bu gibi etkenleri ciddi şekilde göz önünde bulundurmam gerekiyor.
Ayrıca yazılı söyleşide röportajı deşifre ederken karşınızdakinin cümlelerini toparlama şansınız olur, gazete röportajının duygusunu vermek büyük ölçüde yazarına bağlıdır fakat belgeselde her ne kadar kurguda cümlelere düzenleme yapabilsek de karşınızdakinin en doğal, en kendi olduğu anları yakalama çabası oluyor.
Sert Ünlüler, Pi’yi konu edinen ilk bölümüyle D-Smart GO’da yayınlanmaya başladı. Birkaç cümleyle bu belgeselin içeriğini nasıl ifade edersiniz? Yani, derdi ne Sert Ünlüler’in, bize ne anlatıyor?
Uzun yıllar fazlasıyla “öteki” görülen rapçilerin hayat mücadeleleri, vazgeçmeyişleri, düşüp kalkmaları, rap’e olan tutkuları, kendilerini gerçekleştirme hikayelerinin bir özeti Sert Ünlüler aslında. Temelde de rapçilerin “normal” insanlar olduklarını gösteriyor. Rap müzikte, örneğin pop müzikteki gibi belirli bir insan prototipi yok. Bunu göstermesi açısından da Sert Ünlüler, aynı çatı altında altı ayrı hayat hikayesi anlatıyor.
Belgeselde ele alacağınız isimleri hangi kıstaslara göre belirlediniz? Yani, birer birer ele aldığımızda bu isimler hip-hop kültüründe neyi temsil ediyorlar da bu belgeseldeler?
Hepsinin temsil ettiği yer, kendine has ve özel diyebilirim. Türkçe rap’te iki MC’yi karşılaştırma hastalığına gerek duyulmadan tarif edilebilecek, tek başlarına kendilerini temsil eden güçlü isimler. Fuat dışındaki diğer isimleri de uzun zamandır tanıyorum, hayatlarını, kariyerlerini biliyorum. Bütün bu isimlerin haklarında belgesel yapmak için benim tanıdığım olmak dışında birçok geçerli nedenleri var. Hepsi belirli bir mücadeleden geçmiş, emek harcamış, özgün ve yetenekli isimler.
Konuşmak istediğiniz ama kabul etmeyen ya da takvimi uygun olmadığı için belgesele dahil olamayan isimler var mı?
Teklif götürdüğüm isimlerin hepsi belgeselde yer alıyor. Hepsi sağ olsunlar kabul ettiler. Tabii ki sevdiğim başka yetenekli MC’ler de var. Herkese teklif götürmek mümkün değildi. Bu altı kişilik kadrodan çok memnunum.
Hip-hop kültürünün birçok bileşeni var; dansçılar, graffiticiler falan… Yapımcılar var mesela, doğrudan bu müziğin parçası. Sert Ünlüler’in bir de beat dünyasına girdiğimiz ya da bu kültürün başka unsurlarını ele aldığınız bir devam serisini çekmeyi düşünüyor musunuz?
Açıkçası hip hop’un bu bileşenleriyle ilgili çok yeni gelişen bir belgesel görüşmemiz var. Graffiti, DJ’ing, break dance ve rap’e odaklanacak bu seride hip hop dünyasının diğer katmanlarını da ele almak istiyorum. Umarım bu konudaki görüşmelerimiz somutlaşır.
Neyse ki çekimleri pandemiden önce tamamlayabilmişsiniz… Biraz yapım sürecinden bahseder misiniz? Farklı şehirlerde de çekimler yapmışsınız. Nasıl bir çalışmaydı, süreç nasıl işledi?
Açıkçası pandemiden önce sadece dört bölümü (Pi, Eypio, Patron, Şanışer) teslim etmiştim. Fuat ve Saian’ın bölümleri kalmıştı. Bu iki bölümün bir kısım çekimleri için mart sonunda hep birlikte Berlin’de olacaktık. Ben belgeseli çekecektim, Fuat’ın başka birkaç işi vardı, Saian’lar tatilde olacaktı, o sırada “Omzuna Al”a klip çekeceklerdi derken pandemiye takıldık; çekimleri burada yaptık. Fuat’ın ve Saian’ın son bir günlük çekimleri kaldı sadece.
Bunun dışında evet biraz dolaştık diyebilirim. Pınar’ın bölümü için İzmir’e gittik. Patron’un Kocaeli konserini takip ettik. Saian’la yaşadığı Yalova’da turladık. Fuat’la memleketi Şile’ye gittik. Eypio ve Şanışer’i İstanbul’da çektik. En keyif aldığım işlerden biriydi diyebilirim.
“Piyasa, rap müziği çocukların dinlediği bir müzik veya sosyo-ekonomik olarak alt sınıfların ilgilendiği bir tür olarak lanse edip yok saymayı tercih etti”
Siz uzun zamandır hip-hop üzerine yazıp çiziyorsunuz. Yazmaya başladığınız günden bugüne de bu kültür epey değişime uğradı. İlk bölümde Pi de bunu ifade ediyor. Bir müzik yazarı ve belgeselcisi olarak bu değişimi nasıl ifade edersiniz?
2008 yılında Milliyet Sanat dergisine yazdığım bir yazının başlığı şöyle: “Bir gün herkes Türkçe rap dinleyecek!”… O dönem rap piyasasının içinde olanlar için bunu öngörmek aslında çokta zor değildi fakat bunun nasıl olacağıyla ilgili belirli bir yol, yolun sonunda ışık görünmüyordu.
Türkiye’de rap müziğin popüler olması, tek bir nedenle açıklanamayacak kadar uzun bir zaman dilimine yayılan ve birbirine bağlı olaylar sonucu gerçekleşti. Her sene kendi imkanlarıyla albüm yapan, konser vermeye çalışan onlarca rapçi yıllarca yok sayıldı. Medyada görünür olmalarına, bilinmelerine, bir çıkış bulmalarına imkan verilmedi. Piyasa, rap müziği çocukların dinlediği bir müzik veya sosyo-ekonomik olarak alt sınıfların ilgilendiği bir tür olarak lanse edip yok saymayı tercih etti.
Zamanla evde müzik üretme teknolojilerinin daha da gelişmesi, herkesin kendi medyasını oluşturması artık örülen duvarların aşılmasına, belli başlı hali hazırda yetenekli gençlerin görünür olmasını sağladı. Çok izlenen dizilerde en ateşli sahnelerde rap kullanılması da ailece dizi izleyen kitleler tarafından bu müziğin “dinlenebilir” bir tür olduğu gerçeğini onaylamış oldu. Ayırca trap’in tüm dünyada da popülerleşmesi ve stream dünyası Türkiye’de de bu müziğin benzer şekilde görünür olmasını sağladı. Soruna dönersek değişim de dönüşüm de kaçınılmazdı. Doğal olarak da bu ivmenin pozitif ve negatif etkileri oldu. Fakat gelinen noktada her ne olursa olsun bu değişimin iyi ve olumlu taraflarının daha fazla olduğunu düşünüyorum ben.
Sert Ünlüler hip-hop’ın birkaç farklı neslinden isimleri ele alıyor aslında. Fuat da var Şanışer de örneğin. Belgeseli çekerken bu nesillerin müziğe ve hip-hop’a yaklaşımında ne gibi farklılar dikkatinizi çekti?
Fuat, Türkiye’deki rap kültürünün en eski isimlerinden biri. 1972, Almanya doğumlu ve 90’lar hip hop müziği onun hayattaki tavrını, tarzını fazlasıyla etkilemiş. Diğer isimler yaş ve jenerasyon anlamında doğal olarak Fuat’tan bu noktada ayrılıyorlar fakat hepsinin içindeki rap ateşi; yaş, yaklaşım, ilham köşeleri, hayat tarzı farklılıkları dahi olsa birbirinden çok ayrı değil.
Son olarak, yeni belgesel projeleriniz var mı?
Çok fazla ele almak istediğim, biriktirdiğim konu var. Umarım gerçekleştikçe paylaşırım sizinle.